Alevilik Nedir? Aleviler ne istiyor?
“Sen seni bilirsen yüzün Hüda’dır; sen seni bilmez isen Hak senden cüdadır”
Aleviler toplumsal yapılarını ve inançlarını korumak için İslam Şeriatının egemen olduğu topraklarda yüzyıllarca mücadele etmiş, İslam’ı kabul etmedikleri için katledilmişlerdir. Bu nedenle Aleviler İslam’ın egemen kurumlarından uzak kalarak yaşama savaşı vermişlerdir. Tarihinin hiçbir döneminde İslam Şeriatı ile yargılanmayı kabul etmeyen bir topluluk olarak Aleviler, kendi toplumsal adaletini sağlayan bir hukuk ve yönetim yapısı kurmuştur.
Alevilik inancında temel düsturlar açıktır. Bu inancımızı nasıl yaşayacağımızı da belirler. Dünyanın özgün değerlerinden olan Alevilik, felsefesi ile insanı bir bütün olarak eşit sayar; bu amaçla “Yetmiş iki millet birdir nazarımızda”. “Dili, dini, rengi ne olursa olsun iyiler iyidir”. İnsani hoşgörü yüzyıllardır felsefemizin odağındadır ve Pir Hace Bektaş Veli biz Alevilere olduğu gibi tüm insanlığa da öğüdüdür; “Düşmanınızın dahi insan olduğunu unutmayın”.
Aleviliğin yaşama alanı hiçbir dinle doğrudan kesişmez. Alevilik mitolojisi, felsefesi ve ritüel dünyası İslam dahil birçok dinle ayrışır:
Biz Aleviler olarak;
- “Âdem ile Havva” mitolojisine inanmaz ve kendimizi “Güruhu Naciye” olarak görürüz. İnancımızda “cennet- cehennem” yoktur. Ölümsüzlüğe inanır ve sürekli “don değiştirildiği”ne, daima bir devr-i daimîlik içinde olunduğuna inanırız. Bu nedenle de “günah” kavramımız yoktur. Yaşamımızı rızalıklar üzerine kurarız ve öyle tamamlamak isteriz. Her şeyin bu dünyada olduğunu biliriz. Beden ve Can’ın birbirinden ayrıldığına ancak her şeyin “can” olduğuna inanırız.
- Felsefemizin kendi özgün mitoloji ve mitleri bulunmaktadır. Kimi zaman ve mekâna bağlı, kimi ise zaman ve mekâna bağlı olmayan Veli ve Erenlerimize bağladığımız kerametlerden “el” alırız; bunu da “El ele el Hakk’a” biçiminde ifade ederiz.
- Alevilik insanlığın kadim inançlarından biridir ve kendi özgünlüğü, değerleri ile insanlığa bir armağandır. Hak-İnsan-Evren tasarımıyla “Vahdet-i Mevcut”a, “Varlığın Birliği”ne, “vardan var olmaya” ve “südur”a inanırız.
- Alevilik ve Aleviler başka hiçbir inancın tarihsel hastalıklarından, mitolojik varyasyonlarından yola çıkılarak yok sayılamaz. Hiçbir inancın, dinin bir alt kolu, mezhebi ya da sapkınlığı olarak görülemez.
- “Sen seni bilirsen yüzün Hüda’dır; sen seni bilmez isen Hak senden cüdadır” düşüncesinden hareket eder ve insanın “Ene-l Hak” üzerinden “İnsan-i Kâmil” olarak dönüşebileceğine inanırız. Bu nedenle felsefemizde Hakk’ın öz’ünü kendinde taşıma potansiyeli ile insan” kul” değildir. İnancımızda Hak Hızır’dır. Çalışıp emek harcayanın bereketini veren Hızır’dır. Kurdun-kuşun hakkını bilen Hızır’dır. Daima yanımızdadır. Yoldaşımız ve yarenimizdir.
- İnancımızın bağlı olduğu düstur, “Dört Kapı Kırk Makam”dır. Bu makamlar ancak bir Yol ehli Rehber ile yürünür. Buna bağlı olarak Mürşit-Pir-Rehber ve Talip bir bütündür. Ocaklı, Çelebi ya da Babağan örgütlenmelerimiz birbirini tamamlar ve sürek farkları ile birbirinden ayrılır. Kiminde Musahiplik, kiminde Yol Kardeşliği üzerinden Yol alınır. Yol’un bütününde amaç; “eline-diline-beline sahip olmaktır”.
- İnancımızı Yol olarak görürüz ve “Yol bir sürek binbir” olarak tanımlarız. İçimizdeki farklılıklarımız bizim güzelliğimiz ve renklerimizdir. Dışımızdaki din ve inançlara, kültür ve felsefelere saygı ile yaklaşırız. Hiçbir inancı, dini inancımızdan üstün ya da aşağı görmeyiz; “Okunacak en büyük kitap insandır” diye düşünürüz. Bu düşünceden yola çıkarak inancımızda, felsefemizde “kadın-erkek” ayrılığı bilmeyiz ve cinsiyetçi, kadını yok sayan, aşağılayan söylemleri hakaret sayarız.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.