ANKARALI BİR KÜRT BEYİ: Alişan Bey

ANKARALI BİR KÜRT BEYİ: Alişan Bey

Mehmet BAYRAK Alişan Ankaralı bir Kürt beyi. Şehir merkezine yerleşen ilk Kürtlerden… Oldukça da zengin. Şair Dertli’yi, Erzurumlu Aşık Emrah’ı...

A+A-

Mehmet BAYRAK
Alişan Ankaralı bir Kürt beyi. Şehir merkezine yerleşen ilk Kürtlerden… Oldukça da zengin. Şair Dertli’yi, Erzurumlu Aşık Emrah’ı korumuş, konağına almış ve sonuna kadar sahip çıkmış. Hem Dertli hem de Aşık Emrah şiirlerinde Alişan Bey’e büyük övgüler düzer.

Rohat Alakom, Ankara Kürtleri üzerine bir yazısında (1), ‘’Mehmed Kemal anılarında  Alişan Bey adlı bir Kürt beyi konusunda ilginç bir öykü anlatır. Alişan Bey belki de Ankara şehir merkezine ilk yerleşen Kürtlerden birisidir ve adı Ankara Kürtlerinin tarihi yazıldığında önem kazanabilir“ dedikten sonra, aynı zamanda  köken olarak da Ankara yöresi Kürtlerinden  olan gazeteci-yazar Mehmed Kemal’den şu aktarmayı yapar:

‘’Ben ilkokulu İstiklal’de okudum. Yahudi mahallesinin üstünde, Samanpazarı’nın altında. Alişan Bey’in eski konağı derlerdi. Alişan Bey’in gerçekten konağı mıydı, değil miydi iyi bilmiyorum. Alişan Bey bir Kürt beyi… Oldukça da zengin… Eski salnamelerde adı var mıdır, yok mudur, eskilerin bilenlerine sormalı. Şair Dertli’yi korumuş. Dertli de, tutmuş Beyin bacısına aşık olmuş. Sen bir garip çingenesin, nene gerek gümüşlü zurna… Yani Beyin bacısını sevme… Duyulunca bir temiz dövmüşler. Sonra da Ankara’dan sürmüşler…“

1970’li yılların başlarında İstanbul’da tanıştığımız değerli dost ve ağabey Mehmed Kemal, Şair Dertli ve Alişan Bey’e ilişkin bu anısının içinde yer aldığı Acılı Kuşak adlı anı kitabının 1967’de yapılan ilk basımı (2) ile Politika ve Ötesi adlı yazılar toplamı kitabını  imzalayıp verme, daha sonra Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde benim Halk Hareketleri ve Çağdaş Destanlar ve Eşkıyalık ve Eşkıya Türküleri  konulu çalışmalarıma ilişkin tanıtım yazıları yazma duyarlığını göstermişti.(3)

Mehmed Kemal’in bu kısa tesbitinin arkasında anlamlı, anlamlı olduğu kadar da ilginç bir tarihsel ve toplumsal gerçeklik vardı. Onun, okuduğu ilkokul gerçekten de 19. yüzyılda yaşamış Kürt  Alişan Bey’in bir zamanlar sazlı-sözlü muhabbetlere ve meşklere sahne olan konağıydı. Dahası, oradan yalnız halk şiirinin en büyük isimlerinden Dertli değil, Erzurumlu Emrah gibi isimler de gelip geçmişti.

Gerçekten de aşıklık geleneğinde bu tür koruculuk ilişkileri her dönem yaşayagelmekteydi. 19. yüzyılın ünlü Avşar ozanı Dadaloğlu nasıl Kozanoğulları’ndan himaye gördüyse, ünlü Kürt dengbeji Abdale Zeynike de Muş-Eleşkirtli Sürmeli Mehmet Paşa’nın koruması altındadır.(4)

Sazşairi Dertli’nin, Ankaralı Kürt Beyi Alişan Bey’le ilişkilerini ilk bilince çıkaran, aynı dönemlerde yaşayan Ankaralı şair Sadullah İzzet Efendi’ dir.(5) Bu konuda ilk esaslı incelemeyi yapan ise, yazar ve Çankırı eski milletvekili  Ahmet Talat Onay’dır.(6) Daha sonra Prof. M. Fuad Köprülü, bu konudaki bilgileri daha da geliştirerek sergiler.  Sonraki çalışmalar daha çok bunların tekrarı niteliğindedir.

Aşık  Dertli’nin hayat hikayesi

Asıl amacımız, Dertli’nin ve Emrah’ın Alişan Bey’le ilişkilerini sergilemek olduğu için, Dertli’nin kısa özgeçmişini başta Fuad Köprülü ve  Cahit Öztelli olmak üzere bu konuda monografi yazanlardan özetleyerek aktarmak istiyoruz.

19. yüzyılın büyük halk şairlerinden Dertli’nin asıl adı İbrahim’dir. 1772 yılında Bolu’nun Gerede kazasına bağlı yeni adı Reşadiye olan Çağa bucağının Şahnalar köyünde doğar. Ali Ağa adında bir çiftçinin oğludur. Anası aynı köyden Ayşe kadındır.

Şirin bir köy olan Şahnalar’da İbrahim, çocukluğunu sığır otlatmakla geçirir. Babası ölünce bucak ayanı olan Hendekçioğlu Halil Ağa, küçük İbrahim’in tarlalarını zorla elinden alır. Artık köyünde barınamayan Küçük İbrahim, Deveciler köyünde eski bir baba dostunun yanına sığınır ve onun hizmetinde bir süre çalışır. Burada uğradığı bir hakarete üzülerek ayrılır. Baba diyarını bırakarak genç yaşta kısmetini aramak üzere İstanbul’a gider. İstanbul’da elinden tutacak kimsesi olmadığı için iş bulamaz ve geri döner. Kasaba kasaba gezmeye ve hayatını ne yolda kazanacağını bilmeden dolaşmaya başlar. Bu arada Konya’ya da uğrar ve bir kahvecinin yanında üç yıl çıraklık yapar. Daha sonra bilinmeyen nedenlerle Mısır’a gider, orada on yıl kaldıktan sonra köyüne geri döner.

Daha çocukluğunda saza, söze meraklı olan İbrahim, bu uzun yolculuğu sırasında İstanbul, Konya, Kahire gibi dönemin ünlü şehirlerinde, aşık kahvelerinde, tekkelerde bilgisini-görgüsünü artırır ve o zaman için bir saz şairine gerekli kültürle donanır. Bu donanımdan sonra yepyeni bir dünya görüşüyle köyüne döner. Artık oniki telli saz çalmakta ve şiirler söylemektedir.

Köyüne dönünce evlenir, iki oğlu olur. Ekecek toprağı olmadığı  ve gezgin hayata alıştığı için köyde daha fazla duramaz, sazını sırtlayıp yeniden köyden çıkar.

Artık o, usta bir aşıktır. Son derece güzel çaldığı sazıyla geniş bir hayran topluluğu edinmeye başlar. Aşık toplantılarına katılmakta ve zengin konaklarında kabul görmektedir. Bu yüzden yollara düşen Dertli, Anadolu’yu dolaşmaya koyulmuştur. O dönem için birer sanat merkezi kabul edilen Sivas, Zile, Amasya, Çankırı, Ankara gibi yerlerde sıksık görülmeye başlar.

Bu aşamada Bektaşı tekkelerinde içki ve sefahata alışarak büsbütün derbeder bir yaşam sürdürmektedir. Köydeki eşi ve çocukları perişan bir durumdadır.

Dertli, çocuklarının sefaletine bir çözüm bulmak için 1826’da yeniden İstanbul’un yolunu tutar. Daha önce iki kez Bolu mutasarrıflığı yapmış olan Hüsrev Paşa’ya sığınır. Paşanın yardımıyla, daha önce toprağını zorla elinden alan Hendekçioğlu Halil Ağa’nın yerine Çağa Ayanlığına atanır (1827). Dertli, bu işte de uzun süre kalamaz ve görevden alınır.

Artık epeyce yaşlanan şair, görevden alınma olayından sonra yeniden sefil ve serseri hayata döner. Atılmanın verdiği üzüntüyle boğazını keserek kendini öldürmek ister. Ancak bu eylemi Muharrem ayında gerçekleştiren Dertli, olayı Kerbela katliamından duyduğu acıya bağlar.

Bu intihar girişiminden sonra, kendisini eskiden tanıyan Bolu Defterdarı Hüsnü Efendi, onu Gerede’ye yakın Beşçam Derbendi’ne muhafız olarak atarsa da, Dertli burada ancak birkaç ay kalıp ayrılır. Bu iş kabına sığmayan Dertli’yi tatmin etmemektedir. Üstelik o, Ankara’da saz şairlerini koruyan, konağını onlara açan şiir ve şair dostu Alişan Bey’ın sanını duymuş ve ona sığınmayı tek kurtuluş olarak görmektedir.(7)

Aşık Dertli–Alişan Bey ilişkileri

19. yüzyılın ünlü saz şairi Dertli ile Kürt aşiret reisi Alişan Bey’in ilişkilerini ilk bilince çıkaran, yukarda da vurgulandığı üzere onun çağdaşı Ankaralı şair Sadullah İzzet Efendi’dir. Şairin, Alişan Bey’le ilişkilerini içeren ve literatürde Dertliname olarak adlandırılan Mesnevinin doğrudan konumuzla ilgili beyitlerini birlikte izliyoruz:

Bin iki yüz altmış bir idi sâl

Ankara’da oldu bu surette hâl

Ankara sükkânı gani ve fakir

Gördüler ol hâli sağir ü kebir

Var idi şâir-i şûride- hâl

Tuti-i hoş-gû gibi şirin- makal

Söyler idi nazm-ı bedihi heman

Şi’rde çekmez idi emek bî- guman

Ağzını açtıkta ol şîrin-kelâm

Nazm ile eyler idi arz-ı meram

Sözlerinin cümlesi mevzun idi

Herkes anın nazmına meftun idi

“Dertli“ idi mahlası biçârenin

Derdini verdi dil-i avarenin

Bulmuş idi şi’r ile ol yadigâr

“Geredeli Dertli“ diye iştihar

Derdi anın aşk-ı civanan idi

Pîr iken de aşk ile sûzan idi

Görse ne dem bir sanem-i hûb-rû

Olur idi aşk ile eş’âr- gû

Medh-i civânân idi hem pîşesi

Mey idi, mahbûb idi endişesi

Olmuş anın âşık-ı aşuftesi

Musikide de görülmüş bestesi

Gördüğü amma ki bülend-iştihar

Alişan denilmek ile nâmdâr

Hüsn ile ol bir şeh-i hûbân idi

Mîr değil, doğrusu bir sultan idi

Biz dahi gördük ol Beyi hayli dem

Doğrusu bir mîr-i mehasin-şiyem

Nâzik ü nermin sühan ü dil-nüvaz,

Dertlere lutfu ile çare-saz

Celb-i kulûb ile ol âli-makam

Oldu kapıcıbaşılıkla bekâm

Çünkü kerim idi ol mîr…şiar

Eyler idi Dertli’ye çok itibar

Her nereye gitse ol mîr-i kerim

Dertli’yi yanında eylerdi nedim

Dertli dahi ana gazel-han idi

Her sözünün başı “Alişan!..“ idi

Çektiği dem badeyi can aşkına

Derdi: “Bu sagar Alişan aşkına!..“

Her ne zaman sazına verse düzen

Oldu idi Alişan’a mıdrıban

Meykedeye her ne zaman girse der:

“Verir isen badeyi Dertli’ye ver.“

Parasını mîr verirdi bâdenin

Kaydı değil âlem ol üftadenin

Bâdeyi çektikçe ol pîr-i dûta

Mîr Alişan’a eyler idi dua

Bade idi, aşk idi her sohbeti

Leyl ü nehar mestlik idi âdeti

Bir gece âdetçe mest idi giran

Girdi Alişan huzuruna heman

Çok idi göçmek için çün niyyeti

Ahirete vermiş idi rihleti

Etti Alişan Bey’e vâfir dua

Dedi: “Veda etmeğe geldim sana!

Lik sen idin bana mani olan

Aşıkı maşukudur ancak tutan

İşte bu mansıba getirdim seni

Sen dehi yâd eyle, unutma beni

Perçemini eyleyeyim bûs u şemm

Vakt-i vedadır ki bu demdir o dem.“

Çünkü eda etti meramın o pîr

Açtı başın perçemin gösterdi mîr

Pir heman perçemi etti şemm ü bus

Ahirete rihlet için çaldı kûs

Çıktı huzurundan ederek semâ

Cümle tevâbi ile etti veda

Eyledi tevhid ile hatm-ı kelam

Dertli de dermanını buldu temam

Buldu aralıkta bir eski hasır

Yattı anın üstüne, can verdi pîr

Vasıl-ı Hak oldu, verdi canını

Dertli de buldu hele dermanını (8)

Prof. M. Fuad Köprülü, bu mesneviden, çeşitli halk söylencelerinden ve nihayet Dertli’nin şiirlerinden giderek Dertli- Alişan Bey ilişkilerini şöyle özetler: “Sazı elinde tekrar seyahatlere başlayan ihtiyar şair, bu aralık Ankara eşrafından Alişan Bey’in himayesine sığındı. Bir rivayete göre Cihanbeyli kazasının Uzunlu köyüne mensup olan, hatta bir zaman Diyarbekir Voyvodalığı’nda da bulunan bu zat, saz şairlerini ve yoksulları himaye eden oldukça münevver ve edebiyat meraklısı bir adamdı. Erzurumlu Emrah da, bu Alişan Bey’in lutuf ve himayesini görmüş, ona medhiye yazmıştı. Dertli’nin şiirlerinde ise, Alişan Bey’den bahseden, onun büyüklüğünü, lütuflarını gösteren parçalar pek çoktur. Bazı halk rivayetleri, ihtiyar şairin onun kız kardeşi Bostan Hanım’a aşık olup, hatta ona ait bazı şiirler yazdığını ve bu gibi münasebetsizliklerinden dolayı bir aralık konaktan kovulmuşsa da, sonra affedildiğini iddia eder; fakat bu hususta tarihi hiçbir delilimiz yoktur. Yalnız bir manzumesinde, galiba yaptığı delice kusurlardan dolayı , onun affını istirham etmektedir:

Sana bu mesned-i vâlâ 

beyim zât-ı tecellidir

Veliy zahirde derler 

gerçi insan-ı hümâyundur

Dua-gu bende-i naçizinim 

dergâh-ı lutfunda

Gedâya merhamet kılmak

beyim beylerde kanundur

Kusurdan hâlî olmaz 

bir dakika âsitanında

Efendim Dertli’ yi 

bilmez misinsen eski mecnindir.

Şairimizin ölümü hakkındaki bilgimiz de yine bir rivayete dayanmaktadır. Bu rivayete göre, Dertli (H. 1261- M. 1845) yılında bir gece Ankara’da Alişan Bey’in konağında misafir iken, hâmisine, artık göçmek zamanının geldiğini ve kendisinin saçlarından öpmek istediğini söyleyerek, saçlarından öpmüş ve orada bulunanlarla helalleşerek, sofadaki bir hasır üzerine uzanmış ve orada can vermiştir. Evvelce bir manzumesinde:

“Mevtimde Müneccim Tepesi mansıbım olsun

Taşları cevahirdir anın toprağı zerdir’’ diyen şair, galiba bu arzusu yerine getirilmek için, Alişan Bey tarafından Müneccim Tepesi civarındaki mezarlığa defnedilmiştir. Bu tepede o zamanlar Ankara’nın büyük meyhanelerinin bulunduğu rivayet ediliyor.“(9)

Ankaralı şair İzzet Sadullah Efendi’nin, Şair Dertli’nin meslek ve meşrebi, Alişan Bey’le ilişkileri ve ölümünü işleyen manzum  destanından ve bizzat Dertli’nin şiirlerinden yola çıkarak bu bilgileri aktaran Köprülü, ayrıca Bereketzâde İsmail Hakkı adlı bir 19. yüzyıl Osmanlı yazarının “Yâd-ı Mâzi“ adlı eserindeki Dertli’nin sevgilisi Bostan Hanımla ilişkilerini içeren şu bilgilere de yer vermektedir:

“İsmini unuttuğum bu karye, Cihanbeyli aşiretinden ve Kürd eşraf ve rüesasından Hacı Bey’la zevcesi olup Konya havalisinde meşhur şair Dertli’nin vaktiyle hüsn-ü cemalini muhrik edalarla vasf ü hikayeti mutazammın birçok gazeller söylemiş olduğu Bostan Hanım’ın ikametgâhıdır. Ahiren mülhakatı devre çıktığım esnada, mezkur karyeye geleceğini haber almaları üzerine Hacı Bey’le Bostan Hanım atlara binerek ve Bostan Hanım silahlarını takınarak tevâbiiyle birlikte bir saatlik yerden karşılamaya çıkmışlardı. Konaklarına misafir ettiler ve aşiretlere mahsus debdebe ve tekellüflerle fevkalade  âsâr-ı ihtiram gösterdiler. Köyün delikanlılarıyla kızlar halay çektiler. Seyr ü temaşa ettik. Bizim gördüğümüz Bostan Hanım ihtiyarlamıştı.“(l0)

Yukardaki tanıklardan İzzet Sadullah Efendi, Dertli ile aynı dönemde yaşayarak ondan birkaç yıl sonra l264 (M. 1848)de vefat etmiş, doğrudan Dertli’nin Alişan Bey ve Bostan Hanım’la ilişkilerine tanıklık etmiştir. Diğer kaynak Bereketzâde İsmail Hakkı’nın ise Dertli’nin ölümünden sonra Hacı Bey diye biriyle evlendikten sonraki yaşlılık döneminde Bostan Hanım’la tanıştığı ve misafir edildiği anlaşılmaktadır. Buradaki ilginç anlatımlardan biri de, onun şair Dertli ile ilişkisinin hâlâ dillerde dolaşmasının yanısıra, at binerek silah kuşanmasıdır. Tam da geçmişteki Kürt kadınına uygun bir özellik.

O tarihlerde Ankara, nüfusu elli bini bulmayan, mütevazi ve oldukça geri bir Orta Aradolu şehridir. Bu aşamada Dertli’ye korumalık yapan Alişan Bey, yazları Ankara ilçelerinde, özellikle Haymana’da, kışları ise çoğunlukla Ankara’da geçirmektedir. Öyle anlaşılıyor ki, Alişan Bey’in hem Cihanbeyli hem de Haymana ile ilişkisi vardır. Kendisinin Canbegan aşiretine mensup olduğu anlaşılmaktadır.

19. yüzyılın çok ünlü Alevi/Bektaşi şairi Dertli’ye ilişkin kapsamlı bir çalışma yapan Şemsettin Kutlu, sazşairi Dertli ile Alişan Bey arasındaki yakın diyaloğu ve dostluğu şöyle anlatıyor:

‘’Dertli’nin Ankara’ya gittikten sonraki hayatı gerçek anlamı ile bir derbederlik, bir başıboşluk, bir çöküntüden ibarettir. Bereket versin ki –uzağında da yakınında da– arkasında daima Alişan Bey vardır. Bölgenin hemen her yöresinde sözü ve hatırı geçen Alişan Bey, meyhaneler başta olmak üzere Dertli’nin karşılayabileceği her yere: ’’Gelip de sizden ne isteyecek olsa, bunu istediği miktarda veriniz ve hesabını benim üzerime yazınız“  tembihimde bulunmuştur. Bunun sonucu olarak Dertli, istediği dükkandan istediği şeyi alabilmekte, istediği yerde içkisini içebilmektedir. Hiç olmazsa günlük maddi ihtiyaçları bakımından Alişan Bey’in sayesinde , bir ıztırabı yoktur…“ (11)

Şair Dertli’nin Orta Anadolulu Kürt aşiret reisi Alişan Bey’le ilişkileri, kuşkusuz doğrudan şairin şiirlerine de yansır.

Dertli, Alişan Bey’e bağlılığını ve uzun süre yanında kalmasını şöyle dillendirir:

Dertli her bir yerde 

eğlenmezdi amma, neylesin

Lütfü çok, ihsanı 

çok bir Alişan eğler beni

Dertli, bir başka 

dörtlükte de Alişan Bey’e büyük bağlılığına vurgu yapar:

Dertli –i efkendeleriz 

(düşkün, âciz MB)

Vasfını gûyendeleriz 

(söyleyen, anlatan MB)

Can- baş ile bendeleriz 

(kul, köle MB)

Şimdi Alişan güzele 

Şair Dertli, Alişan Bey’in kız kardeşi Bostan Hanım’a aşık olmuş ve bu durum Alişan Beyi kızdırmıştır. Buna karşın Dertli, Alişan Beye bağlılığını vurgulamaktan geri kalmaz:

Dertli aşk yolunda 

olmuştur gulam (köle MB)

Mestur cebîninde harf-i 

Eliflâm (alnında yazılı MB)

Hâkimler hakkımda 

yazamaz ilam (mahkeme kararı MB)

Yazarsa fermanım Alişan yazar (ferman: buyruk MB)

Yıllarca koruması altına aldığı yaşlı Aşık Dertli’nin, genç kızkardeşini istemesine içerleyip onu konağından kovması  Dertli’de büyük bir hüzün yaratır: 

Câme-i sabrımı odlara yaktı (sabır giyeceğimi ateşe yaktı?)

Muhabbet kemendin 

boynuma taktı

Yalın ayak, keçe külah bıraktı

Gör ne etti âdil Alişan bize.

Alişan Beyin, başlangıçta Dertli’ye kızmakla birlikte, şiirsel yakarışından sonra onu yeniden konağına aldığı ve ölünceye dek koruduğu anlaşılmaktadır. Hatta Alişan Beyin izniyle bu evliliğin gerçekleştiğine ilişkin rivayetler de vardır. Kesin olan şu ki, Dertli ömrünün sonuna kadar Alişan Beyin konağında ve himayesinde kalmış ve orada ölmüştür. Ölümünde henüz çok genç olan Bostan Hanım’ın ise sonradan Canbeg aşiretinden Hacı Bey ile evlendiği anlaşılmaktadır…

Alişan Bey’e sığınan Erzurumlu Aşık Emrah

Alişan Bey’in yalnız 19. yüzyılın en büyük sazşairlerinden Dertli’ye değil, yine aynı yüzyılın en büyük âşıklarından Erzurumlu Emrah’a da koruyuculuk yaptığını görüyoruz. Bir başka söyleyişle Emrah’ın diğer birçok ünlü âşık gibi kendi memleketinde kalmayıp Sivas’a Kastamonu’ya ve oradan Alişan Beyin diyarına gittiğini öğreniyoruz.

İkisi arasındaki önemli benzerliklerden biri, Dertli’nin başlangıçta Halvetiye tarikatına, Erzurumlu Emrah’ın da Nakşibendi tarikatının Halidiye koluna bağlı iken Aleviliğe/ Bektaşiliğe intisap etmeleridir. Aralarındaki başka bir ortak özellik ikisinin de, sazşairlerinin dostu Kürt aşiret reisi Alişan Bey’e sığınmalarıdır. Yine ikisinin bir ortak özelliği de, gittikleri bu mekanda yeniden  aşık olmalarıdır.

Fuad Köprülü, şiirlerinden yola çıkarak haklı olarak şu belirlemelerde bulunur: ‘’Emrah’ın gazel tarzındaki bir methiyesinin Alişan Bey isminde birine takdim edildiği ve şairin ona intisap etmek istediği anlaşılıyor. Bir başka methiyesi de gene bu Alişan Bey’e takdim edilmiştir. (…) Şairin onu İran Şahı’ndan daha yüksek gördüğü, kerem ve sahavetini methettiği, fakat bu kerim, sahi ve nüfuzlu zatın birtakım düşmanları da olduğu anlaşılıyor. Herhalde bu methiye, Emrah’ın Alişan Bey’e intisab ettiğini, onun lütuf ve inayetini gördüğünü kat’i surette anlatmaktadır. Bunu kanıtlayan bir gazelin de, Alişan Beyin ölümünden sonra söylendiği anlaşılmaktadır.

Koruyucusunun ölümünden şairin bu kadar derin bir keder duyması, onun çok lütuflarını gördüğüne açık bir delildir. Acaba Emrah’ı bu kadar himaye eden bu Alişan Bey kimdir? Biz bunun, Emrah’ın çağdaşı meşhur Dertli’nin de başlıca koruyucusu olan Alişan Bey olduğunu kuvvetle söyleyebiliriz. Onun lütufkârlığı, nüfuzu, sazşairlerine karşı olan alakası, Dertli’ye karşı gösterdiği lütuflarla da sabittir. Herhalde Emrah Kastamonu havalisinde bulunduğu sıralarda, Alişan Bey’e intisap etmiş olmalıdır.“ (12)

Tıpkı Dertli gibi Emrah da, Alişan Bey’e gitmesini ve onunla ilişkilerini şiirlerine dökmüştür.

Erzurumlu Emrah üstüne kapsamlı bir çalışma yapan Orhan Ural, onun Alişan Bey’le ilişkilerini hikaye üslubuyla ayrıntılı biçimde anlatır(13). Ancak biz bunun ayrıntısına girmeden, şairin, koruyucusu Alişan Bey’in ölümü üzerine mezarının başında yaktığı ağıtla sözlerimizi noktalamak istiyoruz:

Bir zaman bu bezmde 

çok Alişan’lar var idi

Çok şecaat sahibi sahip- 

kıranlar var idi

Böyle virane değildi 

gördüğüm gülzarlar

Bunda tezyin- hâneler, 

âli- mekânlar var idi

Kande kalmış bilmezem 

bu gülşenin rânâları

Nice servi kadliler, 

nevres civanlar var idi

Kaynaklar

l- Rohat Alakom: Anadolu Kürtleri Üzerine Bazı Notlar, Bîrnebûn, Sayı: 23/ 2004

2- Mehmed Kemal: Acılı Kuşak, Toplum yay. Ank.l967

3- Mehmed Kemal: Hep Böyle Olur (Halk Hareketleri ve Çağdaş Destanlar üstüne), Cumhuriyet,ll.ll.l984 ; Eşkıya Türküleri, Cumhuriyet, 20.3.l985

4- Bu konuda bkz. Yaşar Kemal: Ağıtlar, YKY, İst.2004, s.22-52

5- Ankaralı Sadullah İzzet: „Dertlinâme“, A. Talat Onay: Aşık Dertli’ye Dair Yeni İki Vesika, Halk Bilgisi Haberleri, Sayı:l07-l08/ l940.  Aynı belgeler daha sonra şu eserde de yayımlanmıştır: Doç. Dr. Cemal Kurnaz: Ahmet Talat Onay, Kültür Bak. yay. Ank.l990

6- A. Talat (Onay): Aşık Dertli/ Hayatı- Divanı, Bolu, l928

7- Cahit Öztelli: Dertli ve Seyrani, Varlık yay. İst.l964

8- Şemsettin Kutlu: Şair Dertli, Tercüman yay. İst.l979,s.58-63

9- Prof. Dr. M. Fuad Köprülü: Türk Sazşairleri- III, İst.l940, s.647-648

l0- Age, s.956- 957

ll– Ş. Kutlu: Age, s. 25-26

l2- Prf. Dr. M. Fuad Köprülü: Türk Sazşairleri- III, İst.l940, s.582

l3- Orhan Ural: Dost Elinden Gelen Turna/ Erzurumlu Emrah, Hür yay. İst.l976, s.21-31.   

782
Mehmet BAYRAK
24 Ocak 2017 Salı
/Yeni Özgür Politika

Etiketler :

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.