Bana Dinciler Baskı Yapıyor Dedirtemezsiniz!
Bana Dinciler Baskı Yapıyor Dedirtemezsiniz!Ahmet Tellioğlu Prof. Dr. Binnaz Toprak ve arkadaşlarınca gerçekleştirilen ‘Türkiye’de...
Bana Dinciler Baskı Yapıyor Dedirtemezsiniz!
Ahmet Tellioğlu
Prof. Dr. Binnaz Toprak ve arkadaşlarınca gerçekleştirilen ‘Türkiye’de Farklı Olmak: Din ve Muhafazakârlık Ekseninde Ötekileştirilenler’ başlıklı araştırma 2 haftadır konuşuluyor. Başlığından da anlaşılacağı üzere araştırmanın gayet makul bir sorunsalı var. Toplumdaki ötekileştirme ile din ve muhafazakârlık arasındaki ilişki.
Araştırma Türkiye’nin taşrasında yaşayan bir bölüm laik, Atatürkçü, Alevi, Kürt, üniversite öğrencisi, sendikacı vb. insanın gündelik yaşamlarında ciddi bir baskı gördüğünü, hissettiğini söylüyor.
Araştırmanın Türkiye toplumunun tamamını temsil etmek gibi bir iddiası yok. Araştırmacılar istatistik anlamı olan sonuçlara ulaştıklarını da iddia etmiyorlar. Fakat önemli bir gerçeği betimliyorlar: Taşrada ve büyük kentlerin taşrasında ciddi bir din kaynaklı baskı mevcut. Bu baskıyı hissedenler hissettikleri şeyin AKP iktidarıyla birlikte arttığını düşünüyor ve söylüyorlar. Bulgular malumun ilanından başka bir şey değil ama Prof. Toprak ve arkadaşları İslamcı ve liberal yazar-çizerleri bir türlü ikna edemiyor.
Efendim ‘araştırma bilimsel değilmiş’ de, ‘örneklem yanlış seçilmiş’ de, vs. vs. Anlıyoruz ki gerek İslamcı gerekse de liberal yazar-çizerlerimizde ciddi bir bilimsel yöntem hassasiyeti gelişmiş. Bu o raddeye varmış ki, toplumun kimi kesimleri baskı gördüklerini söylediklerinde dahi ‘bilimsel kanıt’ talep eder hale gelmişler.
Fakat bu ‘bilimsel yöntem hassasiyetine yakından bakıldığında bu hassasiyetin bilimsel yöntemle ilişkisinin Prof. Toprak’ın araştırması kadar bile olmadığını söyleyebiliriz. Prof. Toprak, ampirik sosyal araştırmalarda kullanılan niteliksel bir yöntemle bir toplumsal kesimin ahvalini betimlemeye çalışıyor. Fakat bu betimlemenin ardından gerek deneklerinin beyanlarına, gerek daha önce yapılmış niceliksel araştırmalara, gerekse de kendi kestirimlerine dayanarak iki de sav ileri sürüyor:
1- Araştırmaya katılanların kahir ekseriyeti, gördükleri baskının dinsel inanç ve dinsel yaşayış biçimlerinden kaynaklandığına inanmaktadırlar.
2- AKP iktidarı bu baskıyı gerek kendisinin müttefiki olan İslami cemaatlerin toplumsal yaşamdaki etkisini artırmak gerekse de dinci kadrolaşmaya yoluyla artırmaktadır.
Şimdi liberaller ve İslamcılar bu rabıtaya itiraz etmek için araştırmanın yönteminin bilimsel olmadığını ve araştırmanın laikçi manüplasyon amacıyla yapıldığını ileri sürüyorlar. Hatta kimileri daha ileri gidip Türk toplumundaki mevcut dinselliğin hoşgörüsüzlük bir yana ilerleme ve demokratikleşmeye sebep olduğunu bile ileri sürüyorlar.
Biz araştırmanın ortaya koyduğu bulguları araştırmaya itiraz edenlerin iddiaları üzerinden inceleyelim ve kendilerine birtakım sorular yöneltelim:
Toplumsal yaşamın dinselleşmesinin, toplumu yönetenlerin dincileşmesinin toplumdaki hoşgörü ve demokratikleşmeye katkı sağladığını gösterir örnekleriniz var mı?
Türkiye’nin taşrasındaki küçük orta boy işletme sahiplerinin toplumsal yaşamın dinselleştirilmesine göndermede bulunmayan herhangi ‘demokratik’ bir talebini duydunuz mu?
Dinin bir baskı aracı olarak milliyetçi söylem ve pratik içerisinde kullanılmasının tek sorumlusu milliyetçilik midir yoksa burada din ideolojisinin özüne dair bir sorumluluk da var mıdır?
Sanırsınız ki bu liberal ve İslamcılar gazeteci, yazar vb. değil de Prof. Toprak’ın üniversitedeki tez jürisi. Bütün yöntem meraklılarının her şeyden önce bu araştırmanın tekrar gündeme taşıdığı gerçeği anlamaları gerekir. Nedir bu gerçek? Konuşulan 401 kişinin kahir ekseriyeti gündelik yaşamında ciddi bir baskı hissediyor. Nasıl bir baskı? Dince hoş görülmeyen davranış ve tutumlarına yönelik bir baskı.
Tamamen bilimsel yönteme dayalı istatistikî anlamlılığı olan nesnel araştırmaların yapılabilmesinin yolu da önce bu gerçeğin hakkınca kavranmasından geçer. İşte o zaman toplumdaki baskı biçimlerinin ne kadarının dinden ne kadarının milliyetçilikten ne kadarının devletten kaynaklandığını özgürce araştırmanın yolu açılmış olur.
Bakın araştırmayı yapanlar diyor ki:
“… (gençler) kendilerini ifade edebilmek, fikirlerini savunabilmek, karsı cinsle ilişki kurabilmek, istedikleri gibi giyinmek, istedikleri tercihleri yapabilmek, yeteneklerini geliştirmek, seyahat etmek, genç olmanın heyecanıyla maceralara atılmak, gezmek, eğlenmek için yasadıkları kentler onlara pek olanak sunmuyor. Her an gözaltında tutuldukları, giyimlerinden yaşam tarzlarına kadar her davranışlarının kısıtlandığı, muhafazakârlığın baskısı altında bunaldıkları kentlerde yaşıyorlar.”
“… Kayseri’de bir kahvede konuştuğumuz Alevi bir işçi, İslami kesimden birine ait büyük bir işletmenin fabrikasında çalışıyordu. Ramazan’da gizli yemek üzere cebine sakladığı ekmek fabrika girişinde görevliler tarafından üstü aranıp elinden alınmıştı.
… Diğer işçiler söylenenleri doğruluyor, işletmelerde oruç tutmadıkları bilinenlerin ya işten çıkarıldıklarını ya da “istifaya zorlamak için” ağır işlere verildiklerini söylüyorlardı.”
“… Erzurum’da AKP ya da Fethullah Gülen Cemaati’ne yakın olmayan işadamlarının hiçbir devlet ihalesi ya da büyük yatırımları alamadığı söylendiğinde, Alevi sermayedarların bu durum karşısında rekabette kaybedip kaybetmediğini sorduğumuz soruyu bir Erzurumlu, “Erzurum’da Alevi sermayedar yok” diye cevaplıyor.”
“… Özetle, gittiğimiz Anadolu kentlerinin çoğunda kadınların sürekli gözaltında tutuldukları izlenimine kapıldık. Bu izlenim özellikle Doğu ve Orta Anadolu kentleri için doğruydu. istedikleri şekilde giyinmeleri, sokaklarda rahatça gezebilmeleri, geceleri sokağa çıkmaları, kadın arkadaşlarıyla bile olsa içkili herhangi bir yere adım atmaları, evlenmemiş iseler baba evi yerine kendi evlerinde yaşamaları, erkeklerle arkadaşlık edebilmeleri vb. kent yaşamının doğal ritüelleri, Anadolu kentlerinde anomali gibi karşılanıyordu.”
Sizce bütün bunların dinsel düşünceyle ve AKP’yle ilgisi var mı yok mu?
Alakasız gibi görünebilir ama Prof. Toprak’ın araştırmasına yöntem itirazı getirenlere sormak isterim: Türkiye’de işkence var mı? Eğer Türkiye’de işkence olduğunu ileri sürenler varsa, sizce bu iddialarını hangi yönteme dayandırmalılar? Var diyenleri nasıl bir sınava tâbi tutardınız? Siz cevaplarınızı düşünedurun. Halihazırda işkenceyle mücadele edenler ne yapıyorlar biliyor musunuz? Önce “işkence gördüm” diyeni dinliyorlar.
Ama madem bilimin tek yöntemi sandığınız ‘gözlem = hipotez = deney’ pozitivizmine (pozitivizme de karşısınızdır ama!) bu kadar bağlısınız her gün beş vakit Türkiye’nin 80 bin yerinden aynı anda yapılan çağrıyı ve çağrıyı esinleyen inançları da aynı teraziye vursanıza. Prof. Toprak’ın araştırmasından daha mı önemsiz!..
BİRGÜN PAZAR - 04 Ocak 2009
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.