Alevilik Hümanist bir Felsefedir
Kainatın aynasıyım
Mademki ben bir insanım
Hakk'ın varlık deryasıyım
Mademki ben bir insanım
Aşık Daimi'nin yukarıda bir mısrasını aldığım deyişini deyişlere-türkülere tanışık olan hemen herkes bilir. Alevilerin tarihte pek yazılı kaynakları olmamıştır, ama Alevi ozanlar sazları ve sözleriyle bu felsefeyi günümüze kadar taşımasını iyi bilmişlerdir. Bu ozanların deyişleri, dikkat edilecek olunursa, hep insana dairdir; insanı yüceltir, her şeyi insanda görür, o en yüce varlıktır. İşte hümanizma bu.
Bütün dini inançlar görmedikleri tanrılarını merkeze yerleştirip ve kutsayıp insanı da o tanrılarının kölesi-kulu yaparken, Alevilik ise tam tersine, insanı yaşamın merkezine alıp ve onu kutsar. Doğayı ve tanrıyı kendi cisminde bütünleştiren Alevilik doğal olmayan insan-tanrı arasındaki tüm çelişkileri ortadan kaldırarak insanı tanrı karşısında özgürleştirir ve dolayısıyla Ruhban sınıfının dayattığı buyrukları geçersiz kılar. Tanrı karşısında özgürleşen insan yalın bir biçimde doğanın bir parçasıdır artık.
Hümanist felsefe, yaratılış mitoslarıyla tanrılar karşısında zavallılaştırılan, kendine yabancılaştırılan insanın -ve doğanın- özgürleşme çabasıdır. Bu bakımdan hümanizmanın başlangıcı her ne kadar Avrupa'daki Rönesans Haraketine dayandırılsa da esas bunun kökleri Antik Yunan'da materyalist felsefe okullarının kuruluş dönemine kadar gider.
Hümanist öğretiyi merkezine alan Aleviliğin sorunu insanın, insanlığın sorunudur. Bütün uluslarca İHEB'nin kabülü daha yenidir (1948). Halbuki Aleviler yüzyıllar öncesinden tüm insanlık adına bu haklar için mücadele etmiş, bulundukları her alanında insan-insana tüm ilişkilerde bu hakları yaşama aktarmanın uğraşını vermişlerdir. Alevilerin yüzyıllar öncesinden demokrasiyi, özgürlükleri, laikliği özümsemiş, içselleştirmiş olduklarını görürüz. Aleviler tarihte insanlığın vicdanının sesi olmuştur. Günümüzde insan hak ve ihlalleri ülkemizde ve dünyada tüm hızıyla sürmektedir. Bu ihlallerin altında yatan asıl neden ise insanın insan tarafından sömürüsüdür. Burjuvazi hümanizmayı bireysel özgürlükler çerçevesine bağlayıp kendini temize çıkarmaya çalışır. Aleviliğin hümanizması ise, insanın insanı sömürmesini, insanın tanrıya ve insanın insana kulluğunu, insanın insana zulmünü yadsır. Aleviliğin hümanizması insanlığın özgürleşmesinin, sömürüden kurtuluşunun, ortak paylaşımın, tüm insanlığın barış içinde kardeşçe yaşamasının öğretisidir.
"72 millete bir nazarla bakmak" deyimi, din, dil, mezhep,cinsiyet, milliyet... ayrımı gözetmeksizin, kimseyi ötekileştirmeden sevgi, saygı, hoşgörü içinde, barış içinde birarada dünya kardeşliği içinde yaşamayı ifade eder. Aleviler etnik ve din-mezhep aidiyetin yerine insan aidiyetini koyar.
Canan bizim canımızdır
Teni bizim tenimizdir
Sevgi bizim dinimizdir
Başka dine inanmayız
Asıl adı Sabri Ocak olan Hüdai'nin bu deyişi, Aleviliğin özlü hümanizmasının anlatımlarından biridir. Milliyet, din ve mezhep farklılıkları körüklenerek insanların birbirine düşman edildiği ve kırdırıldığı günümüzde Aleviliğin hümanizması insanın gerçek dünyada kurtuluşunu amaçlar. Bu hümanizma ülkemizi ve dünyayı bir savaş evreninden barış evrenine çevirebilecek güçlü donanımlara sahiptir. Mahmut Erdal'dan bir-iki dörtlükle konuyu şimdilik noktalayalım.
Ben insana eğilirim
Mecbur etmen taşa beni
Ne sağırım, ne de körüm
Kullanmayın maşa beni
Din_imanı attım serde
Dön de bir bak ilim nerde
Tekkelerde camilerde
Hiç beklemen boşa beni
Kazım Eroğlu
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.