Canların yolu

Canların yolu

Canların yolu Muharrem Coşkun-Ekrem Çağlar-Murat Kılıç - Canların Yolu Girişimi SözcüleriAnadolu’nun bin yıllık tarihinde...

A+A-

Canların yolu Canların yolu

Muharrem Coşkun-Ekrem Çağlar-Murat Kılıç - Canların Yolu Girişimi Sözcüleri

Anadolu’nun bin yıllık tarihinde yetmiş iki millete bir nazarda bakan ve erkeği kadını, yaşlısı genci, ağacı böceği bilcümle tüm kainatın canlı varlıklarını can olarak gören, “Her ne arar isen kendinde ara” diyen, “eline diline beline” hakim olma şiarıyla toplumsal kültürümüzün oluşumunda mihenk taşı olmayı başaran Pir Sultan Abdal’ın “Gelin canlar bir olalım” deyişinden hareketle; hak yoluna yolcu olan ve yüzyıllardır bu uğurda bedeller ödeyen biz Alevi Bektaşi inanışına mensup olan canlar, “CANLARIN YOLU” olarak, örgütlü mücadelenin gerekliliği ile yirmi yılı aşkın bir süredir bir aradayız.

Sömürülenin yanında, sömürenin karşısında olacağız.

DESTURUNU, Hacı Bektaş Veli’den, Hamdullah Çelebi’den, Şah Hatayi’den, Pir Sultan Abdal’dan, Yunus Emre’den ve bilcümle Anadolu erenlerinden alan bizler, Anadolu’da bin yıldır var olan Kızılbaşlık felsefemizi ve inancımızı bugüne kadar nasıl sürdürdüysek, bundan sonra da sürdürmeye devam edeceğiz. Bu uğurda yüzyıllardır bedel ödedik, bedel ödemeye devam edeceğiz. Daima mazlumun yanında, zalimin karşısında olacağız. Ezilenin yanında, ezenin karşısında olacağız. Sömürülenin yanında, sömürenin karşısında olacağız. İnkarcı değiliz ve biliyoruz ki inkar eden bizden değildir. Her kim ki bu yola leke sürmeye, özünü kirletmeye ve inkarcı davranarak ayak oyunlarıyla asimilasyona çanak tutmaya kalkar, karşısında bizi bulur. Her ne koşulda olursa olsun, biz davamıza sahip çıkmaya ve yolumuzun gereklerini yerine getirmeye, yüzyıllardır bize miras kalan onurlu dik duruşumuzu “CANLARIN YOLU” olarak sürdürmeye devam edeceğiz.

Alevi Bektaşilere yönelik katliamları “Şanlı Kıyam” olarak gören, gerici faşist halk düşmanlarının, topyekün Kızılbaş kanlarıyla yazdıkları karanlık tarihi unutmadık. Unutturmayacağız... Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta ve Gazi Mahallesi’nde yaşananlar son yirmi-otuz yıllık Türkiye tarihinin Kerbela vakıalarıdır.

ABD güdümlü Gülen cemaatinin bir kangren gibi devleti kuşatma ve yönetme projesinin uygulayıcısı konumundaki AKP Hükümeti’nin, Alevi Bektaşi inanışına mensup canlarımız başta olmak üzere, demokrasi ve insan haklarını önde tutan, laikliği vazgeçilmez unsur olarak gören, çağdaş ve ilerici olan hiçbir bireye, kurum veya kuruluşa fayda sağlamayacağı; aksine, Türkiye’yi topyekün ABD güdümlü gerici bir Ortadoğu ülkesi haline getireceği açıktır.

Son dönemlerde hayatımızın her alanında, AKP tarafından empoze edilen yozlaşmanın en canlı örneklerinden biri olan ve asimilasyonun pazarlamasını hükümet yanlısı ve ABD güdümlü Gülen cemaatine ait medyanın yapmaya çalıştığı “ALEVİ ÇALIŞTAYI” adı altında düzenlenen toplantıların, gerçek anlamda “ALEVİ KANDIRMACASI” olduğunu iddia ediyoruz.

Kurt, kuzu postuna bürünse de kurttur.

ÇÜNKÜ kuzu postuna bürünmüş kurt misali, “Şanlı Kıyam” diye adlandırdıkları Sivas katliamının sanıklarını bile, katillerin avukatı olarak savunmayı kendisine görev bilen dönemin adalet bakanı, günümüz iktidar partisinin de siyasi köklerini besleyen Milli Görüş çizgisinden gelmemiş miydi? Ne ilginç tesadüftür ki günümüz iktidar partisinin başkanı da Karaca Ahmet Sultan Dergahı’na tarihte ilk dozeri dayayıp, yıkma girişiminde bulunmadı mı? Cemevlerine “cümbüş evi” diye hakaret edenler kimlerdi? Bu acı örnekleri istediğimiz kadar çoğaltabiliriz ve örnekleri çoğaltmak bizi bir tek sonuca götürür ki, Kerbela uzakta aranmamalıdır. Yüzyıllar sonra bile Anadolu toprakları Kerbela Çölü’nü aratır hale gelmiştir. İşte bu nedenlerden ötürü diyoruz ki; kurt, kuzu postuna bürünse de kurttur ve AKP Hükümeti, Alevi Çalıştayı yapmaz, Alevi kandırmacası yapar!!!

Gel gelelim, günümüz Türkiye’sinde bu gerçekleri ekrana taşımak veya yazmak bir yana dursun, AKP yanlısı görsel ve yazılı bazı yayın organlarında (atv, Samanyolu, Sabah, Zaman, Taraf, Yeni Şafak vs.) çeşitli unvanlarla yazı yazan ve program yapan bazı yazar ve programcıların, Alevi Bektaşi inanışına mensup canlarımıza yönelik saldırgan tutumları dikkat çekicidir. Ne hikmetse bu tür saldırılar da Alevi Çalıştayı denilen toplantılar dönemine denk gelmektedir. Acaba Alevi Bektaşilere yönelik yeni bir tezgah mı hazırlanmaktadır?

Tüm dünyanın kabul ettiği evrensel bir kural olan “hukukun üstünlüğü” ilkesi yerine “üstünün hukuku”nu uygulayan AKP Hükümeti’ne, ağızlarının suyu akarak methiyeler dizen bu yandaş medyanın yazarlarının, Alevi Bektaşi inanışına mensup canlarımıza yönelik olarak gerçekleştirdikleri saldırıları kınıyoruz. Bizi darbe yanlısı olmakla suçlayanlar bilmelidirler ki, Alevi Bektaşi inanışına mensup canlar, laik ve çağdaş demokrasiden başka bir sistem kabul etmezler; çünkü antidemokratik darbe dönemlerinde en ağır bedelleri Alevi Bektaşi inanışına mensup canlarımız ödemiştir. Üstünün hukuku yerine hukukun üstünlüğünü uygulama gayreti içinde olan bağımsız yargı mensuplarını da Alevi Bektaşi inanışına mensup oldukları savıyla yerenler, Alevi Bektaşilerin hakkaniyet anlayışına saldırmaktadırlar.

Böylesine çirkin ayak oyunlarının sergilendiği günümüz Türkiye’sinde, bu gerçekleri görmek ve onlarla yüzleşmek, öncelikle inanç önderlerimizin görevidir. Yirmi birinci asırda dahi Emevi zihniyetiyle hareket edenler, bin bir türlü ayak oyunlarıyla bizleri bölmeye ve yok etmeye çalışıyorlar. İçimizden bu ayak oyunlarına gelerek, kültürünü inanç ve geleneklerini bir koltuğa ve birkaç kuruşa satanlar da çıkabilir; bu durumda dahi onları deşifre etmek ve Mansur Dar’ına çekmek boynumuzun borcudur. Dahası; Alevi Bektaşiler olarak bizler, davamıza ve kültürümüze tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar sahip çıkmak, taleplerimizi dillendirmek ve sesimiz çıktığı kadar Kızılbaşça haykırmak zorundayız.

‘CANLARIN YOLU’ olarak bizler;

* Anayasamızın değiştirilemez unsurlarından olan demokratik, çağdaş ve laik sistemin hayata geçirilebilmesini, din ve vicdan özgürlüğünün önündeki en büyük engel olarak gördüğümüz Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılmasını,

* Anayasamızın 10. maddesinin öngördüğü “eşit yurttaşlık” kavramına, yine anayasamızın 42. maddesinin 3. fıkrasında “Eğitim ve öğretim çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre yapılır” ilkesine ve pedagoji biliminin temeline uygun olmayan yöntemlerle, devlet eliyle gerçekleştirilen kültürel asimilasyonun önüne geçilebilmesi ve Sünnilik dışındaki diğer inanç mensuplarının da kendi inanç ve kültürlerini özgürce öğrenebilmesi ve uygulayabileceği birikimi elde etmesi için zorunlu din dersleri uygulamasının kaldırılmasını,

* Alevilerin bin yıllık tarihinde ibadet merkezi olarak kullanılan cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması ve ibadet merkezi olarak tanınmasını,

* Alevi köylerine cami yapımının durdurulmasını, bugüne kadar inşa edilen camilerin cemevine dönüştürülmesini ve cami hocalarının kadrolarının feshedilmesini,

* İnsanlık tarihinin en büyük katliamlarından ve toplu kıyımlarından birine sahne olan Madımak Oteli’nin, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca kamulaştırılarak “utanç müzesi”ne dönüştürülmesini,

* Alevi Bektaşi inanışına mensup canlarımızın Serçeşme olarak kabul ettikleri Hacı Bektaş Veli Dergahı’nın gerçek sahiplerine devredilmesini ve oluşturulacak yeni şehir planlaması ile Hacıbektaş ilçesinin kitlesel konaklama ihtiyaçlarını karşılayabilecek düzeyde yeniden yapılandırılmasını istiyoruz.

YAŞASIN GERÇEK LAİK, DEMOKRATİK, TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE!

YAŞASIN HALKLARIN KARDEŞLİĞİ!

GAZİ, SİVAS, MARAŞ; İNKAR DEĞİL BİRLEŞ!

KIZILBAŞÇA YOLA DEVAM; PİR SULTAN’A SELAM!

EVRENSEL - 15 Ağustos 2009

Etiketler :

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.