Başbakan'ın Medya Tavrı Tedirgin Edici
Başbakan'ın Medya Tavrı Tedirgin EdiciBanu Güven’i 9 yıldır NTV ekranlarında gece yarısı haber kuşağında “24+” programıyla...
Başbakan'ın Medya Tavrı Tedirgin Edici
Banu Güven’i 9 yıldır NTV ekranlarında gece yarısı haber kuşağında “24+” programıyla tanıdık. Güven, programında günün gelişmelerini aktarırken, yeni gündeme dair de notlar düşüyordu. Gece yarısı haberleriyle evlere konuk olan sunucu, aktüelitenin yanında alternatif tatlara açık olan programında belgesellerden söz ederken, müzikten konuklar alarak programına renk katıyordu. Başarılı sunucu şimdilerde ise gelişmelerin en hızlandığı, kafaların en karıştığı günlerin akşamında olan biten her şeyi NTV ana haber bültenine taşıyor. Ana haber bültenini hazırlayıp sunan Güven, İstanbul Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler’den mezun. Daha sonra Boğaziçi Üniversitesi"nde yüksek lisans öğretimi gördü. Profesyonel meslek hayatına Milliyet gazetesi Dış Haberler muhabiri olarak yola çıkan Güven “hiçbir zaman ekran yüzü olmak gibi bir niyetinin olmadığını” dile getiriyor. Banu Güven"le habercilik serüvenini ve medyayı konuştuk.
» Bu işe başlamadan önce ekran yüzü olmak gibi bir hayaliniz var mıydı?
Küçükken de Türkiye"nin durumu canımı sıkıyordu. Darbe öncesini hatırlıyorum. Sonra darbe ve sonrasını... Küçüktüm daha ama rahatsızdım ve büyürken de bu durumla başedebilmek için bir formül geliştirdim. O da gazetecilikti. Ekran yüzü olmak gibi bir hayalim yoktu. Küçükken TRT’de en çok izlediğim yayın Güne Bakış"tı. Gece haberiydi yani. İlginç bir tesadüf belki, sonra da gece haberi yaparken buldum kendimi. Tam 9 yıl, severek.
Gazeteleri takip etmek küçükken de hoşuma giderdi. Lise yıllarında okul gazetesi çıkarıyorduk. Cumhuriyet gazetesine çok yakın bir yerdeydi. Hatta karşı karşıyaydı. Aklımın bir tarafı hep oralardaydı. 87 yılında mezun olduktan sonra kafamda her şey şekillenmişti sanki. Çağdaş Yayıncılık diye Cumhuriyet gazetesinin bir yan kuruluşu vardı. Ercan Karakaş’ın da katkısıyla “Bizim Almanca” diye bir dergi çıkarılırdı. Orada çalıştım. Bir dil dergisi değildi ama. Almanca ve Türkçe yayınlanan, gerçek anlamda sosyal demokrat çizgisi olan, siyaset, ekonomi, kültür, sanat içerikli bir dergiydi. Önce redaksiyonda çalıştım, çeviri yaptım. Sonra arkeolojiyle ilgili bir önerim üzerine kapak konusu yapmam istendi. ‘Sen yap bakalım" dediler. Çok heyecanlandım o gün. Sonrasında da bu işten kopamadım.
» Televizyona transferiniz nasıl gerçekleşti?
NTV"ye gelmeden önce Milliyet gazetesinin dış haberler servisinde çalıştım. Gazetede çalışmaktan da çok memnundum. Bu işi gerçekten severek yapıyordum. Bilirsiniz, gazete sayfasıyla uğraşmak acayip zevklidir. Zaman zaman o dönemi özlediğim olur. Hatta, sabah gazeteleri elime aldığımda, eğer gazetenin manşeti ya da bir konunun sayfada işleyiş şekli hoşuma giderse hemen eski günleri hatırlar, kendimi o gazetenin bir çalışanı olarak hayal edip alternatifler üretmeye çalışırım.
Milliyet benim istediğim türde gazetecilik yapabilmem için bana çok iyi imkânlar sunan, işin mutfağını çok iyi öğrendiğim bir yer oldu. Sonra, belli bir nedenle Milliyet gazetesinden ayrıldım. Gazetede çalışmak istiyordum yine ama kendimi iyi hissedebileceğim bir gazete yoktu o dönemde. "Yolun sonuna mı geldim?" diye sordum kendime. Tam fotoğrafla uğraşmaya karar vermiştim ki, NTV ile görüştüm. Masa başında olmak istemiyordum, yine sahada olmalıydım. Böyle bir formül oluşturuldu ve NTV"de başladım. Baktım ki, burada ortak bir dil kullanabildiğim, kendime yakın hissedebileceğim insanlar var. Hem de çok büyülü bir iş... Birden televizyona ısındım.
» Gündemi takip etme konusunda nasıl bir yol izliyorsunuz?
Sorgulama ihtiyacı ve gazetecilik refleksleriyle, aynı zamanda pratikle alakalı bir durum bu. Ayrıntılı ve hızlı okumaya çalışırım. Zamanla seçici oluyorsunuz ve nerede, ne bulacağınızı biliyorsunuz. Hafıza da size yardımcı olan unsurların başında geliyor. Bazen bir olayın arka planı, evveliyatı hemen aklınıza gelmiyor. O zaman arşive dönüp bakmam gerekiyor.
» Bugün ana haber sunan sunucuların, çoğunun yazılı basında köşesi var. Dolayısıyla kendine özgü renkleri var. Size göre sunucuların bir rengi olmalı mı, haberi nasıl ele almalı?
Haberde nesnelliği kaybetmemek şartıyla sunucular kendi renklerini katabilirler tabii. Ya da röportaj sırasında peş peşe gelen sorularla kendi çizginizi ortaya koyabilirsiniz. Ama her haberin ardından kişisel görüşünüzü aktaran ya da sağı solu paylayan yorumlar yapmak doğru değil. Haberde tarafsızlık ilkesinin nesnelliği anlatan bir tanım olduğunu hatırlamak gerek. Sonuçta herkes belli değerlerden yana taraftır. Ama güç odaklarına, muhalefete ya da iktidara eşit uzaklıkta durabilmek gerekir. Türkiye’de ne yazık ki hâlâ gazeteciliğin temel ilkelerini tartışır vaziyetteyiz.
» Türkiye 70 milyona yakın bir nüfusa sahipken gazete tirajlarının bu denli düşük olmasını neye bağlıyorsunuz?
Kitap da az satılıyor. Bizim halkımız okumayı sevmiyor. Kimse bana kızmasın ama şöyle bir gerçek var; bizim millet bakmayı seviyor. Okumak, ayrıntılara girmek gibi şeylerle pek ilgilenmiyor. Okuma alışkanlığı aile içinde ve okulda kazanılır; eğitim sistemimizin de bu konuda pek yardımcı olduğunu söyleyemeyiz. Aslında analitik düşünme ihtiyacı ile alakalı tüm mesele. Televizyondan o bilgileri almak daha kolaylarına geliyor. Japonya"da Yomiuri Şimbun isimli bir gazete, bir ara 11 milyon tiraja sahipti. Türkiye’de ise gazeteler kampanyalarla 1 milyonun üstüne çıktığında yayın kuruluşları takla atmıştı.
» Neden hep Batı kaynaklı haberler kullanıyoruz. Mesela Irak Savaşı. Medya sanki Türkiye"de savaş ya da kötü koşullar göstermiyormuş gibi...
Uluslararası yayın yapan haber kanalları bu tür olayları takip etmek için devasa bütçe ve imkânlar sağlıyor. Dolayısıyla bir takım haberler onlardan çok daha hızlı geliyor. Yoksa Türk basını da dışarıdaki olayları, Irak Savaşı’nı yakından takip etti. Ama şöyle bir gerçek de var. Bizim millet dünyada olan bitenle, ucu Türkiye’ye dokunmadığı sürece pek ilgili değil.
» Medya kuruluşlarının iktidar ya da muhalefet ile olan yakınlıkları haberin objektifliğini ne kadar ilgilendiriyor?
Çok ilgilendiriyor tabii. Herkes istediği tavrı almakta özgür. Bir medya kuruluşu sadece iktidarın çizgisinde yayın yapıyorsa, iktidar yandaşı olarak tanımlanır. Başka türlü tanımlanmak gibi bir kaygısı da yoktur zaten. Çıkar ilişkileri olabilir, ya da siyasi görüş nedeniyle iktidara kendisini yakın hissedebilir. Ya da tam tersi. Belli bir partinin yayın organı gibi davranan kuruluşlar da olabiliyor bazen... Böyle yapılan işlere ne kadar gazetecilik denir, tartışılır tabii. Doğru olan, medya kuruluşlarının bütün siyasi partilere ya da güç odaklarına eşit mesafede durabilmeleridir. Güvenilirliği böyle sağlayabilirler.
» Başbakan Erdoğan"ın son dönemdeki "yalan haber yapan gazeteleri boykot edin" açıklamalarını nasıl yorumluyor sunuz?
Bunu söylemek Başbakan’a, özellikle de belli bir medya grubuyla kavgaya tutuşan bir başbakana düşmez. Bu konuda standartlara uyulup uyulmadığını meslek kuruluşları takip etmelidir. İktidar sahibinin ağzından böyle bir cümle duymak tedirgin edici oluyor.
***
Hayatta müzikten güzel bir şey yok
» Haber dışında nelere vakit ayırıyorsunuz. Banu Güven değil de Banu olunca neleri takip ediyorsunuz?
Hayatta müzikten daha güzel bir şey yok. Küçüklüğümden beri farklı müzik türlerini dinlerim; klasik müzik, rock, caz... Türkü de severim. Sadece Türk Sanat Müziği’nde kendimi zayıf buluyorum.
Müdahale yok, tartışma var
» Haberleri hazırlayıp sunuyorsunuz. Peki yeterince özgür müsünüz veya müdahale var mı?
Gazeteye benzetecek olursak eğer, bülteni hazırlarken, editörlük ve sayfa operatörlüğü yaptığımı söyleyebilirim. Ama tabii ki bu bir ekip işi de. Günü hep beraber çatıyoruz. Zaman zaman aramızda tartışıyoruz. Müdahale yok, tartışma var.
CANAN AYDIN / BİRGÜN PAZAR - 28 Eylül 2008
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.