Dağların da ırzına geçerler; eteklerinde Aleviler yaşıyorsa
Dağların da ırzına geçerler; eteklerinde Aleviler yaşıyorsa… (Taş ocaklarına izin vererek dağların; HES’lere izin vererek derelerin ırzına geçenlere)…...
Dağların da ırzına geçerler; eteklerinde Aleviler yaşıyorsa… (Taş ocaklarına izin vererek dağların; HES’lere izin vererek derelerin ırzına geçenlere)… (4 bölüm)
BİR CAMİMİZ EKSİKTİ ZATEN…
12 Eylül 1980 faşist cunta darbesinden sonra Kenan Evren’in marifeti ve devletin Alevi köyleri Sünnileştirme politikası doğrultusunda köyümüze cami yapıldı, diyor Öğretmen Metin Topal. Hani, minaresi yok; ama cami olarak zorla kondurdulardı köye. Kapalı duruyor, diyor ve devam ediyor:
“ Şimdi de Diyanet-Sen, Alevi olan köyümüze ısrarla imam atamak istiyor. Kandırma gerekçeleri de yöreye gelen jandarma komutanı ya da öğretmenlerden bazıları namaz kılmak isterseymiş.Sanki cami olmadan, imam olmadan kılamıyorlar namazlarını. Üç kişiyle cemaat oluşturup camide namaz kılacaklarmış. İmamın kadrolu maaşını da vergilerimizle ödeyecekmişiz.Zaten bu devletin dini, mezhebi gereği biz Aleviler ve başka dinden olanlar cezalandırılıyoruz. Bizim vergilerimizle bizim yararlanmadığımız hizmetler karşılanıyor. Bu, hırsızlık, gasp değil mi? Gasp parasıyla kılınan namaz kabul olur mu?” diyor.
Benim nutkum tutuluyor. Azzet bibiye bakıyorum, yardımıma yetişsin diye. Bana ters ters bakıyor. Ne oldu yine? Bak, bunları yazacağım. Yetkililer de halkın burasına gelen sorunları duyacak ve sorunlara çözüm bulacaklar. Ne güzel işte sen de geldin, her yanı gördün, köylülerle tanıştın, diyorum.
Azzet bibi, başındaki Malatya’ya özgü, siyah beyaz kareli çarşafını alıp yere çalıyor. Çarşafının üstüne oturuyor. Dizlerini göğsüne çekerek kollarıyla sarıyor. Çenesini de dizlerinin üstüne koyup gözlerini, uzaklarda bir noktaya dikiyor. Bana mı kızdın, küstün mü bana, diyorum. Yoh çağam, sana niye gızam, niye küsem. Ben gaderime küsgünüm, diyor. Ben, umutluyum, der demez başlıyor:
Gız gurban, bir ayağım çuhurda benim. Ben yeşili, çiçegi, guşu, çavlanı gördüm. Siz göremiyeceksiğiz bu gözellikleri.
Böyük adamlar, senin yazdıhlarını ohuyup bu talancıları buradan çıhardaçah he mi? Talancıları, bu dağları delik deşik etmeye kim gönderdi dersin? Aççıh akıllı ol gurban.
Göya beni gezdirdiğiz eyle mi? Suriye’ye, Hama şeherine geldim saydım. Bu gader çoh makine dayanmış gözelim meşelerimizin böğrüne… Gurdun guşun yuvasını dağıdıyı, köylünün bağını bahcasını guruduyu. Sen deyisin ki böyükler, yazımı ohur. Bunnarı def eder. Onnara izni veren böyükler, bülmüyü müydü köyün çöle döneceğini?
Bazıları da n’olacah dağ işde, deyebülür. He, dağ; emme en az yigirmi köyün arazisine su yollayan dağ. Dağ işde, deyip eliğizin tersiynen öteleyecekseniz, bir çüft sözüm olur. Allahuekber Dağlarında, niye şehit oldu benim babam, dedem, gardaşlarım? Goseydiler ya kim alacahsa alsın. Niye göğüslerinden süngülenmek üçün dağlara gopdular? Dağlarda can verdiler? Aha bu soyguncular, dağlarımızın ırzına geçsin deye mi?“
Bitti
Sultan KILIÇ
sultankilic44@hotmail.com
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.