Dua
DuaFehmi SALIKİlk “Türk Dil Kurumu”nca yayımlanan Türkçe Sözlük, ‘dua’yı, ‘yakarış’ olarak tanımlar.İnanç...
Dua
Fehmi SALIK
İlk “Türk Dil Kurumu”nca yayımlanan Türkçe Sözlük, ‘dua’yı, ‘yakarış’ olarak tanımlar.
İnanç sahipleri, güçsüz kaldıkları bir ortamda, güçsüzlüklerini kabullenerek, sorunlarının çözümü için Tanrı’nın kurtarıcılığına sığınırlar.
‘Dua’ sözcüğü, Arapça kökenlidir. Konuşmalarımızda ‘köken’ sözcüğünü çok kullanıyoruz. Örneğin “Ben de Alevi kökenliyim” diyoruz; ya da bir arkadaşımız, bir diğerimiz için “Bu kardeşimiz, Kürt kökenlidir” diyebiliyor. Eğer o tanımlanan kişilerde bir değişiklik, bir döneklik olmamışsa, yani kendilerini dayandıkları köklerden kopmuş bulmuyorlarsa, bu tür kurulan tümceler, tamamen yanlıştır. Ancak asimilasyona boyun eğip değişikliği kabul edenler için bu tümceler, doğru kurulmuş demektir.
Yani Alevi’ysen, Alevi’yim diyeceksin; Kürt’sen de Kürt. “Köken” sözcüğünü kullanmayacaksın.
“Dua”ya dönelim şimdi.
Duanın değişik türleri vardır:
“Beddua, hayırdua, cenaze duası, hatim duası, sofra duası, pehlivan duası, yağmur duası…”
Bugünlerde bunlara bir de “kar duası” eklendi.
07 Ocak 2011 tarihli gazeteler yazdı:
“Yunanistan Başbakanı ile bugün açılışını gerçekleştireceği 25. Dünya Üniversiteler Kış Oyunları’nın yapılacağı tesislerde incelemelerde bulunan Başbakan Erdoğan, Erzurumlular’dan, kar yağması için dua etmelerini istedi…”
Başbakan, eşi ve kızıyla birlikte Erzurum’a gitmiş; tesisleri önce kendisi denetlemiş; eksi bilmem kaç derece olan Erzurum’da, başbakan ve yanındakiler üşümesinler diye oturdukları yerlere battaniyeler serilmiş; arkalarına da ısıtıcılar yerleştirilmiş,
Bütün bunlar iyi, hoş. Yapılanlara bir diyeceğim olamaz. Ama bir başbakanın, yönettiği halkı, duaya çağırması, ne yalan söyleyeyim, garibime gidiyor benim.
Sonra bu dua ile kar yağdırılması istenen yerde, üniversite gençliği bu oyunları gerçekleştirecek.
Bu durum, her duyarlı yurttaş gibi beni de düşünmeye yöneltti.
Tam da bugünlerde, üniversite öğrencilerinin başlarına neler geldiğine dünya tanık olmaktadır.
Polisin tutumu despotçadır. Kim, ne yaparsa, yanına kâr kalmaktadır.
Ne polis amirlerinin görev yerleri değiştiriliyor, ne de cezai bir işlem görüyor adamlar.
Geçmişte birkaç kez bu tutumları yüzünden polislerin giysisi bile değiştirildi. Bugün de tıpkı geçmiş gibi: “Hamam aynı hamam, tas aynı tas.” Sadece tellak değişmiş.
Partiler/ politikacılar, önümüzdeki seçim için kolları sıvamışlar; çizmeleri ayaklarına çekmişler; taş ocaklarında, şurada burada halka yaranmaya çalışıyorlar. Bir bilmem ne yarışıdır başlamış. İşçinin, öğrencinin, memurun, esnafın, işsizin sorunları Kafdağı’nın ardında. Seçimden sonra da o Kafdağı’nın ardına ulaşılmasının mümkün olamayacağını memedeki bebekler bile biliyor artık.
Başbakan, üniversite öğrencilerinin, dünya öğrencileriyle yarışmaları için şatafatlı tesisler açıyor. Başında polis bekleyen, sürekli gözetim altında tutulan bir üniversite gençliğinden ne beklenebilir?
Erzurum’da tesis açmaya giden ülkenin başbakanı, üniversite gençliği için gözdağı vermekten başka ne yapmıştır?
Devletin başı da, zaman zaman kimi girişimlerde bulunup “zevahiri kurtarmaya” çalışıyor; gerçek öğrenci temsilcilerini değil de, daha öğrenciyken altlarında özel arabası bulunan ailelerin, tuzu kuruların çocuklarını Çankaya Sofrası’na çağırtıyor.
Sorunlarının çözümünü isteyen öğrencilerin gerçek temsilcileri, aralarında para toplayıp, taksi tutup Çankaya Köşkü kapısına zor ulaşabiliyorlar. Ama içeri girmeleri mümkün olmuyor bir türlü. Onlar da düşündüklerini, sorunlarını pankartlara yazıp haykırmaktan başka da yol bulamıyorlar:
“Başkaldırıyoruz!”
“Anadilde eğitim, bir insanlık hakkıdır.”
“Zorunlu din derslerinin kaldırılması, laikliğin bir gereğidir.”
“Saraylarınız, köşkleriniz sizin olsun.”
“Üniversitelerimiz bizimdir; AKP’ye, polise ve YÖK’e teslim etmeyeceğiz.”
“Katil polis, üniversiteden defol!”
“Polis dışarı, bilim içeri…”
Daha da uzatmanın gereği yok.
70’ini devirmiş gerçek bir eğitimci olarak pankartçı öğrencileri alkışlıyor ve onların yanında olduğumu zevkle, gururla açıklıyorum.
Şunu da tüm gücümle ve korkusuzca haykırıyorum:
DUAYA DEĞİL, BİLİME İNANIYORUM...
Fehmi SALIK
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy87822 = 'fehmisalik' + '@';
addy87822 = addy87822 + 'gmail' + '.' + 'com';
var addy_text87822 = 'fehmisalik' + '@' + 'gmail' + '.' + 'com';
( '' );
87822 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
Alevi Haber - 9 Ocak 2011
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.