Dilleri Ali söyler, gözleri Muaviye bakar
Dilleri Ali söyler, gözleri Muaviye bakarSIRRI SÜREYYA ÖNDER / RadikalÖğrenci tepkilerine karşı dillendirilen itirazlara dikkatlice bakın,...
Dilleri Ali söyler, gözleri Muaviye bakar
SIRRI SÜREYYA ÖNDER / Radikal
Öğrenci tepkilerine karşı dillendirilen itirazlara dikkatlice bakın, bir tane bile evrensel hukuk ve demokrasiye yaslandırılmış referans göremezsiniz.
Bugün Alevilerin matem oruçlarının 7. günü…
Toplam 12 gün oruç tutacaklar.
Güneş takvimine göre Kerbela katliamının 1330. yıldönümü.
Orucun 10. günü Hz. Hüseyin’in atından düşüp, mazlumlar ve masumlar uğruna başını verdiği gün…
Hz. Hüseyin, ‘Dünyanın en büyük yalnızı’ Hz. Ali’nin oğlu.
Dedesi Hz. Muhammed’in reyhanı…
İslam’ın yoksul elinden alınıp, zenginin olmayan insafına rehin edilmesi için kurban edilen 72 canın adıdır Kerbela.
İslam, Emevi ipoteğine o gün geçti, halen kurtulamadı.
Emevi nedir, neyi simgeler?
İslam hariç her şeydir. Saltanat, hanedan, zulüm, soygun, işkence, kibir ve daha aklınıza ne gelirse…
Peygamber’in ehl-i beytini öldüren, babasının sevmeye kıyamadığı Zeyneb’ini çıplak bırakarak boynuna ip bağlayan, diyar diyar gezdirip zebun eden elin de adıdır.
Dünyanın tarihi, sınıf savaşlarının tarihidir
Bir yanda kendini hançerleyen için son nefesinde “Ona zulüm etmeyin” diyebilen bir gönül, diğer yanda susuzluktan ölmek üzere olan altı aylık peygamber torununun boynunu okla delen bir canilik…
Ne uğruna?
Para, saltanat, servet uğruna!
Muktedirlerin âlimlerinden bunun bir sınıf savaşı olduğunu, özünün servet transferine dayandığını duyamazsınız.
Boy gösterdikleri televizyonlarda, suyun hangi elle içileceğine varana değin her teferruatı konuşurlar da sıra servet bahsine ve bunun tarihine geldiğinde bülbül gibi şakıyan dilleri lal olur.
Elhamdülillah Müslümanız, Kürtler hariç!
‘Yalnız kendine Müslüman’ insanların bizdeki kadar çok olduğu başka bir kara parçası yoktur.
Ülkemizdeki Caferilerin lideri, Sayın Selahhattin Özgündüz, konuk olduğu Hülya Hökenek’in TRT’deki programında, Kerbela matemi için yapacakları törene herkesi davet ettiklerini söyledikten sonra ekledi: BDP hariç!
Sunucu sebebini sorduğunda gelenlerin içinde şehit ailelerinin olabileceğini ve diğer hassasiyetleri gerekçe göstererek yasal bir parti ve yöneticileri hakkında ‘suizan’da bulundu.
Hz. Ali’nin “Aleyhine kesin delil olmayan kişiyi mazur tutun; o kişi benim” sözünü hiç anlamamış olmak demektir bu. İmam Ali yaşasaydı “Evet, matem tutabilirsiniz ama bir damla gözyaşı da kendi tefrik edici zihniyetinize dökün” demez miydi?
Kırk yıldan beri matemini tutmasına bile izin verilmemiş bir halkın temsilcilerini mateminize çağırmayacaksanız, nasıl bir rızaya ve cennete talip olabilirsiniz?
Sahanda demokrasi ve sonradan sünnet olanlar
Bizde yalnızca kendine demokrasi istemek ve yalnızca kendine demokrat olmak hastalığı yukarıda anlatılan meseleden ayrı değildir. Kodları ve kökenleri biraz da yukarıda anlatılan ‘tarihsel’ olgularda saklıdır.
Son öğrenci tepkilerine karşı dillendirilen itirazlara dikkatlice bakın, bir tane bile evrensel hukuk ve demokrasiye yaslandırılmış bir referans göremezsiniz.
Oralarda sefaletlerine da-yanak yapacakları bir tek şey bulmayacaklardır çünkü.
Ortadaki kuyuyu dolanmaları bundandır. Telaşları ve korkularıyla o kadar abartmışlar, o kadar geride kalmışlardır ki düşüp çırpındıkları yerden Sayın Bülent Arınç’ı bile göremeyecek uzaklıktadırlar. En fazla çirkinleşenleri sonradan dönenleridir.
Halkımız bu tip insanları güzel tariflemiştir: “Sonradan sünnet olanlar, sık sık çıkartıp alametlerini gösterirler.”
Zulmedileceğini bilerek gidene Hüseyin derler
Bir de ve aynı zamanda zulüm karşısında dillerini lal etmeyenlerin akıbetidir Kerbela.
Denilir ki Hüseyin, Kufe halkının davetine uyarak yola çıkar. Yolda gözleri görmeyen büyük Arap şairi Ferazdak’a rastgelir. Olanı biteni anlattığında şair ona başlıktaki değerlendirmeyi yapar. “Sakın ha” der Hüseyin’e, “Kufe halkına güvenme! Onların dilleri Ali söyler gözleri Muaviye bakar.”
Bizim ileri demokratlarımız hasbelkader, Hz. Hüseyin’le yolda karşılaşsalar, “Gitme Kufe’ye, sen davetli değilsin ki!” derlerdi.
Hüseyin’in muazzez hanımı Rubab, bir okla öldürülen yavrusuna ağlarken en çok kundaklı olduğu için çırpınamadan canını teslim etmesine yanıyordu.
Bunlar Rubab’ı görselerdi, “Ne işin var bu kadar küçük çocuğunla savaşta?” diye hesap sorarlardı.
Bir önceki yazımda “Kuzuyu kurda boğdurtmayacağız” demiştim.
Etrafta bu kadar gönüllü kasap olduğunu, doğrusu bilememiştim.
Radikal - 13.12.2010
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.