Ayhan Yalçınkaya : 'Devletlû Sünnilik'ten sonra 'Devletlû Alevilik' planı

Ayhan Yalçınkaya : 'Devletlû Sünnilik'ten sonra 'Devletlû Alevilik' planı

'Devletlû Sünnilik'ten sonra 'Devletlû Alevilik' planı   Başbakan Tayyip Erdoğan, Alevilerle “iftar”...

A+A-

Ayhan Yalçınkaya : 'Devletlû Sünnilik'ten sonra 'Devletlû Alevilik' planı 'Devletlû Sünnilik'ten sonra 'Devletlû Alevilik' planı 
 
Başbakan Tayyip Erdoğan, Alevilerle “iftar” sofrası kuruyor… Bu çıkışı nasıl yorumlamak gerekiyor? Aleviliği Diyanet İşleri’nin bünyesine sokmak, Başbakanlık bünyesinde kurulması planlanan genel müdürlükle devletleştirmek, Alevi dedelerini maaşa bağlamak, Alevi Enstitüleri açmak, demokratik Alevi hareketinin taleplerini karşılar mı? Bu planın Kürt sorunu ile bağlantısı nedir? Alevilik, bütün Batıni özü boşaltılarak, bir İslam yorumuna indirgenebilir mi? Alevilik bir kimlik mi? Demokratik Alevi hareketinde sınıfsal, ulusal ya da demokratik bir ayrışmadan söz edilebilir mi? ‘Devletlû Alevilik’ tezgahı nasıl bozulabilir?

Bu soruları ve dahasını, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Ayhan Yalçınkaya'ya sorduk. SBF Siyasal Teoriler Bilim Dalı'nda Siyasal Düşünce Tarihi dersi veren Yalçınkaya, “Devlet, kendi ihtiyacına uygun olarak Sünniliği şekillendirdiği gibi, şimdi AKP eliyle Aleviliği de kendi şekillendirmeye çalışıyor. Devlet, Sünniliğe on yıllardır çektiği operasyonu şimdi Aleviliğe de çekiyor” dedi. Yalçınkaya, “Devlet işin içine girerse ortaya çıkan şey, “Devletlû Alevilik” olacaktır. Pakette sunulan vaatlere entegre olan Alevi hareketi, öncelikle demokratik vasfını kaybedecektir” uyarısında bulundu.

Başbakan Tayyip Erdoğan, Alevilerle “iftar” sofrası kuruyor… Bu çıkışı nasıl yorumlamak gerekiyor?

Öncelikle bu tekil bir çıkış değil... Yani bir kereliğine ortaya atılmış ve başarısız olursa rafa kaldırılacak bir adım değil. Birincisi, AKP, bu yönlü çıkışlarda tecrübesiz değil, 2002’de de bu tip çıkışlar yapmıştı.

Osmanlı geleneğinden T.C’ye aktarılan çok temelli bir şey var: Dini sürekli olarak devletin demir yumruğu altında tutmak. Ve bu anlamda Cumhuriyetle birlikte özellikle Sünnilik, devletin en temel yapı taşlarından, harçlarından birisi. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı Sünnilik üzerine kurulu. Devlet, kendi ihtiyacına uygun olarak Sünniliği şekillendirdiği gibi, şimdi AKP eliyle Aleviliği de şekillendirmeye çalışıyor. Devlet, Sünniliğe on yıllardır çektiği operasyonu şimdi Aleviliğe de çekiyor. Zira Aleviliğin, şimdiye değin devletle kurduğu ikircikli ilişki gereği, devletin etkisinin görece dışında şekillendiği söylenebilir. Yani devletten, Sünniliğe göre daha özerk bir inanç olarak karşımıza çıkmıştı. Devlet, onu hep yok saydı vs…

Devletin artık Aleviliği kendi dışında şekillenmesine kesinlikle tahammülü yok. Bunun bir tehdit oluşturabileceğini düşünüyor. Bunda haksız mı? Hayır, haklı. Çünkü özellikle 1980’den ve özel olarak da 1990’dan sonra yükselen bir Alevi hareketi var. Alevi hareketi, bir anlamda devleti çırılçıplak yakaladı. Devletin yürüttüğü temel bir propaganda vardı; Türkiye Cumhuriyeti laiktir. Oysa Alevi hareketinin canlanmasıyla birlikte görüldü ki, T.C. hiç de laik değil. Dolayısıyla Alevi hareketinin bir anlamıyla hizaya getirilmesi kaçınılmaz oldu.

Hükümet ciddi biçimde, Alevi hareketini sönümlendirmek istiyor. Bunun için sorunu var eden Alevi örgütlerini dağıtmak istiyor. Alevilerin kazanımları tek tek ellerinden alınmaya çalışılacak. Alevilerin şimdiye değin tek kazanımı, Aleviliğin kamusal alanda görünür hale gelmesi idi. Kamusal alanda Aleviliğe artık geleneksel, aşağılayıcı Sünni refleks gösterilemez olmuştu. Ama Aleviler, bu pakete direnmez, paket hayat bulursa bunu bile kaybedecekler. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu'nun, paketin açıklanmasından on gün sonra yaptığı açıklama buna işaret etmektedir; kendilerinin tanımladığı Alevilik dışındaki tüm Alevi anlayışları bastırılacaktır, yok edilecektir. Buna, Aleviler asimilasyon diyor. Ama ben buna sadece asimilasyon demiyorum, bu Alevilere dönük bir kavim-kırım politikasıdır, AKP açıkça etnosid yapmaya hazırlanıyor. Asimilasyon bir kültürel özümlenmeyi içerir. Burada söz konusu olan özümlenmeden öte bir şey, doğrudan özümlenmeye zorlama. Şiddete, zora dayalı araçların kullanılmasından bahsetmiyorum yalnızca; bununla birlikte, bunun ötesinde toplulukların kendilerini kendilerince tanımladıkları ölçüde reddi ve ilgili topluluğun ancak burjuva devletin tanımını içselleştirdiği ölçüde toplumsal-siyasal bir aktör olarak kabulü. Yani burada hem şiddet var, Maraş, Çorum, Sivas katliamlarında olduğu gibi, hem de doğrudan topluluğun kendini kurma biçimine müdahale var.

İşin bir yanı bu.

Diğer bir boyutu daha var: Alevilerin pek üzerinde durmamaya çalıştığı ve hep ihmal ettiği Kürt hareketi sorunu.

Nasıl? Bu planın Kürt sorunu ile bağlantısı nedir?

Türkiye’nin başını ağrıtan en temel sorunlardan birisi, hiç tartışmasız Kürt sorunudur. Ve bu iktidar, Kürt sorununu, yine devletin yürüttüğü siyaset yapma tarzının dışına taşmaksızın, çözme yolunda çeşitli adımlar atıyor. Nedir o çözme tarzı? Ortada bir sorun varsa, sorunun muhataplarını olabildiğince saf dışı etme... Yani Kürt sorununu çözmek mi istiyorsunuz, PKK’yı dışlayacaksınız. Arkasından DTP gibi Kürtlerin siyasal aktörlerini de marjinalize edeceksiniz. Ardından bizzat Kürtler içinden devşirilen elemanlar aracılığıyla bir hat kuracaksınız. Devletin siyaset yapma tarzı budur. Devletlû tarzıdır bu.. Şimdi aynı operasyonu Alevilere de çekiyorlar.

Planın amacı ne?

Bu paket, belirli bir anlamda, başka şeylerin yanı sıra TSK’yı yoklama paketidir. Muhtemelen silahlı kuvvetler bu hamleyi, TSK’nin temsil ettiği siyasi, ideolojik çizgiyle uyumlu bir takım Alevi aktörleri üzerinden okuyor. Dikkat edin İzzettin Doğan, paketin başlangıcında, pakete ilişkin olabildiğince soğuktu. Fakat sonra, “Bunu destekleyebiliriz” dedi, ön şartlar ileri sürdü. Muhtemelen paketle mücadele edebilmek, karşı çıkabilmek için bir şekliyle pakete dahil olma yönünde ikna oldu ya da ikna edildi. Bu paketin bir parçası olarak Cem Vakfı da devreye girecektir. Burada Reha Çamuroğlu ile Cem Vakfı arasındaki ilişkilerin bozuk olması bunu biraz geciktirebilir. Ama Cem Vakfı’nın hamlelerine dikkat etmek gerekiyor. Çünkü o hamleler, bize TSK’nın ne düşündüğü konusunda az çok bir fikir verecektir.

Pakette yer alan vaatler demokratik Alevi hareketinin taleplerini karşılar mı?

Hayır. Alevilerin talepleri; Diyanet’te temsil edilmek değil, Diyanet’in tümüyle imhası. Aleviliğin din derslerinde okutulması değil, din derslerinin kaldırılması. Cem evlerinin tanınması değil, devletin nerenin ibadet yeri olup olmadığına karar veren merci olmaktan çıkarılması.

Bu anlamıyla Alevilerin devlete ihtiyacı yok. Devlet işin içine girerse ortaya çıkan şey, “ Devletlû Alevilik” olacaktır. Pakette sunulan vaatlere entegre olan Alevi hareketi, öncelikle demokratik vasfını kaybedecektir. Alevilerin istediği şey, bütün din ve inançların özgürlüğü... Özgürlük ise, öncelikle devletle mesafeli olmayı ifade eder.

Sonuç olarak; AKP’nin şu an Alevilere sunduğu “özgürlük”, “demokrasi” kapı kulluğu demokrasisinden başka bir şey değildir.

Aleviliği tanımlaması gerekenler, Alevilerin kendileridir

Alevilik, bütün Batıni özü boşaltılarak, bir İslam yorumuna indirgenebilir mi?

Aleviliğin, bağdaştırmacı yani birikimci, senkretik bir özellik taşıdığı açık. Bunun açık anlamı şu; Alevilik sadece ve sadece İslami ögelerle tanımlanamaz. Eğer bu şekilde açıklarsanız, Alevilik, Ehl-i Beyt sevgisine kolayca indirgenebilecektir ki Sünni Ortodoksi zaten bunu yapmaya çalışıyor. Öyle midir, hayır. Çünkü Aleviliğin en temel kurucu ilkelerinden birisi, “Ali’yi seveni sevmek, Ali’nin düşmanlarına düşman olmak”tır. Bunun açık anlamı ne? Örneğin Emevilere, onların temsil ettiği Müslümanlık algısına, onların çizgisindeki siyaset kavrayışına düşman olmaktır.

Fakat İslami ögeler olmaksızın da Alevilik tanımlanamaz.

Alevilik, şimdi bir anlamda Ortodoks bir dinsel eğilime indirgenmeye çalışılıyor, yani Ortodokslaştırılmaya çalışılıyor. Oysa Alevilik Heterodokstur. Alevilik Ortodokslaştırılmaya çalışılıyor derken, politik olarak Alevilik doğrudan devletin rahatça kullanabileceği, devletin istemlerine göre şekillenmiş bir inanç haline getirilmeye çalışılıyor demek istiyorum.

Peki Alevilik, Şiilikle benzeştirilebilir mi? Bazıları buna karşı çıkıyor, bazıları onaylıyor. Sizce Aleviliğin Şiilikle bir tarihsel yakınlığı var mı?

Tabi ki var canım. Buna karşı çıkmanın bir anlamı yok. En azından Aleviliğin 12 İmamcı olduğunu biliyoruz. 12 İmam kültünü Şiilikten almıştır. Ama 12 İmam kültünü işletme tarzı Şiilikten farklıdır. Ek olarak, eninde sonunda Şiilik deyince bizim aklımıza kim geliyor? Safevi İmparatorluğu geliyor. Ve Safevi İmparatorluğu da çoğunlukla Türk imparatorluğu olarak geçiyor. Bizim Anadolu’da konumlanmış Alevilerin bir çoğu, kendini Osmanlı’dan çok Safeviliğe ait sayar. Kesinlikle bir ilişki var. Ama bu ilişki, özellikle İran Şiiliği, 12 İmamcı Şiiliğin bir Ortodoksiye, bir devlet ideolojisine dönüşmesiyle birlikte, yavaş yavaş değişiyor. Mesafe artıyor. Bugün çok ciddi bir mesafe vardır. İran Şiiliğiyle bugünkü Aleviliğin tarihsel miras bakımından kimi ortaklıkları olsa da, aynı mirasın işletilmesi ve yeniden üretilmesi bakımından hiçbir ilişkisi yoktur.

Alevilik bir kimlik mi? Kültür mü? Dinsel bir grup mu, azınlık mı? Siz, Aleviliği nasıl tanımlıyorsunuz?

Öncelikle Aleviliği tanımlaması gerekenler, Alevilerin kendileridir. İkincisi; bu, Aleviliğin iç sorunudur. Hiç kimse buna siyasi bir yanıt verme hakkını kendinde göremez. Bu şerhi düştükten sonra şunu söyleyebilirim;

Burada sorun yaratan şey ne? Kafa karıştıran şey, gerçekte burjuva ideolojisidir. Burjuva ideolojisi şunu diyor; din özel alana ait olacak, kamusal-siyasal alanda artık dinin belirleyiciliği olmayacak. Fakat biz hala, farkında olalım, ya da olmayalım din orada.

Dolayısıyla, dindir dediğimde örneğin ne değişecek? Siyasi olmadığını mı söylemiş olacağım, hayır. Dinden daha siyasi ne olabilir? İnançtır desem ne olacak, özel alana ait olduğunu mu söylemiş olacağım, hayır. İnanç, tamamen kamusal alana ait bir şeydir, hele hele '80’den sonra, küreselleşen dünyada, kimseye inanç sahibi olmak yetmiyor; inanç sahibi olduğunu göstermesi, birilerinin görüşüne sunması, görüş-onaya ihtiyaç var.

Yani Aleviliği nasıl tanımlarsak tanımlayalım, aslında bu tanımların hiçbiri birbirini dışlamıyor. Alevilik kesinlikle ve kesinlikle Heterodoks bir inanç biçimidir bence. Ama inanç dediğimiz şey felsefeyi, inanç dediğimiz şey yaşam biçimini, inanç dediğimiz şey siyaset algısını dışarıda bırakmaz. Aynı şekilde, inanç dediğimiz şey kültürden, siyasetten, kimlikten ayrılabilir mi? Eğer bunu ayıran bir Alevi varsa, Tayyip Erdoğan gibi düşünüyordur. Sünni Ortodoksi yıllardır aynı şeyi tekrarlamıyor mu? “Cemevleri kültür evidir, inanç, ibadet mekanı değildir” diye. Yani inançla kültürü birbirinden ayırıveriyor. Alevilerin, bence Alevi oldukları ölçüde, bu “lüksleri” olamaz.

'Alevilik, öz mü öz Türk Müslümanlığıdır' vurgusuna dikkat

Devlet partisi CHP, artık MHP’leşti. Aleviler, neden hala CHP’ye oy veriyorlar? Hatta bazı Aleviler, MHP’ye yakınlaşıyor. Böyle bir tehlike de var mı?

Evet, CHP MHP’leşti. Evet, böyle bir tehlike de var. Bunun bir tarihsel kökeni de var. Başta sözünü ettiğim o ikirciklilik hali. Alevileri Türk olarak kabul edip, Hanefi olarak dışlamak... Aleviler, bu yalnızlık ortamında Aleviliği özellikle bir kimlik siyaseti olarak yürütmekte ısrarlı davranırlarsa, bu kimlik yerini giderek etnik bir kimliğe bırakabilir. Yani, 'Alevilik öz mü öz Türk Müslümanlığıdır' vurgusu, Alevi hareketi içinde ağırlık kazanabilir. Zaten bunu dediğiniz anda gideceğiniz yer bellidir. Eskiden beri zaten milliyetçi hareket, Aleviliği bu yönlü maniple etme girişimlerinde bulunmuştur. Örneğin; İttihat-i Terakki'nin Alevileri keşfedişi, Kemalizmin Alevileri keşfedişi. Dolayısıyla bunu bir siyasi tehdit olarak algılamak manidar.

Ama Alevilerin MHP’ye veya BBP’ye ciddi anlamda kaydıklarını söylemek, ciddi bir bellek kaybı yaşadıklarını var saymaktır. Ben Alevilerin bu kadar bellek kaybına uğradıklarını sanmıyorum. Yani Kerbela tecrübesi bile bunu açıkça gösteriyor. O açıdan çok kolay değil. Geleneksel bir direnç var.

Alevilerin sosyalistlere, sosyalistlerin Alevilere ihtiyacı var

Alevilerin, laiklik adı altında Hanefi-Sünniliğin egemenliğini yeni düzeyde ve biçimde kurumsallaştıran Kemalizm'le ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Alevilerin Kemalizm’le ilişkileri biraz problemli ve ikircikli. Kemalizm, Sünniliği yeniden inşa etmeye çalışarak, olabildiğince Arap etkilerinden arındırmaya, geleneksel uygulamalardan arındırmaya, kitabi söylemin izin verdiği ölçüde kendi çağdaşlık algısı içinde anlamlı ve mümkünse olabildiğince Türkleştirilmiş, yani aslında devletleştirilmiş bir Sünnilik yaratmaya yöneldi. Devletin, Sünniliğin ipini eline geçirme hamlesi, ister istemez Sünniliğin Aleviler üzerinde özellikle Osmanlı’nın çöküş döneminde giderek artan baskısının görece hafiflemesine yol açtı. Aleviler rahat bir nefes aldı. Dolayısıyla Kemalizm, bir yanda Aleviliği siyasal- kamusal alandan dışladı ama öbür yandan da “görece” rahat bir nefes almasını sağladı. Kemalizm, Sünni baskıyı gerilettiği için, -kaldırma değil- Alevilerle Kemalizm arasında bir yakınlık oluştu. Aleviler hep bu ikircikliği yaşadılar. Hala da bu ikircikliliği yaşıyorlar. Bu son derece tehlikeli bir nokta.

Demokratik Alevi hareketinde bir ayrışmadan söz edilebilir mi? Sınıfsal, ulusal ya da demokratik? Ve ‘ Devletlû Alevilik’ tezgahı nasıl bozulabilir?

Bu oyun bozmaya sadece Alevi hareketinin gücü yetmez. Bu bütün lanetlenmişlerin ortak hareketiyle bozulabilir ancak. Yani Alevi hareketi kesinlikle Kürt hareketiyle yan yana gelecek, temas kurmaktan kaçınmayacak. Alevi hareketi diğer gayrimüslim azınlıklarla temas kurmaktan kesinlikle kaçınmayacak. Çünkü aynı problemden muzdaripler. Alevi hareketi toplumdaki emekçi kesimlerle, toplumdaki yoksullarla, toplumun ezilenleriyle kesinlikle temas kurmaktan kaçınmayacak.

Ve Alevi hareketi, aynı zamanda kendisinin de sınıfsal bir karakter taşıdığının farkına varacak. Şu anda da her Alevi örgütünün belirli bir sınıfsal eğilim taşıdığını biliyoruz. Örneğin Cem Vakfı’nın Alevi burjuvazisinin belirli bir kanadına uygun bir Alevilik inşa etmeye çalıştığını biliyoruz. Bunun öncelikle farkına varılması gerekiyor. Yani istense de istenmese de bu dünyanın sınıfsal bir dünya olduğunun, bu dünyayı böyle okumanın, olduğu haliyle okumanın Aleviliğe hiç de aykırı olmadığının, tam tersine Aleviliğin bunu dayattığının farkına varılmalı.

Paket oyunu bozulacaksa, burada sosyalistlere de büyük iş düşüyor tabii. Fakat sosyalistler bu konuda üstüne düşeni yapıyor mu? Bence hayır. Bakın bu pakete ilişkin, sosyalist olduğunu iddia eden çevrelerden, cılız birkaç tepkinin dışında, örgütsel, kurumsal bir bir tepki, bir ses duymadım, görmedim; EMEP hariç, onlar örgütsel bir refleks sergilediler ve bu olumlu. Onlar olmaksızın bu iş olmaz. Alevilerin buna ihtiyacı var. Ve onların da Alevilere ihtiyacı var.

Doç. Dr. Ayhan Yalçınkaya
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi

KAYNAK : ATILIM / Sayı 191 - 12 Ocak 2008

Etiketler : , ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.