Ankara Çubuk ve Şabanözü Alevi Köyleri Araştırması
Çubuk Yöresi Alevi köylerinin sosyal ve ekonomik durumları ile Alevi tarikat toplantılarının yapıldığı dergâhların (halkın deyimiyle cem evlerinin)...
Çubuk Yöresi Alevi köylerinin sosyal ve ekonomik durumları ile Alevi tarikat toplantılarının yapıldığı dergâhların (halkın deyimiyle cem evlerinin) yapısı, bazı köylerin 12 hizmet mensupları ve Alevi ulularının yatırları ile bunların menkıbeleri üzerinde araştırmayı G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İbrahim Arslanoğlu yaptı.
Türkiye’de Evliya menkıbelerinin kültür tarihi, sosyolojik, psikolojik, folklorik açıdan tahlil ve incelenmeye tabi tutulduğu söylenemez. Evliya menkıbeleri, tarihsel olaylardan daha gerçek olup değerli birer belgedirler ve onlar halkın hayatını incelerler. Bu yönüyle menakıpnameler sosyal değerleri yansıttıkları için sosyolojik incelemeler için mükemmel bir kaynak teşkil ederler.
Bu alandaki sosyolojik incelemeye örnek olarak Stephan Czarnowski’nin Le Culte des Heros et ses Conditions Sociales(Paris,1919) adlı eseri gösterilebilir. Yazar bu eserinde İrlanda’yı Hıristiyanlaştıran Saint Patrick’in menkıbelerini ele almış ve çok ilgi çekici sonuçlara ulaşmıştır.
(Ocak,1992). Fügen Berkay(1966)’a göre her dinde ortak olan noktalar şunlardır:
1.Her dinin bir inanç sistemi vardır.
2.Her dinde seremoni(ibadetler) vardır.
3.Her dinin tapınağı vardır.
4.Her dinin mutlaka bir ümmeti vardır.
5.Her dinde irrasyonel taraf vardır.
İslam dininde yalnız bunlardan birisi eksiktir. O da İslam dininin irrasyonellikten uzak rasyonel bir din olmasıdır. Özellikle Hıristiyanlıktaki akıl dışılığa verilebilecek en tipik örnek trinite(teslis)yani üçleme inancıdır. Buna göre Tanrı hem birdir hem üçtür. Oysa mantıktaki aynilik prensibine göre, bir şey ya birdir ya üçtür. Hem bir hem üç olamaz. Öyleyse İslam dininin rasyonel oluşu, onun bir eksikliği değil, diğer evrensel dinlere üstünlüğü olarak değerlendirilebilir. Prof. Cahit Tanyol’a göre halk, ümidini kendisi yaratmak istedikçe, kerametler, mucizeler için çırpınmış, mezhep kurucularının yapamadığı dinde reformu, tarikatlar kurarak yapmıştır. Anadolu’daki yatır ve evliyalar boşuna türetilmemiştir. Halk, Şaman kalıntılarını işin içine katarak İslamiyet’e irrasyonel bir form vermeye çalışmıştır(a.g.y.). Bu görüşlere saygı duyulabilir, ancak İslam Dinine göre bu dinin, Tanrı tarafından gönderiliş sebebi; daha önceki dinlerin kutsal kitaplarının insanlar tarafından değiştirilmesi ve böylece eski dinlerin orijinalliklerini kaybetmeleri ve yeni bir dine ihtiyaç duyulmasıdır.
Ayrıca dinlerde mutlaka irrasyonel tarafın bulunması gerektiği savı, Yahudi ve Hıristiyan kültür çevrelerinde ve bu dinlerin etkisi altında yetişen bilim adamlarına aittir, dolayısıyla bu görüşün mutlak, değişmez evrensel doğru olduğu savunulamaz. Kaldı ki, bilimde zaten mutlaklık yoktur, yapılacak yeni araştırmalarla bilimsel gerçekler her zaman değişebilir. Bu sebeple yukarıdaki teze karşı, İslam dini dışındaki evrensel dinlerin akıl dışılıklarının, ilk ve ortaçağlardaki irrasyonel insan düşüncelerinin kutsal kitaplara girmesinden kaynaklanmış olabileceği öne sürülebilir. Olmazlık duygusu uyandıran yanlarıyla da çarpıcı olan efsaneler(bunlara menkıbeler de diyebiliriz), inanmayı zorladığı ve güçleştirdiği için en zayıf tarafları değil, aksine en güçlü yanlarıdır. Burada kişinin bir noktada duran hayal gücü işlemeye başlar. Bunlar inanmanın verdiği rahatlıkla pay alma ve ders çıkarmaları içerir, fakat bütün bunların üstünde bir eğitim ve nefis terbiyesi olarak sıradan adamın ruh hayatını olgunlaştırıp zenginleştirirler. (Sepetçioğlu,1975).
Halk, aydınların kitaplı felsefesini değil, ümmilerin canlı, kolektif felsefesini kullandı. Bu hayat anlayışı ile kurtuluş savaşında zafere ulaştı. Mitolojimiz, masallarımız, hikmet ve nükte kahramanlarımız milli felsefemizi verecek kadar canlı, hayatı, oluşu, evrimi açıklayıcıdır. (Baltacıoğlu,1972).
Yunan felsefesi, Yunan efsanesinden doğmuştur, fakat bugüne kadar Türk efsaneleri Türk felsefesini yaratamamıştır. Aslında Türk efsanelerinin bu felsefeyi ortaya çıkaracak güçte olduklarını düşünüyoruz.
Halkın ruh zenginliği olan türküler, masallar, destanlar ve efsanelerin hepsi bir bütün
olarak ele alınıp incelendiğinde bir milletin nasıl geliştiği, varlığını nasıl koruduğu
anlaşılabilir(Sepetçioğlu,1975).
Çubuk Yöresi Alevi ocakları dedeleri talibi olan Ankara’nın Kale ilçesine bağlı Elmapınar, Yüzbeğen, Hancılı, Karatepe ve Avşar köyleri, bu çalışmanın dışında tutulmuştur.
Şimdi alfabetik sıraya göre Çubuk yöresi Alevi köylerini ele alıp inceleyim.
1.Aşağı Emirler Köyü
Aşağı Emirler Köyü, Çubuk İlçesi’nin doğusunda ve ilçeye25 kmuzaklıktadır. Köy üç tepe, iki dere(Yayla Çayı ve Çöte çayı) arasında ve engebeli bir arazi üzerinde kurulmuştur. Arazinin 1’3’ü ekime elverişli olup gerisi taşlık ve verimsizdir. ( Koçak.,1997).
Köyün doğusunda Tavşancık, güneydoğusunda Hasayaz ve Yılanlı Köyü, Kuzeyinde Oymide, kuzeydoğusunda Eşme Deresi, güneyde Yeniçöte ve Topal İmam köyleri bulunmaktadır.(a.g.y.) Köyün arazisi içinden Çöte Çayı, Yayla Çayı ve Handeresi Çayı olmak üzere üç dere geçmektedir. Ayrıca Koca Göl, Çatal Göl ve Arifağa Gölleri bulunmaktadır(a.g.y.). İklim, kışları sert ve kar yağışlı, yazları ise kurak ve sıcak olması dolayısıyla İç Anadolu iklim özellikleri gösterir. Buna bağlı olarak bitki örtüsü; kekik, yavşan, buzağılık, akçalı, alıç, dağlarda ahlat ve meşe, dere kenarlarında ise söğüt, kavak, iğde ve akasya ağaçları vardır. (a.g.y.).
Aşağı Emirler, Orta Asya’dan gelen 24 Oğuz boyundan birisi olan Eymür boyundandır. Bu boy 440’da Anadolu’ya gelerek Gaziantep ve Maraş’a yerleşmişlerdir. Bunlardan bir grup daha sonra Antalya’nın Serik İlçesine yerleşmiş ve halen orada hayatlarını sürdürmektedirler. Yine bunlardan bir grup 1446’da Konya Meram bölgesine yerleşmişler ve daha sonra Bursa, Bilecek ve İstanbul’a göç etmişlerdir. Konya’dan bir grup Eskişehir’in Koşmat Köyü’ne yerleşmiştir. Bundan yaklaşık 300 yıl önce Kalecikli Şahsuvar isimli bir zenginden köyün olduğu yeri satın almışlardır. Daha sonra Aşağı Emirler, Susuz, yukarı Emirler, Kuyumcu köylerine bölünüp 4 emirler adını almışlardır. Köye ilk gelenlerden Emir Dedenin türbesi vardır.(a.g.y).
Köy arazisinin %40’ı tarıma elverişli olup kalan kısmı meyilli ve taşlıktır. Köyde arpa, buğday ve nohut ekilmektedir. Bunun dışında sulak alanlarda sebze yetiştirilir. Ahlat ağaçlarına Ankara Armudu aşılanmıştır. Arazinin bir bölümüne bağ dikilmiştir. (a.g.y,).
Köy, şu anda 85 hane olup 158 nüfus yaşamaktadır.(Şenel,1998). Köyde ağırlıklı olarak fotoğrafçılık yapılmaktadır. Mesleğin piri Şevket Yıldızdır ve halen köyde 24 kişi fotoğrafçılıkla uğraşmaktadır. (Koçak, 97).
Köyde gelenek ve görenekler: Eskiden düğünler 1 hafta kadar sürer, davul-zurna çalınır ve başlık alınırdı. Kına gecesi geleneği hala sürmektedir. Mani ve ağıtlarla baş bağlama yapılır ve gelin Emir Dedenin Türbesi’ne ziyarete götürülür. Teke yüzü geleneği vardır. Tırtıl duası yapılır. Yağmur duası için yalnız Gazi Türbesi’ne çıkılır(a.g.y.).
Köydeki cem evi 1963 yılında yapılmıştır. Bu tarihten önce cem törenleri evi büyük olan kişilerden birinin evinde yapılırdı. Cem evinin oda sayısı üçtür.
Erkan Odası: Aleviler, burada hem ibadetlerini yapar, hem de lokma yerler. Bu odanın ortasında 12 hizmet sahibinin oturduğu kırklar meydanı veya halka adı verilen bir bölüm bulunmaktadır.
- Kurban Odası: Cem törenlerine ait her türlü kurban bu odada kesilir.
- Mutfak: Burada lokma pişirilmekte ve aynı zamanda burası kiler ve çay ocağı olarak da kullanılmaktadır(Şenel,1998). Cem evindeki eşyalar: Hz. Ali ve 12 imamın resimleri, şamdan, kara kazan, halı flex, kilim, yastık, kauçuk minderler, 100 kadar kemer best, sofralar, sofra bezleri, kap- kacak ve kaşıklar. Cem evinde saz bulunmamakta, aşık törene gelirken sazı yanında getirmektedir.(a.g.g).
Hizmet Sahipleri(a.g.g)
- Dede: Susuzdan(Yeni Köy) Zülfikar Elden
- Gözcü: Bu görevi, genellikle aynı sülaleden kişiler yaparlar, isimleri; Süleyman
Topçu, Ali Topçu, Zarif Topçu ve Halil Bartan
- Kapıcılar: Kenan Çamlıbel, Gazi Kılıç, Hasan Başdemir
- Carıcı( süpürgeci): Halil Bal
- Çaycı: İlyas Kılıç, Halil Akbaba
- Lokmacı: Halil Bal
- Yürekçi: Hüseyin Savaş
- Tığcı(Kurbancı): İbrahim Doğan
- Kilerci: Habip Koç, Musa Doğan
- Sofracı: Cevat Dönmez
- Sakkacı: Hasan Topçu
- Aşık: Köyde aşık yoktur. Genellikle Yukarı Emirler Köyünden Şükrü Çavuş,
Bulgurlu Köyünden Hasan adlı şahıs gelir. Köyde rehber yoktur, vekâleten de bu görevi yapan birisi bulunmamaktadır. Köydeki caminin yapılış tarihi 1880’dir. 1964 – 65 yıllarında köy halkı tarafından tamir edilmiş ve caminin üstündeki ağaçlar alınarak çatı yapılmıştır. 1996 yılında tabanın yarısı tahta döşenmiş tavan suntayla kaplanmış ve elektrik tesisatı yeniden döşenmiştir. Caminin altı halı fleks kaplanmış boya ve badanası yeniden yapılmıştır. Caminin giriş kısmına demir kapı ve korkuluklar yapıldı, anfi ve ses düzeni yeniden kuruldu, cami avlusunu betonu atıldı ve cenaze yıkama yeri yapıldı(Şenel, 1998).
Köyde, Horasan erenlerinden olduğu söylenen Emir Dede adında bir yatır vardır. Hayatı ve nereden geldiği kesin olarak bilinmiyor, kimine göre soyu Cibali Sultana kadar dayandırılıyor. Kerametlerinden birisi şöyle: Emir Dedenin çevresinde ağaçlar var. Halk inancına göre bu ağaçları olduğu yerde yakarsan bir şey olmuyor, fakat evine getirip yakarsan başına bir felaket geliyor. Bir kış günü odunsuz kalan göçmen, Emir Dedenin yanındaki ağaçları kesmeye başlıyor. Bunu gören bir köylü o şahsı uyarıyor. Fakat bu uyarıyı dikkate
almayan göçmen odunları keserek evine götürüp yakıyor. Bunun üzerine üç oğlu ardı ardına ölüyor. Emir Dedenin bu kerameti halk tarafından anlatılmaktadır(a.g.g).
Burada anlatılan menkıbe, ağaçları ve yeşili koruma işlevini yerine getirmektedir. Çünkü yeşillikte piknik yapmak amacıyla kuru dallardan bir miktar ağaç yakılabilir, ancak her önüne gelen oradaki ağaçları keser ve evine götürürse yeşil örtü yok olur ve orası çöle döner ve bütün canlılar yok olur, insanlar için de hayat bitebilir.Aşağı Karaköy
Bu köyün ataları, Horasan erenlerinden Mehmet Abdal ile Anadolu’ya gelip yerleşen Türkmenlerdir. Mehmet Abdal, Caber Türk aşiretinin imamı olarak musahibi Cabbar Baba ile birlikte Anadolu’ya gelmiş ve Hacı Bektaş Veli, Mehmet Abdal’ı Çankırı ili Orta ilçesinin bugünkü adıyla Doğanlar (eski adıyla Evrateli) Köyü’ne yerleşmesi için göndermiştir. Mehmet Abdal’ın bu köyde türbesi bulunmaktadır.(Teberoğlu, 1997).
Evrateli Köyü sakinleri 1933 yılında Atatürk’ün paşalarından birisine ait olan 10 bin dönümlük bir araziyi satın alarak Karaköy’e yerleşmişlerdir. Karaköy ahalisinin bir kısmı, Çubuk Barajına yakın bir alana göç ederek Aşağı Karaköy’ü kurmuşlardır, burası Altındağ Belediyesi hudutları içindedir (Avcı,1987).
Köy, Çubuk Ovası’nın güney bölümünde ve Ankara’ya uzanan boğazda yer alır. Köyün komşuları; Saray, Saracalar ve Karacaören köyleridir. Köyün Ankara-Dışkapıya uzaklığı18 km.dir(Karaman,1997).
Köyün yerleşim yeri ve arazisi ovalık olup, yüksek olmayan hafif engebeli tepeler vardır. Çubuk Çayı köy arazisinin ortasından geçer. Arazide kekik, yavşan, buzağılık, çayırotları yetişmektedir. Sulak dere boyunda söğüt, kavak ve bir miktar meyve ağaçları yetişmiştir(a.g.y.).
Köyün geçim kaynakları; köyde oturanlar sınırlı arazi içinde tarla tarımı ve ağaç dikimi ile uğraşmaktadırlar. Ayrıca az sayıda da olsa koyun ve keçi beslenmektedir. Köyde az sayıda insan tarafından fenni şekilde büyük baş hayvan beslenerek sütçülük yapılmaktadır. Yabani hayvanlardan tilki, tavşan ve keklik yetişmektedir( a.g.y.).
Ankara’da çeşitli meslek dallarında çalışan köylüler olduğu gibi, öğretim üyesi, öğretmen, avukat, muhasebesi gibi okumuş aydınlar da yetişmiştir(a.g.y.).
Aşağıkaraköy cem evine bir sundurmadan girilmektedir. Kapıdan girişte uzun bir koridor vardır. Burası ayakkabılık olarak kullanılmaktadır. Girişe göre soldaki ilk oda erkan odasıdır. Yine koridorun en solunda ilk oda kurban evi ve onun yanında mutfak bulunmaktadır(Güvenç, 1999).
Bütün cem evlerinde olduğu gibi burada da solda kadınlar sofası, sağda erkekler sofası ve ortada kırklar meydanı yer almaktadır. Bütün zemin halılarla kaplıdır. Onun üzerinde minderler ve yaslanmak için yastıklar bulunmaktadır. Bu cem evinde de başta Hz. Ali olmak üzere Hacı Bektaş Veli, 12 İmamlar ve Atatürk’ün resimleri vardır. Bunun dışında eşyalar şunlardır. Kara kazan, siniler ve sofra altları ile 300 kişiye yetecek kadar tabak, çatal, ve kaşıklar. (a.g.g). - Çit Köyü
Bu köy Çubuk ilçesinin kuzeybatısına düşer. Aydos Dağının eteklerine yakın Çitderesi denilen bir vadide kurulmuştur. Kuzeyinde Okçular, Hacılar, Balcılar, Kuzeydoğusunda Yukarı Çavındır Köyü, güneyinde Sele ve Manastır köyleri, batısında Tahta Yazı, Sarıkoz ve Mahmutoğlan köyleri bulunmaktadır. Ayrıca köye bağlı olan Avdullah Mahallesi köyün kuzeyinde yer alır(Avcı,1987).
Köy genellikle küçük tepelerden oluşan dağlık, kayalık ve engebeli bir yapıya sahiptir. Çubuk iki barajını dolduran, bir ırmağın oluşturduğu vadinin yamaçlarında kurulmuştur. Ekilebilir geniş arazilere sahip değildir. Küçük meşe korulukları çoğunluktadır(a.g.e.).
Köyde yetişen karameşe ve akmeşe ağaçları yakacak olarak kullanıldığı gibi, köyde beslenen keçi sürülerinin de yiyeceği olur. Bunun dışında karaçalı, kuşburnu ve söğüt ağaçlarına rastlanır(a.g.e.).
Arpa, buğday, korunga, yonca üretimi ve fiğ üretimi köyün baylıca gelir kaynakları arasındadır. Köyde yetişen sebzeler, taze sırık fasulye başta olmak üzere patates, soğan, domatestir. (a.g.e.).
Köyde şu anda ikamet eden yaklaşık 25 hane kadardır. Bu yaz aylarında 50 veya 60 haneye kadar çıkabilmektedir. Köyün ahalisinin çoğu Ankara’ya göç etmiş olup bunlardan çoğunun köyde evi yoktur(Dövüşkaya,1998).
Cem evi, üç odadan meydana gelmektedir. Sağ tarafta kurban odası, solda mutfak, ortada erkan odası yer almmaktadır.(Levent,1999). Hz. Ali’nin varlığını bilmek için Hz. Ali resimleri, delil için şamdan, aşıkların özlerine eşlik etmesi için saz, kesilen kurbanların pişirilmesi için kara kazan, cem evine gelenlerin küs olanların barıştırılması ve diğer erkanın yürütülmesi için seccade olarak kullanılması için halı veya kilim bulunmaktadır. Köyde şu anda rehber bulunmuyor, dede rehberliği kendisi yapıyor. Köy Şah Kalender Veli Ocağı’na
bağlıdır(Dövüşkaya 1998).
Köyde herkes kendi emsaliyle musahip olmaktadır. Şu anda 50 kadar aile birbiriyle musahip olmuş durumdadır. Musahip olanlar dedenin nezaretinde bir kişiyi delil(şahit) göstererek musahip olurlar. Musahip olan iki kişi birbiriyle her zaman anlaşmak durumundadır, hiçbir yere ve kuruma musahibini şikayet edemez(a.g.g.).
Abdal Musa, Aleviliğin kapısıdır. Abdal Musa yapılmayınca cem yapılamaz. Abdal Musa milleti birliğe çağırır, küsleri barıştırır. Oraya girerken hiçbir kimseyle bir sorun olamaz, aksi takdirde Abdal Musa’ya girilmez(a.g.g.).
Köy camisi 1955 yılında köylüler tarafından yaptırılmıştır. 1970 yılında caminin çatısı yine köylüler tarafından tamir ettirilmiş ve caminin önüne bir Atatürk büstü dikilmiştir.(Dövüşkaya,1998).
Köyde üç tane yatır bulunmaktadır. Bunlar Ümmühan Dede, Çamlı Dede, Damlalı Dede. Köylülerin inancına göre, bundan 5 sene önce yatırın olduğu yere greydar çalışmış ve Ümmühan Yatırı kerametini göstererek graydar’ın dişlerini kırdı ve İsmail Vural’ın torunu kabri yeniden yaptırmak zorunda kaldı ve yanına çeşme yaptırdı(Levent,1999).
Bu zatlardan Damlalı Dede’nin kerameti şöyle anlatılmaktadır: Düşmanlar Damlalı Dedenin ırzına-namusuna zarar vermek için gelmişler, Damlalı Dede: “Açıl ya kaya açıl” deyince kaya açılmış içine girmişler, “Kapan ya kaya, kapan” deyince kaya kapanmış ve Damlalı Dede ağlayınca göz yaşları kayanın çeşitli yerlerinden dışarıya fışkırmıştır. Halen o kayalardan sular damlamaktadır. Damlalı Dedenin kendisi sır olmuştur. Şu anda bile kayadaki sular az damlamasına rağmen, yatırın yanına varıldığı zaman birkaç dakika sonra sular çoğalmaktadır. Bu halk tarafından Damlalı Dedenin ağlaması şeklinde yorumlanmaktadır(Levent,1999). Diğer iki yatırın menkıbeleri bilinmemektedir, fakat mezarları yapılmıştır(Dövüşkaya,1998).
Birinci menkıbe, tarihe ve kültüre saygıya ve bunların korunmasına dikkat çekmektedir. İkincisinde ise toplumsal hayatta başkasının ırzına ve namusuna göz dikmenin kötü sonuçları belirtilmekte ve bunları yapanların mutlaka karşılığını bulacakları mesajı verilmektedir.
Dağkalfat KöyüKöyün kuzeyinde Aydos Dağı, batısında Yukarı Çavundur Köyü, güneyinde Demirlitepe, doğusunda ise Dalyasan Köyü vardır(Avcı,1987).
Köyün kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber 1700-1800 tarihleri arasında 5 veya 7 hane kurulduğu sanılmaktadır. Önceleri hayvancılık ve Söbeçimeni çiftliğinde yarıcı olarak çalışan köylüler daha sonra bu çiftliği satın almışlar ve çiftçiliğe başlamışlardır(Çağlayan,1997).
Dağlık bir kesimde kurulduğu için Dağkalfat adını alan köy, ilçeye18 kmuzaklıktadır. Heyelan nedeniyle köy eski yerinden 1,5 uzaklıktaki şimdiki yerine, 1978-1983 yılları arasında taşınmıştır. Köy Toprak İskan Genel Müdürlüğü’nün kredi ve proje desteğiyle modern bir yerleşim ünitesi haline gelmiştir. Köye otomatik telefon, kanalizasyon, elektrik ve su şebekesi gibi her türlü alt yapı hizmetleri getirilmiştir(a.g.y.).
Köyün iklimi İç Anadolu ikliminin bir çok özelliklerini taşır. Kışlar soğuk ve karlı geçer. Yüksek yayla konumunda olduğu için yaz aylarında çok sıcak olmaz. Bu iklime bağlı olarak buğday, arpa ve fiğ üretimi yapılır, fakat verim son derece düşüktür. Bu yüzden mevcut tarlaların büyük bir kısmı ekilmemektedir. Son yıllarda tarlalar vişne bahçeleri haline getirilmiştir. Ağustos sonu ve eylül ortalarına kadar dallarında bırakılan vişne Türkiye genelinde son turfanda durumunda oldukça karlı bir yatırım haline gelmiştir. Ayrıca otlak
durumundaki meraların hayli geniş olması nedeniyle ilk bahar ve yaz aylarında küçük çapta hayvancılık yapılmaktadır.(a.g.y.)
Köyde cami, sağlık ocağı ve çocuk parkı yapılmıştır. Köydeki sülaleler, Kara Mehmetler, Kara Hasanlar, Mehmet ve Ahmetgiller’dir(Avcı,1987). Köyün yerleşik nüfusu 75 kişi kadardır. Ankara’da oturup ticaretle uğraşan kesim köyle olan ilişkisini sürdürmekte ve köye yatırım sürekli olarak devam etmektedir. Köyde yaşlılar oturduğundan okul çağında çocuk bulunmadığı için köydeki ilkokul kapanmıştır(Çağlayan,1997).
Köyde eski gelenekler büyük ölçüde unutulmakla birlikte bunlardan bazıları devam ettirilmektedir. Şöyle ki, köyde düğünler 3 gün sürmekte, teke yüzü devam ettirilmektedir, Bunlardan başka Hıdrellez, Kale Şenliği ve ağaç dikme etkinlikleri gençlerin bilinçli ve özverili gayretleriyle sürdürülmektedir. Köyde çok güzel doğal piknik alanları ve dinlenme yerleri vardır. Son yıllarda ilkbahar ve yaz aylarında piknik ve dinlenme amacıyla köye gelenlerde büyük artış gözlenmektedir(a.g.y).
Eskiden kimin evi müsaitse cem törenleri onun evinde yapılırdı. Çubuk yöresinde ilk örnek cem evi 1940 yılında Dağkalfat köyünde yapılmıştır. Bu cem evinde girişte bir ayakkabılık vardı ve burada aynı zamanda yasavurlar da görevlerini yapıyorlardı. Erkan odasının sağ tarafında kadınlar musfası solunda ise erkekler musfası yer almaktadır. Karşı duvarın ortasında bir ocak vardı. Mutfakta erkan odasının içinde idi(Erbasan, 1999).
Köy yeni yerleşim bölgesine taşındıktan sonra bu defa yine Çubuk yöresinin modern anlamdaki örnek cem evi burada 1982 yılında yapılmıştır. Bina beton arma olup girişe göre sağda mutfak ve alt katta kurban odası veya kesimhane bulunmaktadır. Bunun dışında erkan odası üç bölümlü olup sağ tarafta kadınlar, sol tarafta ise erkekler musfaları bulunmaktadır. Ortada halka veya kırklar meydanı yer almaktadır. Zemin tamamen halı fleksle kaplanış olup onun üzerinde kauçuk döşekler bulunmaktadır(a.g.g.).
Cem evinde başta Hz. Ali olmak üzere 12 imamlar, Hacı Bektaş Veli ve Atatürk’ün resimleri ile Türk bayrağı vardır. Bunun dışında kara kazan, mutfak eşyaları, kemerbestler bulunmaktadır(a.g.g.).
Dalyasan Köyüİlçeye uzaklığı28 km. olan Dalyasan’ın dağ eteğine yakın bir bölgeye yerleşmiş olmasından bu adı aldığı söylenmektedir. Köyün doğusunda Ayı Kayası ve Küçük Kayalar bulunmaktadır. Köy bu tepeler arasındadır(Avcı,1987).
Köyün kuzey doğusunda Meşeli, batısında Susuz, kuzeybatısında Dağkalfat köyleri bulunmaktadır. Köyün yaklaşık 4/3’ü ormanlıktır. İklim, kışın çok soğuk olmamakla birlikte yazları da serin sayılabilir(Gümüşlüoğlu,1999).
Köye gelen ilk sülalenin Mercan Oğulları olduğu sonradan bunların Ankara’ya göç ettikleri ifade edilmektedir. Köydeki sülaleler: Kahya Oğulları, Çolak Oğulları, Aktaşlardır(Avcı,1987). Köyün şu andaki nüfusu, kışın yaklaşık 70, yazın 150 kişiyi bulmaktadır(a.g.g.).
Okuma-yazma oranı yüksek olan bu köyden öğretmen, iktisatçı, mühendis gibi meslek mensupları yetişmiştir. Ankara’da memuriyetten emekli olup köye dönen kişiler bulunmaktadır(Avcı,1987).
Köy su sıkıntısı çekmektedir. Bu yüzden tahıl ekilmediği gibi sebze ve meyve de yetiştirilmemektedir. Buna karşılık 20 aile kendi ihtiyacını karşılamak maksadıyla bir iki süt
ineği beslemektedir(Gümüşlüoğlu,1999).
Köyde ilk cemevi 1947 yılında yapıldı. Bu bina ahşap olup üzeri toprak idi. Cemevi, üç bölümlü olup sağda mutfak, solda kurban odası ortada erkan odası bulunmaktadır. Burada Hz. Ali, 12 imamlar ve Hacı Bektaş Veli ve Atatürk’ün resimleri vardır. Zeminin %70’i halı kaplı olup üzerinde sünger minderler serilmiştir. Bunun dışında kilimler, karakazan ve mutfak
eşyaları vardır. Cemevi 1968-1970’lerde İstiklal Savaşı Gazisi olan Sadık Ağa diye anılan Sadık Serçe tarafından tamir ettirilmiştir. Sadık Ağa malül gazi maaşı aldıktan sonra biriken parası ile cemevinin üstüne çatı yaptırmış ve üzerine kiremit kaplatmıştır. Bu adam aslında çok fakir olmasına rağmen biriken bütün gazilik maaşını buraya harcamıştır(a.g.g).
Köyde Bayram Dede ve Silcan Evliya olmak üzere iki yatır bulunmaktadır. Buralara adak kurbanı, yağmur duaları için çıkılır ve zaman zaman da halk tarafından ziyaretler yapılır.
Bayram Dede, köyün Kaplan Evliya semtindedir. Bu dede, Çorum Şah İbrahim Ocağından olup köye cem töreni için geldiğinde 1940 yılında vefat etmiş ve burada gömülmüştür(a.g.g.)
Cemal Gümüşlüoğlu(1999), bir dedenin kerametini şöyle anlattı: “1954 yılında emirli
Türbesi’ne yağmur duasına çıkmıştık. Burada Kargın Köyü Şah Kalender Veli Ocağı dedelerinden Muharrem Dede de vardı. Kurban kesildi, lokma pişerken birisi, dede, “hala yağmur yağmayacak mı?” dedi. Bir ara Muharrem Dede kazanın başına geldi, bir iki oflama ve puflamadan sonra elini dirseklerine kadar kollarıyla birlikte kaynayan kazanın içine soktu ve kazanın altındaki yiyecekleri üstüne çevirdi. Sonra gökyüzüne baktı ve bir müddet sonra öyle şiddetli bir yağmur yağdı ki, selden köye inmekte zorlandık.
Ahmet Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya adlı eserinde şunları yazmaktadır: “Hz. Muhammet, 7 yaşında iken dedesinin ölümü üzerine amcası Ebu Talib’in evine gider, o sene Mekke’de kuraklık olması üzerine Kureyşliler, Ebu Talip’ten yağmur duasına çıkmasını isterler. Bunun üzerine Ebu Talip, Hz. Muhammed’in elinden tutarak Kabe’ye götürür ve dua yapmasını ister. Bunun üzerine Hz. Muhammed, Kabe’nin duvarına dayanıp yağmur duası yapar vesonunda yağmur yağmaya başlar.” Bilindiği gibi Alevi dedeleri soylarının Hz. Muhammed’e ulaştığını söylerler. Alevi halkı da soyu Hz. Muhammed’e dayanan dedelerin, buna benzer kerametler gösterebileceklerine inanmaktadır.
Cemal Gümüşlümüoğlu Alevilik, dede ve talipler hakkındaki düşüncelerini şöyle dile getirdi: “Günümüzde ne gerçek sıdk-ı bütün dede ne gerçek talip ve ne de gelenek ve görenek
kaldı. Eski dedeler gününde adalete ihtiyaç kalmazdı. Çünkü mahkemenin 5 senede bitiremediği davaları eski dedeler 5-10 dakikada hallederlerdi.”
- Demirci Köyü
Dağlık bir kesimde kurulmuş olan bu köyün ilçeye uzaklığı32 km.dir. Köyün doğusunda Kösrelik Çayı, batısında Kalpakkaya, Üç Baş Tepesi, güneyinde Oymide Köyü ve Yamaç Köyü, kuzeyinde ise Kavaklık ve Asvap dereleri vardır(Avcı,1987).
Köye ilk gelen aileler: Naili Oğulları, Gök Oğulları, Ulusoy Oğulları. Bu sülalelerin nereden ve zaman geldiklerini bilen yoktur. Bundan başka Karasüleyman oğulları, Çağlar Oğulları, Cüce Oğulları, Danışmaz Oğulları, Dişçi Oğulları, Vezvez Oğulları, Ateş Oğulları, Gök Veli Oğulları adlı sülaleler bulunmaktadır. Ayrıca Şabanözü Göldağ Köyünden Ak Oğulları köye gelip yerleşmişlerdir. Atmaca ve Cin Ali Oğulları da başka yerlerden gelip burada değirmencilik yapmışlardır. Son yıllarda köyden şehre göç durmuştur(a.g.e.).
Köyde şu anda 45 hane ve 250 kişi kadar bir nüfus yaşamaktadır(Gökoğlu,1999).
Köyden yetişenlerden Çalışma Bakanlığında iş Müfettişliği yapan, mimar ve mühendis olanlar vardır(Avcı,1987). Köyde arpa, buğday, fiy, nohut, mercimek, domates, patates, elma, armut yetişmekte ve vişne tarımı da yapılmaya başlanmıştır. Köyde hayvancılık da yapılmaktadır. Sadece Ali Gökoğlu, küçük baş hayvan beslemekte ve 60 koyuna sahip bulunmaktadır. Bunun dışında 7-8 aile büyük baş hayvan beslemektedir(Gökoğlu,1999).Ali Gökoğlu(1999)’nun verdiği bilgiye göre köyde cemevi 1951 yılında yapılmış olup üç odadan müteşekkildir. Solda mutfak, sağda kurban odası ortada kırklar meydanı bulunmaktadır. Cemevindeki eşyalara gelince; halı ve kilimler, karakazan, Hz. Ali, 12 imamların ve Atatürk’ün resmi ve Türk Bayrağı bulunmaktadır. Yine Ali Gökoğlu’nun iddiasına göre cemevi ile ilgilenen yok bu sebeple bakımsızdır. Tapulu yeri bulunmasına rağmen yeni cemevi bir türlü yapılamamaktadır.
Köyün içinde iki türbe vardır. Bunlardan birisi Ağa Tekkesi, diğeri ise Türabi Ocağından Martlı Arif Dede Yatırıdır. Arif Dede, 1960 yılında bir cem törenini yönetirken postta vefat etmiş ve bunun üzerine bu köye gömülmüştür. Halen Adak kurbanları bu yatırlarda kesilmektedir(Gökoğlu,1999).
- Karaağaç Köyü
İlçe merkezine en yakın köylerden birisi olup ilçe merkezine5 kmuzaklıktadır. Bu köyün çevresini Yukarı Obruk, Eğri Ekin, Aşağı Çavundur, Karaman ve Ovacık köyleri vardır. (Avcı,1987).
Köyde şu anda kışın 13-14 hane yazın ise yaklaşık 25 hane yaşamaktadır. Köyde arpa, buğday, nohut, Ankara armudu, az miktarda erik ve özellikle satmak için elma ve vişne yetiştirilmektedir. Köyde ayrıca Mustafa Şimşek 8-10 büyük baş hayvan beslemektedir(Şimşek,1999). Köylülerin verdiği bilgilere göre cemevi veya dergah, 1979 yılında inşa edilmiş ve buranın yeri köyden ve 12 hizmet sahiplerinden Yaşar Erener tarafından bağışlanmış.
Binanın yapısı taş, zemin beton ve üstü kiremitle örtülmüş. Karaağaç köyü cem evi 2 odadan müteşekkil, kapıdan girince ayakkabıların konulduğu bir holle karşılaşıyoruz. Burada sağdaki bir kapıdan küçük bir odaya giriliyor. Bu oda, hem kiler hem lokma odası ve hem de kurban odası olarak kullanılıyor. Onun solundaki kapıdan törenlerin yapıldığı ve üç bölümlü geniş bir mekana(erkan odası) giriliyor. Girişte ortada kırklar meydanı veya falaka olarak adlandırılan bölüm yer alıyor. Falakanın sağında kadınlar musfası, solunda ise erkekler musfası bulunmaktadır. Kırklar meydanının etrafı çevrilmiş olduğu için buraya kapı boşluğu gibi bir yerden giriliyor. İşte bu boşluğun solundaki direkte Ehl-i Beytin tarihçesini gösteren bir tablo asılıdır.
Kırklar meydanının karşı duvarının ortasında ocak yer alıyor. Ocağın yukarısında ortada Hz. Ali’nin belden yapılmış temsili bir resmi asılmış. Onun yanında bir tablo bulunuyor, bunun içinde elinde kılıcı olan bir Hz. Ali resmi ve onun önünde yerde yatan bir aslan bulunmaktadır.
Bu resmin sağında Hacı Bektaşi Veli’nin temsili resmi, onun altında Kızıldeli’nin (Seyyit Ali Sultan) resmi, onun sağında Hz. Hüseyin onun sağında Hz. Hasan’ın resimleri bulunmaktadır. Bunların altında Türk Bayrağı, ve belden yapılmış Atatürk resmi yan yana asılmış bulunuyor. Halkada ocağın sağında dede postu bulunuyor. Burası yerden biraz yükseltilmiş, adeta camideki kürsüyü andırmaktadır. Dede postunun sağında ve ocağa yakın dede postuna göre biraz daha yüksekte boş tutulan bir post yer alıyor. Bu Hz. Muhammed’e ait olan mürşit postudur. Burası, sahibinin hatırasına binaen tören boyunca boş tutulmaktadır. Dede postunun üzerindeki bir direkte sırmalı, yeşil bir dede cübbesi ile yeşil bir kemerbest asılı, onun üzerinde püsküllü bir fes asıllı durmaktadır. Bu cübbenin yanında, örtüsü içinde duvara asıllı bir Kur’anı Kerim bulunmaktadır. Bunlardan başka falakayı kadınlar bölümünden ayıran direklerden falakaya giriş kısmına en yakın olanında bir tablo asılıdır. Bu tablonun başlığı şu: Tarikı Müstakıymda Hizmetler ve Görevleri. Kadınlar kısmını halkadan ayıran direklerde; süpürge ve sofra bezleri, erkan çubuğu ve kemerbestler asılı. Buna karşılık erkekler bölümünü kırklar meydanından ayıran direkler arasında gözcü çubuğu, pervane ve bekçilerin kullandığı yasavur değnekleri asılmış.
Hem kadınlar ve hem de erkekler bölümlerinde Hz. Ali’nin resimleri var. Ayrıca kadınlar kısmında 12 imamın temsili resimleri yer almış. Kadınlar kısmının duvarlarında 4 halı var. Bunlardan ikisinde kadın resimleri desenli, işlenmiş. Kadınlar kısmının kapıya bitişik duvarlarında üç ayaklı 7 tane sofra altları ve yanlarında sofra bezleri ulunuyor. Kırklar meydanını kadınlar kısmından ayıran direklerde; süpürge, sofra bezleri, erkan çubuğu ve kemerbestler bulunuyor. Buna karşılık halkadan erkekler bölümünü ayıran direkler arasında gözcü çubuğu, pervane ve bekçilerin kullandığı yasavur değnekleri asılı. Erkekler sofasında birinde kadın deseni bulunan 2 halı, onun üzerinde saat bulunmaktadır. Erkekler musfasının kapıya bitişik duvarlarında bir çay ocağı ve içme suyu bidonları yer almaktadır. Ocaktan köz almakta kullanılan kürek, kapının yanında duvara asılı duruyor.
Lokma evi veya kurban odasında 4 karakazan ve kurban asmakta kullanılan 1 çengel bulunmaktadır. Sağ taraftaki duvarda bulunan tezgahta yaklaşık 100 tane çanak ve tabaklar, 5 bıçak, 1 satır vardır. Kurban odasında duvarın ortasında bir ocak var. Ocağın sağ ve solundaki boşluklarda birer yürek tavası bulunuyor. Ayrıca burada çomça adı verilen ucu bir ağaç kaşığın ağzını andıran bilek kalınlığındaki bir odun parçası bulunuyor. Bu, karakazanda pişen lokmayı karıştırmada kullanılan bir araçtır. Ayrıca lokma piştikten sonra karakazan bunu eline alarak halkaya gidiyor ve dedeye gösteriyor. Bunun anlamı; lokmanın piştiğini ve yemeğin hazır olduğunu göstermektir. Ocağın sağındaki boşlukta 4 kepçe bulunuyor.
Karaağaç Köyünde Dergahta Yapılan Törenlerde Görev Alan Hizmet Sahiplerinin İsimleri
- Dede: Ahmet Kuzukıran
- Rehber(Vekaleten): Yaşar Erenel
- Zakir: Ziya Sevgilican
- Gözcü yaşar Erenel
- Saki: Süleyman Yücel
- Carıcı: Mustafa Şimşek
- Sakka Suyu : MustafaŞimşek
- Seccadeci : Mustafa Yücel
- Tığcı(karakazan): Hasan Güler
- Mehdi(kapıcı): Satılmış Erkol
- El Suyu: Satılmış Sevgilican
- Yürekçi: İbrahim Çelikyılmaz
- Delilci: Ziya Sevgilican
- Ocakçı(Gürgür Baba): Orhan Güler
- Sofracı: Yaşar Erenel
- Çaycı: Hüsein Taş
- Kadıncık Ana: Güzide Erkol
Köyde bulunan yatırlar. Köyün içinde Sarı Dede, doğusunda Zırah Dedesi, güneyde Ulupınar Dedesi, batıda Hamamkaya Dedesidir. Hamamkaya Dede ile ilgili bir keramet anlatılmaktadır. Şöyle ki, Çubuk II. Barajı’nın yapıldığı yıllarda, kepçenin operatörü, yatır da ne oluyormuş, diyor ve kepçe ile yatırın olduğu yeri kazıyor, fakat gece sabaha kadar korkusundan uyuyamıyor ve sabah kalktığında ağzının ve burnunun eğrildiğini görüyor. Bunun üzerine kepçe operatörü kabri eski haline getiriyor. Ali Şimşek aynı kabri balyozla kırıp demirle çevirmek istiyor ve kabri parçalayamadığını söylüyor(Şimşek,1999).
Yine aynı köyden halen yaşayan 85 yaşındaki Arif Gülbeş’in anlattığına göre, şantiyeyi bekleyen Sünni gece bekçisi bu yatır hakkında gündüz aleyhte bir takım sözler söylüyor. Fakat geceleyin yatırda yatan şahsın kendisine gelip bir kötülük yapacağından korkarak eline tabancasını alıp beklemeye başlıyor. Gecenin bir saatinde yeşil cübbeli ve beyaz sakallı bir şahıs, bu bekçinin yanına gelerek ağzını açtırıyor ve iki parmağıyla dilini bastırarak, “ Şimdi gündüz söylediklerini söyle bakalım” diyor ve bekçi bundan çok korkuyor(Şimşek,1999).
Burada verilmek istenen mesaj, erenlerin yatırlarına saygı gösterilmesi gerektiğidir. Eğer yatırlara saldırılıp yok edilmek istenirse veya saygısız sözler sarf edilirse, o şahsın ölü iken de kendisini savunabileceği ve koruyabileceğine inanılmaktadır.
Kargın Köyü
- Kargın kelimesi, bereketli, doğurgan anlamına gelmektedir. Reşididdün’e göre, Oğuzların Yıldızhan oğullarından Kargın Boyu vardır. Kargın Köyü, 11. asırda ve Anadolu Selçukluları döneminde kurulmuştur(Avcı,1987).
Kargın Aşireti’nin beyi S. Kalender Veli’ye gelerek “Efendim, müsaade ederseniz aşiretimin bazı mensupları ile yerleşik hayata geçmek istiyoruz. Zat-ı Alinize de bir hane yapmak istiyoruz, ne buyurursunuz?” der. Kalender Veli, “Ben ocağımın başında kalmalıyım,
fakat oğlum Abdülkadir sizinle gelsin ve orada bir hanesi bulunsun ve sizlerin imamı olsun.” der. S. Hacı Ali Türabi’nin torunu ile yeni evlenen Abdülkadir, Kargın Aşireti’nin beyi ile birlikte 8 haneli bir köy kurarlar(Teberoğlu,1998). Bu Türkmenler, Timur ile birleşerek 1402Ankara Savaşı’nda yer almışlar ve savaş sonrasında Tütün Tepesinin dibine yerleşmişlerdir. (Avcı,1987).
Bir rivayete göre de Kargın köyünü kuranların atası Hamdi Sultan, babası Kalender Veli
ile birlikte önce Cücük Köyüne yerleşmiş ve burada yaşamışlardır. Burada şu anda sadece
Hamdi Sultan’ın türbesi bulunmaktadır. Köy daha sonra şu andaki yerine
taşınmıştır(Akçay,1969).
Kalender Veli’nin oğlu Hamdi Sultan, Hacı Ali Türabi’nin torunu ile evlenerek Cücük
Çiftliğine ev yaparak yerleşir. Zamanla koyun ve sığır sürülerine sahip olur. Günlerden birgün
Hamdi Sultan’ın babası Kalender Veli ile Hacı Bektaş Veli onu ziyarete gelirler. Hamdi
Sultan, Hacı Bektaş Veli için 300-400 kuzu kurban eder. Hacı Bekaş Veli bunun üzerine “
Hamdi amma da kuzukıranmışsın,. Bu kadar kuzu kesmene ne gerek var. Bir kuzuyu bizim
yememiz için eşin hazırlasın. Ben dua edeyim, siz amin deyin ve diğer kuzular dirilsin” der.
Sonuçta kuzular dirilip ayağa kalkarak yürümeye başlarlar. O tarihten sonra Hamdi Sultan’ın
lakabı Kuzukırandır. Nitekim onun soyundan gelenlerin soyadları Kuzukıran,
Büyükkuzukıran, Özkuzukırandır(Tebereğlu,1998).
Bu menkıbede, bir taraftan Hamdi Sultan erenlerin piri olan Hacı Bektaş Veli’ye ne
kadar saygı duyduğunu ve değer verdiğini göstermekte, diğer taraftan Hacı Bektaş Veli,
israfın yanlışlığı ve tutumlu olmak gerektiği konusunda taliplerine kalıcı bir ders
vermektedir.
Köyün doğusunda Deliviran(Mutlu) Köyü, batısında Çubuk, kuzeyinde Kızılöz,
güneyinde Ömercik köyleri yer almaktadır( Dağıstan,1999).
Köye ilk Emiroğulları sülalesi, daha sonra da Memiş Oğulları, Salih Oğulları, İmam
Derviş Oğulları, Davut Oğulları, Deli Satılmış Oğulları, Kuzukıran, Kemikkıran Oğulları,
Himmet Oğulları sülalesi gelip yerleşmiştir( Avcı,1987).
Kargın’da halen 70-80 hane yaşamaktadır. Arpa, buğday, fiy, nohut mercimek
ekilmekte ve vişne erik yetiştirilmektedir. Bunun dışında köyde besicilik yapılmakta, Şükrü
Kuzukıran’ın mandrası olup 40-50 büyükbaş hayvanı vardır. Bunun dışında 15-20 aile süt
ineği beslemekte ve sütleri Ankara’da satmaktadırlar(Dağıstan,1999).
Kargın, Kalender Veli Ocağı dedelerinin yaşadığı köylerden birisidir. Bu ocağın diğer
dedeleri Sele köyünde ikamet etmektedirler. Kargındaki dedelerden bazılarının isimleri
şöyledir: Şıh Bayram Kuzukıran, Ahmet Kuzukıran,Hacı Mehmet Kuzukıran, Hamza
Engür(Kuzukıran,1998).
Köyün Cemevinde sağda, kurban odası, solda, mutfak, ortada erkan odası yer
almaktadır. Her cem evinde olduğu gibi erkan odası sağda kadınlar, solda erkekler musfası,
ortada kırklar meydanı veya halka vardır. Cemevindeki eşyalara gelince, Hz. Ali, 12 imamlar,
Hacı Bektaş Veli ve Atatürk’ün resimleri, halı, kilim, karakazan ve mutfak eşyaları
mevcuttur(a.g.g.).
Dede Ahmet Kuzukıran(12.3.1998)’ın bildirdiğine göre Kargın Köyü Camisi’nin 700
yıllık bir geçmişi bulunmaktadır. 1972 yılında Vakıflar İdaresinin para yardımı yapması
sonucu cami tamir ettirilmiştir. O tarihe kadar caminin çatısı toprak damlı iken yenilenmiş ve
bina betonarme olarak yapılmış ve güzelce sıvanmıştır.
Nizamettin Dağıstan’a göre, eski Alevilik yok ve sürek bozuldu. Eskiden dedeler bir
kötülük yapmadığına dair köydeki kişilere Kur’ana el bastırırlardı. Şimdi bazı kötülükleri
yapıp yine de cem evine girip törenlere katılabilmektedirler.- Kösrelik Köyü
Kösreliğin doğusunda Gümerdiyen ve Sarısu köyleri, batısında Elmalı ve Gahir köyleri,
kuzeyinde Yukarı Çavundur, güneyinde Dalyasan köyleri vardır(Erdem,1999). Köyde
kösre(bileği) taşı çıktığı için köye bu ad verilmiştir. Kösrelik Köyünün ilçeye uzaklığı40 km.
dir. Köyün doğusunda Kuşburnu, batısında Aydos Dağı, kuzeyinde Karakuzey, güneyinde
Güneyli mevkii yer almaktadır(Avcı,1987).
Köydeki sülaleler, Çorumlular, Dervişler, Sarıoğlugil, Omarlar ve
Aydosoğullarıdır(Avcı,1987). Köyde halen 130-150 arasında nüfus yaşamaktadır(Erdem,
1999).
Köyde arazi verimsiz ve kurak olması yüzünden tarıma elverişli değildir. Buna
karşılık hayvancılık yapılmaktadır. 10 Hane et ve süt için büyükbaş hayvan beslemektedir. Az
oranda koyun besiciliği de yapılmaktadır. Halen 3 hanede beslenen koyun miktarı 600
civarındadır(a.g.g.)
Köyün yakınındaki Aydost dağında eskiden Atatürk Orman Çiftliği’nin mandrası vardı.
Buraya koyunlar yazın otlatmak maksadıyla çiftlikten getirilir, kışın Ankara’ya götürülürdü.
Sonra bu koyunlar gelmemeye başladı ve mandra da yıkıldı(a.g.g.).
Kösrelik Köyünde eski bir cemevi bulunmaktadır. Cemevinin altında bir kurban kesim
yeri üstte ise sağda mutfak sol tarafta erkan odası bulunmaktadır. 1970 yılında cemevinin
üstüne çatı yapılmış ve kiremitle kaplanmıştır(a.g.g).
Cemevinde başta Hz. Ali, 12 imamlar, Hacı Bektaş Veli ve Atatürk’ün resmi ile Türk
bayrağı, kilimler, sünger yataklar, mutfak malzemeleri bulunmaktadır(a.g.g.).
Köyün batısında Aydost Dağı’nın dibinde Mehmet Tekke adlı bir yatır bulunmaktadır.
Söylentiye göre bu şahıs, yaklaşık 200 yıl önce yaşamış Cibali Sultan Ocağından Susuz Köyü
eski Dedelerinden Seyit Süleyman’ın amcasıdır. Burada deve güderken vefat etmiş ve öldüğü
yere gömülmüştür(a.g.g.). Bu türbe birkaç defa onarılmasına rağmen kendiliğinden
yıkılmıştır. Türbede adak niyetiyle kurban kesilmektedir(Avcı,1987).- Kuyumcu Köyü
Köyün İlçeye uzaklığı17 km.dir. Köyün doğusunda Demirci, batıda Susuz, kuzeyde
Dalyasan, güneyde Dedeler köyleri bulunmaktadır(Erol,1999).
Köy yüksek bir mevkide kurulduğu için iklim, kışın soğuk ve yazın ise serindir.
Dağlarda ardıç, meşe ağacı yetişmektedir. Daha önceleri Ankara keçisi yetiştirildiği halde
sonra orman idaresinin yasaklaması üzerine bu hayvanın nesli tükenmiştir(Kılıç,2001).
Bir rivayete göre köyün yeri, daha önce Deliören Köylüleri tarafından yayla olarak
kullanılırken daha sonra burada Alevi Maymun Hasan adında birisi göçebe olarak yaşadı.
Köyün kurucusu olan Çarıksız Ali, önce Horasan’dan Gazianteb’e oradan Kırıkkale’nin
Sulakyurt ilçesinin Faraşlı Köyü’ne geldi. Daha sonra bundan 200 yıl önce Kuyumcu
Köyü’ne gelerek yerleşti(Kılıç,2001).
Çarıksız Ali’nin zamanla Mehmet, Mahmut, Hasan ve Hüseyin adında 4 oğlu
dünyaya gelir ve köy bu çocukların torunlarından oluşmuştur. Köydeki sülaleler: Meslihler,
Çarıksızlar, Hasanlar, Klimitler, Karaçörekler ve Kabakçılardır(a.g.g).
Köy, 12 hane olup nüfusu 25-30 kişi arasında değişmektedir(Erol,1999). Eskiden
arpa,buğday ve fiğ tarımı yapılmakta idi(Avcı,1987) Arazi verimsiz olduğu ve su bulunmadığı
için şu anda tarım yapılmamakta fakat büyük ve küçük baş hayvan ve kümes hayvanları
beslenmektedir(Erol,1999).
Köy ahalisinden bir grup Sivas Alevi Ocaklarından Şeyh Şazili Ocağı, diğerleri ise
Çubuk yöresi Alevi Ocaklarından Kalender Veli Ocağı talibidirler(Kılıç,2001).
Köye cemevi yapılmadan önce cem törenleri Ali Kılıç’ın evinde yapılıyordu. Fakat
Kuyumcu Köyü Yardımlaşma Derneği Başkanı Hüseyin Kılıç’ın teşebbüsü ve köylülerin
yardımları ile ve imece usulü ile 1995 yılında köyde cemevi inşaatı başlamış ve 1996 yılında
bitirilmiştir. Cemevi üç odadan oluşmaktadır. Kapıdan girince sağ tarafta abdest alınacak
yerler ve bir ayakkabılık bulunmaktadır. Hemen onun bitişiğinde yine sağ tarafta kiler odası
vardır. Kırklar meydanına girdikten sonra sağ taraftaki bir kapıdan lokma odası veya mutfak
yer almaktadır(Kılıç,2001).
Cemevindeki başlıca eşyalar ise başta Atatürk olmak üzere Hz. Ali ve Hacı Bektaş
Veli’nin resimleri ve Türk Bayrağıdır. Yerler halı ile kaplı olup onun üzerinde sünger
minderler ve halı yastıklar vardır. Bundan başka 200 kişiye yemek verilebilecek şekilde
yemek takımları bulunmaktadır(a.g.g.).
Köyde iki yatır bulunmaktadır., bunlardan birisi, Pabuç Ziyaretgahı adını alır. Burası,
başta ağız felci olmak üzere diğer çeşitli hastalıklara yakalananlar tarafından ziyaret
edilmektedir. İkinci yatır, İsmail Gökçe Dededir. Bu dede köyün bir bölümünün piridir. Hacı
Bektaş Veli’nin 9. Postu olan Şeyh Şazili ocağına bağlıdır. Dede aslen Sivaslı olup Ankara’da
ikamet etmekte iken 1997 yılında vefat etmiş ve kendisinin vasiyeti üzerine taliplerinin
bulunduğu Kuyumcu Köyüne gömülmüştür. Bu dedenin henüz türbesi yapılmamıştır (a.g.g.).- Mahmutoğlan Köyü
Köy,1402 tarihinde yapılan Ankara Savaşı’ndan sonra kurulmuştur. Köyün adının
Yıldırım Beyazıt’ı esir alan Timur’un hanı Mahmutoğlan’dan aldığı bilinmektedir.
Mahmutoğlan Ankara Savaşı’ndan sonra bu köye yerleşmiş ve onun zürriyetinden bugünkü
köy halkı oluşmuştur. Mahmutoğlan aslında bir pehlivanmış(Avcı,1987).
Köyün doğusunda Çit ve Sele köyleri ile Avdullah mahallesi, kuzeybatısında Kuruçay,
güneyinde Sarıkoz, kuzeyinde Avcıova köyleri vardır. Köyde kışın 120, yazın ise yaklaşık
200 nüfus yaşamaktadır(Yücel,1999).
Mahmutoğlan köyünde arpa, buğday, fiy ve korunga ekilmekte ve armut ve vişne
yetiştirilmektedir. Bununla birlikte 3-4 aile hariç diğerleri 2-3 süt ineği
beslemektedirler(Yücel,1999).
Köyde ilk cemevi 1960 yılında yapılmıştır. Bu cemevi 1990’da yıkılarak betonarme
olarak yeniden yapılmıştır(Yücel,1999).165 metrekare erkan odası, mutfak ve kurban kesim
odası olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Bundan başka bay ve bayanlar için iki adet
tuvalet, bir abdest alma yeri bulunmaktadır. Eşyalara gelince “Ya Resülallah” adı ile başlayan
yazı ve 12 imamların temsili resimleri ve sazlar bulunmaktadır. Bunların dışında Karakazan,
kilim ve seccadeler mevcuttur(Koç,1998). Bundan başka Hz. Ali, Hacı Bektaş Veli,
Atatürk’ün resimleri ile Türk bayrağı bulunmaktadır. Taban tahta ile
kaplanmıştır(Yücel,1999).
Köyün camisinin 7 asırlık bir tarihi vardır. Köy camisinin mimarının, üç cami yaptırdığı
ve en son Ömercik Köyü’ndeki camiyi yaptırdıktan sonra vefat ettiği söylenmektedir.
Ömercik Köyü adını bu mimardan almıştır. Mahmutoğlan camisindeki “15.yy.eseridir”
yazısı, bu köyün tarihi hakkında bilgi vermektedir(Avcı,1987). 1986 yılında Vakıflar İdaresi
ile Mahmutoğlan Köyü Kalkındırma ve Güzelleştirme Derneği’nin işbirliği ile restore edilmiş
ve ibadete açılmıştır(Koç,1998).- Meşeli Köyü
Daha önceki adının Sarıkurt olduğu söylenen köyün, çevresi Meşelik olduğundan bu
adı almıştır. Köye ilk gelen Muratoğlu ve Hüseyinler sülaleleri önce köyün5 km. ötesindeki
Yıkık Cami denilen yere yerleşir ve daha sonra bugünkü yere taşınırlar(Avcı,1987).
Köyün doğusunda Kuş Sivrisi, batısında Ay Kayası, kuzeyinde Fırın Deresi ve Gök
Sekisi, güneyinde ise Aktepe mevkileri bulunmaktadır(a.g.e.)
Köyde yaşayan sülaleler şunlardır: 1.Kaderoğulları 2.Kerimoğulları 3.Haydaroğulları
4.Emioğulları 5.Muroğulları 6.Civaoğulları 7.Yanıklar 8.Koçlar 9.Çökelekoğulları
10.İşcanoğulları 11.Çıraklar 12.Çolaklar. Son beş sülale köye sonradan gelmişlerdir. Yanıklar
sülalesinden şu anda köyde hiç kimse oturmamaktadır. Bunlar şehre göç etmişlerdir. Çıraklar
sülalesi köye imam olarak gelmiştir(Koç, 1999).
İçinden bir çay geçtiği için köy sulaktır bu sebeple sebzecilik ve meyvecilik
yapılmaktadır. Fasulye, kabak,domates ve biber gibi sebzeler ile kiraz, vişne, elma, armut,
Hasan Dede üzümü gibi meyveler yetişmektedir. Köyde ayrıca selvi, kavak ve söğüt ağaçları
bulunmaktadır(Koç,1999). Köyde ayrıca küçük ve büyükbaş hayvan beslenmektedir(Avcı,
1987).
Köyde okuma-yazma oranı yüksek olup, köyden subay, mühendis, doktor, hakim,
öğretmen gibi meslek mensupları yetişmiştir(a.g.e:348).Köyden şehre göç sonunda köy
boşalmış olup ilkokul kapanmıştır. Şu anda köyün nüfusu kışın 60, yaz aylarında ise yaklaşık
100 kişidir. Son yıllarda emekliler şehirden köye geri dönmektedirler(Koç,1999).
Köyde iki cemevi bulunmaktadır. Bu cemevleri yapılmadan önce cem törenleri Satılmış
Haydaroğlu’nun evinde yapılmakta idi. Bu binanın kapısı halen ayaktadır. İlk cemevi 1958
yılında yapıldı. Bu binanın malzemeleri taş ve kerpiç karışımı olup iki odadan oluşmaktadır.
Bunlardan birisi hem kurban kesim odası hem de mutfak olarak kullanılmıştır. Diğeri ise
erkan odasıdır. Burada sağ tarafta kadınlar musfası, sol tarafta erkekler musfası ve ortada
kırklar meydanı yer almaktadır. Kırklar meydanının ortasında bir ocak bulunmaktadır. Bu
bina köyde yapılan törenlerde kullanılmamakla birlikte içinde halen çeşitli eşyalar
bulunmaktadır. Bunlar cemevi dışında yapılan adak kurbanları ile türbelerde yapılan
kurbanlarda kullanılmaktadır(Koç,1999).
Yeni cemevi, 1997 yılında hizmete açıldı. .Bu bina iki katlı modern bir yapı olup hem
köy konağı hem cemevi ve hem de gasilhane olarak kullanılmaktadır. Kurban kesim odası ile
gasilhane binanın dışında bu binaya ek odalar şeklinde yapılmıştır. Alt katta mutfak ve
yemekhane bulunmakta, üst katta cemevi ve muhtar odası yer almaktadır. Yemekler alt
kattaki yemekhanede yenilmekte olup yemek önce kadınlara sonra erkeklere verilmektedir.
Sadece dede, rehber ve onların yanındaki birkaç kişi dışında burada kimseye yemek
verilmemektedir(a.g.g.).
Girişe göre muhtar odası sol taraftadır. Erkan odasında ortada kırklar meydanı veya
halka, sağ tarafta kadınlar musfası, sol tarafta erkekler musfası bulunmaktadır. Halkada ortada
sembolik olarak elektrikli bir ocak yer almaktadır. Cemevinde Hz. Ali başta olmak üzere, 12
İmamlar, Hacı Bektaş Veli ve Atatürk’ün resimleri ile Türk Bayrağı vardır. Yerler halıfleks
olup üstü seyyar kaucuk kaplamadır. Halkada sırta ve duvara gelen yerler döşemedir(a.g.g).
Köye5 kmuzaklıkta Eski Yaylada Eski Yayla Türbesi bulunmaktadır. Buradaki
yatırın kimliği hakkında bir bilgi yoktur. Haziran ayında köye hasat için dönülürken burada
kurbanlar kesilir. Ayrıca yıl içinde adağı olanlar da burada kurbanlarını keserler. Ayrıca
köyün yaslı olduğu tepede evliya nazarlaması vardır. Vaktiyle ermiş bir kişi burayı
kutsamıştır. Buraya taşlar toplanmış ve bir işaret oluşturulmuştur. Buradaki ağaçlar kutsal
kabul edildiklerinden dolayı kesilmemiş ve oldukça büyümüşlerdir. Burada Hıdrellez’de (6
Mayıs) birlik kurbanı kesilmektedir. Bu kesilmezse köye felaket ve kıtlık geleceğini
inanılmaktadır. Yine kurak yıllarda bu tepeye çıkılarak yağmur duaları yapılmaktadır(a.g.g.).
Köyün doğusunda ve batısında iki türbe bulunmaktadır. Bunların Horasan’dan gelen
Kuzukıran ve Muradi adında evliyalar olduğu söylenmektedir. Halk burada çeşitli amaçlarla
kurban kesmektedir (Avcı,1987). Hacı Murad Türbesinin üzeri kiremitle kaplanmıştır.
Buradaki ağaçlara da yine kutsallık nedeniyle dokunulmadığı için ağaçlar alabildiğine
büyümüş ve gelişmişlerdir (Koç,1999).
Ali Koç, köylerinde cem törenlerinin geçmişte bir süre yapılmadığını şöyle anlattı:
1976-1982 yılları arasında köyden Ankara’ya göç eden bazı ailelerin sol düşünceli gençleri,
Ankara’daki Alevi olmayan sol düşünceli gençlerle de işbirliği yaparak cem için köye gelecek
olan dedelerin köye girmelerine engel oldular ve köylülere bu inançların boş olduğunu
söylediler. Böylece 6 sene cem törenleri ve türbe ziyaretleri yapılmadı ve kurbanlar kesilmedi.
Eskiden huzur ve barış içinde yaşayan Alevi köyleri arasında kavgalar başladı. Bizim köy
olan Meşeli ile Demirciköy arasında sınır kavgaları oldu. Bu kavgada Demirciköyden bir kişi
öldü ve hem bizim köyden ve hem de Demirciköyden yaralananlar oldu. Sonunda her iki
köyden bazı kişiler hapse girdiler. Halk, bunu inançtan, erkandan ve yoldan uzaklaşıldığına
bağladı. Daha sonra cem geleneğine dönüldü ve halen bu törenler yapılmaktadır.- Ovacık Köyü
Köyün tarihi, bazılarına göre Hititler’e kadar, bazılarına göre ise Ankara Savaşı
öncesine dayanmaktadır. Daha önceki adı azıcık anlamında “Acık” iken, Cumhuriyetten sonra
Ovacık olarak değiştirilmiştir. Ankara Savaşı sırasında köyün etrafının ormanlarla kaplı
olduğu söylenir, fakat bugün bu ormanlar yoktur. Yapılan arkeolojik kazıdan başı kopmuş bir
aslan heykeli çıkarılmıştır. Bunun Bizanslılar dönemine ait olduğu
söylenmektedir(Avcı,1987).
Köy 81 hane olup köyde ikamet eden nüfus 450 kişidir. Kışın Ankara’da oturup yazın
köye gelenler oluyor bu sebeple köyün yaz nüfusu yaklaşık 500 kişiyi
buluyor(Karabacak,1998).
Köyde tarımcılık, hayvancılık ve arıcılık halkın başlıca geçim kaynağıdır. Arpa, buğday,
nohut, mercimek ve fiğ yetiştirilmektedir. Ayrıca vişne ziraatı gelişmiştir. Şu anda 300
ağaçtan vişne alınmaktadır. Yeni dikilenlerle bu sayı 500’e ulaşmıştır. Bundan başka sebze
olarak domates, biber, fasulye, salatalık, kabak; meyve olarak da vişne, ahlat eriği, kuşburnu,
alıç ve yaban eriği yetiştirilmektedir. Büyükbaş hayvancılık gelişmiş olup, köyde 200
büyükbaş hayvan bulunmaktadır(Kesen,1997).
Köyde 3 aile, tahminen 200 kovanla arıcılık yapmaktadır. Bazı aileler Ordu, Erzurum,
Van ve Güney-Doğu illerinden bal almakta, bunları toptan ve parakende olarak
satmaktadır(a.g.g).
Köyde 50 traktör, 15 pikap, 2 minibüs bulunmaktadır. Pikaplar il dışı bal ticaretinde
kullanılmaktadır. Köydeki zirai aletler; traktör, römork, pulluk, potas, mibzer, holder,
kazayağıdır(a.g.g).
Ovacık köyündeki Cemevi, 1973 tarihinde yapılmıştır. Cemevi, erkan odası, mutfak ve
kasaphane olmak üzere üç odadan müteşekkildir. 200 den fazla insanı alabilecek
kapasitededir. (Karabacak,1998).
Cemevindeki başlıca eşyalar: yemek pişirmek için 6 adet karakazan, 300 adet çatal ve
kaşık, 150 adet çorba tası, 150-200 arasında servis tabakları,, 30 adet sini bulunmaktadır. 6
adet Hz Ali’nin tek resmi, 2 adet Hacı Bektaş Veli ile Hz Ali resmi, 3 adet 12 İmamlarla Hz.
Ali resmi, bir de Hz. Ali, Hacı Bektaş ve Atatürk’ün birlikte resmi vardır. Ayrıca Atatürk’ün
tek resmi bulunmaktadır. Bunlardan başka 1 adet saz, 7 adet mum, 120 adet halı ve kilim, 1
adet Allah, Muhammed yazılı saat, 1 adet Ayet’el Kürsi Levhası bulunmaktadır. Köyün
rehberi, Haydar Güneştir(a.g.g).
Köyde daha önce kerpiç yapı küçük bir cami vardı. Köy halkı 1965 yılında bunu
yıkarak yerine taştan yeni bir cami yaptırmıştır. Cami yaklaşık 300 kişiyi
alabilmektedir(Karabacak,1998).
Köyde Hacı Bayram Dede ve bunun yanında dört dede yatırı bulunmaktadır. Hacı
Bayram Dedenin köyün güneyinde ve köye500 metremesafede yatırı bulunmaktadır. Üç
dede yatırları: 1.Setlik Dede 2.Karakaya Dedesi 3.Seyidim Dedesi.4.Balca Dede. Bunların
yerleri belli olup isteyenler ziyarete gider ve dilek çaputu bağlarlar.(Kesen,1997).
Hacı Bayram Dede, Çubuğun Kargın Köyünden gelmiştir ve Seyit Kalender Veli
Ocağı dedelerindendir. Hacı Bayram Dedenin pek çok kerametleri anlatılmaktadır: Bunlardan
bir tanesi şöyle anlatılmaktadır: Hacı Bayram Dede bir gün Çubuğun Yiğitler Köyüne
misafir olarak gider orada köy halkı bunun bir kerametine şahit olur. Kerameti şudur: Ateş
kütüğü ile köyün içinde dolaşmıştır. Bunu gören halk bunun dede olduğunu ve bunun bir
keramet olduğunu anlamışlardır.(Karabacak,1998). Bu menkabe, bütün Anadolu Alevilerinde
görülen Alevi dedelerinin ateşe hakim olma inancının Çubuk yöresi Alevilerinde de
bulunduğunu göstermektedir.
14.Ömercik Köyü
Köyün doğusunda Akkuzulu, batısında Kargın ve Çubuk İlçesi, Kuzeyde Deliören,
güneyde Sünnü köyleri bulunmaktadır( Çamur,1999).
Ömerciğin kuruluş tarihi kesin olmamakla birlikte Ankara Savaşından önce kurulduğu
bilinmektedir. Ankara savaşı köyün çayırı olan Kanlı Yazı kısmında yapıldığı
söylenmektedir(Koçak, 1997: 8).Bundan 700 yıl önce Ömer isimli mimarın bu köye cami
yapmasıyla Ömercik adını almıştır. Bundan başka Mahmutoğlan Köyü camisi ile kesin
olmamakla beraber Kutuören Camisini de yapmıştır. Her üç caminin de tarihsel ve sanatsal
değeri bulunmaktadır(Avcı,1987).
Bu açıklamadan anlaşılacağı üzere köyün kuruluş tarihi 700 yıl öncesine
dayanmaktadır. Vaktiyle 6 hane olan köye sonradan göç ederek yerleşenler olmuştur. Köye
yerleşen sülaleler 1.Çamuroğlu sülalesi 2.Bodukoğulları sülalesi 3. Kaltakoğulları sülalesi
4.İbişoğulları sülalesi 5.Aşıkoğulları sülalesi. Çamuroğlu sülalesi Malatya’dan Bodukoğulları
sülalesi Ovacık köyünden gelmiştir (Avcı,1987:351). Köyde halen 35-40 hane bulunup
yaklaşık 100 nüfus yaşamaktadır(Çamur,1999).
Ömercik Köyü’nün akarsuları, güneydoğu’daki Uludere ile yazın kuruyan
Kocadere’dir (Koçak,97:8). Köyün 2-2,5 kmuzaklığında Kocagöl bulunmakta bu göl
altından çıkan sularla ve yağmur suları ile beslenmektedir, fakat kuraklık nedeniyle yazın
kurumaktadır. Köyde arpa, buğday ekilmekte ve bire sekiz veya on verim alınmaktadır.
Bunun dışında meyve olarak elma ve vişne yetiştirilmektedir. Ömercik Köyünde Türkiye
Kalkınma Vakfının Örnek Açık Besi İşletmesi bulunmakta ve burada sığır yetiştirilmektedir.
Arazi kıraç ve verimsiz olduğu için orman bulunmamaktadır. (Çamur,1999).
Ömercik Köyü ile Deliören Köyü arasında Hava işletmesi Radarı bulunmaktadır.
Radarın altından yeni otoban geçmekte bu yol Ankara’yı Çankırı’ya bağlamaktadır. Köyün
doğusunda Yediler tepesi bulunmaktadır. Bu tepe900 m. yüksekliğindedir. Söylentiye göre
buraya köyden 7 kişi çıkmış ve bir daha geri dönmemişlerdir. Bu yüzden bu adı almıştır.
Köyün doğusunda bataklık vardır. Eskiden köy burada imiş fakat zamanla köy buradan şu
andaki yerine taşınmıştır(Çamur,1999).
Köye ilköğretim, kaymakam Turgut Göle zamanında 1946’dan sonra gelmiş olup,
okuma-yazma oranı yüksektir. Köyden subay ve mühendis gibi meslek mensubu
yetişmiştir(Avcı,1987).
Köyde eski bir cemevi bulunmaktadır. Bu üç sene önce Ömercik Köy Derneği
tarafından tamir ettirildi. Taş duvarlar betonlandı ve sıvattırıldı. Cemevi üç odadan
oluşmaktadır. Sağ tarafta yanyana kurban odası ile mutfak, solda ise erkan odası yer
almaktadır. Cemevinde çok sayıda halı, kilim bulunmaktadır. Özellikle camiye gelen
halılardan fazlalıklar cemevine getirilmektedir. Bundan başka Hz. Ali, 12 imamlar, Hacı
Bektaş Veli ve Atatürk’ün resimleri ile Türk Bayrağı bulunmaktadır(Çamur,1999).
Ömercik Köyünde köyün 700-800 m. dışında Dede Türbesi veya Dede Çalısı Yatırı
bulunmaktadır. Köydeki adak kurbanları burada kesilmektedir(Çamur,1999).- Sarıkoz Köyü
1402 Ankara Savaşı’ndan sonra Yıldırım Beyazıd’ı yakalayan Mahmut Pehlivan,
Mahmutoğlan Köyüne yerleşir. Yıllar sonra hizmetçilerinden biriyle kız kardeşini evlendirir.
Düğün hediyesi olarak da bu köyün yerini verir. Kızkardeşi sarışın olduğu için buranın adı
Sarıkız olur, daha sonra Sarıkoz’a dönüşür(Avcı,1987).
Köy, ilçeye12 km. uzaklıkta olup, çevresinde Saraycık, Tahtayazı, Yazlıca, Sele ve
Mahmutoğlan Köyü vardır(a.g.e.). Köyde şu anda yaklaşık 50-55 kişi ikamet
etmektedir(Gülden,1999).
Sarıkoz Köyünde arpa, buğday, fiy ekilmekte; elma armut ve vişne yetiştirilmektedir. 5-
6 hane yaklaşık 60 büyükbaş hayvan beslemektedir. Kemal Gülden, 150 koyun ve 50 keçi
beslemektedir(Gülden,1999).
Sarıkoz Köyü Cemevi, 1978 tarihinde yapılmıştır. Erkan odası ve mutfak olmak üzere
iki odadan oluşmaktadır. Cemevindeki eşyalar ise, Hz Ali ve 12 imamların resimleri ile
Atatürk’ün resmi bulunmaktadır. Bunların dışında karakazan, halı, kilim, anfi soba ve mutfak
eşyaları bulunmaktadır(Durmuş,1998).
Köydeki caminin yapılış tarihi 1947’dir. Bu cami 1993 yılında Ahmet Özen ve Cemal
Özmen tarafından tamir ettirilmiştir(Durmuş,1998).- Sele Köyü
Bu köy Çubuk ilçesine16 km. uzaklıkta olup, Çubuk II Barajı’nın hemen üst
tarafındadır. Güneyinde Tahtayazı ve Susuz köyleri, doğusunda Çit, Kuzeyinde Sarıkoz köyü
ile çevrilidir. Çubuk II barajı köyün batı sınırını çizer. Köy dağlık olup, engebeli bir arazi
yapısına sahiptir. Çevre meşe ağaçları ile kaplıdır. Aydos dağından çıkan çay, köyü ikiye
ayırmaktadır. Arazi içinde birkaç tane küçük gölcük vardır.(Koçak,1998).
Köyün kuruluş tarihi, 1211 yılında Seyit Siyami ve oğlu Kalender Veli’nin Horasan’dan
gelerek köye yerleşmesiyle başlar. Kalender Veli, savaşta askerlere sele ile su taşıdığı için,
köy bu adı almıştır. Kalender Velinin köyde türbesi bulunmaktadır.(a.g.y.).
Halk inanışına göre Seyit Kalender Veli, zaman ve mekanı aşarak Mekke’ye gidip orada
Cuma namazını kıldırmıştır. Anadolu’nun Türkleşmesinde Kalender Veli’nin büyük
yardımları olmuştur. Bundan dolayı Cücük ve Taşpınar köyleri civarını 4. Kılıçarslan bir
fermanla kendisine vermiştir(Teberoğlu,1998).
Gerek Seyit Siyami ve gerekse Seyit Kalender Veli yaşadıkları dönemde akıl hastalarını
tedavi ederek bu konudaki kerametlerini göstermişlerdir. Onların ölümlerinden bugüne kadar
yine Alevi-Sünni bütün halk akıl hastalarını bu türbelere getirirler ve hastaların bu şekilde
tedavi edildiğine inanılır ve tedaviden sonra buraya gelinerek kurbanlar kesilir. Yine çocuğu
olmayan halk bu türbeleri ziyaret ederler(Akçay,1969).
Kalender Veli Ocağı dedeleri, Çubuk Yöresindeki Cibali ve Türabi ocaklarının piri,
Seyit Mehmet Abdal, Seyit Hacı Murat Veli ocaklarının mürşididir. Kalender Veli soyundan
gelen Sele’deki dedeler Atamanlar, Kalenderler, Yurdakadimler ve Bozkıranlar sülalelerinden
gelmektedir. Yakın geçmişte tespit edilen dedelerin isimleri şöyledir: Şükrü Ataman, Cemal
Ataman, Cafer Kalender, Yahya Kalender, Kadir Kalender, Mustafa Kalender, Hasan
Kozkıran, Hüseyin Kozkıran, Şükrü Yardakadim, Veli Yurdakadim, Kadir Yurdakadim,
Hamdi Yurdakadim’dir(Yurdakadim, 2001).
Köyün nüfusu 28 kişi olup, bayram ve yaz tatillerinde artmaktadır. Emekliler tekrar
köye dönmeye başlamıştır. Köyün geçim kaynağı tarımdır. Kıraç arazide arpa, buğday, yulaf,
mercimek vb. tahıl; sulak arazide ise, sebze ve meyve yetiştirilmektedir. Küçük çapta büyük
ve küçükbaş hayvan yetiştirilmektedir.(a.g.y).
Eskiden köyde cem törenleri Çubuk çevresinde hem Alevilerin hem de Sünnilerin şıhı
olan Mustafa Kalender’in(Muhtar Arif Kalender’in babası) evinde yapılırdı(Yurkadim,1999).
Köydeki cemevi inşaatına 1986 yılında köyün ileri gelenlerinden Satılmış Yıldız’ın
önderliğinde başlanmış, 1991 yılında hizmete açılmıştır. 200-250 kişilik olup, kültür merkezi
niteliğindedir(Koçak,98).
Cemevine ilk girişte ayakkabıların konulduğu bir koridor, sağ tarafta kesimhane ve
onun bitişiğinde bir mutfak bulunmaktadır. Solda ise sigara içilen bir dinlenme odası ve onun
bitişiğinde kilerlik yer almaktadır. Ortada erkan evi bulunmaktadır. Bütün cemevlerinde
olduğu gibi sol tarafta kadınlar musfası, sağ tarafta erkekler musfası ve ortada halka veya
kırklar meydanı bulunmaktadır(Yurdakadim,1999).
Cemevindeki eşyalar: karakazan, 150’den fazla çatal, kaşık ve tabaklar, Hz. Ali ve iki
yanında Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in ve Hacı bektaş Veli ile Atatürk’ün resimleri vardır.
Yerler boydan boya halı ile döşelidir. Halka, kadınlar ve erkekler musfalarında yastıklar
bulunmaktadır(a.g.g.).
Köyde sözlü kültür, yörede olduğu gibi gelişmiş olup sazı, sözü ve şiiri olanlar çalıp,
söyleyip, yazmaktadırlar. Ozan Hamdi Kalender, yazdığı şiirlerini bir kitapta toplamıştır.
Bundan başka köy muhtarı Arif Kalender zaman zaman şiir denemeleri
yapmaktadır(Koçak,1998).- Sarısu Köyü
İlçeye42 kmuzaklıkta olup doğusunda İnceboyun, batısında Kocagöl ve Kösrelik
Köyü, kuzeyinde Tepe Köy, Gına Hasan, Gümerdiğin köyleri, güneyinde Dalyasan bulunur.
Sarısu, Aşağı ve Yukarı Sarısu olmak üzere iki köydür(Avcı,1987).
Köye ilk olarak Gerdaklı sülalesi gelip yerleşmiştir. Diğer sülaleler: 1.Tekaütler 2.
Abbaslar 3.Tokmakgiller 4.Dandırlar 5.Müdürler 6.Yalamalar 7.Caferler 8.Keller
9.Topçugiller 10. Sarıoğlangiller 11. Kulalar 12.Aşakılar 13.Mollaosmangil 14.Babagiller
15.Cicigiller(Avcı,1987).
Köyde arpa, buğday, fiy, mercimek ve nohut ekilmekte ve elma, vişne, armut, zerdali,
ve erik gibi meyveler yetiştirilmektedir(Umut,1999).
Köyde şu anda 70-75 arasında insan yaşamakta olup 30 yaşın altındaki gençler yok
denecek kadar azdır (Umut,1999).
Köyde okuma yazma oranı yüksek olup, kaymakam, öğretmen, subay vb. meslek
mensupları yetişmiştir(Avcı,1987).
Köyün güneyinde Murad adında bir evliya türbesi vardır. Felçli hastaların türbeye
geldiklerinde dertlerine deva bulduklarına inanılır ve burada bu amaçla kurban
kesilir(Avcı,1987).
Yine köyün yakınındaki bir tepede Horasan Erenlerinden olduğu söylenen Mustafa Şıh
adlı bir yatır daha bulunmaktadır. Bunun hakkında fazla bir şey bilinmemektedir(Umut,1999).
Köydeki Cemevi 1947 yılında inşa edilmiş olup, 7 sene önce bu cemevi tamir edilmiştir.
Kurban odası, mutfak ve erkan odası olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Buradaki
eşyalar ise halılar, kilimler, Hz. Ali, 12 imamlar, Hacı Bektaş Veli ve Atatürk’ün resimleri ile
Türk Bayrağı’dır(Umut,1999).- Susuz Köyü
Köy batıdan Sele ve Çit köyleri ile Kuzeybatıdan Yukarı Çavundur, güneybatıdan
Tahtayazı, güneyden Kızılöz, güneydoğudan Yukarı Emirler, kuzeyden Kalfat, kuzeydoğudan
Dalyasan, Meşeli, güneydoğudan Kuyumcu köyleriyle çevrilidir(Elden,1997).
Susuz Köyü, kuzeyinde yer alan1895 m. yüksekliğindeki Aydost Dağı’nın eteklerinde
kurulmuştur. Aydost Dağı, Batı Karadeniz Dağlarının en güney sınırını oluşturan Köroğlu
Dağlarının en güney ucunda yer alır. Daha çok volkanik yapı etkisini gösterir(a.g.y.).
Köyün coğrafi konumu daha çok dağlık olup ova görünümündeki düzlükleri yok
denecek kadar azdır. Köydeki birkaç küçük akarsu Çubuk Çayı’na ulaşır. Çubuk II Barajı köy
sınırlarına oldukça yakındır.(a.g.y).
Köyün ilçeye uzaklığı15 km.dir. Daha önce köyün adı “Yeniköy” iken, bu ismi
sonradan köyün giriş kısmındaki susuz mevkiinden almıştır. Köyün doğusunda Karatümen
Tepesi ve Pınarcık Mesire Yeri, batısında Yurtlar ve Akpınar otlakları, kuzeyinde Ay Kayası
Tepesi, Üç Baş Tepesi, güneyinde Menevşeli Tepesi ve Söylemez Tepesi ve Susuz Otlağı
bulunmaktadır(Avcı,1997).
Köy bulunduğu coğrafi konum itibariyle Karadeniz iklimi ile İç Anadolu karasal iklim
özellikleri arasında bir geçiş özeliği göstermektedir. Yükseklikten dolayı yazlar karasal iklim
kadar sıcak ve kurak geçmez. Buna karşılık kış ayları sert ve kar yağışlı geçer. Bu iklim
özellikleri dolayısıyla yüksek yerlerde meşe ve çam korulukları yer almaktadır. Fakat bunlar
büyük ölçüde tahrip edilmiştir. Yine köy çevresindeki yamaçlarda meşeliklerin aşırı derecede
tahrip edilmesi sebebiyle çalılık görünümündedir.(Elden,1997:9).
Horasan, Ortaasya, Konya ve Eskişehir’den gelenler Susuz mevkiine gelip
yerleşmişlerdir. İlk olarak 7 ailenin geldiği söylenir. Bunlar: 1.Seyyitoğulları 2.Kırkhocalar
3.Kemterler 4.Yakuplar 5. Tataroğulları 6.Nas Veliler 7.Mucukhalil Oğulları. Bu sülaleden
köyde kimse kalmamıştır(Avcı,1987).
Köy nüfusu, yaz ve kış mevsimlerinde çok büyük oranda değişmektedir. Köydeki genç
nüfus gerek çalışmak ve gerekse eğitim amacıyla Ankara’ya göç etmiştir. Köyde sürekli
olarak kalan yaşlı 5-10 hanelik nüfus kalmıştır. Ankara’da emekli olan yaşlı nüfus yazın
köyde kışın Ankara’da ikamet etmektedir. Bu sebeple köyün yaz nüfusu yaklaşık olarak 80-
100 arasında değişmektedir(Elden,1997).
1986 yılında köye içme suyu getirilmiş ve evlere verilmiştir. Ayrıca çevrede bol su
kaynakları bulunmaktadır. Köy arazisi verimsiz olduğu için sadece hayvancılık
yapılabilmektedir Köye ilköğretim 1938 yılında getirilmiş olup ilkokul öğrencisizlikten
kapanmıştır(Avcı,1987).
Cibali Ocağı dedeleri Susuz köyündendir. Bunlardan bazılarının isimleri şöyledir:
Zülfikar Elden, H.İbrahim Gülletutan ve Arif Hikmet Dalkılıç’tır(Kuzukıran,1998).
Susuz köyü muhtarı Yusuf Bilgin(1998), köyün Cemevi hakkında şu bilgileri vermiştir:
Eskişehir ili Koşmat Köyünden atalarımız bundan 230-250 yıl önce gelip yerleşmişlerdir. Bu
yerleşim alanında önceleri büyük evlerde gizli olarak cem ibadeti yapılırken Cumhuriyetin
ilanından sonra Atatürk’ün laiklik ilkesini Anayasaya koyması ile o yıllarda yetişkin köy
halkını alacak şekilde bir cemevi yapılmıştır. Bu cemevi zamanla halkımızı almadığı için
1995 yılında yeni bir cemevi inşaatına başlanmış ve 1997 Aralık ayında bitirilerek açılışı
yapılmıştır. Cemevi esas olarak üç odadan müteşekkildir: 1. Erkan odası 2. Kurban Odası 3.
Aşevi(mutfak).
Cemevinde kırklar meydanı, çay ocağı, vestiyer, kasaphane, kalorifer kazan odası,
bodrum katında erenlerin ve bacıların ayrı ayrı abdest alma yerleri bulunmaktadır. Erenlerin
oturduğu alan beton kaplı ve üstü parke tahtalıdır. Isınma, kalorifer teşkilatı ve kombi sistemi
ile yapılmaktadır.
Cemevindeki Eşyalar: Halılar, kauçuk yastıklar, Hz. Ali, Hacı Bektaş Veli ve 12
imamların resimleri, veciz sözler. Cemevinin kapısında şu sözler yazılıdır: “Ey mümin
kardeşler! Bu dergaha zahiri ve batıni kirlerinizden arınmadan gelmeyiniz. Eğer arınır da
gelirseniz, Cenabı Allah’ın rahmetine Hz. Muhammet Mustafa’nın şefaatine, Aliyyel
Murtaza’nın ve ehlibeytin sevgi ve muhabbetine mazhar olasınız.” Bu sözler, dede Arif
Hikmet Dalkılıç’a aittir.
Erkan ve Hizmet Sahipleri- Dede: Zülfikar Elden
- Gözcü: Ahmet Sayıcıoğlu
- Zakirler: Fazlı Tavan, Battal Dalkılıç, Yukarıemirler Köyünden Yakup Akdoğan,
Hasan Eryılmaz, Feti Yıldız
- Lokmacı: Rıza Eryılmaz- Kemal Dönmez
- Kurbancı: Kasım Yıldırım
- Saki: Ahmet Erseven
- Carıcı: Emin Sayar
- Seccadeci: Veli Yıldırım
- Delilci: Halil Aslan
- Sakkacı: Arif Hikmet Dalkılıç
- Sır Suyu: Zübeyde Dilmen
- Yasavurlar: Mehmet Harmancı, Murat Akyar
- İznikçi:_______
- Çaycı: _______
- Selsebil:______
- Sofracı: Nesimi Gülletutan
- Kilerci: Bayram Gürcan
Köyde rehber yoktur, çünkü peygamber soyundan geldikleri için ehli olan bir erene bu
görev yaptırılır.
Köyde peygamber neslinden gelen Abdullah oğlu Seyit Süleyman’ın yatırı mevcuttur.
Seyit Süleyman, 1274 yılında dünyaya gelmiş, bu köyde yaşantısını sürdürmüş ve 1317
yılında dünyasını değiştirmiştir. Seyit Süleyman, 7 yıl gibi kısa bir sürede halkın kendisine
sunduğu aşıklık mertebesine erişmiştir. İnsanlık alemine hakkı ve hakikati bildiren deyiş ve
duazimamları ile hizmet etmiştir(Çağlayan,1996).
Yusuf Bilgin(1998), Seyit Süleyman’ın şu deyişlerini söylemiştir:
Kişi gerek er kişilik işleye
Her işine besmele ile başlaya
Şu dünyada hırsı, nefsi boşlaya
Ol kişiye rahmet yağar, hem yağsın dediler.
Başka bir dörtlük
Amentüye amel edin gaziler
Amel etmeyenler sinde sızılar
Der Seyit Süleyman dört kitabı yazdılar
Yoluna gidecek adem ararım.
Seyit Süleyman’ın bir kerametini dede Arif Hikmet Dalkılıç(1998) şöyle anlattı: Mart
köyündeki dostu Çolak İbrahim’i rüyasında savaşta yaralanmış görüyor. Seyit Süleyman
eşine bana biraz azık koy ben arkadaşıma gidiyorum, diyor ve kışta kıyamette yola çıkarak
Mart Köyüne gidiyor. Çolak İbrahim’e bu malum oluyor ve eşine, hanım kalk ateşi uyar bir
misafirimiz geliyor, diyor. Köye ulaştığında Çolak İbrahim’in zahirde köyde sürekli
bulunduğunu fakat batında düşmanla savaştığını anlıyor, Çünkü yaralanmış olduğunu eşi dahi
bilmiyor.
Taliplerinin bazı Alevi ulularının köyde otururken bile düşmanla savaştıklarına
inanmaları, savaşta düşmana galip gelme inancını kuvvetlendirmekte, bu inanç insanlara güç
vermektedir.
Yine Seyit Süleyman bir gün arkadaşı Sarısulu İbiş ile birlikte Kösrelik köyüne
giderken kestirme olsun diye Aydost dağı’nın eteklerinden geçmeye karar verirler. Dağda
henüz kar erimediği gibi yoğun bir sis tabakası da bulunmaktadır. Yollarını kaybeden iki aşık
yanlışlıkla Aydost Dağı’nın zirvesine ulaşırlar. İşte bu sırada nereye gideceklerini bilemeyen
aşıklar şu mısraları dizerler(Avcı,1987):
Yazın geldiğini nerden bileyim
Karşı dağın karı eriyip gider
Bir haber sorayım şu akan sudan
O da bağrını yere sürüp gider.
Sabah olup odaları ilişir
Aşığın gözü sinemde alışır
Duyar da eller hep bana gülüşür
Hele vaktin gelsin zorun ne Aydost
Avrat koç yiğit meydanda gerek
Kardeş ah ettikçe bölündü yürek
Nisbet Maviya’nın sen bunu bırak
Hele vaktin gelsin zorun ne Aydost
Sen Süleyman’ın arz eyledik geldik,
Mehmetle tekkeye tecelli kıldık
Biz “Kalu Bela”dan evveli öldük
Bizi öldürecek zorun ne Aydost
Bu sırada Allah tarafından kendilerine rızık gönderilir. Sonra yola devam ederler ve kısa
bir süre sonra kendilerini Mehmet Tekkesi’nin yanında bulurlar ve tekkenin hemen
yakınında bir köy vardır. Allah’a şükrederek köye ulaşırlar(Avcı,1987).
Bundan başka köyde Murad Dede, Üçbaş ve Ali Baba yatırları bulunmaktadır. Buraya
köy sakinleri ile civar köylerden ziyarete gelinir ve adaklar kesilir(Avcı,1987).- Yukarı Emirler
Yukarı Emirler Köyü; Kızılöz, Tahtayazı, Susuz, Kuyumcu, Bodullar, Deliviran köyleri
ile çevrili bulunmaktadır. İlçeye11 kmuzaklıkta bulunan köy, kıraç ve taşlık bir arazide 500- yükseklikte bir tepenin üzerinde kurulmuş olup arazisi engebeli ve verimsizdir(Gürsu,
1997:7).
Köyün doğusunda Sırıklı Tepe, batısında Küçük Tepe, Kuzeybatısında Kırtıllıbel
Tepesi bulunmaktadır. Köyün toprakları verimsiz olduğu için tarıma pek elverişli değildir. Bu
nedenle az da olsa hayvancılık yapılmaktadır (Avcı,1987).
Köyün iklimi İç Anadolu iklim özelliklerini taşıdığından yazları kurak ve sıcak kışları
ise soğuk ve kar yağışlı geçmektedir. Buna bağlı olarak bitki örtüsü ise kekik, yavşan, ak çalı,
ahlat gibi otsu ve odunsu bitkilerdir(Gürsu,1997).
Yukarı Emirler köyünde Arpalık, Kamışlık, Küçükburun, Yağmurlu ovaları ile Acı Göl,
Koca Göl, Çevrilik Gölü, Datlı Göl gibi göller ile tek akarsu olan Köyönü Çayı yer
almaktadır(Gürsu,1997).
Köyün tarihi Aşağı Emirler Köyü münasebetiyle anlatılmıştı. İlk ataları Aşağı Emirler
Köyünde türbesi bulunan Emir Dede’dir(Gürsu,1997). Köydeki nüfusun çoğu Ankara’ya göç
etmiş olup köyde sürekli oturan yaklaşık 35-40 kişidir ve nüfus yaz aylarında 100 kişiye
çıkabilmektedir(Balcıoğlu,1998).
Köyde Kartallar ve Köleler sülaleleri yaşamaktadır. Okuma yazma oranı yüksek olup
köyden mühendis, bankacı vb. meslek mensupları yetişmiştir. Köyde köy odası, cami, okul
mevcuttur.(Avcı,1987).
Arazi verimsiz olduğundan az miktarda arpa, buğday, fiy, nohut, mercimek
yetişmektedir. Tarım traktör ve pulluk gibi modern tarım araçları ile yapılmaktadır.
Hayvancılık ise ilkel yöntemlerle yapıldığı için fazla gelişmemiştir. Köyün kırlarında kurt,
tilki, tavşan, keklik, sığırcık gibi yabani hayvanlar yetişmektedir. Köyün kaya yapısında
kömür, camtaşı gibi madenlerin bulunduğu bilinmektedir(Gürsu,1997).
Rıza Akdoğan(1998), Yukarı Emirler Cemevi hakkında şu bilgileri vermiştir: Köydeki
Cemevi 1950’li yıllarda yapılmıştır. Bu tarihe kadar Mustafa Türk, Hoca Erdoğan, Necip
Aktaş gibi evi büyük ve müsait olan kimselerin evlerinde cem yapılırdı.
Cemevi, iki musfa, bir meydan evi ile mutfak ve kilerden müteşekkildir. Bunlardan
başka çay ocağı, ayakkabılık, kasaphane, iki kadınlar iki erkekler olmak üzere 4 tuvalet
bulunmaktadır.
Cemevindei eşyalar ise şunlardır: Yerde döşemeli halı ve kilimler serilmiştir. Ayrıca
Atatürk resmi, Hz. Ali’nin resmi, Hz. Hüseyin’in resmi, Hz. Peygamberimizin ismi, 12
imamların resmi ve isimleri, 14 masum-u paklar, Kerbela şehitlerinden bazılarının isimleri,
florosen lambalar, iki adet avize, cemdeki kapıcıların simgesi değnekler, erkan asası, gözcü
asası, kesilen kurbanları doğramak için satır ve bıçaklar, toplanan cemaate yemek vermek için
yaklaşık 400-500 kişilik sofra, kap-kacaktır.
Erkan sahipleri- Dede: Zülfikar Elden
- Dede Yardımcısı : Arif dalkılıç
- Gözcü: Rıza Akdoğan
- Saki: Kazım Özkan
- Aşık: Yakup Akdoğan
- Aşık yardımcısı: Şükrü Doğan
- Rehber: Mehmet Akdoğan
- Hubbeci: (kandilci olabiliir mi)Dursun Gürsu
- Kasap: Rıza Güldoğan
- Aşçı: Murat yalçın
- Kapıcı: Vahit Kılıç-Ünal Sünger
- Çaycı: Ali Güner
- Çaycı yardımcısı: İsmail Akdoğan
- Delilci: Hidayet Sünger
Köydeki caminin yapılış tarihi 1912 olarak bilinmektedir. 1950-1960 yılları arasında
köy muhtarlığı tarafından zaman zaman tamir ettirilmiş ve bu tamir sırasında iş adamı Vehbi
Koç tarafından bir miktar yardımda bulunulmuştur(Balcıoğlu,1998).
Eskiden düğünler bir hafta sürer, kadınlar üç etek, şalvar giyer ve başlık parası alınırdı.
Şimdi düğünler modern şekilde salonlarda yapılmaktadır. Yöresel halk oyunlarımız ise tipik
Türkmen düğün oyunları; Şıkırdım, Kaşık, Canimen, Halay oyunlarıdır. Eski Köy Odası oyun
gelenekleri artık yoktur(Gürsu,1997).
Köydeki Yatırlar(Akdoğan,1998).
Sırıklı Baba, Köyün doğu tarafında olup yüksek bir tepe üzerindedir. Burada birkaç
meşe ağacı alamet olarak gösterilir. Köyün kurulduğu tarihten itibaren türbe olarak kabul
edilen bu tepeye yağmur duası için çıkılır ve kurbanlar kesilir. Burada dikkati çeken diğer bir
husus da bu bölgede bulunan birkaç tane su kuyusudur. Su kuyularının bulunduğu yerde su
durması hayal bile edilemez. Çünkü kuyuların bulunduğu yer taşlardan ibaret ve aralarından
sızıp gitmesi gerekir. Daha da ilginci Birinci ve İkinci Kıbrıs savaşlarında bu suların çekildiği
söylenmektedir. Diğer zamanlarda sürekli olarak kuyularda su bulunur.
Sırıklı Baba’nın hayatıyla ilgili fazla bilgi yoktur. Halk arasında şöyle bir olay anlatılır:
Burası ile ilgili olarak yakında bulunan Dedeler köyünden bir kadının, kızılbaş türbesi diyerek
ağza alınmayacak küfürler sarfetmiş ve sonunda aniden oraya düşüp bayılmış sanki felç
olmuş, daha sonra türbeye bir tosun kurban edilmiş ve özür dilenmiş Allah’a yüz çevirerek
dua edilmiş Allah’ın izniyle bu kadın sonradan şifa bulmuştur.
Dede Pınarı Türbesi: Bu türbe de köy kurulduğu tarihten itibaren türbe olarak kabul
edilmiş köyün kuzey tarafında yer almaktadır. Bununla ilgili olarak da geniş bilgi yoktur.
Ancak halk arasında anlatılan bir olay: yine Dedeler köyünden birisi bu türbeye ait ağaçları
kesmiş ve kısa bir süre sonra bir motor kazası geçirmiş ve hanımını kaybetmiştir. Bunlara
sebep olarak da bu türbeden kestiği ağaçları göstermiştir.
Garip Baba Türbesi : Köyün içinde olup bazı kerametleri olduğu söylenmekle beraber
bilinen bir şey yoktur.
Ağa Pınarı Türbesi : Bu da köyün içinde bir yerde olup yaygın bir kerameti
bilinmemektedir.- Yukarı Karaköy
Çubuk ilçesinin güneybatısında Sirkeli köyünün tam doğusunda küçük bir tepe üzerinde
yer alır. Kuzeyinde İkipınar, Kuzeybatısında Mire, Gümüşyayla, doğusunda Kızılca Köy,
güneyinde Abadan, batısında Yuva Köyü ile Sirkeli bulunmaktadır. Köyün ilçeye uzaklığı 25- dir. Buradan Çubuk Ovası çok güzel görünür. En fazla yağış alan köylerden birisidir. Bu
köyün kurulduğu tepenin güney kısmında 5000 dönüme yakın bir çayır vardır. Çok güzel
kaynak sularının olduğu bu çayıra, çevre köylerce Karaköy çayırı denir. Burada koyun sığır
beslenmektedir(Avcı,1987).
Karaköy 1933 yılında Çankırı İli’nin Orta ilçesine bağlı Evrateli Köyü sakinlerinin bir
kısmının Atatürk’ün Paşalarından birisine ait olan 10 bin dönümlük bu araziyi 8000 liraya
almaları ve yerleşmeleriyle kurulmuştur. İlk dönemlerde Yuva Köyü’ne bağlı bir muhtarlıkla
idare edilmiş daha sonra bağımsız bir köy oluşmuştur. Önceleri köyün adı Yuva Karaköy
iken, Yukarı Karaköy olarak değiştirilmiştir. Köyün 1955 yılında okulu, 1956’da camisi
yapılmıştır. Köyün gelir kaynakları; tarım, sütçülük, ziraat ve tavukçuluktur(a.g.e.).
Köy, şu anda 7 hane olup yaklaşık 30-40 kadar nüfusa sahiptir. Ankara’da ise 1000
kadar Yukarı Karaköylü yaşamaktadır(İşcanoğlu, 1998: 8). Köye dışarıdan gelip yerleşen 4-5
hane bulunmaktadır.
Daha önce 7 bin dönüm olan köy arazisi çeşitli sebeplerle satıldığından bugün 4-5
dönüm kadar kalmıştır Köylü kendisini geçindirecek kadar buğday eker. Her evde 3-5 inek
beslenir ve bunun sütü satılır(a.g.y.). Ayrıca köyde 1 tane bırdırcın çiftliği 1 besi mandrası ve
1 tavuk çiftliği vardır(Güvenç,1999).
Mehmet Abdal Ocağı dedelerinden bazıları şunlardır: İsmail Güvenç, Hüseyin Güvenç,
Cafer Güvenç, Mustafa Güvenç ve Mehmet Güvenç(Kuzukıran,1998). Yöresel Halk aşığı
olarak da bilinen Seyit Mehmet Abdal Evlatlarından Dede(Şıh) İsmail Güvenç’in sevgi,
hoşgörü ve Ali sevgisini işleyen şiir ve deyişleri bulunmaktadır(İşcanoğlu,1998).
Köyde ilk cemevi 1940’lı yıllarda yapılmıştır. Yasak olması nedeniyle burası Ali
Güvenç Dedenin evinin bitişiğinde gizli bir cemevi olarak yapılmıştır. 1970’lerde köyün
ortasına şimdiki cemevi yapıldı. 1990’lara kadar yine yasak nedeniyle buraya da cenaze evi
deniliyordu. Bina biriketten yapılmış olup çatı ahşaptır(Güvenç,19 99).
Cemevine girişte bir ayakkabılık bulunmaktadır. Girişin solunda bir kurban kesim odası,
yanında cenaze yıkama odası ve abdest alma yeri ve erkekler için tuvaletler vardır. Girişin
tam karşısında mutfak vardır. Burada karakazan, tava, kepçe, sini, sofra altları ve 300 kişiye
yetecek kadar tabak, çatal ve kaşıklar bulunmaktadır(a.g.g).
Mutfağın solundaki bir kapıdan erkan evine giriliyor. Burada zemin tamamen halılara
kaplıdır. Kenarlarında şark usülü minder ve yaslanmak için yastıklar vardır. Erkan odasında
sağda kadınlar musfası, bolda erkekler musfası ve ortada halka yer almaktadır. Kadınlar
sofasının girişi o taraftan olup girişte bir ayakkabılık, tuvalet ve abdest alma yerleri ve küçük
bir dinlenme odası bulunmaktadır(a.g.g).
Erkan odasında başta Hz. Ali’nin, 12 imamların, Hacı Bektaş Veli ve Atatürk’ün
resimleri vardır. Ayrıca Hz. Muhammed, Hacı Bektaş Veli’nin veciz sözleri levha olarak
duvarlara asılmıştır(a.g.g).
Şabanözü İlçesi Alevi Köyleri
1.Bulgurcu Köyü
Köyün doğusunda Göldağı Köyü, güneyinde Gümerdiğin Kasabası, kuzeyinde Kutluşar
Köyü bulunmaktadır(Bektaşoğlu,1999).
Bulgurcu, Hacı Murat Veli Ocağı dedelerinin köyüdür. Ocağın kurucusu olan Hacı Murt
Veli, Horasan’dan Anadolu’ya Akkoyunlu Aşireti’nin imamı olarak gönderilmiştir. Önce
Baykuş Boğazı’nın sağ tarafındaki kayalık alanın az ilerisindeki Eskiköy’e yerleşmiş fakat
Kalecik Tekfuru’nun zulmüne dayanamayarak Çankırı İli Eldivan İlçesi Seydi Köyüne göç
etmiştir. Burada 17 yıl yaşadıktan sonra vefat etmiş ve türbesi buradadır. Hacı Murat Veli’nin- Göbekten torunu Hasan Dede, bir erkan basma olayına kahrederek Bursa’nın İnegöl
ilçesinin Doma(Şehitler) köyüne göç etmiş ve 41 yıl kendisinden haber alınamamıştır. Sonra
onun neslinden gelen Hüseyin’in büyük oğlu Bektaş, Bulgurcu Köyüne yerleşmiş, küçük
kardeşi Hasan Çubuğun kargın Köyü’ne Kalender Veli evlatlarına hizmet etmesi için
gönderilmiş burada evlenerek köye yerleşmiştir(Teberoğlu,1998).
Hacı Murat Veli Ocağı dedeleri:İsmail Bektaşoğlu, Celal Abbas Bektaşoğlu, Şeref
Bektaşoğlu’dur(Kuzukıran,1998).
Bulgurcu sulak olup köyün kenarından Şabanözü Çayı geçmekte ve çevresindeki
bahçeleri sulamakta ve burada bostan yetiştirilmektedir. Bunun dışında köyde arpa, buğday ve
fiy ekilmektedir. Ayrıca köyde elma, armut, erik, kır eriği ve çördük gibi meyveler
yetişmektedir. Bulgurcu Köyünde hemen her aile bir iki büyükbaş hayvan
beslemektedir(Bektaşoğlu,1999).
Köyde şu anda 20 hane olup 50-60 arasında nüfus yaşamaktadır. Köyde 40 sene önce
yapılan ve tek erkan odasından oluşan eski bir cemeevi bulunmaktadır. Ayrıca cemevinin
girişinde kapların konulduğu bir salon yer almaktadır. Halen cem törenleri bu cemevinde
yapılmaktadır.360 metrekare büyüklüğünde yeni cemevi yapımına başlanmış olup inşaat
devam etmektedir(a.g.g.).
Köyün içinde Ali Haydar ve Dede Celal Abbas Bektaoğlu’nun babası Ali
Bektaşoğlu’nun ve Ergayıp adlı yatırlar bulunmaktadır. Ali Haydar Çorumlu Sultan Samıt
Evlatlarından bir dede olup bu köyde 1943 yılında vefat etmiş ve buraya gömülmüştür. Bu
aynı zamanda Ali Bektaşoğlu’nun musahibidir. Bununla ilgili iki keramet anlatılmaktadır.
Bunlardan birisi şöyledir: Dalyasan Köyünden iki kişi Çubuk’tan karpuz alarak dedeye hediye
olarak götürmek isterler ve kendi aralarında dedenin körlüğünü konu ederek, kör karpuzun
iyisini kötüsünü nereden bilecek derler. Köye geldiklerinde dede bunları çağırarak, kendisinin
kalp gözünün açık olduğunu gerçek körün kendilerinin olduğunu söyler. Yine Ali Haydar
Dede, Dalyasan köyünden Göldoğan Köyüne gitmek ister ve yanında bir kişi daha
bulunmaktadır. Yolda bir dereden geçmeleri gerekmektedir, hava yağışlı olduğu için derenin
suyu çoktur ve dede kör olmasına rağmen derenin derin bir yerinden yanındaki ile birlikte
geçerler ve ayakları bile ıslanmaz. Ali Bektaoğlu’un Türbesi çoğunlukla çocuklarının maddi
desteği ile az da olsa taliplerinin katkısı ile yaptırılmıştır(Bektaoğlu,1999).
Dede Celal Abbas Bektaoğlu, babası Ali Bektaoğlu’un kerametlerini, ailesi ile övünüyor
anlamına gelmemesi için anlatmak istemedi, fakat ısrarımız üzerine iki kerameti nakletti:
Dede Ali Bektaoğlu, zaman zaman atı ile bazı evlere girmiş fakat sonunda talipler atın ayağını
bükerek evden zorla çıkarmışlardır. 1965 yılında Dede celal Abbas Bektaoğlu babasına
harçlık vermek ister, fakat babası bunu kabul etmez ve oğlum Allah benim rızkımı verir der
ve kısa bir süre sonra evde birlikte otururlarken Tayyip Çavuş adlı birisi evin camını tıklatır
ve içinde 20 lira olan bir zarfı kendisine takdim eder. Dede Celal Abbas Bektaoğlu’na göre bu
para o zaman için çok değerli bir paradır.
Dede Celal Abbas Bektaşoğlu köylerinin dışında olan bir olayı şöyle anlattı:
Çocukluğumda Alevi köyü olan Kösreliğe yağmur yağarken Sünni köyü olan Gümerdiğin’e
yağmamaktadır. Bu köylüler çaresiz kaldıkları için Kalender Veli Ocağından Muharrem
Dede’yi çağırıp yağmur duası yaptırmak isterler. Dede yalnız siz benim ne yapacağıma
karışmayacaksınız, der ve bir dana getirterek dualayıp, tekbirleyip keser. Yalnız siz ikrarsız
olduğunuz için bu lokmadan yiyemezsiniz, der. Kısa bir süre sonra çok şiddetli bir yağmur
yağar ve köylüler yağmurdan canlarını zor kurtarırlar. Köylüler hala bunu konuşmakta ve
dedeye saygı duyduklarını söylemektedirler. Ahmet Kuzukıran ve Mustafa Güvenç dedeler
de, kendileriyle görüştüğümde bu tür olaylara bizzat şahit olduklarını söylemişlerdir.
Köyün içinde bulunan Ergayıp Yatırı daha çok yağmur dualarında ve adak
kurbanlarında ziyaret edilir ve orada kurbanlar kesilir ve birlikte yenilir(Bektaşoğlu,1999).- Çapar Köyü
Köy, Şabanözüne12 kmuzaklıkta olup ana karayoluna 2 km’lik bir yolla bağlıdır.
Köylülerin verdiği bilgilere göre, köyün kesin kuruluş tarihi bilinmemekle birlikte Kayı
boyunun Cabiroğlu aşiretinden gelmekte ve Cabiroğlu sözü, zamanla Çapar haline
dönüşmüştür(Erginer,1996).
Köyün nüfusu kışın 14, yazın ise yaklaşık 20 kişi kadardır(Güvenç, 1999). Köy arazisi
kıraç ve çok taşlı olduğundan tarıma pek elverişli olmamakla birlikte yine az miktarda arpa,
buğday tarımı yapılmaktadır. Yaz aylarında köylülerin ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla az
oranda sebze de yetiştirilmektedir. Köydeki tek traktör, tarım işlerinden çok köylüleri
Şabanözü ilçesi pazarına götürüp getirmektedir. Çapar’da büyükbaş hayvan ve kümes hayvanı
beslenmekte, ayrıca arıcılık yapılmaktadır(Erginer,1996).
Köyün kurucusu Cabbar Baba’nın Yatırı, köyün yaklaşık1 kmdoğusunda kısmen
meşelik ve çamlık bir tepede bulunmaktadır. Mezarın yanında Cabbar babanın karısı ile
kızının mezarları da vardır(a.g.y.).
Çapar köyüne 1954 yılında cami yapılmış, 1980 yılında elektrik getirilmiş, 1938 yılında
açılan ilkokul öğrencisizlik yüzünden 1980 yılında kapatılmıştır(a.g.y).
İlk cemevi, köyün merkezinde idi. Sonra şifalı suyun bulunduğu köyün güneyindeki bir
yere yapıldı. Sonra 1930’lu yıllarda tekrar köyün merkezine bir cemevi yapıldı. Cemevine
girişte sağda kurban odası, onun bitişiğinde yine sağda mutfak, solda erkan odası vardı.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.