Dostlar...
Dostlar...Durak ArslanDostlar inanın, bu bize pek yakışacak;Hatırlayın.Önce bedenimiz geldi dünya’ya.Çığlıkla birlikte nefesimiz geldi...
Dostlar...
Durak Arslan
Dostlar inanın, bu bize pek yakışacak;
Hatırlayın.
Önce bedenimiz geldi dünya’ya.
Çığlıkla birlikte nefesimiz geldi peşinden.
Sonra bakışlarımız parladı gözlerimizde, etrafımızı gördük.
Ardından dokunuşlarımız geldi ellerimizle, en yakınımızdakini tuttuk ve onlara tutunduk.
Sonunda söz yetişti yardımımıza, konuştuk.
Dostlar,
Biz varız ve hayatın tartışılmaz bir gerçeğiyiz.
Çığlığımızı da attık bir kere, dalga dalga ulaşıyor gerektiği yerlere, kimse bunu engelleyemez evrende.
Şimdi susma zamanı dostlar.
Susalım, konuşmayalım.
Kürsüden, ekrandan, gazeteden, radyodan, sanaldan, meydandan, megafondan, mikrofondan oturduğumuz koltuktan, telefondan, postadan, balkondan, kapıdan, bacadan, pencereden, … rastgele konuşmayalım.
Kurşun gibi delici, hançer gibi kesici cümlelerle birbirimizi yaralamayalım.
Zaten yaramız ortak, yaramız eski, yaramız taze ve yaramız derin.
Susalım biraz dostlar.
Küsmeyelim birbirimize ancak susalım bir sureliğine.
Bizi kendine umut gören yüreklere sırtımızı yaslayıp, bakışalım birbirimizle ne olur ki.
Birbirimizin cemaline, gözlerimizin içine bakmayı, sevgiyle bakmayı, şevkatle bakmayı, güvenle bakmayı deneyelim.
Bakmayı da öğreneceğimize inanarak.
Çıkalım kürsüye, itelim bir kenara mikrofonu, bakışlarımızla süzelim koltuklarında oturanları tek tek.
Sevgiyle, şevkatle, merakla, acelesiz, tebessüm içinde ve içten bakışlarımızla sarıp sarmalayabiliyor muyuz birbirimizi, önce bunu bir görelim.
Bakmayı, bakarken görmeyi, gördüğümüze duygu ve düşüncelerimizi nakşetmeyi deneyelim.
Bakışlarımızla anlatabileceklerimiz, kelimelerden onbin kat daha açık, net ve etkilidir bilesiniz.
Bunun yolu cemâl cemâle, göz göze gelmekten geçiyor dostlar.
Korkmadan, bakalım sadece.
Teslim edelim bakışlarımızı gözümüze, gönlümüze, beynimize ve ruhumuza.
En gerçekçi olanlarımız bunlardır.
Kürsüden tek kelime etmeden, geçelim tekrar yerimize.
Oturalım.
Oturalım sırtımızda taşıdığımız yükün onuru, olgunluğu ve ağırlığıyla.
Yükümüzde sitem, yükümüzde efkar, yükümüzde intizar kalsa bile oturalım yerimize.
Sonra tutmayı dokunmayı öğrenelim ellerimizle.
Doştça, güvenle, şevkatle, sağlam ve incitmeden kavrayalım ellerimizi birbirimizin.
Niyaz edelim Tanrısal olan insan’a, canlıya ve tabiyata dair hen ne varsa, ne olur ki sanki.
Buradan başlayalım dostlar.
Aynen hayatı yeni keşfeden bir bebek gibi.
Önce bakmayı…
Sonra dokunmayı ve tutmayı ... öğrenelim.
Sabredelim… sıra kelimelere de gelecek.
Bakışlarımız alacak önce yükümüzün büyük bir bölümünü.
Dokunuşlarımız ve tutuşlarımız eritecek geri kalan yükümüzü.
Ağır yük altında sertleşmiş kelimeler yumuşayacak, şiirselleşecek göreceksiniz.
Kısa öz ve net, belki söylenecek üç kelime kalacak ya da kalmayacak dillendirmek üzere bizlere.
Kalırsa eğer onlar da; Aşk, taktir ve teşekkür… olacak.
Dostlar inanın, bu bize pek yakışacak.
Durak Arslan,
Alevi Haber - 03 Temmuz 2011
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.