Burası Keçiören, Buradan da Çıkış Yok

Burası Keçiören, Buradan da Çıkış Yok

BURASI KEÇİÖREN, BURADAN DA ÇIKIŞ YOKSiyasal iktidara karşı ‘hoşgörülü olmanın’ demokratlığın ve dahası solcuğun...

A+A-

Burası Keçiören, Buradan da Çıkış YokBURASI KEÇİÖREN, BURADAN DA ÇIKIŞ YOK

Siyasal iktidara karşı ‘hoşgörülü olmanın’ demokratlığın ve dahası solcuğun alâmetifarikası sayıldığı bu günlerde, hükümete dair her türlü eleştiri, meşhut koronun ‘İslami fobyadan mustarip Ortodoks solcuların son çırpınışları bunlar’ ezgisiyle değersizleştirilmeye çalışılıyor. Ne var ki her geçen gün siyasal iktidara dair bir skandal patlak veriyor. Yolsuzlukların, usulsüzlüklerin, insan hakları ihlallerinin bini bir para. Kuşkusuz bu olumsuzluklar içinde bire bir yaşam alanlarımıza müdahale etmesi açısından yerel yönetim terörünün ayrı bir önemi var.

90’ların başında büyük kentlerde ve ilçelerde popüler isimlerin öncülüğünde iktidara gelen siyasal İslamcı belediyelerin icraatları hiçbir zaman gündemden düşmedi. AKP’nin büyük bir oy oranıyla iktidara geldiği 2002 seçimlerinin ardından ülkenin maruz kaldığı sistematik muhafazakârlaştırmanın bugün vardığı boyuttan cesaretlenen yerel yöneticilerin son dönemdeki uygulamalarıysa ciddi bir tehlike olarak önümüzde duruyor.

Fiili içki yasakları, zabıta terörü ve yoksulsuzluklar adeta vaka-i adiyeden sayılıyor. Daha geçen haftalarda Başbakanın ikamet ettiği Keçiören’de içki sattığı gerekçesiyle A Takımı adı verilen bir çete tarafından dükkânında dövülen bir büfecinin dramına hep birlikte şahit olduk. Vahşetin görüntüleri ulusal kanallarda yayınlandı. Ne var ki, resmi yetkililer, AKP’li Turgut Altınok’un belediye başkanı olduğu günden beri ilçede tırmanışa geçen şiddet olaylarının üzerine yeterince gitmiyor; medyaysa, Başbakanın içki içmeyenler üzerinde mahalle baskısı olduğu türünden fantazyalarıyla meşgul olmayı tercih ediyor.

Bu hafta ilçelerinde yaşanan şiddet olayları üzerine konuşmak için Keçiörenliler ve bölgede faaliyet gösteren sivil toplum örgütü ve parti temsilcileriyle buluştuk. Duyduklarımız gerçekten uykularınızı kaçıracak kadar vahimdi.

GÖZLERİMİZ SHP VE CHP"Yİ ARADI

Toplantıda Keçiören Halkevi yöneticilerinden Hakan Yıldırım, ÖDP Keçiören İlçe Başkanı Ali Yıldız, DTP Keçiören İlçe Başkanı Zuhal Çelebi, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Hukuk Sekreteri Hasan Yağız, belediye çalışanları ve semt sakinleri hazırdı. Gözlerimiz bölgede ciddi bir oy potansiyeli bulunan CHP’li ve SHP’li yetkilileri aradı. Ne var ki yoktular. Anlaşılan söz konusu partilerin bölgede hiçbir iddiası kalmamış; Keçiören’i gözden çıkartmışlar bile.

Daha toplantı başlar başlamaz, özellikle belediye çalışanlarının gazetede adlarının çıkmaması konusundaki ısrarlı hatırlatmaları ilçede yaşanların ne boyutta olduğunu göstermesi açısından manidardı. Ama anlatacak öylesine çok dertleri vardı ki, adeta yarışa girmişçesine birbirlerinin sözlerini keserek ardı ardına söz aldılar.

İLK İCRAAT ERDAL YILDIRIM CİNAYETİ

Açılış konuşmasını yapan toplantının organizatörü ve 1995"te A Takımı tarafından Ovacık Mahallesi’nde evinin önünde öldürülen Erdal Yıldırım’ın ağabeyi Hakan Yıldırım, bölgedeki olaylardan Turgut Altınok’u sorumlu tutuyor. ‘Erdal’ın öldürülmesi ilk icraatları oldu’ diyor. Yıldırım, Keçiören’de uygulanan baskı ve yıldırma modelinin, tüm Türkiye’de yaşama geçirilmeye çalışılan ‘muhafazakâr yerel yönetim anlayışının bir prototipi’ olduğunu dile getiriyor. Bölgede yaşanan gerilimin ortadan kaldırılması için demokrat kesimlerin ortak müştereklerde yan yana gelmesi gerektiğini belirten Yıldırım, yaklaşan yerel seçimin bu yolda somut bir zemin oluşturacağının da altını çiziyor.

Ancak bu noktada katılımcılar arasında ciddi bir tartışma başlıyor. Katılımcıların büyük çoğunluğu bölgede ciddi bir oy potansiyeline sahip olmalarına rağmen ‘büyük’ partilerin bölgedeki demokrasi mücadelesine ilgisiz olduğu konusunda hemfikir. Katılımcıların kaygı duydukları diğer bir noktaysa, olası bir fiili ittifakta, geçmiş dönemlerde olduğu gibi yalnızca oy sayısına göre muhatap kabul edilecekleri, önemsenmeyecekleri noktasında.

Aynı zamanda deneyimli bir sendikacı da olan Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Hukuk Sekreteri Hasan Yağız ise, bu tartışmalar üzerine ‘gerçekçi’ bir tavır geliştirilmesi gerekliliğinin altını çiziyor. Yağız, Keçiören’de sağın aralarındaki fraksiyon farklılıklarını önemsemeden bir blok halinde seçime girdiğini; bu tablo karşısında solun dağınık pozisyonunun ciddi bir dezavantaj olduğunu belirtiyor. Geçtiğimiz genel seçimlerdeki oy oranları da Yağız’ın söylediklerini doğrular nitelikte. 2004 yılı rakamlarına göre 436248 seçmenin oy kullandığı Keçiören’de AKP 183,983 oy almış. CHP 50692, SHP 16581, DSP 2153, ÖDP 685, TKP ise 367 oy alabilmiş.

KADIN GÖĞSÜNÜ ÇAĞRIŞTIRIYOR, DEĞİŞTİRİN

Zaman zaman A Takımı’nın ve bizzat Turgut Altınok’un fiili tacizlerine maruz kalan belediye çalışanlarının anlatımlarıysa tek kelimeyle ürperticiydi!

Haklı gerekçelerle isimlerinin ve resimlerinin söyleşimizde yer almaması talebinde bulunan belediye çalışanlarının arasından sıyrılan orta yaşlı bir bey elindeki bir tomar darp raporunu sallayarak söz istiyor. Şu an emekli olan bu beyefendi, A Takımı tarafından defalarca darp edildiğini, sendikal faaliyetlerinden ötürü ‘çöp kamyonlarını saymak’ gibi işler için sürgünlere gönderildiğini belirterek, “Yaz benim adımı” diyor. “Daha ne yapacaklar ki!” Ancak içim elvermiyor, zira soluduğum havada bile tehlikenin kokusu hissediliyor. Bu yüzden yazı boyunca A diye anacağım bu cesur beyefendiyi; diğer katılımcıları da benzer şekilde. Her birinin isimlerinin kayıtlarımda mevcut olduğunu da belirteyim.

Turgut Altınok’un belediye çalışanlarından Nurhan Ay’ı kadınlar tuvaletinde dövmesi olayından başlıyor anlatmaya A. Altınok’un suçunu üstlenen korumalar bu olaydan 12 ay ceza almış. Bu korumalardan Tarkan Dündar daha sonraki beyanatında başkanın suçunu üstlendiklerini itiraf etmiş. Söz konusu beyanatlar ulusal basında da yer almış. A Takımı’nın bütün üyelerini birebir teşhis edebileceğini belirten A, bu ekibin Temizlik İşleri ve İdari İşler Müdürlüğü’nde istihdam edildiklerini, bu konuda gerekirse resmi yetkililere yardımcı olabileceğini belirtiyor. A Takımı, belediyeye ait Güçsüzler Yurdu’nda yatıp kalkıyormuş. Adresini veriyor hemen.

Bu sırada bir belediye çalışanı hanımefendi giriyor devreye, A’nın sözünü keserek, “Ağabey, sicil dosyalarımızdan da bahsetsene diyor.” Ama sözü A’ya bırakmadan kendisi başlıyor anlatmaya, “Dosyalarımızın üzerine S.S: Sünni-solcu. A.S: Alevi-solcu gibi ibareler düşüyorlar. Bizi fişliyorlar.

İddialar yenilir yutulur cinsten değil. Dedik ya anlatacak çok şeyleri var belediye çalışanlarının. Birbirleri ardına sıralıyorlar ağzımı açık bırakan iddialarını.

Söz sırası B’de, “Altınok, kahverengi BTB dış cephe kaplaması yapılmış bir binayı müteahhidiyle birlikte inceliyordu. ‘Değiştir bunu’ dedi müteahhide. Adam şaşırdı. ‘Aman başkanım her şey istediğiniz gibi!’ Turgut Altınok’un yanıtı kısa ve net, ‘Kadın göğsünü çağrıştırıyor. Değişecek!’ Müteahhit çaresiz. Binanın dışını boyadı. İnanmazsanız gidin bakın. Adresi vereyim: Sancaktepe Mahallesi, Sarıkamış Sokak…”

"ÖNCE İŞ, SONRA USULEN İHALE"

Devam ediyor B anlatmaya... “Bir müteahhit ihale ilanı için geldi bir gün. Eksik bir başvuru belgesi almaya gelmiş. Yanımdaki yetkili ‘O iş bitti boş ver şimdi sen ihaleyi falan dedi.’ Adam şaşkın: ‘Aman  nasıl olur ihale ilanı yeni!’ ‘Uzatma bitti dedik ya!’

Ayvalı Mahallesi Ayvalı Caddesi"ndeki bir imar planı değişikliğinden bahsediyor B, şaşkınlığıma şaşırmadan,

Park yapıyoruz. Ama parkın tam kenarında hatırı sayılır bir Şıh’ın evi var. Bir emir geldi. Plan tadilat yapın diye. Kare şeklindeki parkı L şekline çevirdik. Bu işin belediyeye ekstra maliyetini bir bilseniz... Verdiğim adrese gidin bakın çok şaşıracaksınız.

Hemen hemen her bölümde sürgün olarak çalışan B, Keçiören’in dört bir yanını saran külliyelerin inşaat hesaplarının ve borçları yüzünden kaçak su kullanan belediyenin özellikle Gazi Üniversitesi’nde okuyan öğrencilere dağıtılan burslarının da mutlaka incelenmesi gerektiğini belirtiyor ve ekliyor, “Birileri eğer bu işlere el atar, hesapları deşerse inanın yer yerinden oynar!”

Sözü bitince elime bir belge tutuşturuyor B. Toplantıya bir gazetecinin katılacağını haber alıp özenle hazırlamış.

• 600 işçi işten atıldı.

• 200 memurun sicili sudan gerekçelerle bozuldu. Oysa 657’ye tabi oldukları halde türbanla işe gelen memurlar hakkında bugüne değin tek bir yasal işlem yapılmadı.

• 26 memur Cizre’ye sürüldü.

• 25 memur uydurma gerekçelerle açığa alındı.

• 6 memur müstavi (işe geldiği halde yok) sayıldı.

• 200 memur başka kurumlara geçmek zorunda kaldı.

• 15 memur istifa etti.

• 30 memur uğradıkları darp sonucu 3 ila 15 gün arası iş göremez raporu aldı.

• Kadın memurlar kadınlar tuvaletinde bizzat başkan ve korumaları tarafından dövüldü. Bu olaylardan 12 ay ceza aldılar.

Altınok, valilik kararıyla Ovacık’a giremiyor.

Evet, yanlış duymadınız! Bir belediye başkanın ve belediyesinin araçlarının, ilçesinin sınırları içindeki bir mahalleye girmesi valilik kararıyla yasaklanmış. Gerekçeyse daha önceki provokatif faaliyetleri. Gerçek mi diye soruyorum, kulaklarıma inanamayarak. Söz alan DTP İlçe Başkanı Zuhal Çelebi, “Bu daha ne ki!” diyor. Zuhal Hanım da tıpkı geçtiğimiz günlerde dövülen tekel bayisi Metin Şahin gibi büfe işletiyormuş eskiden. “İçki sattığım için defalarca keyfi olarak dükkânım kapatıldı. Son çare olarak Altınok’un evine bile gittim…” diyor. Ama birden konuşmayı kesiyor. “Ben anlatacağım da ne olacak, başım daha çok derde girecek o kadar. Devletin bize sahip çıktığı mı var? Daha geçen yıllarda DTP İlçe Başkanlığı kundaklandı, kim bir şey yaptı?”

Bir siyasi parti temsilcisini bile bu denli korkutmuşlarsa diğer yurttaşlar ne yapsın değil mi?

Toplantı bittiğinde bir fotoğraf çektirelim diyorum. İlk başta birkaç kişi dışında insanlar gönülsüz. Ama daha sonra cesaretini toplayanlar kareye girmeye ikna oluyor. Diğerleriyse kapıdan bakıyorlar bize; biraz mahcup, biraz hüzünle.

Teşekkür edip ayrılmak için izin istiyorum. “Aman!” diyorlar “Olur mu? Yalnız gönderir miyiz hiç seni? Burası Keçiören, biz seni sağ salim geçirelim de ne olur ne olmaz!

Yol boyunca geride bıraktığım o insanları düşünüyorum. “Çok bir şey istemiyoruz, belediye yönetiminde falan da gözümüz yok hani” diyen, “Tek istediğimiz, eskiden olduğu gibi ilçemizde huzurla yaşamak” diyen insanları.

Yıl 2008. İç savaş ya da sıkıyönetim falan da yok üstelik. Ama başkentin bir ilçesinde yurttaşlar hâlâ çocuklarının, eşlerinin eve sağ salim dönmesini pencere başında bekliyor. İşe gidince dayak yemekten çekiniyorlar. Evlerinin, devam ettikleri derneklerinin kundaklanmasından, işyerlerinin kapatılmasından korkuyorlar. Akıllarına bıçaklanan çocukları, dövülen esnaf komşuları, tartaklanan işçi arkadaşları, evinin önünde bir zabıta tarafından pompalı tüfekle vurulan Erdal geliyor.

Üstelik bu dertten mustarip olanlar yalnızca demokratlar ya da Aleviler de değil; belediyenin uzlaşılmaz dayatmalarıyla uzlaşmayan muhafazakârlar ve sağ görüşlü yurttaşlar da yaşananlardan rahatsız. Bir arada, huzur ve barış içinde yaşamak istiyorlar, adalet istiyorlar, can güvenliği istiyorlar. Hükümet, müfettişler, savcılar bu olaya bir el atsın diyorlar. Devletlerini çağırıyorlar yardıma. Duyan var mı?

Çok mu şey istiyorlar yoksa?

Burası başkentin en büyük ilçelerinden.

Burası Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın oturduğu mahalle.

Evet, burası Keçiören. Ne olur ne olmaz!

MELİH ALTINOK
BİRGÜN - 14 Eylül 2008

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.