Arguvan Türkülerinde Alevi Ozanlardan etkilenmeler
Arguvan türkülerinin Hak ve halk aşıklarından nasıl etkilendiklerini inceleyeceğiz.
Bu bölümde Arguvan türkülerinin Hak ve halk aşıklarından nasıl etkilendiklerini inceleyeceğiz. Arguvan bölgesinde Hak aşıklarının deyişleri yoğun bir şekilde çalınıp söylenmektedir. Ancak Arguvan türkülerinde Hak aşıklarından etkilenme azdır. Bunda, Hak aşıklarının, Arguvan türkülerinin konularıyla yani, sevda, gurbet, hasret, doğa gibi konularla daha az ilgilenmelerinin olduğu gibi, halkın deyişlere saygısından dolayı deyişlerin taklit ya da benzetmelerine itibar etmemesinin de etkisi vardır.
Ancak son yıllarda deyişlerden benzetmeler yapılarak anonim türküymüş gibi söylenen türküler çıkmaya başlamıştır.
Bulabildiklerim şunlardır:
Derviş Muhammed’in bir şiirinde :
“Hangi dağı gördüm karsız dumansız
Yandım ateşine aht-ı amansız
İkrarından dönen dinsiz imansız
Benim gönlüm sana düştü nedeyim”
Şu şekilde değiştirilmiştir:
“Acep bir dağ var mı başı dumansız
Bir aşka düşmüşüm vakit zamansız
Yandım ateşine dinsiz imansız
Sular gibi çağlar çağlar yanarım”
Aşıki’nin BAHTILI deyişi, şu şekilde değişmiştir:
AŞIKİ’ NİN DEYİŞİ
Mah yüzünde çifte çifte halları
Ona aşık olan canı bahtılı
Dal gerdana yakışmıştır kolları
Mevlam hub yaratmış seni bahtılı
Kirpikleri oktur ay kaşı keman
Ben seni severim yok bende güman
Aşıkını bulup çağır elaman
İhsanın olursa anı bahtılı
Aşıkının arzumanı gözünde
Irakıplar yol azdırır izinde
Çığrışır çığrışır hava yüzünde
Avazın dertlidir seni bahtılı
TÜRKÜ HALİ
Yollanmış gediyi bir telli gelin
Gelin gideceğin yolu bahtılı
Taramış zülfünü tel tel eylemiş
Gelin çimeceğin gölü bahtılı
Kirpikleri ohtur kaşlar yay keman
Yar seni severim etmiyen güman
Seherde salınıp gezdiğin zaman
Gelin gohladığın gülü bahtılı
Şeker olam dodağında dilinde
Arı olam çiçeğinde gülünde
Erefe gecesi bayram gününde
Boynuna dolanan kolu bahtılı
AŞIK HÜSEYİN GÜRSOY’un ( Sivaslı 1942 yılında ölmüş) bir şiir’inden bazı bölümleri ve benzetmeler Arguvanda söylene gelmektedir. Bazı kaynaklarda bu şiiri 16.yy.da yaşamış Kul Hüseyin adına yazılmıştır.
AŞIK HÜSEYİN’İN DEYİŞİ
Ne haldeyim ela gözün süzenler
Nolur suna boylum gör beni beni
Eşinden ayrlıp yaslı gezenler
Her sabah her akşam der beni beni
Konuşursan sohbet olam dil olam
Değmen bana yanam yanam kül olam
Sevdiğim bahçende açan gül olam
Uzat ağ ellerin der beni beni
İnsan kısım kısım yer damar damar
Kaşlar lam elif yüz şems-ü kamer
Güzelim beline olayım kemer
Yakışır sevdiğim sar beni beni
Gözüm görmez oldu kanlı yaşlardan
Hayal mayal yatamıyım düşlerden
Sevdiğim üstünde uçan kuşlardan
Her seher vaktinde sor beni beni
Der Hüseynim üstadımı bulayım
Değmen bana yana yana öleyim
Sevdiğim kapında köle olayım
Müşteri bulursan ver beni beni
ARGUVANDA SÖYLENEN HALİ
Ne haldayım kara gözlüm ne halda
N’olur suna boylum gör beni beni
Eşimden ayrıldım yastadır başım
Bazı hatırla da sor beni beni
Değmen baaki yanam yanam kül olam
Sen efendi ben gapına gul olam
Sen bahçevan ben bahçende gül olam
İncitme de usul usul dör beni
İnsan kısım kısım yer damar damar
Kaşların hilaldır yüzleri kamer
İnce bel üstüne on ayrı kemer
Yakışır sevdiğim sar beni beni
Gözüm görmez oldu kanlı yaşlardan
Hayal mayal yatamıyım düşlerden
Sevdiğim üstünde uçan kuşlardan
Bazı el salla da sor beni beni
Bu dörtlük 2. dörtlük ile birleştirilmiştir.
Aşık Hüseyin’in bu güzel şiiri’nin benzetmelerine başka yörelerde de rastlanmaktadır.
ESİRİ BABA (1843-1913)‘nın sazına yazdığı deyişinden bir dörtlüğüne benzetme yapılmıştır.
ESİRİ BABANIN DEYİŞİ
Fırgatlı fırgatlı ne inilersin
Sarı turnam sinen parelendi mi
Niçin el değmeden sen inilersin
Sarı turnam sinen parelendi mi
Sazım sana yad düzen mi düzdüler
Tellerini haddeden mi süzdüler
Yad el değip perdelerin bozdular
Sarı turnam sinen parelendi mi
Sana kelam söyler davudi diller
Şu senin sedana maildir eller
Göğsüne takayım alışkın teller
Sarı turnam sinen parelendi mi
Beş perdeden çalınıyor bağlama
Esip fırgatınan sinem dağlama
Bulam ustasını canan ağlama
Sarı turnam sinen parelendi mi
Niçin yas tutarsın giydin karalar
Ahiret derdine nedir çareler
Esiri der nedir derde çareler
Sarı turnam sinen parelendi mi
BENZETME
Baş perdeden çalınıyı bağlama
Hançer vurup şu sinemi dağlama
Yad eller terkiği vurursa vursun
Ben senin terkiği vurmam ağlama
AŞIK VELİ 19.yy Hak aşıklarındandır. Aşağıdaki deyişi Arguvan’da değişikliğe uğrayarak yıllardır halk türküsü gibi söylenmiştir. Mahlasının geçtiği dörtlük pek bilinmemektedir.
AŞIK VELİ’NİN DEYİŞİ
Çeke Çeke Bu Dert (Bu Dert) Beni Öldürür
Gönül Nazlısını Bulana Kadar
İnsan Vaz Mı Gelir (Gelir) Nazlı Yarinden
Yanıp Ateşlere (Hey Hey)Ölene Kadar
Gözüm Yaşın Name (Name) Yazdım Gel Şimdi
Eğer Tabip İsen (Hey Hey) Derdim Bil Şimdi
Ferhat Gibi Şirin (Şirin) Yari Bul Şimdi
Ararım Yarimi (Hey Hey) Bulana Kadar
Veli’m Eydür Nerde (Nerde) Benim Cananım
Tükendi Takatım (Hey Hey) Yoktur Mecalım
Azrail Gelmiş De (Eyvah) İstiyor Canım
Alma Yar Yanıma (Hey Hey)Gelene Kadar
ARGUVANDA SÖYLENEN ŞEKLİ
Çeke çeke ben bu dertden ölürüm
Gönül kararını bulana kadar
Adam vaz mı geçer sevdiği yardan
Yanar ataşına ölene kadar
Gözüm yaşı name saldım gel şindi
Eğer tabibisen yaram sar şindi
Demir çarıh giydim o da delindi
Arayıp o yarı bulana kadar
Gözüm yaşı umman bahri götürür
Bir derdim var bin hastaya yetirir
Nazlı yar karşımda mahzun oturur
Duram yar karşımda gülene kadar
Mahlasın geçtiği dörtlük söylenmemekte ancak son iki dize değişik şekillerde Azrail gelmiş de istiyor canım kullanılmaktadır.(sayfa )
EMRAH
Felek beni bağa bağban eyledi
Susam ağlar sümbül ağlar gül ağlar
Dost bağına akmaz oldu bu sular
Bağcı ağlar bağı ağlar dil ağlar
Yarım bulsam kına yaksam eline
Alıp gitsem vatanına iline
N’ola bir dem sarılaydım beline
Kemer ağlar kaftan ağlar bel ağlar
Terkeyledim vatanımı ilimi
Elimden aldırdım gonca gülümü
Gurbet ile saldım ben de yolumu
Sıla ağlar vatan ağlar yol ağlar
Ördek gibi indim gölden göllere
Çaylak gibi gezdim çölden çöllere
Kerem eder düştüm türlü hallere
Gelen ağlar geçen ağlar hal ağlar
KEREM
Felek beni bağa bağban eyledi
Susem ağlar sümbül ağlar gül ağlar
Dost bağına akmaz oldu bu sular
Bağcı ağlar bağı ağlar dil ağlar
Yarim bulsam kına yaksam eline
Alıp gitsem vatanına eline
N’ola bir dem sarılaydım beline
Kemer ağlar kaftan ağlar bel ağlar
Terkeyledim vatanımı elimi
Elimden aldırdım gonca gülümü
Gurbet ele saldım bende yolumu
Sıla ağlar vatan ağlar el ağlar
Ördek gibi gezdim gölden göllere
Ceylan gibi gezdim çölden çöllere
Kerem eder düştüm türlü yollara
Gelen ağlar giden ağlar yol ağlar
Ercişli Emrah’ın ve Kerem’in birer benzetmesi. Bu türkülerden etkilenerek ve Hamdullah Çelebi’nin (Hasreti) bir deyişine benzetme yapılarak Arguvan’da bir türkü söylenmektedir. Mahlası da Emrah’a aittir.
HASRETİ (1767-1836)
Ben derdimi yansam melek abana
Bülbül feryad eder gül ağlar bana
Başım alıp gitsem ilden illere
Hemdertler ah eder çöl ağlar bana
Bu derde düşeli gülmedim bir dem
Bunca yıl yaşadım bitmedi elem
Bu aşkın elinden seyyah-ı alem
Yaran kara bağlar el ağlar bana
Hasireti de der ki görsen halimi
Kemana dönderdi kaddi dalimi
Ah bir yol sorsanız arzuhalimi
Şahlar rahme gelir yol ağlar bana
ARGUVANDA EMRAH
Ben derdimi döksem gülşen bağına
Bülbül figan eder gül ağlar bana
Başım alıp gitsem mecnun dağına
Eş dost şeyle dursun el ağlar bana
Geleli dünyaya görmedim bir dem
Göz yaşı döküp de ağlarım her dem
Aşk elinden olsam seyyah-ı alem
Dağlar dereler de yol ağlar bana
Görür Emrahın da dertli halini
Kemana döndermiş bükmüş belini
Yara sunmuş olsam arzuhalimi
Şahlar himmet eyler kul ağlar bana
Değerlendirmeye, yorumlamaya, tartışmaya değer bir türkü. Ya orjinal türkü Emrah’ın, Hasreti bir benzetme yaptı; ya da Hasreti’nin deyişine Arguvan’lı bir benzetme yaparak Emrah’a yakıştırdı, mahlasını koydu…
Yine bu türkünün bir kıtası, Seyrani’ nin bir türküsünün bir kıtasıyla karıştırılarak da söylenmektedir. Seyraninin türküsü şöyledir:
EVEREKLİ SEYRANİ (1807-1866)
Aşkın arısına düşürme telaş
İsterisen benden bal kara gözlüm
Muhabbet istersen semtimde dolaş
İstemezsen gamda kal kara gözlüm
Er gerektir erin kadrin bilmeye
Aşık gerek maşuk gülün dermeye
Mevla kul keyfince meyve vermeye
Kadir yaratmaya dal kara gözlüm
Göllerde yüzerken ördekler kazlar
Hatırıma düşsen yüreğim sızlar
Aşuk maşuğunun yolunu gözler
Vazgeç bu sevdadan gel kara gözlüm
Yükseklerde taşkın esme yel gibi
Bulandırma Seyrani’yi sel gibi
Haddeden çekilmiş demir tel gibi
Çek beni bağrına çal kara gözlüm
ARGUVAN TÜRKÜSÜ
Sabahtan uğradım gülşen bağına
Bülbül ah vah eder gül ağlar bana
Başım alıp gidem mecnun dağına
Eyup ah vah eder el ağlar bana
Göllerde yüzerken ördekler kazlar
Hatırıma düşsen yüreğim sızlar
Seven seveninin yolunu gözler
Vazgeç bu gurbetten gel kara gözlüm
KARACOĞLAN
O ki ötekinden güzel
Dön Muhammedi seversen
Seni bana küskün derler
Gel Muhammedi seversen
Huyu melekten yukarı
Kendisi kızlar sultanı
Ağzında lebi şekeri
Ez Muhammedi seversen
Belinde hama (e) kuşağı
Saçağı sarkmış aşağı
İkimize yün döşeği
Ser Muhammedi seversen
Karacoğlan diyor posttan
Armağan geliyor dosttan
Bir kol alttan bir kol üstten
Sar Muhammedi seversen
ERCİŞLİ EMRAH
Annacımda gelen güzel
Dur Muhammedi seversen
Seni bana dargın derler
Gel muhammedi seversen
Eviniz bizden aşağı
Beline kirman kuşağı
İkimize bir döşeği
Ser Muhammedi seversen
Eviniz bizden dolayı
Kaldır yürekden yarayı
Alnındaki al valayı
Çöz Muhammedi seversen
Aşık Emrah söyler dosta
Ben derdinden oldum hasta
Bir kol alttan bir kol üstten
Sar Muhammedi seversen
Karacoğlan ve Emrah’ın bu iki güzel benzetme türküsü Arguvan’da harmanlanmış, seçilmiş, hasıllanmış şu hale getirilmiştir:
Yoncalıkta giden güzel
Dur Muhammedi seversen
Bir gün olsun hatırımı
Sor Muhammedi seversen
Evleri yoldan aşşağı
Beline bağlar kuşağı
İkimize bir döşşeği
Ser Muhammedi seversen
Evleri de evden üste
Yarda haste bende haste
Bir kol alttan bir kol üste
Sar Muhammedi seversen
Türkünün dörtlükleri mani şeklinde söylenen türkülerde de kullanılmış eklemeler yapılmıştır.Evleri ile başlayan dörtlükler zaten uygundur.İlk dörtlüğün karşılığına da şu söylenir:
“Yoncalıkta giden güzel
Gede gede kavuşuyu
Beni vuran cendermeler
Orgun orgun savuşuyu”
KARAC’OĞLAN –DEN -DAN ZİYADE
Dört kitaptan başlayalım elife
Bir isim yazılmış daldan ziyade
İbrişim saçında eğmeli zülüf
Sırmalar karışmış telden ziyade
Eğdirme kaşını bakmam yüzüne
Ben gibi ataşlar düşsün özüne
Yemesem içmesem baksam yüzüne
Şekerden kaymakdan baldan ziyade
Kaşların göz ile eyliyor cengi
Söyleşir yavrular koç yiğit dengi
Çiçekte meyvede yoktur menendi
Laleden kırmızı gülden ziyade
Aşık da aşığı zor ile yıkmaz
Ölse de aşığın hiç sırrı çıkmaz
Benim gönlüm olur olmaza akmaz
Akıttın gönlümü selden ziyade
Karac’oğlan der ki yurdun tazele
Gönül bir çift şahin konmuş gazele
Çirkin bana kurban ben de güzele
Can sever güzeli maldan ziyade
KARAC’OĞLAN
Yaz gelip de beş ayları doğunca
Çiçekler açılır gülden ziyade
Ben eski yarimden ayrı düşünce
Şimdi birin sevdim ondan ziyade
Bir kuşak kuşanmış saçağı dizde
Arzumanım kaldı böyle bir kızda
Yarısı gerdanda yarısı yüzde
Sayılmaz benleri binden ziyade
Selam versen selamını alırım
El bağlarım divanına dururum
Akıbeti yar yolunda ölürüm
Armağanım yoktur candan ziyade
Karac’oğlan der ki ne salınırsın
Cevahir pas tutmaz ne silinirsin
Ey kız gözüme huri hoş görünürsün
Atan sevmez seni benden ziyade
HURİ MELEK MİSİN GÖKTEN Mİ İNDİN
Huri melek misin gökten mi indin
Ben melek görmedim senden ziyade
Eski sevdiğimden vaz geldim ise
Yeni bir yar sevdim ondan ziyade
—
Kara bağrım ezik ne salınırsın
Cevahir pas tutmaz ne silinirsin
Baktıkça gözüme hoş görünürsün
Bugün güzelliğin dünden ziyade
—
Karacoğlan der ki elin ilime
Çok bekledim yar gelmedi yanıma hey can yanıma
Bir canım var feda olsun yoluna
Daha ne istersin candan ziyade
Ziyade ayağı Arguvanda “ gökdeki yıldız” türküsünün bir kıtasında kullanılmıştır:
“Gökdeki yıldızın biri piyade
Bu gün derdim hergünkünden ziyade
Gel sevdiğim derdimizi bölüşek
Görek hangimizin derdi ziyade”
Karac’oğlanın bu türkülerine bir de benzetme vardır:
ZİYADA
Ayın altındakı yıldız piyada
Bu yıl derdim bıldırkından zıyada
Göğdeki yıldızın sayısı’molur
Benim derdim o yıldızdan zıyada
Bahca yaptım bir gülünü dörmedim
Bu dünyada bir murada ermedim
Ben eski yarımdan vefa görmedim
Şindi bir yar buldum ondan zıyada
Gelen gözel gözellerin hanımı
Bir bahışla aldı benim canımı
Beyle bir gözele dökem ganımı
Ben yarı severim candan zıyada
Karc’oğlanın yukarıdaki türkülerinin içindeki bazı dörtlüklerine benzetme yapılarak, Arguvan türkülerinde çeşitli yerlerde kullanılmıştır.Örneğin:
KARAC’OĞLAN
Eğdirme kaşını bakmam yüzüne
Ben gibi ataşlar düşsün özüne
Yemesem içmesem baksam yüzüne
Şekerden kaymaktan baldan ziyade
ARGUVAN (shf )
Azdırma yüzüğü bahmam yüzüğe
Duydum yalanığı ganmam sözüğe
Get sözüğü söyle esgi dostuğa
Adam yar sever mi bir yar üstüne
Karacoğlanın iki ayrı türküde kullandığı ayak da Arguvanda kullanılmıştır.
KARAC’OĞLAN
Karacoğlan der ki ne salınırsın
Cevahir pas tutarmı ne silinirsin
Ey kız gözüme huri görünürsün
Atan seni sevmez benden ziyade
KARAC’OĞLAN
Kara bağrım ezdin ne salınırsın
Cevahir pas tutmaz ne silinirsin
Baktıkca gözüme has görünürsün
Bugün güzelliğin dünden ziyade
ARGUVAN
AŞŞAĞI MAHLENİN KIŞIMI GELDİ
Aşağı mahlanin gışı mı geldi
Gınalı parmağın beşi mi geldi
Gurban olam yanıl almam ben sana
Yoksa yad ellerin dişi mi değdi
Süğüğün ucunda ne salınırsın
Altın pas mı tutar ne silinirsin
Aşşağı mahlanın sen gözelisin
Meyil verdim diye ne gurulursun
Süğüğün ucunda üşüdüm durdum
Üşümedim gözel belamı buldum
Bir seher vahtdında o yarı gördüm
Seherde açılam gül’e beeziyi
GEÇER BU GÜZELLİK SANA DA KALMAZ
Siviğin ucunda ne salınırsın
Sana meyil verdim ne gurulursun
Aşağı mahlanın sen güzelisin
Geçer bu güzellik sana da kalmaz
Sivik, süğük deyimleri değişik köylerin ağızlarıdır.
KARAC’OĞLAN
Sabahtan uğradım ben bir güzele
Ağlatmadı güzel güldürdü beni
Ben güzelden böyle vefa ummazdım
Ak göğsün üstüne kondurdu beni
Şahin gibi yükseğinde uçarken
Keklik gibi engininden geçerken
Ab-ı Kevser ırmağından içerken
Susuz pınarlardan kandırdı beni
Ben bir kuş idim geldim ötmeye
Yarin bahçesinde mesken tutmaya
Göz kaldırdım cemaline bakmaya
Ak gerdanda benler öldürdü beni
Üç güzel de aştı şimdi pınarı
Taramış zülfünü vermiş tımarı
Ak gerdanın altı zemzem pınarı
Ağzımı verdim de kandırdı beni
Karac’oğlan der ki koyun gütmeye
Bozulmuş bağlara seyran etmeye
Yönümü döndürdüm inip gitmeye
Sarıldı boynuma döndürdü beni
Karac’oğlanın bu güzel türküsü Arguvan’da şöyle söylenmektedir
ARGUVAN BENZETMESİ
Sabahdan uğradım ben bir gözele
Gözel aalatmadı güldürdü beni
Ben gözelden bu vefayı ummazdım
Ağ göğsün üstüne gondurdu beni
Gapısının önü bir ufak çayır
Atmış yorganını bir gözel uyur
Dedi deliganlı gel sende buyur
Ahlımı aldı da gandırdı beni
Sabahınan gettim goyun gütmeye
Yarın bağlarını seyran etmeye
Yönümü çevürdüm dönüp getmeye
Sarıldı boynuma döndürdü beni
Karac’oğlanın bir türküsüyle bir Arguvan türküsü benzemektedir.Şöyle ki:
KARACOĞLAN
Hey ağalar izin verin gideyim
Arkam sıra ah çekip de ağlar var
Bir muradım nazlı yare kavuşmak
Ara yerde yıkılası dağlar var
Kuru gazel gibi göğe savrulma
Acı poyraz gibi esip yorulma
Nerde güzel görsen gönül çevirme
Bizim elde cana kıyan beyler var
Yeni geldi arap atın sökünü
Seyir eyle sağa sola bükeni
Helal eylen tuz ekmeğin hakkını
Varamıyım beni burda eğler var
Karac’oğlan der ki kendim övmeyim
Kara taşlar alıp sinem döğmeyim
Güzel sevme derler nasıl sevmeyim
Çatık kaşın arasında benler var.
ARGUVAN TÜRKÜSÜ
Gurban olam sana nasıl gavuşam
Ara yerde yıhılaçca dağlar var
Yol ver garlı dağlar başından aşam
Yol gözleyip ah adip de ağlar var
Çoh aalatma gara gözlü gelini
Şindi gözlüyüdür gurbet yolunu
Çoh öksedim Arguvan’ın elini
Menekşe gohulu güllü bağlar var
Gadir Mevla özenmiş de yaratmış
Peşi sıra diyar diyar aratmış
Saçlarını üç güzele taratmış
Beyaz gerdanında çifte benler var
KARAC’OĞLAN
Nasıl methedeyim böyle güzeli
Elinde bergüzar gül ile oynar
Elma yanak, kiraz dudak, diş sedef
İspir ala gözler mil ile oynar
Cennete misaldir göğsünün ağı
Sineme bastın da ateşten dağı
Korkarım ki yad el bekler bu bağı
Bülbül eğlencesi gül ile oynar
İnciden, mercandan beyaz yanağı
Meles gömlek koç yiğidin konağı
Seher vakti ıssız koyma sulağı
Telli yeşil turnam göl ile oynar
Salavat getirsin cemalin gören
Bakışın turna da, sekişin ceran
Uğradığın yeri edersin viran
Bülbül has bahçede gül ile oynar
Karac’oğlan der ki: Kılayım nazar
Bilezik takmaya kolların çözer
Giyinmiş, kuşanmış sallanır gezer
Gümüş kemer ince bel ile oynar
Bu türkünün oynar uyaklı son dizeleri toplanıp bir dörtlük yapılmış:
Çayın ortasında milinen oynar
Dağılmış zilifler yelinen oynar
Kurşuna gedesin zalımın kızı
Beni bırakmış da elinen oynar.
EMRAH
Gel seninnen gidek bağ arasına
Öyle gidek gelek yol incinmesin
Şirin leblerinden bir buse alak
Dudak zahmet çekip dil incinmesin
Sen beni döndürdün mum sarısına
Bülbül olan konar gül harasına
Gel seninnen gedek bağ arasına
Bülbül ürküşmesin gül incinmesin
Sefil Emrah der ki gel bir tanışak
Gidek tenhalara diyek konuşak
Kemer açak ince bele sarışak
Öyle sarışak ki bel incinmesin
KARACOĞLAN
Kalk dilber gidelim bağ arasına
Şakısın bülbüller gül incinmesin
Eser seher yeli zülfün dağıtır
Gerdana dökülen tel incinmesin
Gözlerin şemidir gün yüzün kamer
Seni seven yiğit zekatın umar
İnce bel üstüne cevahir kemer
Şöyle bir salın da bel incinmesin
Bir iyilik et ki çıkasın başa
Ak gerdanda benler ola tamaşa
Aşık maşuk ile sarıp sarmaşa
Yorgan zahmet çekip kol incinmesin
Karac’oğlan der ki gel görüşelim
Şöyle bir tenhada gel buluşalım
Kaldır nikabını bir öpüşelim
Dudak zahmet çekip dil incinmesin
Emrah ve Karac’oğlan’ın bu iki benzetmesi Arguvanda değişerek söylenmiştir. Biraz da sansüre uğramıştır. Diğer Karacoğlan türkülerinin değişmesinde de belki bu sorun vardır. Bu türküleri, bu gün bile, her babayiğit çıkıp bir meydanda zor söyler. Arguvan bakalım nasıl söylemiş:
ARGUVAN TÜRKÜSÜ
Yollanah da gözel şeyle yollanah
Usul usul gedek yol incinmesin
Ağır sohbetinen datlı dilinen
Usul usul söyle dil incinmesin
Çiğdem nergis açtı bizim dağlarda
Keklikler ötüşür sarp kayalarda
Usul usul gezek güllü bağlarda
Bülbüller ürkmesin gül incinmesin
KARAC’OĞLAN
Nazlı yardan geldi bana bir name
Eğer doğru ise kırdı belimi
Dediler yarını yad eller almış
Kadir Mevlam ihsan eyle ölümü
Bülbüle söyleyin dalına konsun
Beni yardan eden Allah’tan bulsun
Sabreyle sevdiğim ilkbahar gelsin
Terkedeyim vatanımı ilimi
Ak yarı gördükçe kaynadım coştum
Ak elinden dolu badeler içtim
Kötüler sandı ki ben yardan geçtim
Ölmeyince çekermiyim elimi
Karac’oğlan der ki konmadan göçmem
Her olur olmaza sırrımı açmam
Kötü köprü olsa üstünden geçmem
Taşkın suya uğratırım yolumu
Karac’oğlanın bu güzel türküsü, Arguvanda bu şekliyle söylenmektedir. Ancak, türküyü yarım yamalak öğrenenler bir iki uyumsuz değişiklik yaparak söylemişler; sanki bir Arguvan halk türküsüymüş gibi kendileri benimsemiş, hatta yeni dinleyenlere de benimsetmişlerdir.( TRT kayıtlarında vardır. Kaynak kişi bölümü boştur. Karac’oğlanı nerden bulsun da derlesin! Arguvan’da bu yanlışı yapacak kimse de yok!), Türkü şöyledir:
Duydum nazlı yardan bana bir haber gelmiş
Eğer doğru ise büktü belimi
Duydumki nazlı yari de yad eller almış
Kadir Mevlam nasip eyle ölümü
Dağlar harami harami açma yarami
Dağlar kışımış kışımış yavrum üşümüş
Sabah yıldızı ayırdı bizi dost ikimizi
Bülbüle söylen de dalına konsun
Bizi böyle edenler de Allah’tan bulsun
Sabreyle sevdiğim ilkbahar gelsin
Terkedeyim vatanımı elimi
Arguvan’lı; Ercişli Emrah’ın, Karac’oğlan’ın şiirlerinde böylesi değişiklikleri yaptığı gibi çok sayıda türküsünü de hiç değiştirmeden söyleyegelmiştir. Arguvan türkülerinde, bu iki halk aşığının çok büyük etkileri vardır. Arguvan türkülerinin güzel olmasının nedenlerinden biri de budur.Karac’oğlandan ve Emrahtan alınıp hiç değiştirilmeden söylenen birer türküyle bu konuyu bağlayalım.
KARAC’OĞLAN
Güzel ne güzel olmuşsun Yağlığı yudum arıttım
Görülmeyi görülmeyi Gülün dalında kuruttum
Siyah zilfin halka halka Adığ bilirdim unuttum
Örülmeyi örülmeyi Çağırmayı çağırmayı
Çağır Karac’oğlan çağır
Taş düştüğü yerde ağır
Yiğit sevdiğinden soğur
Sarılmayı sarılmayı
EMRAH
Bir sabah uğradım göl kenarına
Suna beni gördü yüzmeye durdu
Kanadını çaldı suyun yüzüne
Ciğa tellerini düzmeye durdu
Ben gettikce sunam getti ırağa
Yandı kara bağrım döndü fırağa
Hürü tek silkindi çıktı Kırağa
Ala gözlerini süzmeye durdu
İstedim kendimi o göle atam
Elimi uzatıp yavruyu dutam
Bir hayal eyledim sarılıp yatam
Muhannet göğnümü üzmeye durdu
Emrah şahin aldı elden laçini
Yel esdikce bele döker saçını
Arzuhal eyledim visal baçını
İnci dişlerini düzmeye durdu
Bu türkü, geviş havasında, toplu olarak söylenir. Başçı bir dizeyi söyler diğerleri onu tekrar eder. Dizelerin kaç kez tekrar edileceği, o anda yapılan işin durumuna ve topluluğun zevkine kalmıştır.
Araştırma: Hasan Basri Kılıç
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.