Erdoğan ALÇINKAYA : Alevi açılımı dedikleri
Erdoğan ALÇINKAYA : Alevi açılımı dedikleri Olmaması gereken şey, kimi 'Alevi aydınları'nın görünürde AKP'nin,...
Erdoğan ALÇINKAYA : Alevi açılımı dedikleri
Olmaması gereken şey, kimi 'Alevi aydınları'nın görünürde AKP'nin, gerçekte ise devletin Sünnileştirme girişimlerine payanda olmalarıdır
Dini vecibelerini yerine getirmeyen sıradan bir Müslümandan ilahiyat bilginine, bir köy müezzininden Diyanet İşleri Başkanı'na, Fas'tan Endenozya'ya kadar, hangi Müslümana sorarsanız sorun alacağınız yanıt bellidir: İslamiyet'in dört mezhebi ve olmazsa olmaz beş şartı vardır.
Bu yanıt kadar somut bir gerçeklik de şudur: Anadolu Aleviliği bu dört mezhepten biri değildir. Beşinci mezhep de zaten yoktur. Yine İslamiyet'in olmazsa olmaz beş şartından hiçbirine Aleviliğin inanç ve düşünce sistemi içinde rastlayamazsınız.
Peki bu durumda, düşünce yapısını Sünni-İslam motiflerin belirlediği AKP, "yeni bir Alevi açılımı"na neden ihtiyaç duyuyor?
Yine bu durumda, AKP'nin açılım tezgahtarı milletvekili Reha Çamuroğlu ve Diyanet âşığı Prof. Dr. İzzettin Doğan gibi "Alevi entelektüelleri", bu açılım içinde rol sahibi olmak için niye bu kadar can atıyor? İşte konunun püf noktası burasıdır ve Aleviliğin İslamiyet ile ilişkisinin ne olduğunu doğru anlamadan, bu iki soruya doğru yanıt vermek olanaksızdır.
Çok şey söylense de, Aleviliğin İslamiyet'le ilişkisine dair en özlü açıklamalardan biri, Alevi-Bektaşi Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi Kazım Genç'e ait: "Aleviliği, İslamiyet'ten önce var olan ve İslamiyet'ten farklı, kendine özgü bir olgu olarak görüyüruz. Alevilik, ta Orta Asya'dan Şamanizm'in ritüellerini de alarak Anadolu'ya gelen, Musevilik'ten, Hıristiyanlık'tan ve en geniş anlamda da İslamiyet'ten etkilenen bir inanç, felsefe, kültür ve yaşam biçimidir. Bizim açımızdan Alevilik sadece bir inanç değildir. Bir mezhep ise asla değildir. Din ve mezhep Aleviliği daraltır bize göre. Alevilik, dini aşan özelliklere sahiptir. Bir kültür, bir felsefe, bir yaşam biçimidir".
Bu yöndeki yaklaşımı, Sünni bir araştırmacı-yazar olan Erdoğan Aydın tamamlıyor: "Neresinden tutarsak tutalım Aleviliğin yaşayışı, İslam inancı ile açıklanamaz. (...) Alevilik, var olmak için İslam'a hiç gerek duymadı. Onun İslam dairesinde görünmek istemesi, üzülerek söylemeliyiz ki, korkudan ileri geliyordu".
Hoşgörüsü göklere çıkartılan Osmanlı İmparatorluğu'nda, sadece Yavuz Sultan Selim'in talimatıyla 40 bin Alevinin katledildiği düşünüldüğünde, Erdoğan Aydın'ın söyledikleri daha anlaşılır oluyor.
Elbette ki, işaret edilen korku boşuna değildir. Bu korkunun bir ayağında Yavuz ile başlayan ve aralıklarla Madımak Oteli'ne kadar gelen fiziksel şiddet, diğer ayağında ise Alevilere atfedilen ve azalmakla birlikte hâlâ devam eden ensest ilişkiler iğrençliği vardır. Bu korkunun kırılarak, Aleviliğin ve İslamiyet ile ilişkisinin ne olduğunun yüksek sesle konuşulmaya başlanmasının mazisi ancak 10-15 yıl kadardır. Ki, böyle olmasında komünistlerin kendi kimlikleriyle özgürlüklerini talep etmelerinin ve bunu TBKP (Türkiye Birleşik Komünist Partisi) olarak kazanmalarının önemli payı vardır.
Sünnileştirme
Eğer bu topraklarda İslamiyet'ten daha eski bir tarihi olan Alevilik, ancak 10-15 yıl gibi kısa bir süredir yüksek sesle konuşulabiliyorsa, bunun kaçınılmaz kimi sonuçları da olacaktır.
Birincisi, bir kültür, bir felsefe, bir yaşam biçimi olarak kendine özgü bir olgu olan Alevilik, asırlar boyu maruz kaldığı korku, baskı ve yasaklar yüzünden ciddi boyutlarda asimilasyona uğratıldı. Yazılı ve basılı eserleri yok edildiğinden, yeterince gelişemedi. Esas olarak dedelerin beyinlerinde taşıdıkları bilgilerle bugünlere gelebildi.
İkincisi, Osmanlı'dan kurtulmanın huzuru ile Cumhuriyet'e yönelen, destek veren Alevilerin tutumu, ittihatçı devlet anlayışının avantajlarından birini oluşturdu.
Üçüncüsü, baskılar sonucu sessiz kalan çoğunluğa karşın, Aleviliğin ilerici ve özgürlükçü yanının güçlendirilerek, demokratik kazanımlarda rol oynaması yönünde tutum alan Aleviler olduğu gibi, devletin tekleştirme politikası yanında yer alan Aleviler de oluştu.
Dördüncüsü, tüm yapılanlara karşın yok edilemeyen Aleviliğin, Cumhuriyet döneminde elaltından Sünnileştirilmesine yönelindi. Yoksa, "Yüzde 99'u Müslüman olan ülke" söyleminin ulusal ve uluslararası politik alanda sağladığı avantajlar yok olabilirdi. Toplumun yaklaşık yüzde 20'lik kesimini oluşturan Aleviliğin İslam halkası içinde tutulması çabalarının temelinde yatan da budur.
Hal böyle olunca, 2002'de tek başına iktidar olan AKP'nin İslami iddiaları nedeniyle, Aleviliğe de el atması, hiç de şaşırtıcı bir girişim değildir. Şaşırtıcı değil ama olmaması gereken şey, kimi "Alevi aydınları"nın, görünürde AKP'nin, gerçekte ise devletin Sünnileştirme girişimlerine payanda olmalarıdır.
Gerçekten bir açılım isteniyorsa, Alevi kimliğinin gerçek biçimiyle kabul edilmesi ve bir kültür olarak gelişmesinin önünün açılması şarttır. Bu aynı zamanda, demokrasi mücadelesinin de gelişmesine katkı vermektir. Bunun savunulması sadece (işbirlikçi olmayan) Alevilerin değil, aynı zamanda demokratların da görevi olmalıdır.
ERDOĞAN ALÇINKAYA
RADİKAL 2 - 06 Ocak 2008
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.