Deniz Feneri savcısı ve pornocu profesörler
Deniz Feneri savcısı ve pornocu profesörlerCan DündarCumartesi günkü Milliyet’te, Türker Karapınar’ın Deniz Feneri’yle...
Deniz Feneri savcısı ve pornocu profesörler
Can Dündar
Cumartesi günkü Milliyet’te, Türker Karapınar’ın Deniz Feneri’yle ilgili haberi “Soruşturma kaplumbağa hızıyla yürüyor” başlığını taşıyordu.
Alman yargısının hızla sonuçlandırdığı dava, İşçi Partisi’nin 9 Eylül tarihli suç duyurusuyla Türkiye’ye taşınmış, Başsavcılık da başvuru üzerine soruşturma başlatmıştı.
Ancak habere göre, geçen 10 günde yapılan tek iş, Basın Savcısı Nadi Türkaslan’ın soruşturmayla görevlendirilmesi olmuştu. O da bekliyordu.
Neyi?
“Başsavcının resmi ziyaret için gittiği Suudi Arabistan’dan dönmesini...”
* * *
Deniz Feneri davası savcısının ismi tanıdık geldi.
Eski yazılarıma göz attım:
Şubat 2006’daki “Porno CD satan profesörler” başlıklı yazım için yaptığım araştırmada adına rastladım.
Kimdi o profesörler?
Prof. Dr. Baskın Oran ile Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu...
O dönem bu iki profesör, Başbakanlık'ça kurulan İnsan Hakları Danışma Kurulu’na üye olarak davet edilmişlerdi.
Kurul bünyesinde oluşturulan “Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Çalışma Grubu” için de bir rapor hazırlamışlardı.
Ancak bir ihbar üzerine Prof. Oran ve Prof. Kaboğlu hakkında “halkı kin ve düşmanlığa tahrik”, “devletin yargı organlarını alenen aşağılama” suçlamasıyla, 5 yıla kadar hapis istemiyle dava açılmıştı.
İşte o davayı açan savcı, Nadi Türkaslan’dı.
* * *
Ya porno satış iddiası?
Efendim o konu, dava dosyasına “yanlışlıkla” girmişti.
Baskın Hoca, duruşmada bunu “davanın ciddiyetini” gösteren bir belge olarak sundu.
Savunmasını yaparken ben de duruşma salonundaydım ve doğrusu savcının yerinde olmadığıma şükrediyordum.
Baskın Hoca “Neresini düzelteyim?” diye başladığı savunmasında, savcılıkta 2 saat ifade verdiği halde, iddianamede buna tek satır yer verilmediğini, buna karşılık, muhbir vatandaşın her sözünün alındığını söyledi:
“Bu, iddianame değil, iftiranamedir. Dünya önünde Türkiye’yi küçük düşürmüştür” dedi.
Zamanla savunması, bir karşı-iddianameye dönüştü.
Savcı “Türkiyeli” terimini eleştiriyordu. Prof. Oran, “Bu terimi ilk kullanan Atatürk’tür. Bölücülükse o başlatmıştır” dedi.
“Sevr paranoyası”na hak veren savcıyı “bölücülükle” suçladı. Çünkü ona göre iddianame “Müslüman yurttaşları ‘devletin asli unsuru’, gayri müslimleri ise ‘tali unsur’ olarak görüyor, yani kendilerinde aradığı suçu bizzat işliyordu.”
Baskın Oran, savcının “ideolojik körlük” içinde olduğunu, görevini suiistimal ettiğini söyledi ve savunmasını:
“Bu savcıdan daha iyisini hak ettiğime inanıyorum ve kendisi hakkında suç duyurusunda bulunuyorum” diye bitirdi.
O davada iki profesör beraat etti.
Savcı Türkaslan ise geçenlerde, dünyanın en büyük video paylaşım sitesi Youtube’un kapatılma kararının altına imza attıktan sonra şimdi “kaplumbağa hızıyla ilerleyen” Deniz Feneri soruşturmasına girişiyor.
* * *
Konuya dair bugün daha da anlam kazanan son bir ayrıntı vereyim:
İnsan Hakları Danışma Kurulu kurulduktan iki yıl sonra Başkan’ın bilgisi dışında yönetmelik değiştirildi ve AKP hükümeti, Kurul’a 16 yeni dernek ekledi. Bunlardan biri, az önce bahsettiğim İnsan Hakları raporuna şiddetle muhalefet eden bir “sivil toplum kuruluşu”ydu.
Adı mı?
Deniz Feneri...
Can Dündar
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy22710 = 'can.dundar' + '@';
addy22710 = addy22710 + 'e-kolay' + '.' + 'net';
var addy_text22710 = 'can.dundar' + '@' + 'e-kolay' + '.' + 'net';
( '' );
22710 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
MİLLİYET - 22 Eylül 2008
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.