Fehmi SALIK : Alevilerin Köln Çıkarması
Fehmi SALIK : Alevilerin Köln Çıkarması O gün, YOL TV’nin önünden hiç ayrılmadım. ...
Fehmi SALIK : Alevilerin Köln Çıkarması
O gün, YOL TV’nin önünden hiç ayrılmadım.
2007 yılının 12. ayının 30. günü ne güzel bir gündü.
Anısı önünde saygıyla eğildiğim, bir Anadolu bilgesi olduğuna kesinlikle inandığım güzel anamın bir sözü geldi aklıma hemen:
“Kötü komşu, insanı iyi hacet sahibi eder.”
“Tatort” adı verilen o çirkef film, dünya sahnelerinde gösterime girmeseydi; ya da böylesi bir aşağılığa soyunmasaydı; Güneşten kopan 50 bin Alevi ışını, Köln Dom Platz’da dökülen yağmura karşın, karanlığın üstüne bu denli ağmayacaktı.
50 bin kişilik silahsız bir orduydu bu. Ordunun başında ne bir Fatih, ne bir Murat, ne de bir paşa vardı. Amaç, bir yayılımcılık, bir barbarlık değildi. Dünyaya gönderilen ileti, yüzyıllardır haksızlığa uğramış, aşağılanmış, sürülmüş, kıyılmış bir toplumun yiğitçe, insanca bir başkaldırısıydı.
Bu oluşum, bir örgütlülüğün ürünüydü.
Örgütlülükte omuzdaşlık, birlik, erk vardır. Örgütlülükte çıkar yoktur; orun kapma, kişisel tırmanış yoktur; toplumsal kazanım, toplumsal paylaşım vardır.
Köln çıkarması, bir uyarı zilidir.
Aleviler önce kendilerini sorgulamalıdırlar. Bu pısırıklık, bu korkaklık, bu çekemezlik, bu bölünmüşlük, bu kıskançlık, bu küskünlük ne zamana dek sürecek? Neden bazı kesimler, bilinen bazı isimler, Köln cephesinde yoktu o gün? Oysa Almanya, Tekir Yaylası’ndan daha yakındı İstanbul’a.
Bizi aşağılayanlar, sadece Almanlar mıydı?
Kendi ülkemizde, öz topraklarımız üstünde bizleri yakmadılar mı; kesmediler mi? Adlarına ‘yazar’ dediklerimiz, inançlarımızla alay edip bizi aşağılamadılar mı? TV sunucuları, oluşturdukları izlencelerde hamile rolündeki kadınlara “Sen Kızılbaşlar gibi babandan mı aldın o çocuğu?” sorusunu sormadılar mı? ‘TDK’ adı altında yeniden oluşan bir Kenan Evren kurumu, yalan/yanlışlarla dolu sözlüğüne terbiyesizce tanımlar koymadı mı? Ne yaptık bugüne değin bu olanlar karşısında? Yaptıklarımızı kısaca sayayım size:
Yamyamlar gibi yedik durduk birbirimizi. Yoldaşlarımıza selam vermekten kaçınır olduk; bize kara çalanlarla, üstümüze çamur atanlarla, bizi aşağılayanlarla, eli kanlı faşistlerle, beyni gericilik poşetiyle sarılı yobazlarla ‘al gülüm/ver gülüm oyunu’ oynadık. Küçüklüğümüzü gizleyebilmek için büyük görünmeye çalıştık. Hak için yürüyenleri hep kaldırımlardan, pencerelerden izledik. Alın teri, emek için savaşım verenlerin arasına katılmaktan korktuk. Oluşan zincirin bir halkası olmak öte dursun, halkaların kopup dağılması için elimizden ne gelirse onu yaptık. Toplumsal içerikli, ilerici tek bir derneğe bile üye olamadık. Kahvehaneleri doldurduk hep. Ellerimizi okey taşlarından, gözlerimizi iskambil kâğıtlarından ayıramadık. Sendikacılara, grevcilere, alanlarda yürüyenlere dudak büktük; tepeden baktık; alay konusu yaptık onları. Hep arkada kaldık. Tutuklanan birileri oldu hep; işkence gören, ‘dam’lara giren o birileri oldu hep. Başarı söz konusu olduğunda pay almak için önce bi!
z koştuk; ama copu, düdüğü, kamçıyı görünce bukalemun gibi renk değiştirdik hemen. İnancımızı, düşüncemizi gözümüzü kırpmadan sattık. Okumadık, yorulmadık, araştırmadık. Hazırcılığa soyunduk hep. Oysa ne demişti ‘J.B. Conont’ adlı düşünür:
“Kaplumbağaya dikkat et; ancak kafasını çıkarıp risk aldığında yürüyebiliyor…”
Biz kafamızı kuma gömdük hep; adı bilinen o kuşa döndük. ‘Sol’u okumayan ‘solcu’, ayağı topa değmeyen futbolcu kesildik. Egemen gücün çantacılığını, maşalığını yaptık. Kraldan çok, kralcı kesildik. Bizi yönetenlerin kartlarını, aldatıcı telefon numaralarını koynumuzda taşımaktan büyük haz aldık; şişindik; böbürlendik. İçimizden sıyrılıp çıkanları adam yerine koymadık. İlle de birilerinin gölgesine sığınıp, kendi gölgemizi sildik. Adamın dediği gibi başkalarının izi’ne basa basa yürüdüğümüz için, arkamızda kendi izimizi bırakamadık.
Alevilik toplumcu, paylaşımcı, eşitlikçi, yönü insan odaklı bir kavramlar bütünüdür; cennet arayışından, cehennem korkusundan uzak bir inanıştır; nakliyeciliğe, dogmalara, tabulara karşıdır; gerçekçidir; kuşkucudur; sorgulayıcıdır; ezenin değil, ezilenin yanındadır; üreteni, emeği baş tacı eder; talanı, sömürüyü lanetler.
Peki ‘sol’ değil de nedir bunun adı?
Evet Alevilik, iki yoldan biri olan ‘sol’un içindedir.
Ta o yıllar, bu ‘yol’a girdiği için derisi yüzülerek öldürülen Nesimi söylemişti:
“Sorma be birader mezhebimizi/ Biz mezhep bilmeyiz, yolumuz vardır…”
Aleviler, Aleviliği bilmelidir artık. ‘Köln çıkarması’, bundan böyle onlara, uyarıcı bir örnek olmalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle ‘Köln çıkarması’nı yürekten alkışlıyorum…
Fehmi SALIK
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy5117 = 'fehmisalik' + '@';
addy5117 = addy5117 + 'gmail' + '.' + 'com';
var addy_text5117 = 'fehmisalik' + '@' + 'gmail' + '.' + 'com';
( '' );
5117 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
Alevi Haber (AHA) - 3 Ocak 2008
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.