Cezaevlerinde ihlaller sürüyor

Cezaevlerinde ihlaller sürüyor

Cezaevlerinde ihlaller sürüyorF tipi cezaevlerinde, en temel insani ihtiyaç bile disiplin cezaları nedeniyle askıya alınıyorCezaevlerindeki...

A+A-

Cezaevlerinde ihlaller sürüyorCezaevlerinde ihlaller sürüyor

F tipi cezaevlerinde, en temel insani ihtiyaç bile disiplin cezaları nedeniyle askıya alınıyor

Cezaevlerindeki insan hakkı ihlalleri ve hukuksuz uygulamalar sorun olmaya devam ediyor. Özellikle F tipi cezaevlerinde, en temel insani ihtiyaç bile disiplin cezaları nedeniyle askıya alınıyor. İnsan hakları savunucuları, tutuklu yakınları, hukukçular ve sivil toplum örgütü temsilcileri, konuyu sık sık Adalet Bakanlığı’nın gündemine taşıyor. Bakanlığın, koşullarda iyileştirme yapılacağı sözü ise hâlâ yerine getirilmedi.

Tecride karşı 2000’de başlatılan ve 122 kişinin yaşamına mal olan ölüm orucu eylemi, Adalet Bakanlığı’nın 45/1 No’lu genelgesinin yürürlüğe girmesinin ardından sona erdi. 22 Ocak 2007’de yayımlanan genelgeyle, 12 F tipi cezaevinde, hiçbir şart aranmaksızın her tutuklu ve hükümlüye, haftada on saat on kişilik grupla görüşme hakkı tanındı.

Aradan 1 yıl geçmesine karşın, tutuklu ve hükümlülerin bu hakkı kullanmalarına izin verilmiyor. Sohbet etmek istedikleri kişilerle değil, cezaevi idaresinin belirlediği kişi ile görüştürülüyorlar. Haftalık on saat olan hak, dört saate indirilmek isteniyor. Ortak alanı tuvalet ihtiyacı için terk ettiklerinde görüşme sona ermiş sayılıyor. Genelgeye aykırı uygulamaları da tutuklular kabul etmiyor. Kısa süreli uygulama yapılan cezaevlerinde de personel azlığı ya da mekân yokluğu bahane ediliyor.

Merhaba dayağı!

Tutuklu ve hükümlülere yönelik işkence iddiaları da yeteri kadar araştırılmıyor. Kötü muamelede bulunan, hakaret eden sorumlular hakkında, çoğu zaman, soruşturma dahi açılmıyor. Slogan atmanın karşılığı, sağlık ihtiyaçlarını karşılatmamak gibi ayrı bir uygulama olarak geri dönüyor.

TİKKO üyesi olduğu iddiasıyla yargılanan Cengiz Kahraman’ın başına gelenler, infaz koruma memurlarının yaklaşımını gözler önüne seriyor. Sincan 1 No’lu F Tipi’nde tutuklu bulunan Kenan Özyürek, revire götürülürken koridorda karşılaştığı arkadaşı Cengiz Kahraman’a ‘merhaba’ dedi. Kolunda bulunan iki tane görevli, Özyürek’i itip kakarak revir yerine hücreye götürdü. Olaya sözlü müdahalede bulunan Cengiz Kahraman’a da hakaret edip tekme tokat dövdüler.

Baygınlık geçiren Kahraman’ın, hayalarının patladığı olay sonrasında üç gün hastaneye sevki yapılmadı. Cezaevi doktoru, ağrı kesici iğne yapıp odasına gönderdi. Cinsel organının çevresinde kan toplanması üzerine üçüncü gün Sincan Devlet Hastanesi’ne sevk edilen Kahraman’a 14 günlük rapor verildi.

Nisan 2007’de yaşanan olaya ilişkin Sincan Cumhuriyet Savcılığı’na yapılan suç duyurusu ise henüz sonuçlanmadı. Kahraman, savcılığa verdiği dilekçede iki görevlinin kolunu tuttuğunu, üçüncü kişinin de hayalarına vurduğunu, ‘Sizin onurunuzu s...m’ diye hakaret ettiğini belirtti.

Yasal yayınlar içeride yasak

‘İçeridekiler’ için, istedikleri dergiyi ve gazeteyi okuyabilmek bile mesele. Toplatma kararı bulunmayan birçok yayın, içlerinde, ‘F tipi ceza infaz kurumları hakkında karalayıcı ifadeler bulunduğu’, ‘emniyet güçlerinin işkence yapmakla suçlandığı’, ‘19 Aralık operasyonuna katliam dendiği’ gibi gerekçelerle tutuklulara verilmiyor.

Atılım, İşçi Köylü, Mücadele Birliği ve Agos gazetesi de tutuklulara verilmeyen yayınlar arasında yer alıyor. İngilizce kitap isteyen bir tutukluya, “Çevirisi yapılsın, sakıncalı mı değil mi bakalım” deniyor. Mektuplardaki ‘sevgi’, ‘özlem’, ‘direniş’ gibi ifadelerin bile üzerleri karalanıyor. Yazı karakterinin bozuk olması bile mektubun imha edilme nedeni oluyor.

Bu kararlara karşı infaz hâkimliğine yapılan başvuruların hemen hemen hepsi reddediliyor. Ret kararına itirazı ise ağır ceza mahkemesi inceliyor. Mahkemeden çıkan sonuç da tutuklular açısından olumlu olmuyor. Ayakkabı aramasını kabul etmeyenler, avukatları ile bile görüştürülmüyor. Disiplin cezalarını veren kurulda hukukçu yer almıyor. Başkanı cezaevi müdürü, üyeleri ise öğretmen, doktor, kütüphaneci, sosyal hizmet uzmanı ve psikolog.

AİHM mahkûmiyeti

Hükümlü Ali Gülmez, ‘adil yargılanma hakkı ihlal edildiği’, ‘haberleşme özgürlüğünden mahrum bırakıldığı’ gerekçesiyle 2001’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdu. Peş peşe verilen cezalarla bir yıl ziyaretçi kabul hakkından men edildiğini, bir ay mektup alma ve bir ay mektup yazma hakkını kullanamadığını belirten Gülmez, ağır tecrit koşullarına maruz bırakıldığını, disiplin cezaları nedeniyle cezaevi içerisindeki haklarını da kullanamadığını ifade etti.

Dosyayı inceleyen AİHM, kararını 2008 Mayıs sonunda açıkladı. Türkiye, sözleşmeyi ihlal ettiği için Ali Gülmez’e manevi tazminat ödemeye mahkûm edildi. İstanbul Barosu üyesi avukat Gül Altay, yayın, görüş ve haberleşme yasağına ilişkin AİHM’ye 200’ü aşkın başvuru yaptıklarını anlatıyor.

Amaçları ise Türkiye’nin tutuklu ve hükümlüleri mağdur eden uygulamalara son verip, temel hakların kullanılması için gerekli koşulları sağlaması. Altay, yayın yasağının, tutukluların düşünce dünyasına yönelik keyfi bir tasarruf olduğuna dikkat çekiyor. Görüş yasaklarının üst üste gelmesiyle, tutuklunun, ailesinden 1 yılı aşkın bir süre uzak kaldığına dikkat çekerek “Bu ceza yalnızca tutukluya değil, tüm ailesine veriliyor. Eş, anne ve çocuklar da mağdur oluyor” diyor.

HİLAL KÖSE / CUMHURİYET - 14 Haziran 2008

‘Düşünceleri teslim almak istiyorlar’

İstanbul Barosu üyesi avukat Behiç Aşı, ‘içerideki’lerin sesini duyurmak için ölüm orucuna başladı. Adalet Bakanlığı’nın tutuklulara, ‘ortak alanda on saat görüşme hakkı’ tanıyan genelgesi yayımlanınca, eylemine 294. gününde ara verdi.

Aşı, genelgedeki sohbet hakkının, yalnızca, İzmir Kırıklar F Tipi’nde uygulandığını, diğerlerinde uygulanmadığını söylüyor.

Avukat Behiç Aşı, “Bence bütün yasaklar tecridin farklı bir biçimde uygulanması. İçeridekilerin, dışarıdakilerle tüm bağı kesilmek isteniyor. 2005’te yürürlüğe giren Ceza İnfaz Yasası, içeridekilerin teslim alınması amacını güdüyor. Onları, düşüncelerinden, siyasi inançlarından vazgeçirmeye, ‘pişman etmeye’ yönelik uygulamalar bunlar. En temel haklar bile, ödül gibi sunuluyor. Cezaevi idaresinin kararlarına uyarsanız, uslanmış, pişman olmuş bir insan olursanız, bu haklardan yararlanabilirsiniz” diye konuşuyor.

GENÇAY GÜRSOY: Bakanlıktan cevap bekliyoruz

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy, F tipi gündeme geldiğinden beri zaman zaman verilen sözlerin tutulmaması nedeniyle sorunların devam ettiğine dikkat çekiyor. Gürsoy’a göre, her konudaki çözümsüzlük gibi genel bir Türkiye klasiği ile yüz yüzeyiz...

TTB olarak F tiplerini ziyaret edip hazırladıkları raporu bakanlığa sunduklarını, genelgenin yayımlanmasıyla da açlık grevi eyleminin durdurulduğunu anımsatan Gürsoy, görüşlerini şu sözlerle ifade ediyor:

“Sorunun çözümü için adımlar atılacağına dair sözler verildi ancak büyük çapta sorunlar devam ediyor. Bundan iki ay önce de avukat örgütleri ve sendika temsilcilerinin yaptığı ortak toplantıya Adalet Bakanı da katıldı. Bu meselenin üstüne gideceği, kadro, mekân eksikliği gibi sorunların çözümü ile genelgenin her yerde uygulanacağı sözü verdi. Son durumu bilmiyoruz ama mektuplar gelmeye devam ediyor. Yakınmalar sürüyor. Adalet Bakanlığı’nın gerçekten bir adım atması lazım. Genelge uygulanacak mı uygulanmayacak mı? Neden geciktiriliyor? Biz bunun cevabını bekliyoruz.”

Gürsoy, Kürt tutuklu ve hükümlülerin aileleriyle telefon görüşmesi yaparken güçlüklerle karşılaştıklarını, ailenin Türkçe bilmediğine dair belge istendiği yönünde şikâyetlerin geldiğini anlatıyor.

FİNCANCI: İkinci cezalandırma kabul edilemez

İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilimdalı Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, insanların düşünceleri nedeniyle cezaevine konmuş olmalarının en büyük sorun olduğuna dikkat çekiyor. Sonrasında da rehabilitasyon adı altında düşünceyi değiştirme çabasının başladığını söylüyor:

“Bu da kolay değil. İnsanlar düşüncelerinden vazgeçmeyeceklerdir. Bunun için de birtakım tedbirler alınması, hakların ciddi boyutta ihlal edilmesi gerekir.”

Fincancı, duvara yazı yazan, bildiri dağıtan, kitap yazan insanların bile başka nitelemelerle hâlâ cezaevlerine konduğunu anımsatarak “Burada insanlar, tecrit dediğimiz bir yöntemle tümüyle sosyal ortamdan yalıtılıyor. Sosyal ortamlardan yararlanması için de birtakım şartlar koşuluyor. Tahribatlara yol açan, baskı altında tutmayı hedefleyen tutum bu” diyor.

Fincancı, Türkiye’nin son birkaç yıldır insan hakkı ihlalinin ivme kazandığı bir dönemden geçtiğini, bu ihlallerin cezaevlerinde daha yoğun yaşandığını belirtiyor. Cezaevlerinde disiplin adı altında verilen cezaların ikincil bir cezalandırma olduğunu, bunun kabul edilemeyeceğini vurguluyor.

‘Oğlum tek başına kalamaz’

TAYAD’lı Melek Akgün’ün oğlu Hasan Tahsin Akgün, 19 yaşında cezaevine girdi. Şimdi 26 yaşında. Hafıza kaybı, unutkanlık, denge bozukluğu gibi sağlık sorunları ile boğuşuyor. DHKP-C üyesi olduğu gerekçesiyle 7 yıl tutuklu yargılandı. Hafızasını kaybettiği için 2002’de ailesinin çabasıyla tek kişilik odadan çıkarıldı.

Sürekli ilaç kullanmak zorunda olan Akgün, anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs suçundan, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Cezası Yargıtay’da onaylandıktan sonra yeniden tek kişilik odaya konuldu. Melek Akgün, oğlunun gözaltındayken işkence gördüğünü, tecrit nedeniyle de giderek kötüleştiğini anlatıyor:

“Doktoru beyin hücrelerinin dörtte birinin öldüğünü söylüyor. Yalnız başına kalmaması gerek. Ama yeniden tek kişilik hücreye konuldu. Dilekçe verdim hastaneye yatırmak için. Bizi hatırlamıyordu, kendini on yaşında zannediyordu... Şimdi hatırlıyor ama ilaçlarını aksatmaması lazım. Bu nedenle çok korkuyoruz.”

Disiplin cezaları nedeniyle görüş, telefon ve mektup yasaklarının olduğunu dile getiriyor. “Üç senedir açık görüş yapmadım, oğlumun elini tutup, öpemedim. Rutin görüş yasağımız geçen ay bitti. Şimdi de mektup ve telefon yasağımız başladı. Zaten ayda iki kez görüşme hakkımız var” diyor.

Akgün, cezaevindeki yaşam şartlarının da kötü olduğuna dikkat çekiyor. Tutuklu ve hükümlülere, iki yıldır, plastik su şişelerini eritip kaçmaya çalışırlar diye paralarıyla dahi temiz su verilmediğini söyleyerek devam ediyor: “İtirazlarımızla on gündür su almaya başladılar. Yemekler kötü, fareler her yerde. Her insani talepte eziyet ediyorlar... ”

CUMHURİYET - 14 Haziran 2008

Etiketler :

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.