Aleviliği tartışan farklı kitaplar
Aleviliği tartışan farklı kitaplar AKP'nin Alevi açılımı, 60'lardan beri süren kimi tartışmaları gündeme getirdi. 'İlk...
Aleviliği tartışan farklı kitaplar
AKP'nin Alevi açılımı, 60'lardan beri süren kimi tartışmaları gündeme getirdi. 'İlk Alevi Paritisi' BP'nin kuruluşunu hatırlatıyor. İlahiyatçıların kitaplarıysa Aleviliği Sünni İslam diskuruyla ele alıyor
Kasım ayında AKP, 'Alevi açılımı' ya da 'Alevi projesi' olarak nitelendirilen tasarımlarını açıklar açıklamaz Alevilik eksenli büyük bir tartışma daha başladı. AKP İstanbul Milletvekili Reha Çamuroğlu'nun açıklamalarına göre tasarı, Alevi dedelerinin din görevlisi olarak Diyanet İşleri Başkanlağı'nın kadrosuna alınması, cemevlerinin ibadethane sıfatı alması, Alevi din hizmetlerinin Diyanet bünyesi içinde kurumsallaştırılmasını içeriyor. Bu öneriler hararetle tartışılınca, Alevilik bir kez daha adeta çatışan siyasi kutupların boyunduruğunda görünmekte. Bazıları söz konusu olan projeyi Alevileri İslam ile bağdaştırabilecek bir adım olarak algılıyor. Alevileri Kemalizm'in son kalesi diye nitelendirenler ise Diyanet içinde yer alan Aleviliği laikliğe bir tehdit olarak görüyorlar adeta Diyanet Türkiye'nin laiklik sistemini savunan ana kurumlarından birisi değilmiş gibi. Aleviler, bu siyasi kutuplaşmanın hem özneleri hem de nesneleri.
Bugünkü Alevilik tartışmaları hiç yeni değil. Alevi yazar Kelime Ata'nın yeni kitabı Alevilerin İlk Siyasal Denemesi: (Türkiye) Birlik Partisi (1966-1980) (Kelime Yay., 2007) bu konuda oldukça aydınlatıcı. Ata, eserinde Alevilerin İstiklal Savaşı'ndan 12 Eylül darbesine siyasi eğilim ve faaliyetlerini ele alarak, özellikle ilk Alevi partisi olan Birlik Partisi'nin (BP) hikâyesini anlatıyor. Mevcut yazılı belge ve yayınların yanında BP'inin çevresinde bulunan kişilerle yapmış olduğu söyleşilere dayanarak, yazar şu ana kadar ilk defa Türkiye'nin tarihinde istisnai bir yer alan bu siyasi deneyimin titiz bir analizini kamoyununa sunmayı başarıyor. Yazara göre, BP'nin oluşumu, Alevilerin 60'larda yaşadığı siyasi ve toplumsal sıkıntıların artışına bir tepki olarak görülmeli. Alevilerin bir kısmı, İsmet İnönü döneminde yaşanan baskılardan dolayı yeni kurulan Demokrat Partisi'ni destekledikten sonra, DP'nin Sünniler adına savunduğu inanç özgürlüğünü Alevilere sağlamak istemediğini anladıklarında ve dönemin var olan diğer partilerince de sadece oy veren seçmen olarak algılandıklarını fark edince büyük bir hayal kırıklığı yaşadı. Yinede 60'lar umut vereci gelişmeler ile başladı. 1964 yılında Aleviler için derin sembolik değer taşıyan Hacıbektaş Dergâhı müze olarak yeniden açıldı. Bir sene önce Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, Alevilerin isteklerine eğilerek, onların Diyanet bünyesi içinde kurulacak bir 'Mezhepler Müdürlüğü'nde' temsil edilmesini önerdi ve bu maksat ile bir tasarı TBMM'e sunuldu. Bu tasarıda önerilen kurum "İslamda tefrika yollarının açılağı" iddiasıyla reddedildi. Bundan sonraki yıllarda kamuoyundaki Alevilik aleyhine ideolojik çatışmalar gittikçe sertleşirken, Aleviler kurumlaşmaya başladı. İlk Alevi dernek ve dergiler o zaman kuruldu, ve bu örgütlenme sürecinde BP 1966'da kuruldu. Şaşırtıcı olan (ya da olmayan) şey, Alevilerin o zaman ve bugünkü talepleri aşağı yukarı aynı olması: kendi ibadethanelerinin devlet tarafından tanınması, okullarda Alevilik üzerine tarafsız bilgi verilmesi, Diyanet'te temsil edilmeleri... Aynı bugün olduğu gibi, dönemin kimlik ve sınıf politikaları Aleviliğin siyasileşme ve kurumsallaşmasını derinden etkiledi. 1966'ta çıkan ilk Alevi dergileri Cem ve Ehlibeyt, Aleviliğin bu ideolojik kutuplaşmaya girmesine iyi bir örnek: Cem dergisi, Alevi sorusunu devletin varolan kurumlarının içinde çözmeye tercih ederek Aleviliği Türklük içinde tarif ederken, Ehlibeyt dergisi Kürt meselesine değinerek devlet aleyhine geniş bir sistem kritiğine yer verdi. Bugün de örgütlenmiş Aleviler arasında benzer uçurumlar bulunur. Alevileri ayıran en önemli konuların arasında devlet ve kurumlarına (Diyanet başta olmak üzere) mesafeli/yakın durup durmaması ve birbiriyle yarışan milliyetçi tavırları benimseyip benimsememesi bulunur.
Ata'nın en detaylı değindiğı konu BP'nin kuruluş ve gelişimi. Yazarın altını çizdiği gibi Alevilerin toplumsal ve siyasi emelleri var olan partilerce yeterince temsil edilmediği içir BP kurulmuştu. İlk önce Türk milliyetçilik çevresinde hareket eden parti, 1970'lerde Alevilerin sağdan yaşadığı iftira ve saldırı dolayısıyla sola yaklaştı. Ata, seçimlerdeki başarısızlığına rağmen, BP projesinin Alevilerin siyasi özgüvenini arttırdığını ve toplumda varlığını hissetirmeyi başardığını savunuyor. Genel olarak, bazı eksiklerine rağmen (bazı önemli bilgi ve alıntıların kaynakları eksik) bu kitabın, özellikle Alevilerin toplum ve siyaset içinde özerk aktör olarak ortaya çıkmalarının ilk adımlarını mercek altına alması, Türk siyasi tarihine önemli bir katkı sayılmalı.
Edebiyatta Aleviler
Güncel siyasi alanda sık sık rastlanan basitleştirme çabalarının aksine, yaşayan Alevilik, tarih, gelenek ve kültürünün gelişimi hakkında daha detaylı araştırılması ve cevaplanması gereken çok soru var. Bu konuda ciddi tarihsel, etnografik ve sosyolojik araştırmalara ihtiyacımız var. Ama farklı yöntemleri kullanan kayda değer bir kaç yeni eser de var. Nilgün Çıblak'ın Mersin Tahtacıları: Halkbilimli Araştırmaları (Ürün Yay. 2005) bunlardan birisi. Halkbilimci Çıblak kitabında Aleviliğin önemli bir alt grubu sayılan Tahtacılar arasında yaptığı saha araştıması sürecinde gözlem ve görüşme yöntemleriyle topladığı bilgileri dizgeli bir şekilde kamuoyuna sunuyor. Kitabın yapısı ve yazılış tarzında doktora tezlerine ait bir-bazen fazla düzenli-akademik usul varsa bile, bu çalışma (Mersin) Tahtaçıların inanç, ritüel, edebiyat ve sosyal hayatı üzerine şu ana kadar gerçekleştirilmemiş kapsamda bilgi sunuyor. Siyasi çıkarlara dönük 'Alevilik nedir?' sorusuna tek-cümlelik bir cevabın beklendiği bu dönemde, bu türlü çalışmalar, bütün soyut basitleştirme ve tekelleştirme deneyimlerinin aksine, Aleviliğin ampirik anlamda çok sayıda değişik yerel 'Alevi' pratiklerinin bir üst kimliği olduğunu hatırlatıyor.
İlhan Cem Erseven'in Çağdaş Türk Romanı ve Öyküsünde Aleviler (Alev Yay., 2005) adlı eseri bir ilk. Okuması çok keyfli olan bu kitap, Ömer Seyfettin'den Ayşe Kulin'e kadar Aleviliğin Türk edebiyat tarihindeki yerini keşfediyor. Roman ve öykülerin yanısıra oyunları da kapsayan bu inceleme, dışarıdan Alevilik temalarını ele alan eserler yanında, Alevi yazarların kendi tarihsel tecrübelerini (örneğin Dersim olaylarını) işleyen yazıları da okurla tanıştırıyor. Eğer bir dönemin edebiyatı, toplumun aynası olarak kabul edilirse, o zaman Alevi temalarla ilgilenen bu eserlerin incelenmesinin önemi hemen anlaşılır. Alevilik kamuoyunda tartışılmadığı ve bazı çevrelerce yok sayıldığı zamanlarda, toplumun ruhunu yansıtmaya ve nabzını tutmaya çalışan edebiyatında nasıl tasvir edilmiş? Farklı zamanlarda, farklı mekânlarda, çok değişik şekillerde elbette.
Türkiye'de son yirmi senedir Aleviliğin daha önce görülmemiş bir yeniden doğuşu yaşanıyor. Aleviler, daha önceleri ya saklayarak ya da diğer kimlikleri tercih ederek Alevi kimliklerini kamu alanında fazla öne çıkartmamayı tercih ettikten sonra, son yirmibeş sene içinde çok boyutlu ve kamusal bir kimlik arayışına girdiler. Bunun bir ifadesi 90'larda, Aleviliği anlatmayı amaçlayan yüzlerce kitap yazılmasıydı. Söz konusu olan Alevi yayın patlaması biraz azalmışsa da, hâlâ devam ediyor. Bu kitapların çoğu, Mehmet Ali Gökaçtı'nın geçen hafta Radikal Kitap'ta haklı olarak ifade ettiği gibi, bilimsel kriterlere değil, popüler bir niteliğe sahip. Yinede akademik ünvanlara ait olan her kalemden kayda değer yazı çıkmadığı gibi, akademik olmayan yazarlar da güzel araştırmaları kamoyuna sunabilir.
İlahiyatçı yaklaşım
Alevilerin isteklerini açıkça destekleyen ve bu açıdan Türkiye'de egemen olan din politikasını eleştiren çalışmaların yanında devletin din ve Alevi politikasını savunan araştırmalar da var. Bunun güzel bir örneği İlahiyatçı Sönmez Kutlu'nun Alevilik-Bektaşilik Yazıları: Aleviliğin Yazılı Kaynakları Buyruk, Tezkire-i Şeyh Safi'dir (Ankara Okulu 2006). Bazı parçaları daha önce İslamiyat Dergisi'nde yayınlanmış bu kitabında yazar, Diyanet'in Alevilere karşı gösterdiği tavrı kendisinden emin bir bilim adamının sarsılmaz otoritesiyle savunmakta. Kutlu'nun İslam ve mezhep tarihinde ve genel olarak Alevilik-Bektaşilik geleneklerinde ciddi bir bilgiye sahip olduğunun altına çizmek isterim. Sorun yöntem ve teorik yapısında. Tıpkı Diyanet'in çıkarttığı açıklamalardaki gibi Kutlu'nun yazdıklarında da nesnellik cilası altında özcü ve ahistorik bir din anlayışı bulunur. Uzun uzun değindiği, Aleviliğin Diyanet'te temsil edilip edilmemesi meselesini tartıştıktan sonra Diyanet'in "mezhepler üstü, tarikatlar üstü ve cemaatler üstü statüsü...mutlaka korunmalı" diyor. Kısaca, Diyanet'in tarafsızlığını sorgulamıyor ve Aleviliği 'mezhep', 'tarikat', 'cemaat' üçgeninde araştırıyor. Bu şekilde yola çıkarak, Aleviliği İslam'ın egemen din diskuruna uydurulmuş bir kalıba sokuyor. "Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinde... mezhepler üstü bir yaklaşımla işlenmekte" ve "cemevleri, camiye alternatif bir kurum değil... ibadethane olmaktan çok... kültür evi durumundadır" derken, nesnellik göstergesi bir tavırla, Alevilerin kendi anlayışlarını ciddiye almayarak, Diyanet'in Alevi politikasını destekliyor. Bu anlayışta, Diyanet'in mezhep üstü statüsü doğrulanırken, Sünnilik İslam'ın standardı haline getiriliyor. Alevilerin çoğu tarafından 'asimilasyon çabası' suçlamalarını doğuran aynı mantığı, Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan yayınlanan Alevi Bektaşi Klasikleri dizisinde (Diyanet İşleri Başkanlığı Yay. 2007) görebiliriz. Lüks baskılı ve ucuza satılan dizide bulunan on yedi kitabın çoğunun Alevilik ve Bektaşilik geleneklerinde bir yeri olduğu inkâr edilemezse bile, ortaya çıkan Alevilik, iyice ortodoks sayılan İslam'ın esaslarına bağlanmış bir 'tasavvufi oluşum' olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca, Aleviliği yazılı metinlerle bağdaştırmak isteği, kitap eksenli bir din anlayışını yansıtıyor. Kutlu'nun yazdıklarında ve Diyanet'in Alevi Bektaşi Klasikleri dizisinin zemininde bulunan Sünnilik ve metin eksenli din kavramı, kendi mantığına uymayan din anlayışlarını mecburen eksik ya da bidatlı ve hurafeli bulmalı.
MARKUS DRESSLER: İstanbul'da Amerikan Araştırma Merkezi'nde çalışmalar yapmak üzere bulunan Dr. Markus Dressler, New York Hofstra Üniversitesi'nin Din Bölümünde yardımcı doçent olarak çalışıyor.
MARKUS DRESSLER
FOTOĞRAF: HÜSEYİN ÖZDEMİR
14/12/2007 - RADİKAL
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.