Bir deli Çoban hikayesi: HÜSEYİN ÖZEN

Bir deli Çoban hikayesi: HÜSEYİN ÖZEN

Afşin-Elbistan çanağının Alevi-Bektaşi yoluna giren erenleri kendi kusuruyla, nefsiyle, hırsıyla uğraşmayı kâmil insan olmanın, hakikâte ulaşmanın en temel düsturu olarak görmüşler, şiirlerinde de en temel motifleri olmuş.

A+A-

Hakikatten Hakk’a ereyim dersen

Özün bir eyleyip var yörü yörü

Hakk’ın cemalini göreyim dersen

Sadıklara özün sor yörü yörü

Hakikat noktasın götürmez leke

Kem fikirli dostlar dolaşır köke

Gözlerinden kanlı yaş döke döke

İleriye doğru sür yörü yörü

Hakikâttir Hakk’ın bir gizli sırrı

Hırsı nefsi öldür bil yörü yörü

Sana yardım etsin hakikât piri

O pirin şavkıyla sür yörü yörü

Hakikât götürmez zerrece kiri

Ademler farkeder halis gevheri

Muhabbet silermiş gözdeki kiri

Gönül aynasın sil sür yörü yörü

Özeni hakikât kâmiller işi

Hırsı nefs olanın tükenmez kışı

Kusurun eline almayan kişi

Derde derman bulmaz sür yörü yörü (1)

“Kusurun eline almayan kişi/Derde derman bulmaz sür yörü yörü.” Afşin-Elbistan çanağının Alevi-Bektaşi yoluna giren erenleri kendi kusuruyla, nefsiyle, hırsıyla uğraşmayı kâmil insan olmanın, hakikâte ulaşmanın en temel düsturu olarak görmüşler, şiirlerinde de en temel motifleri olmuş.

Öksüzlük, kimsesizlik ve yoksulluk içinde yol’a ulaşmak Deli Çoban için çok daha meşakkatli olmuştur. Nüfusta 1908 olmakla birlikte, bilinen doğum tarihi 1897’dir. Afşin’in Serkizçay Köyü’nde Mamo ve Döndü’nün oğlu olarak dünyaya gelen Hüseyin daha 3 aylıkken babasını kaybeder. Savaşa gidip dönmediği rivayet edilse de akibeti bilinmez. Belirli bir süre dönmeyince ölü olarak kabul edilir ve sonrasında Döndü, Mamo’nun bekar olan kardeşi Haydar ile evlendirilir. Döndü’nün Haydar’dan da 2 çocuğu olsa da hemen sonrasında bir evlilik daha yapan Haydar Amca Döndü ve çocuklara iyi davranmaz. Evde dövüş kavga eksik olmaz ve sonunda Haydar, Döndü ve üç çocuğunu bir kış günü kapı önüne koyar. Döndü Ana çaresiz çocuklarıyla birlikte kardeşlerine sığınır. Hüseyin Özen 12 yaşındadır. Bir öksüz çocuk olarak hayatı dayılarının yanında çobanlık yaparak geçer. Dayıları Kırkısrak’tan Kamalak’a göç eden Kubucuklardır. O yıllar Şıh Mamo’nun da önderlerinden olduğu hakikatçı anlayışın bölgede etkili olduğu yıllardır.

Haksızlık olarak gördüğü her şey onun için bir asilik nedenidir. O yüzden de 100 yılı aşan ömründe başına gelmeyen kalmamıştır. Tüm bunlar asîlikten Bektaşiliğe geçişinin de hikâyesidir. Başına gelecekler önceden görülmüş gibi daha çocuk yaşta alır Deli Çoban lakâbını. Tıpkı sonradan sık sık yolları kesişecek olan Aladeli (Haydar Kaya) gibi. Hüseyin dayılarının yanında yardımcı çoban olarak çalışırken, bir gün kafası eser sürüyü dayısının evinin karşısındaki ekin tarlasına bırakır, keçesini de armut ağacına asar, gider. Sürüyü çobansız ekinin içinde gören dayısının eşi evdekilere seslenir: “Deli çoban koyunları seyipleyip nereye gitmiş, gidip bir bakın” der. Ve bundan sonra da adı Deli Çoban olarak kalır. Deli Çoban büyüdükçe başka sürülerde de çobanlık yapmaya başlar.

Boyu posu ortaya çıktıkça düğünlerde güreş tutmaya da başlar. Köylerde bir gelenek vardır. Düğünün son gününde köy gençleri arasında ödüllü güreş yarışmaları yapılır. Deli çoban da bu güreşlerde ödül olarak koyun, koç kazanmıştır.

Binboğa etrafında, vadilerinde bulunan köylerin temel geçim kaynaklarından biri de hayvancılıktır. Genelde de koyun sürüleri yazları Binboğa’daki yaylalarda kışları da İslahiye bölgesinde barındırılır. Kimi zaman da satış için İslahiye ve Halep’e götürülür. Deli Çoban 13-14 yaşlarındayken İslahiye’ye götürülen bir sürüye eşlik eder. Kendisine eziyet eden baş çobandan hıncını nasıl aldığını yıllar sonra yakınlarına anlatacaktır:

“ Yine bir yere çoban verdiler. Bir çobanının yanında yardımcı çobanlık yapıyorum. Benim baş çoban benim küçük oluşumdan mıdır, kimsesiz oluşumdan mı bilmiyorum, bana eziyet ediyor, hor görüyor, olmadık yer ve zamanda kızıyor, küfrediyordu. Bu böyle devam edip giderken, ‘Deli Çoban çobanlığı beceremedi’ dedirtmemek için de bırakıp gidemiyorum. Sonunda sürü satıldı, sürünün İslahiye’ye götürülüp teslim edilmesi gerekiyor. Sürüyü İslahiye’ye götürdük, teslim etmeyi bekliyoruz. Bu arada benim baş çoban bana eziyete devam ediyor. Artık tak etti, bir şeyler yapma zamanım gelmişti. Biraz diklensem dayak yiyordum. Ancak uykuda kıstırarak cevap verebilirdim. Öyle de yaptım. Değneğimle uykuda saldırdım, uyanınca karşı koydu ama baş edemedi. Tüm küfürlerini iade ettim, hıncımı aldım. Yeni keçesini ve pabucunu da alıp kaçtım. Bunu yapmasam ömrüm boyunca kendimi ezik hissederdim, pişman değildim.” (2)

Daha sonra Deli Çoban köye dönmez, bölgede kalır ve bir ağanın çiftliğinde karın tokluğuna çalışmaya başlar. Ne iş olsa yüksünmeden yapar, ağanın güvenini kazanır. Ağa bir tüfek verir, bekçilik de yapmaya başlar. “Benim ağanın bir dul bacısı vardı, beni sever, korur kollardı. Ağanın bir de benim yaşlarımda bir kızı vardı. Bir gün yine tarlada çalışıyoruz, bir bağırış çağırış duyduk. Ağa o gün evde yoktu. Birileri ağanın kızını kaçırmaya gelmiş, kız da gitmemek için direniyordu. Çiftlikten kimse de müdahale etmiyordu. Ben hemen birkaç el ateş ettim, kaçıştılar. O günden sonra ağa beni oğlu gibi görüp evin sorumluluğunu verdi. Artık rahattım, kız ile evlenme düşleri bile kurmaya başladım.”(3) Zorlu koşullar hayallere pek izin vermiyordu. Zaman kıtlık zamanıdır. Kamalak’dan İslahiye’ye zahire temini için gelen köylüleriyle karşılaşır ve onları ağaya götürür. Ağa köylülerine gerekli yardımı yapar. Fakat köylüleri ‘Deli Çoban’ın anasının sahipsiz kaldığını ve perişan olduğunu’ söyleyip onu da köye götürmek isterler. Deli Çoban’ın rahatı yerindedir ama anası söz konusu olunca, o da gitmeye karar verir. Nasıl olsa geri dönerim diye düşünür. Ağa yüküyle bir eşek verir, bacısı da bir güzel elbise diker ve yolcu ederler. Ne var ki, bir daha dönemez. Dayılarını yanında çobanlığa devam eder.

Gençliği genel olarak çobanlık yaparak geçer. Boylu poslu, yapılı bir delikanlıdır. 18 yaşındayken kış geldiğinde yine sürüleri Binboğa yaylalarından Çukurova’ya götüren çobanlar arasındadır. Kış boyu kiralanan otlaklarda çobanlığını sürdürürken Alo Ağa ile problem yaşar. Otlakların hemen yanında çayırlık bir alan vardır, ağanın camuzlarının otlandığı bir alandır. Es kaza koyunlardan biri bu alana girerse ağa çobanları döver, sövermiş. Olmadı koyuna el koyarmış. Çobanlar da yörenin diğer insanları da ağadan illallah etmiş. Bu durum Deli Çoban’ın eyvallah edeceği bir durum değildir. Alo Ağa’ya dersini verecektir. Diğer çobanlara “Bir gün koyunları çayırlığa süreceğim, ağa müdahale ederse karşı koyacağım” der. Çobanlar dalga geçse de ertesi sabah dediğini yapar. Alo Ağa da çok geçmeden kır atıyla çıkar ortaya, tam Deli Çoban’a vuracakken Deli Çoban topuzlu değneğinin topuzuyla atın alnına vurur, at tökezler, ağayı düşürür. Ağa canhıraş adamlarını toparlayıp saldırmaya giderken, Deli Çoban’ın arkadaşı da muhtara gidip duruma el koymasını ister. Aksi halde Deli Çoban’ı öldüreceklerdir.

Muhtar birkaç köylüyle ve çobanlarla sürüyü başka otlağa götürürken ağa ve adamları önlerini keser, özellikle de Deli Çoban’a saldırırlar. Deli Çoban kendini sopasıyla savunur ve bu kez topuzuyla Alo Ağa’nın kafasına vurup attan düşürür. Ağa’nın adamları ağalarını yaralı görünce alıp köye götürürler. İşler iyice kızışmıştır, çobanlar sürüleriyle daha uzak bölgelere gitmeye çalışırken ağanın adamları yeniden saldırıya geçer ve Deli Çoban’ı yakalarlar, linç etmek üzereyken Ağa’nın sözü dinlenir bir yakını araya girer, Deli Çoban’ın ellerini bağlar ve bir odaya hapsederler. Çobanlar sürü sahiplerine durumu bildirirler. Sürü sahipleri de güçlü ailelerdir, araya jandarmayı, savcılığı koyup Deli Çoban’ı kurtarırlar. Deli Çoban o olaydan sonra bir de Topuzlu Deli Çoban adını alır.

Binboğa köylerinin yokluk-yoksulluk zamanındaki bir diğer geliri de kaçakçılıktır. Suriye’den kaçak mal getirir, bölgelerinde satarlar. Riskli bir iştir, jandarmayla uğraşmak var, kimi köylerden geçerken köylülerin baskınlarından kaçmak var. Vurdulu kırdılı bir uğraştır. Deli Çoban da delikanlılık eşiğini aştıktan sonra kaçakçılığa başlar. Bir defasında kaçakçı avındaki Bertiz köylerinden bir çete tarafından baskın yerler. Ama ava giden avlanır, Deli Çoban ve arkadaşları bu çeteyi soyup, ellerini bağlayarak bir dereye atarlar. Bir süre uzaklaştıktan sonra Deli Çoban pişman olur, dönüp bir daha yollarına çıkmamaları için yemin ettirip serbest bırakır.

İlk eşi amcası Budak’ın kızı Senem’dir. Senem’den 1936’da Döne isimli bir kızı olur. Ne var ki, Deli Çoban bir kaza sonucu eşi Senem’in ölümüne sebep olur. Deli Çoban 1938’de çok geç bir yaşta kendi isteği ile askere gider. Askerlik dönüşü Cennet ile evlenir. 1940’da Cennet’ten ilk çocuğu Senem dünyaya gelir, ardından oğlu Hasan.

Deli Çoban ve arkadaşları başka bir zaman yine kaçakçılığa giderken ihbar sonucu silahlarıyla birlikte yakalanırlar ve silahlı soygundan tutuklanırlar. Deli Çoban 8 yıldan fazla cezaevinde kalır. Maraş, Elazığ, Malatya ve Elbistan cezaevlerinde kalır. Cezaevlerinde iyi bir marangoz ustası olur.

Elazığ Maden ilçesindeki açık cezaevinden kaçışından sonra başına gelenler bir Deli Çoban efsanesi oluşturur. Açık cezaevinden kaçar; Fırat’ı aşıp Malatya tarafına geçecek ve oradan da Yarpuz’a gelecektir. Geç vakit olunca ulaştığı son köyün muhtarına sığınır. Akşamı orada geçirip sabah yoluna devam edecektir. Muhtar evine gelen biriyle köylülere haber salar “Bir kuş düştü, sabah köy çıkışında gereğini yapın.” Muhtar Kürtçe söyler misafirin anlamayacağını düşünerek, Deli Çoban tuzağı anlar ama yapacağı bir şey de yoktur. Sabah iç çamaşırlarına kadar soyarlar ve kollarına kabak bağlayıp Fırat’a atarlar. Deli Çoban karşıya yüzerek geçer ama çıplaktır artık. O halde bir süre yürür. Ekin biçen köylülere rastlar fakat karşıdan da bir jandarma müfrezesini görünce ekin destelerini kendine siper eder. Jandarmalar gittikten sonra da köylüler elbise verirler ve yoluna devam eder. Malatya civarında bir at arabacısının atını çalar ama çok uzaklaşmadan yakalanır ve Malatya cezaevine gönderilir. Oradan da Elbistan cezaevine geçer. Oğlu Hasan’ı cezaevi yıllarında kaybeder.

Malatya cezaevinde tanıştığı bir dede geçmişini sorgulamasına yol açar. Çocukluğundan beri Hakikatçi anlayışın yaygın olduğu bir ortamdadır. Fakat o güne kadar yaşadıkları yoldan uzaktır. Artık kendine ağır geleni başkasına da yapmamaya karar verir. Kendini yolun incelikleriyle marangozluğun inceliğini öğrenmeye verir. Şartlı tahliye olduğunda da her hafta karakola gidip imza vermesi gerekir. Bu zor gelir. İmzadan kurtulması için Deli Çoban’dan bir geyik postu isterler. Deli Çoban köyden arkadaşlarıyla geyik avına gider. Dolaşırlar ve bir mağarada uyuya kalırlar. Deli Çoban için geyiğe kıymak zordur artık. Rüyasına aksakallı bir pir gelir ve der ki “senin avın filan yerde, git avını al. Bundan sonra bir daha ava gelme, var git doğru yolu bul.” Uyanınca arkadaşlarına durumu anlatır. Arkadaşları güler ama Deli Çoban rüyasındaki pirin söylediği yere gider. Orada üç geyik vardır, ikisi kaçar, diğeri ayağını taşa koyup kendisine bakar. Uzak olmasına rağmen nişan alıp ateş eder ve geyiği vurur. Derisini alıp, döner. İmza vermekten de kurtulur.

Köyüne döndüğünde muhabbet meclislerinin aranan, sevilen, dinlenen erenlerinden olur. Bölgesindeki birçok evdeki ahşap işler Deli Çoban’ın elinden çıkmadır. Geçimini marangozluk ve ahşap işlemeleriyle sağlar. Cezaevinde öğrendiği okuma yazmayla da deyişler yazmaya başlar.

Ellili yıllarda Deli Çoban’ın şiirleri meclislerde dolaşmaya başlar. Sarız’da Haydar Bayrak’tan Kötüre’de Meluli’ye kadar muhabbetinde bulunmadığı kimse kalmaz. Sık sık da kendi köyündeki Mamolar Kabilesinin köy dışındaki büyük evinde muhabbete otururlardı.

“İlkokulun ilk iki yılını Serkizçay’da Çoban Emmi’nin evinde okudum. Büyük bir el becerisi vardı. Kemikten tarak yapardı, sandık yapardı genç kızların çeyizlikleri için, saz gövdesi yapardı, kapı-pencere. Harika bir sanatçıydı. Muhabbete çok aşık bir adamdı. Yazdığı şiirleri bana verirdi, hafta sonları anneme götürürdüm. Yolda açıp okurdum. Cemiyette sözleri köşe taşları gibi otururdu. Az konuşurdu, çok yumuşak bir ses tonu vardı. Aksakallı dervişane bir zattı.” (4)

Şiirleri sağlıklı bir biçimde bugüne kadar derlenip toparlanamasa da kendi sesinden kaset kayıtlarının günümüze kadar gelmesi Deli Çoban’ın izlerini sürmekte bir kolaylık sağlıyor. Aynı şekilde yaptığı ahşap işleri de günümüze kadar kâh Karaca Emmi’nin evinde kâh Binboğa Köyü’ndeki kimi evde hala varlığı ile Deli Çoban’ın izlerine ulaştırıyor.

Deli Çoban ellilerin sonunda iş için önce Kötüre Köyü’nün Aliler mezrasına 1960’ta da Göksun’a İsolar’ın Çiftliğine taşınır. Serkizçay’dan gelen akrabalarıyla Kabayar Köyü’nü kurar. Yaşamının sonuna kadar bu köyde çiftçilik yapar. Sık sık da seyahatlere çıkarak dost meclislerinden gıdasını alıp vermeye devam eder.

12 Eylül döneminde yaşı 90’larını aşmış olanlar da eziyetten nasibini alır. 1981’de çocukları, torunları hapishanede, gözaltında olan Geyik Ali, Deli Çoban ve Karaca Emmi (Meluli) gibi aksakallılar da Maraş’ta gözaltına alınır. Deli Çoban’a sorarlar “Sen hangi örgüttensin?” Deli Çoban “Ben örgüt mörgüt ismi bilmem, ben Karaca’nın örgütündenim”der. Dönemin kırbaçlı paşası Haznedaroğlu Karaca Emmi’yi makamına alır, “Size iyi davranıyorlar mı?” der. Karaca Emmi “Bize eziyet yeni değildir, Kerbelâ’dan beri biz eziyetteyiz.” diye cevap verir.

Deli Çoban 90’larındayken bir vesileyle mahkemeye ifade vermesi için çağrıldığında, hâkim rutin kimlik belirleme işleminde yaşını sorar. Deli Çoban 50 yaşında olduğunu söyler; hâkim burada öyle yazmıyor ama, dediğinde “Hâkim bey, sen o yılları sayma, yaşımı ben olduğum yıllardan sonra say.”der. Onun yaşı yeniden doğduğu, kendini bulduğu yıllarda başlar.

Deli Çoban’ın iki yüz civarında şiiri olduğu söylenmekle birlikte günümüze kadar elli şiiri derlenebilmiştir. Şiirlerinde hakikat yolunu ve yolcularını işleyen Deli Çoban şiirlerinde Özeni mahlasını kullanmıştır.

2004 yılında da Hakk’a yürür.

Nefsine uyanlar yolundan azar

Uymayın bu nefse zor bir canavar

Gafil olma nefsin yüz bin fendi var

Düşürür tuzağa aman ha aman

Öfke de nefisin öz kardeşidir

O da çok yer yıkar benlik taşıdır

Kafa sanki dağdır hırs da kışıdır

Üşütür adamı aman ha aman

Nefiste benlik var kör ola haset

Dolar kalp evine fitneyle fesat

Nefsine uyanlar çeker nedamet

Uymayın zalime aman ha aman

Dost olanlar arar derdine derman

Beyhude işlekten vazgeç eleman

Hakikatte olmaz şek ile güman

Güman menzil almaz aman ha aman

Özeni halfetten kalbe erdiysen

Hasretin çektiğin dostu gördüysen

Hâkipaya inip yüzün sürdüysen

Secde kıldığın hak aman ha aman (5)

Araştırma ve Metin: Mustafa Ertekin

(1) Kaynak, Ali Özen

(2) Çoban Emmi’nin Anlatımını aktaran Ali Özen

(3) Çoban Emmi’nin Anlatımını aktaran Ali Özen

(4) Hasan Kamalak, Afe Ana ile Kubucuk Mamo’nun oğlu

(5) Kaynak: Ali Özen

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.