Alevilik Nedir?

Alevilik Nedir?

Dersim konusunu kaleme alan İsmail Beşikçi'den çarpıcı tesbitler....''Dersim denildiği zaman, Kürdlük yanında inanç sorununu da gündeme gelmektedir. Bunun için, Alevilik Nedir? şeklinde bir soru sormak önemli olmalıdır....''

A+A-

Dersim denildiği zaman, Kürdlük yanında inanç sorununu da gündeme gelmektedir. Bunun için, Alevilik Nedir? şeklinde bir soru sormak önemli olmalıdır. Bunun için de Şii İslam’ın kavramları ve ritüelleriyle ilgili kısaca açıklama yapmak önemlidir.

İman Ali, İmam Hasan, İmam Hüseyin, Kerbela, Oniki İmam, Ehlibeyt, Fatıma Ana… kavramları Şii İslam’ın kavramlarıdır. Bu kavramlar etrafında gelişen ritrüeller de vardır. Bugün yaşayan Alevilik bu kavramların, ritüellerin etkisi altındadır. Özellikle Dersim Aleviliğinde bunları görmek mümkündür.

Alevilik Nedir? Bugün yaşanan Alevikten bu kavramları, bu kavramlar etrafında gelişen ritüelleri çıkarın. Geriye ne kalır? Geriye kalan Aleviliktir. Cem, Cemevi, Semah, Bağlama Aleviliktir. Dağlara, sulara, doğaya saygı sevgi Aleviliktir. Munzur Baba, Düzgün Baba, Sultan Silbüs, Hüseyin Gazi, Hızır, Abdal Musa Aleviliktir. Rehber-Pîr- Mürşid Aleviliktir, Musahiplik, Kirvelik Aleviliktir. Ocaklar Aleviliktir. Ama ‘Kerbela’nın evlatlarıyız ‘Musa Kazım’da geliyoruz’ vs. demek Alevilik değildir.

Alevlik İslamdan çok çok önceki bir inançtır. ‘Alevilik İslam değildir’demek, ‘Alevilik Hristiyanlık değildir’, ‘Alevilik Musevilik değildir’ demek gibi bir sözdür. Alevilik Hristiyanlık değildir’, ‘Alevilik Musevilik değildir’ sözleri, nasıl, Hristiyanlığa, Museviliğe hakaret değilse, ‘Alevilik Müslümanlık değildir’ sözü de böyledir. Şüphesiz bu sözde de bir hakaret yoktur. Bu somut olguların saptanmasıdır.

Seyid Rıza çok değerli bir kişidir. Direnmiştir, teslim olmamıştır. Her şeyden önce İnsandır. Her zaman zulüm görenlerin yanında yer almıştır onların acısını paylaşmış , onlara yardımcı olmaya çalışmıştır. Ama ‘… evlad-ı Kerbelayız…’ yanlış bir sözdür. Kerbela’nın evlatları kimlerdir? Üçüncü İmam Hüseyin ve Hüseyin’den gelenlerdir. Kerbela’nın evlatlarının, Birinci İmam Ali’den başlatmak daha doğrudur. Birinci imam Ali’dir. Ali, aynı zamanda, İslam’daki Dördüncü Halifedir. İkinci İmam Hasan’dır. Üçüncü İmam Hüseyin’dir. Dördüncü İmam, Üçüncü İmam Hüseyin’ in oğlu Zeynel Abidin’dir. Beşinci İmam Zeynel Abidin’in oğlu Muhammed Bakır’dır. Altıncı İmam Muhammed Bakır’ın oğlu Cafer-i Sadık’tır.

Yedinci imam Cafer-i Sadık’ın oğlu Musa Kazım’dır. Cafer-i Sadık, büyük oğlu İsmail’i İmam tayin edeceği yerde, küçük oğlu Musa Kazım’ı İmam tayin etmesi, Şiiler arasında tepki çekmiştir. İsmaililer akımı böyle doğmuştur. Alamut Kalesi, Hasan Sabah böyle bir muhalefet sürecinde gelişmiştir. İsmaililer akımına mensup olanların da ‘Kerbela’nın evlatları’ sayılması doğrudur. Ama Araplardaki bu iktidar kavgasını, Kürdlerle, Kürdistan’la hiçbir ilişkisi yoktur.

Alevilik insanı yaşamın merkezine koyan, doğaya, insana saygı duyan bir inançtır. Zulüm görenlerin acısın paylaşan, onlara destek olmaya çalışan bir inançtır. Peygamber Muhammed’in torunları gerek Emeviler, gerek Abbasiler döneminde zulüm görmektedir. Alevileri zulüm görenlerin yanında yer alması doğaldır. Ama, onlarla özdeşleşmek, ‘Musa Kazım’ın evlatlarıyız…’, ‘Kerbela’nın evlatlarıyız…’ vs, demek yanlıştır. Düşünelim ki, 1938 de yakılan, Ağuçan Pirleri’nin kemikleri ancak 78 yıl sonra toplanabilmiş, onlarla ilgili bir anıtmezar yapılacak… Halbuki 1938’den bu tarafa her yıl İmam Hüseyin, Kerbela anılmaktadır. Muharrem Orucu sonunda, Kerbela’da sağ kurtulan Zeynel Abidin için aşure pişirilip dağıtılmaktadır. Bütün bu süre içinde Dersim 1937-1938 soykırımı anılmış mıdır? Bu anmaların başlaması, ancak, son on yıl içinde değil midir? Halbuki Kerbela’da katledilenler 72 kişidir. İki kişi sağ kurtulmuştur. Dersim’de katliama, soykırıma uğrayanlar belki 72 bin kişidir. Aleviler, örneğin, 1300-1350 yıl önce cereyan etmiş, kendileriyle pek de ilgili olmayan bir katliamı anıyorlar, ‘Hüseyin’ diye dövünüyorlar, ama 70 yıl önce, atalarının karşılaştığı bir katliamı görmezlikten geliyorlar. Burada bir sorun yok mu?

Şu önemli bir soru olmalıdır. Alevilik, İslam’dan önceki bir inançtır, dindir. Doğayı, insanı Tanrı yerine koyan bir dindir. Aleviler şöyle söylemektedir ‘Aynayı ‘Tuttum yüzüme, Ali Göründü gözüme’ Asında şöyle söylenmesi gerekir ‘Aynayı tuttum yüzüme, Tanrı göründü gözüme’

O zaman, Şii İslam’ın kavramlarının, ritüellerinin Aleviliği nasıl etkilediği, bu etkinin hangi dönemde başladığı, geliştiği önemli bir inceleme konusu olmalıdır. İkinci bir konu da şu olabilir. Alevilik, İslam’daki bir iktidar kavgasıdır. O zaman, Alevilik neden Mekke’de veya Arap dünyasında değil, Farsların arasında, İran’da Kum kentinde kurumlaşmıştır? Bu da önemli bir inceleme konusu olmalıdır.

İslamla Alevilik arasında, dünyayı kavrayış ve yaşam felsefesi açısından çok büyük farklar vardır. İslam’da iki büyük parti, iki büyük ana akım vardır. Sünni İslam, Şii İslam… Gerek Sünni İslam’ın , gerek Şii İslam’ın, dünyayı İslam yapmak, İslam’ı dünyanın her tarafına yaymak gibi bir amacı vardır. İslam’ın çıkışından beri bu böyledir. Bugün, el kaide, el Nusra, İŞİD gibi örgütlerin de temel amacı budur.

Onikinci İmam Mehdi, 4-5 yaşlarına kaybolmuş, bir daha kimse O’nu görmemiştir. Ama, Şii İslam’ın bu konuda bir inancı vardır. ‘Mehdi bir gün dünyaya dönecek ve bütün dünyaya huzur ve adalet getirecek.’ Burada, ‘bütün dünyaya huzur ve adalet getirecek’ anlayışı önemlidir. Alevilik, Kimseye Alevi olmayı teklif etmemektedir. Fetihler yapıp dünyaya Aleviliği yaymak gibi bir amaç söz konusu değildir. Alevilerin temel amacı, Musevilerin, Hristiyanların, Müslümanların arasında özgürce yaşamak, kendi inancıyla yaşamaktır.

Cem, Cemevi, Semah Aleviliğin temel kurumlarındandır. Bunlar İslam’da hiç olmayan kurumlarıdır. Bugün, Cemevi gündeme geldiği zaman, Diyanet İşleri Başkanlığı, ‘Müslümanların ibadet yeri Cami’dir diyerek Cemevi’ni reddetmektedir. Halbuki, Alevilik Müslümanlık değildir, Alevilerin ibadet yeri de Cemevi’dir. Tek kadınla evlilik de Aleviliğin önemli bir özelliğidir. Bugün, Aleviler arsında da birden çok kadınla evli olanlara rastlamak mümkündür. Bunu İslam’ın Aleviler üzerindeki etkisi olarak değerlendirmek gerekir. Gerek Sünni İslam’da gerek Şii İslam’da çok kadınla evlilik sık sık görülmektedir. Birden fazla kadınla evlilik, Ezidi Kürdler arsında da görülmektedir. Bunu da İslam’ın etkisi olarak değerlendirmek gerekir.

İran’da Ehl-i hak (Yaresan) Irak’ta Kakailer, Alevi yaşam biçimine çok yakındırlar. Ama, özellikle Şii İslam’ın bu haklar üzerinde de bir etkisi vardır. Veya, bu halklar, İslam’ın kılıcından kurtulmak için, İslam’ın bazı özelliklerinin benimser görünmüşlerdir. Özellikle, Şii İslam, ana akım Sünniliğe muhalefet eden Şii İslam, bu halklar üzerinde daha etkili olmuştur.

Osmanlı döneminde, İttihat ve Terakki döneminde ve Cumhuriyet’de, Alevilerin Müslümanlığa asimilasyonları çok önemli olmuştur. Alevileri, Sünni Müslümanlığa asimile etmek için çok büyük çaba gösterilmiştir. Ama Aleviler (Kızılbaşlar) Şii İslam’ın daha çok etkisi altında kalmıştır.

Kürd değiliz, Aleviyiz…

Dersim’de, Kemal Kılıçdaroğlu, Kamer Genç, Hüseyin Aygün gibi bazı kişiler ‘Kürd değiliz, Horasan’dan geldik, Aleviyiz…’ demektedirler. Bunu Kürdlükten kaçış olarak değerlendirmek gerekir. Dolayısıyla bu işiler, atalarının yapıp ettiklerinden, onların Kürd kimliğinden de şikayetçidirler.Devlet, ‘Dersim çıbanbaşıdır, söküp atacağız…’ derken, neyi söküp atmaktan bahsediyordu? Şark İslahat Planı neydi? Amacı neydi? 1960’larda, 1970’lerde, 1980’lerde, Kürdlerden, Kürdçe’den söz edenler çok ağır idari ve cezai yaptırımlarla karşılaşırlardı. Bu koşullarda, bazı Kürdler, ‘ben devrimciyim, sosyalistim, enternasyonalistim, milliyetçi olamam’… gibi bazı şeyler söylerlerdi. Bu da Kürdlükten bir kaçıştı. Böyle diyenler ceza almaktan, takibattan kurtulurdu. Kürdlerden, Kürdçe’den söz edenler ceza alırlardı… ‘Enternasyonalistim, sosyalistim, decvrimciyim…’ diyenler ‘ilerici’, Kürdlerden, Kürdçe’den söz edenler ‘gerici’ olurlardı…

Nakibül Eşraf

Osmanlı İmparatorluğu döneminde Nakibül eşref olarak adlandırılan bir kurum vardı. Bu,Peygamber ailesinden gelenlerle ilgilenen, onların rahat yaşamaların sağlamaya çalışan bir kurumdu. Bu aileden gelenlerle ilgili şecere düzenlerdi. Bu şecereye sahip olanlara ilgi gösterilirdi.

İslam’da, İmam Hasan’dan gelenlere Şerif, İmam Hüseyin’den gelenlere Seyid deniyor. Gerek Müslüman Kürdler arasında, gerek Alevi Kürdler arasında, kendilerini Seyid olarak adlandıran birçok kişi, aile var. Bunlar, Nakibül eşraf kurumuna başvurarak, ‘Musa Kazım’ın evladıyız’, ‘Halid bin Velid’in evladıyız’… şeklinde şecereler düzenletmişler. Kökenlerini, Peygamber’e kadar götürenler bile var. Şecere düzenletmenin önemli bir para karşılığında olduğu ise açıktır.Böyle şecere düzenletenler, kendilerinin Araplığa bağlamaya çalışıyorlar. Halbuki, Kerbela Araplardaki bir iktidar kavgasıdır, Kürdlerle, Kürdistan’la bir ilişkisi yoktur. Bu bakımdan, bu şecerelerin hepsinin sahte olduğunu söylemek mümkündür.

Yazı:İsmail Beşikçi

Yazıdan bağımsı olan görsel sahibi.
Resim: Ismail Ateş

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.