Av mıyız, yoksa yem mi? - Erdal Kılıçkaya

Av mıyız, yoksa yem mi? - Erdal Kılıçkaya

Avrupa genelinde yükseliş trendini yakalayan ırkçı partilerin hepsi Türkiye’nin Avrupa ailesinde yerinin olmadığını savunuyor ve meydanlarda dile getiriyordu.

A+A-

Avrupa hükümetlerinin neredeyse tamamı (512 milyon yurttaşı temsilen) ölümden kurtulmuş 629 göçmenin bulunduğu bir tekneyi ağırlamayı reddettiği,

ABD Başkanı (325 milyon nüfusu temsilen) kuzeye doğru ilerlemekte olan 2000 Güney Amerikalı’nın konvoyuna ateş açtırmakla tehdit ettiği,

Demokratların savunduklarını iddia ettikleri insanlık ilkelerini hatırlamaz hale geldikleri,

ABD’den Rusya’ya, Türkiye’den Polonya’ya ve Macaristan’dan İtalya’ya dek, İlliberal İnternational (Evrensel Bağnazlık) ilerlerken,

Avrupa ve dolayısıyla Türkiye için çok önemli olan Avrupa Parlamentosu seçimleri yapıldı.

Avrupa’nın her yerinde göçmen düşmanı, ırkçı, popülist partiler oy patlaması yaptı.

Üstelik seçimlerde yüksek oy alan bu partiler Avrupa Birliği karşıtı söylemlerle Avrupa Parlamentosu seçimlerinden başarıyla çıktı.

Irkçı ve popülist bu eğilim yaşlı kıtaya yayılırken, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Le Pen, Devrime ev sahipliği yapmış olan Fransa’da birinci parti oldu.

Avrupa genelinde yükseliş trendini yakalayan ırkçı partilerin hepsi Türkiye’nin Avrupa ailesinde yerinin olmadığını savunuyor ve meydanlarda dile getiriyordu.

Dolayısıyla bu durum önümüzdeki dönemde “Vize Serbestisi” konusu da rafa kaldırmış oldu.

Avrupa Parlamentosu seçimleriyle “Gerçegin Beşiği” denen Fransa’da, onunla birlikte İtalya'da, Almanya’da, Avusturya’da, Polanya’da, Macaristan’da1914'ten itibaren gelişen milliyetçilik, sırtını dayadığı toplumsal mitler, yarattığı psikolojik ve ahlaki zıtlıklar kadar, faşizmin bütün gelişim aşamalarını gözler önüne serdi.

Evrensel değerlerden hızla uzaklaşan bu partilerin hemen hepsinin; etik ve ahlaki bir revizyona neden olduğu tartışmasızdı.

Fransa, İtalya, Avusturya ve diger ülkelerdeki bu ırkçı yapılanma; kendi otonomisi ve düşünsel bağımsızlığı içinde, demokrasi ve pozitivizm gibi yerleşik sistemlere karşı olan, bir kopma ideolojisi olduğu, tüm gerçekliğiyle anlaşıldı.

Hem toplumsal hem de birey karşıtı olan, yeni ve kendine özgü bir kültürün temellerini atan bu partiler deyim yerindeyde faşizmin ayak sesleridir.

Avrupalılar (en azından bu ırkçı partilere oy verenler) faşizmi, temelde kültürel bir fenomen olarak ele aldı.

Zygmunt Bauman likit modernite teorisinde: “Bir şeyi kemikleştirmek mümkün değil. Her şey sürekli değişiyor” der.

Vahşi kapitalizmde liberalizm ve faşizm arasına sıkışıp kalmış gibi duran söylemlerin günümüzü anlamamıza ne denli yardımcı olduğunu bilmemiz gerekiyor.

Kamufle edilmiş beceriksizliğimizden acilen kurtulup, yeni söylem ve eylemler geliştirmezsek, avcının bu kadar çok olduğu bir dönemde; av olmaktan çıkar, yem oluruz.

Erdal Kılıçkaya
29.05.2019

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.