DİYANETİN ÇAKMA MAKALAT'LA ALEVİ ASİMİLASYONU
Makalat üzerinden Hace Bektaş-i Veli’yi adeta bir Sünni din alimi olarak gösterip, 5 vakit namaz kıldıran, Ramazan orucu tutturan, Hac'a götüren zihniyetin asıl amacı Alevi-Bektaşiliğin temeline dinamit koyup kendine benzeştirerek yok etmektir.
Hünkar Hace Bektaş-ı Veli’ye atfedilen, nurcu ve nakşi tarikatların yanı sıra diyanetin bastırıp yaygınlaştırmaya çalıştığı Makalat adlı İslami Sünni din öğretilerinin yazıldığı dil olan Arapça kitabın orijinalinin sağlıklı ve tam bir nüshası mevcut olmayıp, birbirinden farklı çeşitli "MAKALAT"lar vardır. Hünkar’ın öğretilerinin olduğu orijinal Makalat’ın Osmanlı’nın Bektaşilere müdahalesi esnasında yakılıp tahribata uğratılarak yerine önemli bir kısmının Nakşiler tarafından yazıldığına dair ibareleri kitabın içerisindeki onlarca Sünni ezberinden görmek mümkündür.
Hünkar Hace Bektaş-ı Veli’nin Anadolu ve Balkanlardaki Alevi Bektaşiler için önemini bilen o zamanki Nakşi iktidar aklı, namaz (rüku-secde) ve Ramazan orucu gibi Ortodoks İslam’ın gerekliliklerini dikte etmek için Bektaşi tekkelerine çok sonradan cebren diktikleri minareler gibi nadir bulunan yazılı kaynaklarını da tahrip ederek Alevi-Bektaşileri dönüştürmeye çalışmışlardır. Bu anlamda öncelikle “Makalat” üzerinden Hünkar'ın kimliğini ve öğretilerini ters yüz etme uğraşına girmişlerdir.
Günümüzde de bu tür çabaların en önemlisi Nakşi cemaat liderlerinden Esat Coşan’ın ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bastırdığı MAKALAT'lardır.
Bu anlamda Diyanetin ve Sünni tarikatların MAKALAT'a olan yoğun ilgileri ve bastırmalarındaki temel amaç; "Dört kapı Kırk makam"ın Şeriat kapısında yer alan ve üçüncü makamda yazılı olan şu ifadelerdir:
"Üçüncü makam: Zekatdır, oruçtur, gücü yetenin hacca varması ve hem gaza hem de cenabetten arınmaktır...”
Arapça'daki orijinali: "...ve akimu's-salate ve âtü'z-zekate.. ve savm-ı şehr-i ramazan...vehıccu'l-beyti meni'steâ'a ileyhi sebilen..."
Diyanetin ve diğer Sünni/Şii İslamcı çevrelerin Makalat'taki bu ifadeleri görünce adeta gözlerinin içi parlayıp, bu sözleri büyük bir gayretle öne çıkarmaktadırlar. Bunu yapmalarında ve öne çıkarmalarındaki en büyük amaçları; 5 vakit namaz kılınması, 30 günlük Ramazan orucunun tutulması ve Hac'a/Kabe’ye gidilmesi gibi Ortodoks İslam’ın tüm geleneksel ezberlerini Alevilere benimsetmektir. Böylece Alevi-Bektaşilik aslında Sünniliğin içinde yer alan bir tarikat olarak yeniden düzenlenmeye çalışılmaktadır. Hatta bu uydurma Makalat’lardan yola çıkan cenahın, Hünkar’ın aslını Sünni ilan eden akla ziyan iddialarını bile görmeniz mümkündür.
Oysa Alevi-Bektaşilikte Sünni ve Şiilerin zahiri anlamda yaptıkları ve anladıkları bu ibadetlerin hiçbirisi yoktur. Ki bu nedenle yüzyıllardır bulundukları topraklarda her ne pahasına olursa olsun Sünni ve Şiiler tarafından katledilmelerine rağmen kendi itikatlarından asla vazgeçmemişlerdir.
Sünni tarikatların ve Diyanetin Makalat’ları incelendiğinde açıkça göze çarpan çelişki ve uydurmalardan birisini, Hünkar’ın sözde kendi kendine övgüler yazdığı şu ilk cümlelerinden bile anlayabilirsiniz:
"...Çün selam ve salat ol resulu'llah hazretine ve âline olduktan sonra OL ESRAR SÖZLÜ VE KELECİ TUZLU VE LATİF SÖZLÜ VE GÜLER YÜZLÜ MAKALATI. Issı ve şer'iat soyı ve tertib-i marifet ve gen-i hakikat ve makam ehli sevmedi CEHLİ VE SAHİB-İ GENC-İ ULÛM O KUTB-I MA'LÛM SULTAN HACI BEKTAŞIYYÜ'L HORASANİ KADDESA'LLAHU SIRRAHU'L-AZİZ OL DÎN ÇIRAĞI ÎMAN NURUNUN YAĞI VE ERENLERİN TURAĞI BÖYLE BEYAN EDER..."
Alevi-Bektaşi kültüründe hiçbir ulu ve pirlerimiz kendi eserlerinin başına kendini göklere çıkaran, övücü ifadeler kullanmaz. Bu ifadeler esere yapılan müdahalenin en büyük kanıtlarından biridir. Kendi kendini öven bir CAN İnsan-ı Kamil mertebesine erişebilir mi?
Diyanetin bu anlamda Makalat’a olan ilgisi sadece Türkçe çevirisinden ve Anadolu’dan ibaret değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı, Alevi-Bektaşi klasikleri adı altında Türkiye Diyanet Vakfı'nca basımları gerçekleştirilen Makalat'ın Arnavutça'ya çevirisini Tiran Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşavirliğine yaptırdıktan sonra, "Alevi- Bektaşilerin başucu kaynağı" olarak duyurduğu kitabı Arnavutluk'ta yaşayan Arnavut Bektaşilere de elçilik aracılığıyla dağıtımı sağlanmıştır.
Diyanet Haber Sitesi dinihaber.com bunun Türkiye çapında yaygınlaştırıldığı müjdesini de şu şekilde haber yapmıştır:
"Alevi-bektaşi eserleri Nevşehir ilinde özellikle Alevi vatandaşlarımızın yaşadığı yerlerdeki camilerde namaz öncesi ve sonrası sohbet şeklinde halka sunulmuş ve çok takdir toplamıştı. Alevi vatandaşlarımızın gerçek ve doğru bir inanca sahip olabilmesi açısından kıymetli görülen bu çalışmaların yurt geneline yayılması beklenmektedir."
Makalat üzerinden Hace Bektaş-i Veli’yi adeta bir Sünni din alimi olarak gösterip, 5 vakit namaz kıldıran, Ramazan orucu tutturan, Hac'a götüren zihniyetin asıl amacı Alevi-Bektaşiliğin temeline dinamit koyup kendine benzeştirerek yok etmektir.
Bunu hem tahrip edilerek yayımlanan Makalat'ı incelediğinizde, hem de sonradan hakikate erip Bektaşi olan taliplerin anlatılarından çok net anlayabilirsiniz. Örneğin geçmiş yaşantısında Sünni iken Hünkar Hace Bektaşi Veli’ye ikrar verip talip olan Said Emre, 5 vakit namaz, kıble ve diğer ibadetler hakkında Bektaşi olduktan sonra şöyle der:
Unuttum namazımı, dosta tutdum yüzümü,
Dost kendü mürvetinden bir işaret eyledi.
Ne taat var ne salat, ne zikir var ne tesbih,
Bu beş vakit namazımı aşkla terk eyletdirdi.
…
Kanda baksam dopdolu Hace Bektaş-ı Veli,
Bu said kemter onun kulı oldu, yola meyledi...
Özcan Öğüt
Araştırmacı-Yazar
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.