Bedrettin Cömert (27 Eylül 1940 - 11 Temmuz 1978)
Bedrettin Cömert (27 Eylül 1940 - 11 Temmuz 1978)‘Sanat yolunda gerçek bir bilim insanıydı’Sanat tarihçisi, eleştirmen, Hacettepe...
Bedrettin Cömert (27 Eylül 1940 - 11 Temmuz 1978)
‘Sanat yolunda gerçek bir bilim insanıydı’
Sanat tarihçisi, eleştirmen, Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi Bedrettin Cömert 30 yıl önce öldürülmüştü
Dün Bedrettin Cömert’in öldürülmesinin 30. yılıydı. Genç bir aydın, çok değerli bir bilim adamı ve benim arkadaşımdı Bedrettin. 1962 yazında İtalya’da tanıştıktan sonra, bağımızı mektuplar ve telefonlarla sürdürmüş, ama bir daha görüşememiştik. Ben Ankara’ya gidebilirsem ya da o İstanbul’a gelebilirse görüşecektik. O uğursuz 11 Temmuz 1978 sabahı olmasaydı…
Bir ağabey gibi sevdiği Hasan Hüseyin şöyle anlatıyor onu: “Ortaokul sıralarından beri tanırım Bedrettin Cömert’i. Ortaokulu Gürün’de bitirdi. Oradaydım o sıralar. Zekâsı, bilgisi, kişiliğiyle sivrilmiş bir öğrenciydi. Önder bir öğrenciydi. Sonra Sıvas Lisesi’nde okudu. Liseyi birincilikle bitirdi. Seven, okuyan, şiirler, yazılar yazan bir öğrenciydi. Ağbi – kardeş ilişkimiz hiç kopmadı. Mektuplarından yaşam tütüyordu buram buram. Burs kazanarak İtalya’ya gitti. Perugia’da, Roma Üniversitesi’nde okudu.”
Ben de orada, Perugia’da tanıdım Bedrettin’i. L’Universita per Stranieri’deki İtalyanca öğrenimini tamamlamış, Roma Üniversitesi’ne gitmeye hazırlanıyordu. Bir ay aynı evde kaldık. O bir aydan belleğimde kalan en güçlü anı, Bedrettin’deki, Nâzım Hikmet’in İtalyanca şiirleri ve oyunlarıdır. O yıllarda Türkiye’de bırakın şiirlerini okumayı, adını anmak bile tehlikeliydi Nâzım Hikmet’in. Doğal olarak, tümünü yutar gibi okumuş ve şiirlerden 20 kadarını bir deftere aktarmıştım.
İtalya’da Roma Üniversitesi’nde İtalyan edebiyatı okuduktan, doktorasını yaptıktan sonra ülkesine dönmüş, Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’ne asistan olarak girmiş, “Croce estetiği” konulu teziyle doçent olmuş, Gombrich’ten çevirdiği “Sanatın Öyküsü”yle 1977’de Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü’nü kazanmıştı Bedrettin. Sanat tarihi ve eleştirisi alanlarında çalışıyor, yazılar yazıyor, dergilerde yayımlıyordu.
‘Cömert beni çalışmalarıyla mutlu etti’
Doktora öyküsünü Prof. Dr. İsmail Tunalı’dan dinleyelim: “Geçen yıl şu aylar içinde geçirdiğim ağır bir trafik kazasının kırıkları ve acıları içindeyken, üye seçilmiş olduğum bir doçentlik sınavının doçentlik tezini getirdiler. Bu benim için tam bir sürpriz oldu: Tez, Bedrettin Cömert’in Croce estetiği ile ilgili bir çalışmasıydı. Yaşamımın en acılı günlerinde kader beni mutlu etmek istemişti: Sevdiğim iki insana aynı anda kavuşuyordum. Hem Croce’ye hem de Bedrettin Cömert’e. (...) Bedrettin Cömert doçentlik sınavının bütün aşamalarını çok başarılı geçirdikten sonra doçent oldu. Yaşamımın en mutlu ve en unutulmaz anlarından biri, ona jüri adına doçentlik payesini verdiğim an olmuştu diyebilirim.”
İtalya’daki okuma ve çalışmalarıyla kendini geliştiren Bedrettin Cömert, genç bir şair olarak çıktığı sanat yolunda gerçek bir bilim adamına dönüşmüştü. Şiiri bir yana bırakıp sanat eleştirisine yönelmesinin nedenini bir mektubunda Hasan Hüseyin’e şöyle anlatıyordu: “…Fakat ben şiirlerime güvenmiyorum artık. Şiirdeki duyarlığımı eleştiriye uygulayınca daha verimli, daha yararlı oluyorum. Kendimi ozan saymıyorum senin anlayacağın. (…) Gençliğimin ilk yapmacık heyecanlarından sıyrıldım artık.”
7 yılda birçok yapıt verdi
Bedrettin Cömert Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalışabildiği yaklaşık yedi yılda pek çok yapıt verdi. Bunların çok azı -dergilerde yayımlanan eleştirilerinin dışında- sağlığında yayımlanabildi. “Sanatın Öyküsü” ile Milliyet Sanat dergisinin eki olarak yayımlanan “Çağdaş Dünya Şiiri” seçkisine hazırladığı “İtalya” bölümü de bunlar arasındadır. Onun sanat tarihçiliğine ve sanat eleştirisine bakışını üniversiteden çalışma arkadaşı Günsel Renda anlatıyor:
“Titiz bir araştırmacının duyarlığını ve nesnelliğini mutlaka koruması gereğine inanır ve bunu ürünlerinde yansıtırdı. Ülkemizdeki sanat tarihi yazıcılığına boyut kazandırmak, güçlü bir kuramsal temele dayandırmak isterdi. Sanat eleştirisi olmadan sanat tarihi yapılamayacağını, sanat eleştirisinin ise temel bir estetik anlayışa dayanmadan ayakta duramayacağını savunurdu. Sanat tarihçiliğinin geniş bir okur kitlesine ulaşması en büyük dileğiydi. Nitekim ‘Sanatın Öyküsü’nü bunun için çevirdi ve çok önemli iki başka sanat kitabını da dilimize kazandırmak üzereydi.”
EVİNİN ÖNÜNDE KURŞUNLANDI
11 Temmuz 1978 sabahı evinin önünde, arabasının içinde, eşi Agostina ile birlikte kurşunlanarak öldürülmüştü Bedrettin Cömert. 1970’lerden bu yana süregelen aydın cinayetlerinin ilklerinden biriydi bu. Tüm ülkede büyük tepki yarattı. Bildiriler yayımlandı, sözler verildi, katiller bulunacak diye. Ama, bütün öteki cinayetlerin olduğu gibi, bu cinayetin katilleri de bulunmadı. 30 yıl geçti, katiller hâlâ ortada yok. Onları kimse tanımıyor. Ama ya kendileri? İçleri rahat mı?
Yaramız hâlâ kanıyor
Bizim içimizdeki yara hâlâ kanıyor. Tek avuntumuz, yapıtlarının yeniden yayımlanmış, gün ışığına çıkmış olması. Ankara’daki DeKi Basım Yayın’ın bastığı kitapları şunlar: Mitoloji ve İkonografi, Croce’nin Estetiği, Giotto’nun Sanatı, Eleştiriye Beş Kala ve Kalmasın Ellerim Sizlerden Uzak (şiirler).
Öldürüldüğünde 38 yaşındaydı ve yapacak çok işi vardı. Yaşasaydı, yaşamaya bıraksalardı, bu yapıt listesinin sonu mu gelirdi?..
Açıklama: Yazıdaki alıntılar, adı geçen yazarların, 14 Temmuz 1978 tarihli Cumhuriyet’te çıkan yazılarından yapılmıştır.
EGEMEN BERKÖZ
12 Temmuz 2008 - CUMHURİYET
SENNUR SEZER : İnceliklerin uzmanıydı...
70'li yılların sanat eleştirmeni Bedrettin Cömert, en son kardeşi Faruk Cömert Hava Kuvvetleri Komutanı olduğunda gündeme gelmişti. Neyseki yeniden yayımlanan kitaplarıyla bu önemli yazar ve eleştirmeni yeniden hatırladık.
Yolun ilerisinde kırmızı renkli bir Simca'da üç kişi bekliyordu. Cömert çiftinin arabası hareket edince kırmızı Simca da hareket etti. Volkswagen'in yolunu kesen Simca'dan iki kişi dışarı çıkıp araca ateş açtılar
O belalı 1978'in 11 Temmuz gününü nasıl unuturum? Ankara'nın dayanılmaz sıcağını bir anda buza döndüren cinayeti. Bedrettin Cömert, vurulmuştu. Türk Dil Kurumu'nun kurultayı sürüyordu. Aziz Nesin, Adnan Özyalçıner, Gülten Akın'ın da içinde olduğu bir grup yazar bir girişim için onu bekliyorduk. Onun yerine öldürüldüğü haberi gelmişti: Tüm Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Bedrettin Cömert sabah saat 08.45'de Ankara Gaziosmanpaşa, Karagöz Sokak'taki evinden çıkıp mavi renkli Volkswagen arabasına doğru yürüdü. İki adım arkasından İtalyan asıllı karısı Maria onu takip ediyordu. Arabalarına binip motoru çalıştırdılar. Yolun ilerisinde kırmızı renkli bir Simca'da üç kişi bekliyordu. Cömert çiftinin arabası hareket edince kırmızı Simca da hareket etti. Volkswagen'in yolunu kesen Simca'dan iki kişi dışarı çıkıp araca ateş açtılar. Çapraz ateş sonucu Cömert olay yerinde öldü. Karısı Maria ağır yaralandı.
Bedri, öldürülmeden birkaç gün önce Hacettepe Üniversitesi Sosyal ve İdari Bilimler Fakültesi dekanlığınca, faşistlerin şiddet eylemlerini araştırmak için oluşturulan bir komisyona atanmış, ancak, 'can güvenliğinin bulunmadığını' söyleyerek bu görevi kabul etmemişti. Ölümü onun bu gerekçesinin kanıtı oldu. İnandığımız şey onun 'bilinen güçlerin desteklediği faşist kontra çetelerinin hedefindeki bir bilim adamı olarak katledildiği'ydi.
'Belki de büyük laflar edeceğim'
Sonrası hep tekrarladığımız acı senaryo... Kurultaydaki bir bölük yazarın İçişleri Bakanlığı'na yürümek isteyişi, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in başsağlığı için kurultaya geleceği haberiyle bir anlık duraklayış ve Ecevit'i kurultay adına karşılayan Aziz Nesin'in öldürülenlerin hesabını soruşu, bundan sonra gençler öldürülmesin diye, onların yerine öldürülmek isteğini dile getirişi... Zehir zıkkım bir eleştiri.
Her şey buğulu bir resim gibi şimdi. Yalnızca bir şairden dizeler. Bedrettin Cömert'in dizeleri:
Geçirdiğim bütün hastalıklardan sonra
Mutlaka ayırt edeceğim beni götürecek sancıyı
Daha gitmeden
Henüz korku çizgileri yüreğime akarken
Salt karımın yüzüne bakacağım
Eğer yalnızsam
Ve görünüyorsa
Alışamadığım yumuşaklığına gökyüzünün
Belki de büyük laflar edeceğim
Ölümden bile korkmadı desinler diye.
1951'de henüz bir ortaokul öğrencisiyken Varlık dergisinde yayımlanan şiirleriyle edebiyata giren Bedrettin Cömert, önemli bir estetikçi ve eleştirmendi. Döneminin hemen hemen tüm ilerici dergi ve gazetelerinde eleştirel denemeler yazarken şiirden caymaya karar verdi. Bunu da 4 Mart 1969 tarihli mektubunda Hasan Hüseyin'e "... ben şiirlerime güvenmiyorum artık. Şiirdeki duyarlığımı eleştiriye uygulayınca daha verimli, daha yararlı oluyorum. Kendimi ozan saymıyorum senin anlayacağın" sözleriyle bildirmişti. Kırık bir söyleyişle şiirlerini kötülemişti: "Gençliğimin ilk yapmacık heyecanlarından sıyrıldım artık" diye yazacaktır.
Şiirleri ölümünden sonra, 1979'da Kalmasın Ellerim Sizlerden Uzak adıyla yayımlanırken, Hasan Hüseyin (Korkmazgil) şöyle yazacaktı: "Felsefe, Estetik, Eleştiri... evet ama, bir de ozan yanı vardı Bedri'nin, ki çokları bilmez bunu. Yaygın deyimle, şiir onun ilk göz ağrısıydı. Ama o, hele de 70'lerden sonra, öbür alanlardaki yoğun çalışması yüzünden, şiire sen biraz şöyle dur, sevgilim demek zorunda kalmıştır. Günün birinde, yıllar yılı yazıp bir köşeye attığı şiirlerine dönebileceğine, onları gün ışığına çıkarabileceğini düşünüp durdu..."
27 Eylül 1940'da Samsun'un Vezirköprü ilçesinde doğmuş, ortaöğrenimini, parasız-yatılı olarak Sivas Lisesi'nde yapmıştı. Yükseköğrenimini, İtalya hükümetinin bursunu kazanarak, Roma Üniversitesi İtalyan Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde yapmış, aynı üniversitede 'Son Elli Yılda Türkiye'de Sanat Eleştirisi' adlı teziyle de doktorasını tamamlamıştı.
Türkiye'ye dönüşünde felsefe doktoru olarak Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü'nde göreve başladı. 'Benedetto Croce'nin Estetiğinde İfade Kavramı ve İfadenin İletimi Sorunu' adlı ve sanatın yalnızca bir oyundan ibaret görülmesinin, zamanla, sanatın gerçek karakteri olan estetiği dışlayacağı odaklı teziyle de aynı kürsünün 'Doçent Doktor' sanlı öğretim üyesi oldu. (Bu tez ölümünden sonra, Croce'nin Estetiği adıyla kitaplaştı.) Çevirileri dışındaki ilk kitabı Estetik 1975'te yayımlandı. Cömert E. H. Gambrich'den yaptığı Sanatın Öyküsü ile Türk Dil Kurumu'nun 1977 Çeviri Ödülü'nü kazandı Aynı yıl Giotto'nun Sanatı yayımlandı.
Nesnel eleştiri temsilcisi
Giotto, insanlık ve tarih görüşüyle olduğu kadar, biçim ve üslup bakımından Batı resim tarihinin önemli bir dönüm noktası, ortaçağın ayaklarını yere bastıran ilk devrimci sayılır.. Bedrettin Cömert onu yorumlarken okuru her çağın insanına yepyeni bildiriler sunan , insanlığa yeni ufuklar açan biriyle tanıştırır. Çünkü Bedrettin Cömert Hacettepe Üniversitesi'nde düzenlenen bir seminerde sunduğu 'Sanat Kuramı ve Sanat Tarihçiliği' konulu bildirisinde tanımladığına benzer bir sanat tarihçisiydi: "Sanat tarihçisinin, gelişme eğilimini hiç bir zaman yitirmeyen bir duyarlık yeteneği, öte yandan, bu duyarlığı sürekli ayakta tutan, onu yeni boyutlara ulaştıran bilgisel birikim ve yorum bilincinin olması gerekir. Sanat tarihçisi tarihçi nitelemesine sığınarak ne çağından ne gününden soyutlayabilir kendisini. Biz geçmişin olaylarına ancak çağımızın yaşanmasıyla elde ettiğimiz görüntü perdesi aracılığıyla bakabiliriz. Sanat yapıtına sanatsal bilinçle ve duyarlıkta sızabilmek için kuramsal hazırlık zorunludur. Estetik bilimi büyük ölçüde bu kuram birikimini sunar fakat bununla da yetinilmemelidir. Sanat tarihçisinin, bir sanat yapıtını, estetik biliminin sunduğu araçlarla değerlendirip, gerçek tarihsel yerine oturtabilmesi için eleştirel bir tavırla yapıtlara eğilmesi gerekir. Dolayısıyla sanat tarihçiliği eleştirel mercekten geçtikten sonra, sanatsallığı saptanmış yapıtları yaratıldıkları çağ ve toplumla ilişkiye sokarak bu sanatsallığın nedenini açıklayan, bu nedeni önce yapıtın kendisinde bulup, sonra toplumun, toplumsal kültürel bağlamında gerçeklendirebilen bir etkinliktir..." (Bedrettin Cömert'e Armağan, Hacettepe Üniversitesi Yayınları, 1980)
Cömert 'nesnel eleştiri'nin ülkemizdeki önemli temsilcilerinden biridir. Onun eleştiri yazıları da, şiirleri gibi ölümünden sonra, 1981'de Eleştiriye Beş Kala adıyla yayımlandı.
Cömert'in önemli çalışmalarından Mitoloji ve İkonografi de ölümünden sonra 1980'de yayımlanabildi. Bedrettin Cömert benim için önemli bir incelik uzmanıydı: "Sanatla, edebiyatla uğraşan kişinin, hele de toplumcu, devrimci bir görüşü benimsiyorsa, yalnızca dünya görüşünü oluşturan genel doğrultularla yetinmemesi, özel olarak sanat sorunlarının en ince ayrıntısına kadar eğilmesi zorunludur."
De Ki Basım Yayım'da uzun süreden sonra yayımlanan yapıtları hem bu incelikler uzmanını tanıtacak hem de onun ölümünün acısını tazeleyecek...
RADİKAL - 11.05.2007
Bedrettin Cömert
Bedrettin Cömert (27 Eylül 1940 - 11 Temmuz 1978), Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyesi. 12 Eylül Askeri Darbesi öncesinde yaşanan Türkiye'nin siyasi kutuplaşma dönemindeki cinayetlerden birinde öldürüldü. Hava Kuvvetleri komutanı Orgeneral Faruk Cömert'in ağabeyidir.
1960'ta Sivas Lisesi'ni, 1967'de Roma Üniversitesi İtalyan Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. 1971 yılında Roma Üniversitesi Felsefe Enstitüsünde, “Son Elli Yılda Türkiye’de Sanat Eleştirisi” konulu tezi ile doktorasını tamamladı. 1972’de Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümünde öğretim görevliliğine atandı. Burada da İkinci doktorasını verdi. “Giotto ve San Francesco Geleneği” konusundaki tezi ile Sanat Tarihi doktoru da oldu.
Yoğun bir yazı ve çeviri etkinliğinin içinde bulunan Cömert, 1960’lı ve 70’li yıllarda dönemin belli başlı dergilerinde ürünleriyle yer aldı. Forum başta olmak üzere, Yansıma, Gelecek, Varlık, Soyut, Yeni Ufuklar, Yeni Ortam dergilerinde şiirleri yayınlandı. 1970’ten itibaren şiir yayınlamaktan vazgeçerek, eleştiri çalışmalarına daha ağırlık verdi. Bu konudaki düşüncesini 4 Mart 1969 tarihli mektubunda şair Hasan Hüseyin’e şöyle açıklamıştır:
“…Fakat ben şiirlerime güvenmiyorum artık. Şiirdeki duyarlığımı eleştiriye uygulayınca daha verimli, daha yararlı oluyorum. Kendimi ozan saymıyorum senin anlayacağın.(…) Gençliğimin ilk yapmacık heyecanlarından sıyrıldım artık.”
Cömert, 1950’lerde şiirle girdiği edebiyat-sanat dünyasında, adını daha çok eleştiri çalışmalarıyla duyurdu. Önemli çeviriler yaptı. Gombrich’in ünlü kitabı Sanatın Öyküsü’nün çevirisiyle 1977 Çeviri Ödülü'nü kazanandı. Kalmasın Ellerim Sizlerden Uzak adlı şiir kitabı ise 1979 yılında yayınlandı.
Cömert’in daha sonra yayınlanan kitapları arasında şunlar sayılabilir: Giotto'nun Sanatı, Croce'nin Estetiği ve Mitoloji ve İkonografi. Eleştiriye Beş Kala isimli çalışması ölümünden sonra Hasan Hüseyin'in düzenlemesi ile yayınlandı.
Bedrettin Cömert Cinayeti
11 Temmuz 1978 Salı günü. Sabah saat 08:45'de Ankara Gaziosmanpaşa, Karagöz Sokak’daki evinden çıkan Cömert mavi renkli Volkswagen arabasına doğru yürüdü. İki adım arkasından İtalyan asıllı karısı Maria onu takip ediyordu. Arabalarına binip motoru çalıştırdılar.
Yolun ilerisinde kırmızı renkli bir Simca'da 3 kişi bekliyordu. Cömert çiftinin arabası hareket edince kırmızı Simca da hareket etti. Volkswagen'in yolunu kesen Simca’dan iki kişi dışarı çıkıp araca ateş açtılar. Çapraz ateş sonucu Cömert olay yerinde öldü. Karısı Maria ağır yaralandı.
"Tüm Öğretim Üyeleri Derneği Başkanlığını" üstlenmiş olan Cömert, kısa bir süre önce Hacettepe Üniversitesi’nde çıkan olayları araştıran komisyonun başkanlığı üstlenmişti. Bu nedenle de ölüm tehditleri alıyordu.
30 Mart 1979'da Avrupa Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu'nun eski başkanı Lokman Kondakçı, İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş'e "Bedrettin Cömert olayında emri, dönemin ÜGD Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun verdiğini, onun üzerinde de Ramiz Ongun'un yer aldığını" söyledi.
Yaklaşık aynı tarihlerde Cömert cinayeti’ni araştıran Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesi, cinayetin azmettiricisi sıfatıyla Abdullah Çatlı hakkında tutuklama kararı çıkardı.
Cömert’e ateş eden silahların Ankara'da pek çok cinayette kullanıldığı anlaşıldı. Polis, 3 saldırganı belirledi: Rıfat Yıldırım, Üzeyir Bayraklı ve "Ahmet" kod adlı bir ülkücü.
İlk ikisi, başka bir cinayetten aranmaktaydılar ve Almanya'ya kaçmışlardı. Artık bulunamazlar sanılırken 1985'te Almanya'da 1,5 kilo eroinle yakalanıp uyuşturucu kaçakçılığından tutuklandılar. Ama idamla yargılanacakları için Türkiye'ye iade edilmeyip serbest bırakıldılar.
Rıfat Yıldırım'ın Frankfurt'ta açtığı gece kulübü Skala, Çakıcı dahil Türk mafyasının buluşma yeri haline geldi. 2002'de Türkiye'ye iade edildi. Cömert davasında "delil yetersizliği"nden beraat etti. Üzeyir Bayraklı 1992'de öldürüldü. Cenazesine katılanlar arasında Abdullah Çatlı ve Muhsin Yazıcıoğlu da bulunuyordu.
KAYNAK : Vikipedi, özgür ansiklopedi
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.