Alevilik ve Bektaşilik araştırmalarının ustası
Türk edebiyatının, Alevilik ve Bektaşilik araştırmalarının yeri doldurulamayacak ustası [Yorum - Ahmet Yaşar Ocak] Meslekler o mesleğe...
Türk edebiyatının, Alevilik ve Bektaşilik araştırmalarının yeri doldurulamayacak ustası
[Yorum - Ahmet Yaşar Ocak]
Meslekler o mesleğe mensup pek çok kişi tarafından icra edilir, ama onlar içinde bazıları vardır ki, icra ediş tarzlarıyla, meslekî titizlik ve duyarlılıklarıyla, yaptıkları katkılarla, uyguladıkları yöntemlerle diğer meslektaşlarından ayrılır ve âdeta meslekleriyle özdeşleşirler.
Böyleleri insana onların sanki sırf bu mesleği icra etmek için dünyaya geldiklerini düşündürür. İşte Türkoloji dünyasının çok yakından tanıdığı Prof. Irene Mélikoff, bu tip bilim insanlardan biriydi. Onun Türkoloji ve Fars etütleri, ama özellikle Türkoloji alanında elli yılı aşkın bir süredir yaptığı araştırmalar, yayımladığı kitap ve makaleler, uzun yıllar bu alanlarda çalışan yerli yabancı bilim adamları arasında takdirle izlenmiş, kalıcı izler bırakmıştır.
Türkoloji dünyası, 8 Ocak Perşembe günü Prof. Irene Mélikoff'u kaybetti. Kimdir Prof. Irene Mélikoff? 1917 Rus devriminin önünden Avrupa'ya kaçan petrol zengini Âzeri bir ailenin biri erkek iki çocuğundan kız olanıdır. (Kanada'da yerleşmiş bir işadamı olan erkek kardeş, yıllar önce orada vefat etmişti.) Annesi Rus kökenli, çok güzel, zarif bir hanımdır. Devrimden kaçan bu ailenin bebek kızı Irene, ileride annesinin güzellik ve zarafetine, zekâsına varis olacaktır. Fransa'ya sığınarak artık hayatlarına orada devam etmeye karar veren ne o anne, ne de baba, bu küçük kızın ileride dünyanın en önde gelen Türkologlarından biri olacağını o zamanlar şüphesiz ki bilemezlerdi. Fakat onlar kızlarına mümkün olan en iyi eğitimi vermeyi amaçlıyorlardı şüphesiz. Ailede Türkçe ve Rusça olmak üzere daha küçük yaşlarda iki dille büyüyen Irene, Paris'teki lise tahsili boyunca Grekçe ve Latince ile tanıştı. Sorbonne'daki üniversite yılları onda şarkiyat alanına ilgi uyandırdı ve Türkoloji'ye ve Fars etütlerine merak sardı. Bir yandan orada büyük Fransız Türkoloğu Jean Deny'nin, müteakiben Claude Cahen'in öğrencisi olurken, diğer yandan da Şark Dilleri Okulu'nda (Ecole des Langues Orientales) -ki daha sonra Yaşayan Şark Dilleri Okulu (Ecole des Langues Vivantes Orientales) adını alacaktı- Dr. Adnan Adıvar'ın derslerini takip ederek Türkçesini geliştirdi, Farsça da öğrendi. Sorbonne'da tanıdığı, matematikçi Salih Zeki'nin oğlu Faruk Sayar'la evlenerek Halide Edip Hanım (Adıvar)'ın üvey gelini oldu. Bu evlilikten Belkıs, Ladin ve Şirin isimli, ikisi halen akademisyen (Belkıs Hanım Slav Etütleri'ni, Şirin Hanım, anne mesleği Türkoloji'yi seçti) üç kızı oldu. Bu ailede Türkiye'yi, Türk tarihini ve kültürünü yakından tanıma ve böylece ilerideki mesleğine zemin hazırlayacak bir altyapı elde etme fırsatını bulduğu gibi, Cumhuriyet'in kurucu kadrosunu teşkil edenler hakkında da birinci elden bazı önemli bilgilere sahip olma imkânını elde etti. Bir süre ailesiyle İstanbul'da yaşadı, fakat evliliğinden mutlu olmadı ve sonunda ayrılarak çocuklarıyla Fransa'ya döndü. Orada kendini tamamıyla bilimsel çalışmalara verdi. İngilizce, İtalyanca ve Almancasını geliştirdi. Nitekim bu son derece zengin dil altyapısı onun sağlam bir kariyer yapmasına ve uluslararası planda kısa zamanda tanınmasına da vesile olacaktı.
Irene Mélikoff, İran kültürüyle ve tabiatıyla Rus edebiyatı ve tarihiyle de uğraşmakla beraber, Türkoloji'yi temel uğraş alanı olarak seçti. Özellikle Anadolu'da yazılmış Türk destan edebiyatına, bu edebiyatın epik ürünlerine yakın bir ilgi duyuyordu. Zaten ilk eserlerini de bu alanda verdi. 1954 yılından başlayarak, 1962 yılına kadar sırasıyla Gazi Umur Paşa Destanı'nı (Le Destan d'Umur Paşa: Düsturnâme-i Enverî, Paris 1954), doktora tezi olan Dânişmendnâme'yi (La Geste de Melik Dânişmend: Etude Critique du Dânişmendnâme, Paris 1960, 2 cilt, inceleme, tenkitli metin ve Fransızca çeviri) ve arkasından, asıl bundan sonraki bütün hayatını adayacağı Alevilik ve Bektaşilik araştırmalarına yönlendirecek olan Ebu Müslim Horasanî'nin destansı hayatını konu edinen Ebumüslimnâme'yi (Abu Müslim: Le Porte-hache du Khorassan, Paris 1962) yayımladı. Nitekim Türk edebiyatına olan bu derin ilgisi onu, ünlü İtalyan Türkoloğu Alessio Bombaci'nin -ne hikmetse hâlâ Türkçeye kazandırılamayan ve bir benzeri de yazılamayan- Türk Edebiyatı Tarihi'ne dair eserini Fransızcaya çevirmişti. (Histoire de la Littérature Turque, Paris 1968)
I. Mélikoff artık aradığını bulmuştu. Kendi ifadesiyle, "Türkiye'de Sünnî İslam'ın dışında ikinci bir İslam anlayışı olduğunun farkına varmış", Alevileri ve Bektaşileri keşfetmişti. Bu keşif onu egzotik duygular içinde, bu zümreleri yakından tanıma arzusuna sevk etti. Doktorasını bitirdikten sonra araştırmacı olarak girdiği CNRS (Bilimsel Araştırma Ulusal Merkezi)'de çalışırken Türkoloji alanında muhtelif makaleler de yayımladı. Bir süre sonra, hocası Claude Cahen'den boşalan Strasbourg Türkoloji Enstitüsü (Institut d'Etudes Turques)'nün başkanlığına atandı. Burada bir yandan Türk dili, kültürü, tarihi ve edebiyatıyla ilgili lisans dersleri, master (maîtrise) ve doktora seminerleri vererek Türkoloji alanında öğrenci yetiştirmeye çalışırken, bir yandan da araştırmalarına devam etti. Artık yayınlarının konusu sadece Alevilik ve Bektaşilik üzerine idi. Özellikle 1970'li yıllardan sonra bu alanda yayımladığı makaleleri, hep önemli konulara, problemlere dokunan, bunları derinlemesine analiz ederek çözmeye çalışan nitelikte idi. Bu arada da hemen her yıl mutlaka, o zamanlar enstitüde Türkçe okutmanlığı yapan asistanı Catherine Périer d'Hauterive ile Türkiye'ye geliyor, her yıl değişik bir yörede alan araştırmaları yapıyor, gözlemlerde bulunuyor, veriler topluyordu. Bu arada Paris'te, ilk sayısı 1968 yılında yayımlanan ve hâlâ başarılı bir şekilde yayın hayatını sürdürmekte olup uluslararası büyük bir prestije sahip olmaya devam eden Turcica dergisini kurdu ve editörlüğünü üstlendi. Bu o zamana kadar, Türkiye'de merhum Fuat Köprülü'nün İstanbul'da Türkçe yayımladığı meşhur Türkiyat Mecmuası istisna edilirse, uluslararası planda, üstelik Batı dillerinde yayın yapan ilk Türkoloji dergisi oldu. Bu, Irene Mélikoff'un Türkoloji dünyasına kazandırdığı, en az kendi yayınları kadar büyük bir hizmettir ve asla unutulmayacaktır.
Irene Mélikoff tam otuz yıldan fazla bir zamanını Alevi ve Bektaşi etütlerine hasrederek geçirdi. Araştırmalar, seyahatler, telif faaliyetleri, bilimsel toplantılar (düzenleyici ve katılımcı olarak) ve Türkoloji ve Fars Etütleri alanında, aralarında bu satırların yazarının da bulunduğu birçok doktora öğrencisi yetiştirdi. Bunlar içinde bugün Fransa'dan, Cezayir ve Tunus'tan, Türkiye'den, İran'dan birçok başarılı, ismini uluslararası alanda kabul ettirmiş akademisyen olduğunu belirtelim. Bunlar şüphesiz ki onun bir akademisyen olarak performansını belgeleyen faaliyetlerdir. Ama onu asıl her zaman hatırlarda tutacak olan, kendinden önce pek müntesibi bulunmayan, Türkiye için önemli olduğu her geçen gün giderek daha iyi anlaşılan Alevilik ve Bektaşilik alanındaki araştırmaları, ideolojik yaklaşımlardan, siyasi spekülasyonlardan kurtararak bilimsel bir çerçeveye oturtmuş olmasıdır. Bu, hem Türkiye için, hem uluslararası Türkoloji sahası için, hem de bizzat Alevi ve Bektaşi kesimleri için ona borçlu olduğumuz, asla unutulmaması gereken çok önemli bir hizmettir. Onu yakından tanımadıkları için, onun bu hizmetini yeterince değerlendiremeyenlerimiz ve sırf uğraştığı konulara duydukları antipatiden dolayı ona soğuk bakanlarımız hep olmuştur ve hâlen de vardır. Ama onlar her şey bir yana, şu son paragrafta yazılanlar üzerinde ciddi olarak düşünecek olurlarsa, eminiz ki düşüncelerinden vazgeçeceklerdir. Hatırasını saygı ile anıyoruz.
PROF. DR. AHMET YAŞAR OCAK
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ
ZAMAN - 15 Ocak 2009, Perşembe
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.