Avni ÖZGÜREL : Acıyla arınma, gözyaşıyla kutsanma

Avni ÖZGÜREL : Acıyla arınma, gözyaşıyla kutsanma

Avni ÖZGÜREL : Acıyla arınma, gözyaşıyla kutsanma   İslam tarihindeki dönüm noktalarından biri olan Kerbela Savaşı, her dönemde...

A+A-

Avni ÖZGÜREL : Acıyla arınma, gözyaşıyla kutsanmaAvni ÖZGÜREL : Acıyla arınma, gözyaşıyla kutsanma
 
İslam tarihindeki dönüm noktalarından biri olan Kerbela Savaşı, her dönemde çizerlerin ilgi gösterdiği bir konu oldu.
 
Muharrem orucu İslam öncesinde başlayıp, İslam kültüründe de korunan bir gelenek... Ancak dini açıdan kurtuluşu ifade etmesinin yanı sıra İslam tarihinde özel ve acılı bir hadiseyi anmaya vesile...

Geçtiğimiz hafta önemli bir konuda açılım sergilendi. Osmanlı'dan Cumhuriyet Türkiye'sine Sünni İslam geleneği üzerine inşa edilmiş devlet geleneğinin yaklaşımı dolayısıyla kendilerini dışlanmış addeden Alevi cemaati açısından hükümet üyeleri ve Diyanet İşleri Başkanı'nın iştirakiyle gerçekleşen iftar yemeğinin anlam yüklü olduğu herhalde tartışılmaz. İftarın kim tarafından düzenlendiğinin ya da Alevileri temsil etme mevkiindeki kaç vakfın bu davete katılıp kaçının katılmadığının iftarın taşıdığı mana yanında önemli olduğunu sanmıyorum.

Bu noktaya gelinmesi bir anda ortaya çıkmış değil elbette. Alevi cemaati üzerine özellikle yurtdışında yapılan kimi art niyetli hesapların gün ışığına çıkıp güç kazanmasının ardından 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in yaklaşımını ve İzzettin Doğan'ın gayretiyle başlayan süreci inkâr etmemek lazım.

Haram kılınan neydi?

Hz. Muhammed miladi tarihle muhtemelen 16 Temmuz 622'da, Hicri takvimin ilk senesinin Muharrem ayının birinci gününde bir grup Müslümanla birlikte Mekke'den Medine'ye hicret etti. Bilinen o ki, Medine şehrin sonraki senelerde aldığı isim. Cahiliye döneminde Medine'nin Araplar arasındaki adı, nahoş yer manasında Yesrib'di. Hz. Muhammed'in hicret kararını verdiğinde kentin adını Taybe yani hoşyer diye değiştirdi.

Müslümanlar geldiklerinde şehirdeki Yahudilerin oruçlu olduklarını gören peygamberin bu orucun neye hürmeten tutulduğunu sorup, 'Hz. Musa'nın firavun'un elinden kurtulup Kızıldeniz'den geçişi' cevabını aldığında 'Ben Hz. Musa'ya onlardan daha yakınım' diyerek Muharrem orucunu Müslümanlara tavsiye ettiği biliniyor.

Ancak Muharrem aynının öteden beri Arap kültüründe özel bir yeri olduğunu da unutmamak lazım. Dört ay; Muharrem, Recep, Zilkade ve Zilhicce, Araplar için 'haram aylar'dı... Bu aylarda savaşılmaz, kervanlar emniyet içinde bir yerden diğerine gider, kurbanlar kesilir Kâbe ziyaretçilerine ikramda bulunulurdu. Nitekim Hz. Muhammed'in de peygamberlik görevine başlamadan önce Muharrem ayında bu geleneğe uyduğu, Aşura gününde diğer Kureyşliler gibi oruç tuttuğu rivayet edilir.

Hicret'ten sonra Muharrem orucu konusunda Yahudilerle Müslümanlar arasında farklılık meydana getirmek isteyen Peygamberin orucun Musevilerden bir gün önce ya da bir gün sonra tutulmasına işaret ettiğini kaydetmek lazım... Ramazan orucu için ayet geldiğinde Muharrem orucu Müslümanların ihtiyarına bırakıldı. Yani isteyen Peygamberin sünnetine uyarak bu orucu tuttu, isteyen tutmadı.

Kerbela öncesi

Hz. Muhammed'in vefatından sonra Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman'ın hilafetleri döneminde Müslümanların önemli bir kesimi Hz. Ali'ye haksızlık edildiği, hilafetin onun hakkı olduğu düşüncesindeydi. Hz. Ali ilk Müslümanlardan olmanın ötesinde Hz. Muhammed için tehlikeye atılan, savaşlarda yanında olan, peygamberin damadı ve onun namaz kılarken bile sırtından indirmeye kıyamadığı iki torunu Hasan ve Hüseyin'in babasıydı.

Hz. Ali'nin bu dönemde öfkeli olsa da isyankâr bir tavır içinde bunmadığı kendisine bu yönde gelen telkinlere kapılmadığı açıktır. Daha ötesi zaman zaman halifelerin ricasına uyarak ihtilaflarda yatıştırıcı, barıştırıcı, arabulucu olduğu da bilinir. Hz. Ali'nin kendisinden önceki halifelerin bir kısmına erken bir kısmına geç biat etmekle birlikte küskün olduğunun göstergesi o zamana kadar yapılan bütün savaşlarda sancağı taşıyan kişi olmak da dahil önde giden kişi olmasına karşılık Hz. Muhammed'in vefatından sonra seferlere katılmaksızın evine çekilmiş olmasıdır.

Onun hilafet makamına gelmesine itirazın temelinde cahiliye dönemindeki kabile rekabetlerinin yattığını görmemek imkânsızdır. İtirazlar dini gerekçelere, Hz. Muhammed'in sağlığında yaşanmış bazı olaylara dayandırılmak istense de Kureyş'in Kâbe yönetimi sorumlusu olmasının hazmedilememişliğinden başlayarak gücü eline geçirme mücadelesi veren Emevilerin Hz. Osman'ın şahsında amaçlarına ulaştıktan sonra bunu bırakmak istememelerinden kaynaklanmaktadır muhalefet. Bu nedenle Hz. Osman'ın katledilmesi hadisesinin soruşturulması ve katillerin yakalanması talebiyle başlayan ayaklanma ne kadar İslami sebeplerle haklı gösterilmek istenirse istensin temelde Hz. Ali'nin hilafetini reddedişin ifadesidir.

Hadiselerin teferruatına girmiyorum, merak eden internet ortamından ayrıntılarını okur. Neticede Hz. Ali, 611 senesinin 24 Ocak günü Kûfe şehrinde sabah namazına giderken uğradığı saldırıda aldığı yara sonucu öldü..

...ve Kerbela

Hz. Ali'nin katledilmesiyle İslam tarihinde kan ve iç mücadele döneminin açıldığını söylemeye gerek yok. Bu süreci asırlar ötesine taşıyan hadise ise Kerbela olayı. Baskıyla Hz. Hasan'ın elinden hilafeti alan Muaviye'nin bu makamı kendi sağlığında oğlu Yezid adına garantiye alma mücadelesi vermesinin neticesiydi Kerbela. Hz. Hüseyin ağabeyinin öldürülmesinden sonra hakkı olduğu halde hilafet sancağını elde etmenin peşinde değildi. Müslümanların ona baskısı ve ortaya koydukları haklı gerekçelere itiraz edemediği için Emevi gaspına bayrak açtı. Bu noktada herhalde herkes için alınması gerek ders şu ki, Hz. Hüseyin'e söz veren onu yüreklendiren Araplar savaş ortamında peygamberin torununu yalnız bıraktılar. Hz. Hüseyin, Kûfe'de 300-500 adamıyla Yezid'in binlerce kişilik ordusunun karşısına çıkmak zorunda kaldı. Kuşatıldı. Hüseyin kendisine ve ailesine Irak'ı terk etme izni verilmesini talep etti. Emevi ordusuna kumanda eden Ömer bin Sa'd teklifi kabul etme eğilimindeydi ama Yezid'e danışmak istedi. Emevi saltanatının önde gelenleri 'Hüseyin ve yanındakileri öldürmesini, aksi halde kendisinin öldürüleceği' kararını ilettiler kumandana. Muharrem'in 7'sinde kuşatma çemberi daraltıldı ve su yolları kesildi. 9'unda susuzluktan ölecek hale geldi Hz. Hüseyin ve yanındaki savaşçılar. Ertesi gün Hz. Hüseyin'in adamları karşı safta bulunan akraba ve tanıdıklarına ulaşıp savaşmamalarını, peygamberin torununa kılıç çekmemelerini telkin etmeyi denediler. Ama bu da netice vermedi. Sonra Hz. Hüseyin iki ordu arasındaki alanda öne sürülen döğüşcülerle teke tek mücadeleye tutuştu. Onun karşısına çıkarılanları saf dışı etmesinin kendi ordusunun moralini bozduğunu gören Sa'd ilk oku kendisi atarak savaşı başlattı. Netice malum. Hz. Hüseyin öldürüldü, hasta olup savaşa katılamayan İmam Zeynel Abidin hariç ailesi katledildi.

10 Muharrem böylece kanla yazılan bir tarih oldu. O günden sonra öfke dinmedi, yara kapanmadı. Ve İslam toplumunda bölünme derinleşerek sürdü geldi

AVNİ ÖZGÜREL
13 Ocak 2008 - RADİKAL

Etiketler :

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.