DTCF Öğrencileri : Adalet istiyoruz
''Adalet istiyoruz'' Ankara Üniversitesi DTCF'de öğrenciler, bir grubun 'kendisi gibi olmayan herkese' şiddet...
''Adalet istiyoruz''
Ankara Üniversitesi DTCF'de öğrenciler, bir grubun 'kendisi gibi olmayan herkese' şiddet uyguladığını söylüyor ve artık çözüm istiyor.
Kendileri gibi olmayan herkes hedefleridir. Bazen uzun saçlı, küpeli bir erkek, bazen mini etekli bir kadın, bazen Türkçe konuşmayan biri, bazen 'sakıncalı' yayın okuyanlar, bazen 'erkek' gibi olmayan erkekler, bazen el ele sevgililer
Hz. Muhammed'in bir sözü vardır. Der ki Müslümanların peygamberi: "Gökler ve yer adaletle ayakta durur". DTCF'de son günlerde yaşananlar yeryüzü ve gökyüzünü altüst edecek nitelikte. Haksızlığın, eşitsizliğin, adaletsizliğin en katı halleri yaşanıyor, gencecik insanların hayatları ve umutları üzerinden. İşte bu sebeple DTCF öğrencileri bıraktılar "afaki" talepleri ve en yakıcı olanı talep etmeye başladılar: "Adalet!"
Olayların başlaması artık bir DTCF klasiği. Ortabahçe'ye gelen kesif bakışlı birkaç genç adam, ilk önce göz teması, sonra sözlü sataşmalar, tehditler ve en uygun zaman yakalandığında insan etine inen satır darbeleri. En katlanılmazı ise, "akademi"de yaşanan bu vahşetin yarattığı şaşkınlığın artık hiç kalıcı olmaması. İnsanların yaşananların etkisinden bir çırpıda kurtulması ve yaşamlarına "eskisi" gibi devam etme çabaları. Ve bunun imkansız olduğunu bir türlü anlamamaları... Bir insanın satırla yaralanmasıyla ölmesi arasında çok ince bir çizgi vardır. Eğer, her gün birlikte okula geldiğin, Ortabahçe'de oturup çay içtiğin, DTCF'nin imkansızlıklarını beraberce paylaştığın bir arkadaşın kılığından, kıyafetinden ya da sırf farklı düşündüğünden dolayı bu ihtimalle karşı karşıya geliyorsa, sen bu yaşanandan azade olamazsın. Bütün yaşananların üzerine, refleksif kısa bir şaşkınlıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi davranamazsın. Ortabahçe'de gülüşüp muhabbet etmeye, çay içmeye devam edemezsin. Sevgilinle el ele tutuşup ölümüne yaralanmış arkadaşının yere dökülen kanının üzerinden geçip gidemezsin. Çünkü bunları yaptığında artık sen, bir önceki sen olmaktan adım adım uzaklaşırsın. Dirhem dirhem insanlığından yitirirsin. Ve yabancılaşmanın en ağırını, insan türünün insani olana yabancılaşmasını yaşarsın. DTCF öğrencileri için, gelinen nokta işte budur.
Sağ-sol değil
DTCF'de yaşananlara ilişkin yapılan en ilkel yorum, bunun bir sağ-sol kavgası olduğu şeklindedir. Okulda çıkan olaylarda, bu sığ yoruma sebep olan olgular var. Yaşanan saldırıların sistemli olarak, "bir görüşe mensup" öğrenciler tarafından gerçekleştiriliyor olması böylesi bir durum. Ancak bu şahıslar, bu saldırıları yalnızca karşıt görüşe mensup öğrencilere yönelik değil, kendileri gibi olmayan herkese karşı gerçekleştiriyor. DTCF'de yaşananları kestirmeci bir yorumla, sağ-sol kavgası olarak ifade edenler bu "zeka fışkıran" yorumlarında yanılıyor, yaşanan gerçeğin ise yalnızca yarısını görebiliyorlar. DTCF olaylarının değişmeyen aktörü kantinde konuşlanmış olanlardır. Bunların hedefinde olanların ortak paydası ise onlara benzememeleridir. Kendileri gibi olmayan herkes hedefleridir. Bazen uzun saçlı, küpeli bir erkek, bazen mini etekli bir kadın, bazen Türkçe konuşmayan biri, bazen sakıncalı kitap, gazete, dergi okuyanlar, bazen "erkek" gibi olmayan erkekler, bazen el ele dolaşan sevgililer, bazen oruç tutmayanlar ama her zaman verili olana itaat etmeyenler... Solun ezilenlerle olan tarihsel ittifakı DTCF olaylarında da öne çıktı. Biraz da bu sebeple yaşananların sağ-sol kavgası olduğu yanılgısı -bilinçli çarpıtmanın dışında- güçlendi. "Bir görüşe mensup" olan öğrenciler tarafından saldırıya uğrayan öğrencilerin yardımına her defasında başka "bir görüşe mensup" olan öğrencilerin koşmuş olması bu algıyı perçinledi.
Yaratılan bu yanılsamanın en fazla etkisinde olanlar da herhalde "güven"lik güçleridir. DTCF'deki olayları önlemek amacıyla okulumuzda bulunan "güven"lik güçleri nedense önleme, bastırma, cezalandırma eylemlerini bir tarafa yönelik olarak hep daha "hassas" uyguluyor. Kolluk güçlerinin okuldaki çatışmalar esnasındaki "tarafsız" tutumunu bir kenara bırakalım, yaşanan iki "faili belli" saldırının sorumlularının yerine, olayın mağduru ve mağdur olanların yanında olanların çeşitli cezalara maruz bırakılması, zaten çok da hassas olmayan adalet kantarlarının hesabının iyice şaştığının göstergesidir. Son yaşanan olaylarda da ortaya çıkan durum bu oldu. Saldırıya uğrayan öğrencilerin yardımına koşan başka "bir görüşe mensup" öğrenciler, ilk önce polis tarafından saldırıya uğradı, arkasından da aralarından üçü gözaltına alınıp tutuklandı. Tutuklanma sebepleri polise "ideolojik ve fiziki mukavemet". Arkadaşlarımız polise "fiziki mukavemette" bulundu mu bilmiyoruz, ancak "ideolojik mukavemet" herhalde tutuklanan arkadaşların varlık gerekçesi. Kendisini sosyalist, devrimci olarak niteleyen insanlar, başka tartışmalar bir yana, sisteme ve onun bütün kurumlarına karşı kendiliğinden "ideolojik mukavemette" bulunurlar. Bu olayın doğası gereğidir. Sistemle, onu oluşturan temel statükoyla çarpışmayan bir sol (gerçi böylesi bir sol bizim memlekette çok revaçta ama...) sol olmaz ya da olmamalı.
Yaşanan bütün bu olaylarda okul idaresi bugüne kadar sürdürdüğü sorumluluk almama tavrını devam ettirdi. Sanki bütün bu yaşananlar onların okullarında değil, sokakta yaşanıyormuş gibi (gerçi bir akademisyenin, böylesi bir durum sokakta yaşanıyorsa da sorumluluk alması gerekir ama...) kapılarını kilitleyip odalarından çıkmadılar. Hatta olaylar ilk yaşandığında, yeni dekanımızın, odasının kapısına sekiz adet ÖGB diktiğinin duyumunu aldık. Ancak, ikinci satırlama olayının arkasından üç arkadaşımız gözaltına alındığında kendisiyle görüşmeye gittiğimizde, ilk önce kırılan merdivenlerin hesabını sorup arkasından da "Şu anda 5 trilyonluk bir ihale görüşmesi yapıyoruz, çok meşgulüm" dediğini bizzat ben kulaklarımla işittim. Bizim hocalarımızdan beklentimiz kendilerini öğrencilerinin yerine, satırların önüne atmaları değil elbette. Ama en azından, sadece yemek yemek için kantine giden ve satırla ense kökünden yaralanan öğrencisine (ki bu öldürmeye teşebbüstür) bir "geçmiş olsun" demeleri. Belki bir sonraki yemek saatinde bizimle yemekhaneye gelmeleri. Ya da sadece, yaşanan saldırıların ardından, Cumhuriyet balolarında veya MGK resepsiyonlarında giydikleri cübbelerini bu sefer bizim için giyip Ortabahçe'ye gelmeleri. Okuluna, öğrencisine, farklı olana ve farklı düşünene sahip çıkmak için...
2007-2008 eğitim öğretim yılının Mart ayında DTCF'de iki saldırı yaşandı. Biri kolundan biri başından olmak üzere iki öğrenci satırla yaralandı. Olayın failleri halen serbest, arkadaşlarını ölümden kurtarmak isteyenler tutuklu! Yaşananlar üzerine çok laf edildi. Ancak en anlamlı sözü kısa ve öz olarak DTCF öğrencileri söyledi: "Adalet istiyoruz!"
H. CENGİZ GÜLTEKİN: DTCF, öğrenci
RADİKAL2 - 13 Nisan 2008
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.