Dedelik Talimat Değil, İkrar, Rızalık ve Yola Hizmet Kurumudur
Dedelik Talimat Değil, İkrar, Rızalık Ve Yola Hizmet Kurumudur.Turan ESERBaşbakanın 20 Ağustos Ankara mitinginde, dedelik gibi önemli bir Alevi kurumunu...
Dedelik Talimat Değil, İkrar, Rızalık Ve Yola Hizmet Kurumudur.
Turan ESER
Başbakanın 20 Ağustos Ankara mitinginde, dedelik gibi önemli bir Alevi kurumunu istismar eden konuşması tam anlamıyla bir ayrımcılık ifadesi olan bir suçtur. AKP hükümeti tarafından Alevilere yönelik sürdürülen ayrımcılığın ve ötekileştirmenin, siyasal İslamcı bir gelenek olduğunu Başbakan Erdoğan, Sincan mitinginde bir kez daha göstermiştir. Önce Kılıçdaroğlu ile sürdürdüğü soy-soy tartışması üzerinde Sünni-Türk İslam sentezci yaklaşımının yerini, şimdi de Alevi inancına ve geleneğine yabancı olan bu başbakan “Dedelerden talimat dönemi bitti” diye, Alevi dedelik kurumunu siyaset alanının istismarı haline getirmeye çalışmıştır. Alevilikte önemli bir yer olan dedelik kurumunu rencide etmek ve toplumun nazarında olumsuzlaştırmak için, dedeliği ve Aleviliği HSYK tartışmalarında istismar haline getirilmesi bir ayrımcılık ifadesidir ve suçtur.
Başbakan Erdoğan’ın siyaset kültürü ve hükümet politikaları, kültürel kimlikleri ve onların değerlerini istismar alanı haline getiriyor. Oysa siyasetin asli görevi yurttaşın kültürel kimliklerini istismar etmek değil, bu haklarını özgürce yaşayabilme ve geliştirebilme özgürlüğü tanıyacak demokratik, hukuksal ve siyasal düzenlemeleri yapmaktır.
Fakat biz biliyoruz ki Başbakan Erdoğan, Alevileri değil, Alevilerin katlini vacip görenleri sever. O nedenle “Kızılbaşların katli vaciptir, Alevilerin, canları, malları, namusları size helaldir” diye fetva veren, Yavuz Sultan Selim’in Şeyhülislamı Ebu Suud gibi katillerle gurur duyar.
Dolaysıyla Ebu Suud ile gurur duyan bir başbakan, dün CHP Genel başkanı sayın Kılıçdaroğlu'nun Alevi kimliğini, bugün Seyfi Oktay’ı “dede” olarak gösterip, bunun üzerinden Alevilikte dedelik kurumunu olumsuzlaştırmaya yönelik bilinçli tavrı, geçmişin Şeyhülislamcı zihniyetinin devamını savunduğunu göstermektedir. Fakat bu girişim oldukça çirkin ve insan haklarına yakışık olmayan bir siyaset tarzıdır.
ALEVİ ÇALIŞTAYI BU DÜZENİ BOZAMAZ. DEDELİK RIZALIK, İKRAR VE YOLA BAĞLILIK KURUMUDUR.
Başbakan tüm ülke yurttaşlarının başbakanı olmadığını göstermek için özel çaba sarf ediyor. Alevi hassasiyetleri ve değerlerini siyasetin istismarı haline getiriyor. Başbakan son olarak ta AKP’nin yargıyı ele geçirme mücadelesinde HSYK yönelik tartışmalarda, hukuk ve demokrasi argümanlarını kullanmak yerine, Alevi inancında önemli yer teşkil eden dedelik kurumunu, bu tartışmalarda istismar haline getirmektedir.
Son günlerde ise Alevi Çalıştayı kapsamında AKP güdümlü “memur dedelik” yaratma kurnazlığı ile, dedeleri rızalık, ikrar, yola hizmetten çıkarıp, siyasi iktidarların hizmetine sokmaya hedefleyen ve dedeleri AKP TALİMATI ile çalıştırmayı hedeflemektedir.
Başbakan Erdoğan’ın bilgi eksikliğini gidermek lazım; Dedeler talimat vermez. Dedelik kurumu “El ele, el Hakka” tanımının, “Mürşid-Pir-Rehber” biçimde görevlere ayrılmış şeklidir. Dedelik kurumu taliplerine, toplumu ve yola hizmet kurumudur. Bu kurum talimat ve fetva veren Şeyhülislam kurumu değildir. Başbakanın referans aldığı şeriat hukuku bu kurumda geçersizdir. Dedeler talimatla değil, muhabbetle ilgilenir. Bu kurumda söz, talimatla değil, tüm taliplerinde yer aldığı ve eşit haklara sahip, katılımcı olduğu ve rızalık kültürü üzerinden oluşur. Rehber Pir’e, Pir Mürşid’e bağlıdır. Mürşid de rızalık sonucu oluşmuş davranışa, söze ve yola bağımlıdır. Alevi tarihi, geleneği, inancı ve kültürü dedelik kurumu üzerinde günümüze taşınmıştır. Yani dedelik kurumu ve dedelerimiz AKP’in ayrımcı politikalarının istismarı haline getirilemeyecek kadar kadim, demokratik ve katılımcıdır. Bu açıdan AKP hükümetin memur dedelik hedefi bir tuzaktır.
YARGIYI DEMOKRATİKLEŞTİRMENİN YOLU, ALEVİ AYRIMCILIĞI DEĞİLDİR.
İster yargı da olsun, ister özel alan da olsun, kurumsal ve kişisel tartışmalara, tüm toplumu zan altında bırakacak türden, kültürel ve inançsal kimlik giydirilemez. Bir başbakan kamusal alanda görev yapanların mezheplerinden daha çok, savundukları değerler ve mevcut hukuk anlayışıyla ilgilenmelidir. Türkiye'deki hukukun ve yargının dili Türk- Sünni İslam Sentezidir. Mevcut yargı ve hukuk sistemi Aleviliği görmez ve tanımaz. Mevcut yargı ve hukuk zorunlu din dersi ile Alevi çocuklarına devlet Sünniliğinin öğretilmesini engellememiştir. Hukuk karşısında Aleviler hiç bir zaman avantajlı duruma gelmemiştir.
PİN KODU: TÜRK SÜNNİ İSLAM OLUNCA, FARKLI KİMLİKLER KAPSAM DIŞI KALIYOR
Başbakan hukukun ve yargının lügatinde, Alevilik ve Alevi hakkının olmadığını en iyi bilenlerdendir. 12 Eylül hukukunun koruduğu, beslediği ve güçlendirdiği ve AKP’nin tek bir satırına bile dokunmadığı Diyanet İşleri Başkanlığının, Kuran Kurslarının, İmam Hatiplerin, İlahiyatların, Zorunlu din dersinin ve din bütçesinin Alevileri besleyen ve kollayan değil, bir devlet Sünniliği yasallaştırmış hukuk ve onu koruyan yargı sistemi olduğunu biz Alevilerde daha iyi bilir.
İmam Hatip Okulları ve İlahiyat devlet Sünniliğinin okullarıdır. Türkiye'de Alevilerin kendi inançlarını öğrendikleri okulları ve okulların açılmasına onay veren bir yargı ve hukuk düzeni yoktur. Alevi köylerine cemevi yapma hakkı tanıyan yasa, kanun ve buna dair destek veren bir yargı yoktur. Ama Alevi köyleri dahil, her köye cami yapılmasını yasalar ve kanunlar güvence altına alınmıştır.
Öyleyse gerçek durum şudur; talimatı veren dedeler değil, bizzat başbakanın kendisinin sürekli olarak adres gösterdiği devletin Sünni ulemasıdır. Din İşleri Yüksek Kurulu ve Diyanettir. Çünkü Aleviler tarafında açılan eşit haklara dair tüm davalarda, gerek yargı, gerekse hükümet Diyanetten talimat istemiştir! Yani Başbakan talimat verenleri bizim inancımızda ve dedelik kurumlarımızda aramasın.
YARGI VE HUKUK SİSTEMİ TÜRK İSLAMCIDIR. ALEVİ HAKLARINI KORUMAKTAN YOKSUNDUR
Sayın Başbakan bilmelidir ki, mevcut hukuk ve yargı sistemi yargı ve hukuk hâkimiyeti örneği daha size; Madımak katliamının failleri Almanya'dan istenmiyor. Gazi katliamının suçluları serbest bırakıldı. Alevilere yönelik Çorum, Maraş, Dersim ve Malatya gibi katliamlarda hukuk ve yargı mezhep hâkimiyete miydi? Cemevleri ile ilgili davalarda, hukuk, Yargı ve İç İşleri Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkalığı ve Din İşleri Yüksek Kurulu Ulemalarına danışmadan karar veremiyor.
Başbakan, Alevi dedeleri ile uğraşacağına, kamuda dinci kadrolaşmayı gündemine almalıdır. Kamusal alanda yaratılan yeni bir ruhban sınıfının varlığına işaret etsin. Devletin erkek-Türk- Sünni İslamcı kimliğini örtmeye çalışmasın. Samimiyet ve dürüstlük Türkiye'nin gerçek resmini çekmeyi önerir. Türkiye cumhuriyetinin yargı koltukları dahil, meclis koltuklarında oturanlara, özel İl idarelerine kadar bakın. Mezhepçiliğin ve erkek egemenliğin devlet ve siyasi iktidarlarca kimin lehine ve kimin aleyhine üretildiğini görür. Talimatlarında hangi merkezden gönderildiğini bilir.
Başbakan Alevilerin referandumda açık ve net bir şekilde yüzde doksan dokuzu ile HAYIR oyu kullanacağını biliyor. Alevilere yönelik soy-sop ya da dedeler üzerinde sürdürdüğü saldırı ise bundan dolayıdır.
Aleviler AKP'nin yanlışlarına ortak olmayacak. Ulema Anayasına HAYIR diyecektir. AKP'nin "Üstekine han hamam, alttakine din iman düzeni" kurma siyasetine, gerici ve yıkım politikalarına HAYIR diyecektir.
Alevihaber.com - 31 Ağustos 2010
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.