Alevilerin Yaşadığı Mahalleye "Yavuz Selim" adı!

Alevilerin Yaşadığı Mahalleye "Yavuz Selim" adı!

Alevilerin Yaşadığı Mahalleye "Yavuz Selim" adı! 28 ŞUBAT’TAKİ TANKLAR BİLE SULTANBEYLİ’Yİ DEĞİŞTİRMEMİŞBİRGÜN GAZETESİ...

A+A-

Alevilerin Yaşadığı Mahalleye "Yavuz Selim" adı! Alevilerin Yaşadığı Mahalleye "Yavuz Selim" adı!

28 ŞUBAT’TAKİ TANKLAR BİLE SULTANBEYLİ’Yİ DEĞİŞTİRMEMİŞ

BİRGÜN GAZETESİ DİZİ YAZI VE ARAŞTIRMA DOSYALARI / MAHALLE BASKISINDAN DEVLET BASKISINA
    
Konuştuğumuz kişiler, Sultanbeyli merkezinde ve mahallelerde daha önceleri çok sayıda çarşaflı kadın ve genç kız olduğunu, belediyenin AKP’ye geçmesinden itibaren ise bu görünümün çarşaf aleyhine, türban lehine değişim gösterdiğini söyledi...

Sultanbeyli’de Alevilerin yaşadığı mahalleye ironik bir biçimde Yavuz Selim adı verilmiş, Mahalle’de bir türlü bitmeyen  bir cemevi inşaatı bulunuyor. Önce ibadethane statüsü kabul edilip su bağlanan cemevi daha sonra belediye tarafından yıkılmak istendi...

1980’lerde önce gecekondulaşan, bugünkü görünümünü ise ağırlıkla 1990’larda alan Sultanbeyli, RP’li Belediye Başkanı Ali Nabi Koçak’ın döneminde hayli yoğun bir dindarlaşma, muhafazakârlaşma sürecinden geçti. 1989-1999 arasında belediye başkanlığı yapan Koçak, 28 Şubat sürecinin de tartışılan isimlerinden biriydi. 1999'daki seçimleri de yine FP’nin Koçak’ın istememesine rağmen aday gösterdiği Yahya Karakaya kazandı. 2004 seçimlerinde ise Sultanbeyli Belediyesi AKP’ye geçti. Koçak’ın belediye başkanlığı döneminde Sultanbeyli, İstanbul’un en çok tartışılan ilçelerinden biri oldu. Sebebi ise 10 yıl içinde Sultanbeyli’de yaptırdığı 122 cami, ilk eşiyle nikahı sürerken ikinci kez evlenmesi ve nihayet bölgedeki 2. Zırhlı Tugay Komutanı Doğu Silahçıoğlu’nun bir okulun bahçesine belediyeden izinsiz Atatürk heykeli diktirmesi üzerine girdiği polemikti. Koçak, 2004 seçimlerinde Saadet Partisi’nin adayı olarak yeniden ortaya çıktıysa da oyları yüzde 18 civarında kaldı. AKP’li Alaattin Ersoy ise seçimleri yüzde 47’lik oy oranıyla kazandı.

Koçak’ın neden olduğu heykel tartışması, Alaattin Ersoy döneminde de bir kez daha gündeme geldi. Bu defa sorun, heykelin bulunduğu bölgede çevre düzenlemesi yapılması nedeniyle ilçedeki kaymakamlığın bahçesine taşınmasıydı. Heykelin taşınırken battaniyelere sarılması ve taşınma işlemi bittikten sonra örtülerin açılmaması nedeniyle gündeme bir kez daha gelen tartışma, kaymakamlığın heykeli yeni bir kaideye yerleştirip açmasıyla sona erdi. Sultanbeyli ilçe merkezinde; ‘Ulu Cami’ adı verilen cami ve Kuran Kursu, etrafındaki park, çay bahçeleri vs ile ilçenin gündelik yaşamında önemli yer tutuyor. Okulların açık olduğu dönemde kontenjanı 200 olan Kuran kursunda yazları öğrenci sayısının bir hayli arttığı söyleniyor. Öğrenci sayısı ise yaz boyunca devamsızlıkla ve yeni katılımlarla değişken olabiliyor.

Belediyenin düzenlediği kültürel etkinlikler ilçede gündelik yaşamı renklendirme amacı taşısa da, artık iyice yerleşik hale gelmiş olan muhafazakâr görünüm özellikle ilçenin varoşlarındaki gençlerin ve kadınların bu etkinliklere katılmasının önünde ciddi bir engel olarak duruyor.

AKP DURUMU YUMUŞATMIŞ

Belediyenin RP-FP-AKP geçişi esnasında, Sultanbeyli’nin de görece bir değişim sürecine girdiği anlaşılıyor. Konuşulan kişiler Sultanbeyli merkezinde ve mahallelerde daha önceleri çok sayıda çarşaflı kadın ve genç kız olduğunu, belediyenin AKP’ye geçmesinden itibaren ise bu görünümün çarşaf aleyhine, türban lehine bir değişim gösterdiğini ifade ediyor.

Ali Nabi Koçak döneminde yaptırılan hemen her camide bir de Kuran kursunun hizmete girdiği, daha sonraki dönemde ise bu kursların sayısının azaldığı belirtiliyor.

İlçede faaliyet gösteren dini cemaatler arasında Nurcular ve Süleymancıların ön planda oldukları anlaşılıyor. Varoşlarda ise Nakşibendi tarikatların çoğunlukta olduğu, özellikle bu bölgelerdeki yoksul kesimlere yönelik faaliyetlerini yoğunlaştırdıkları belirlendi. Merkezde, özellikle esnaf arasında ise Nurculuğun yaygın olduğu ifade ediliyor.

ÇARŞAF GÜNLÜK YAŞAMIN PARÇASI GİBİ…

Türban ve çarşaf Sultanbeyli’nin özellikle merkezindeki görünümün en önemli parçalarından biri. Gerek belediyede, gerek kimi sağlık ocaklarında çalışan kamu görevlilerinin önemli bir kısmı, gerekse market, alışveriş merkezi, eczane, mağaza vb yerlerde çalışan kadınların büyük çoğunluğu türbanlı. Çarşaf daha az düzeyde olsa da, İstanbul’un daha merkezi yerlerine oranla daha büyük bir görünürlük arz ediyor. Yukarı varoş mahallelerindeki örtünme biçimi ise daha çok geleneksel bir nitelik taşıyor.

Öte yandan, türbanlı olmayan kadınların sokakta sözlü ya da fiziksel tacize uğrama tehdidi nedeniyle daha dikkatli davranmaya zorlandıkları da bir gerçek. Konuşulan genç kadınların hemen hepsi sokakta birden fazla kez, neredeyse düzenli olarak sözlü tacize uğradıklarını anlatırken, bu tacizlerin bir bölümünün de sakallı, cübbeli, dindar erkeklerden geldiğini söylüyor. Bu konudaki bir anlatım oldukça dikkat çekici: “Akşam eve yürüyordum, hava kararmak üzereydi. Arkamdan hızlı hızlı yürüyen birinin bana doğru yaklaştığını duydum. Ayaklarını yere sert vuruyordu. Cadde kalabalık olduğu için endişelenmedim ama dikkatimi çekti. Sonra biri omuzuma dokundu. Geriye döndüm. Genç bir adamdı ama sakallıydı ve başında da yeşil bir takke vardı. Bana “Bu saatte bu halde nereye gidiyorsun” diye sordu. Şaşırdım, “Evime gidiyorum” dedim. “Eve böyle mi gidilir?” dedi, o sırada şaşkınlığım geçti, “Sana ne ya” dedim. Bana, “Akşam vakti böyle dolaşırsan başına gelecek var” dedi. Bağırmaya başladım. Ağzıma ne gelirse söyledim. Etraftakiler seyretmekle yetindi. Bana hak vermedikleri açıktı. Üzerimde yalnızca diz üstü bir etek ve kısa kollu tişört vardı.

BASKI EĞİTİME GÖRE FARKLILAŞIYOR

Görüşmelerde edinilen ilginç bir izlenim ise, okullardaki türban yasağı nedeniyle eğitimini sürdüren genç kızların türbansız ya da evin dışındaki erkeklerle bile olsa sosyalleşmeleri doğal karşılanırken, eğitimini sürdürmeyenlerin bu türden davranışlarının hoş karşılanmaması. Görüşülen genç kızlar arasında eğitimini devam ettirenlerin hemen tamamı çok geç saatlere kalmadıkça dışarıda olmalarının aileleri tarafından tepkiyle karşılanmadığını ya da örtünmeleri yönünde uyarı gelmediğini ifade ediyor. Eğitimini sürdürmeyen, ilkokul ya da ortaokul mezunu aynı yaşlardaki kızlar için ise aynı durum söz konusu değil.

Liseden mezun olduktan sonra üniversiteyi kazanamadığı için eğitimi yarım kalan bir genç kız, hayatının bundan sonra tamamen değiştiğini, mahalleden çıkamamaya başladığını anlattı. Başını örtmeye de, üniversite sınavını kazanamadığını öğrendiğinde başlamış. Genç kız, üniversiteyi kazanması halinde kimsenin ondan başını örtmesini istemeyeceği kanaatinde. Başını örtmesinin kendi iradesiyle olmadığını, ancak kimsenin de bu konuda açık bir talepte bulunmadığını belirten genç kız, “Söylemelerini bekleseydim daha kötü olurdu, ben de kendim örttüm. Çünkü ailemde benim yaşımdaki kızlar hep örtülü. Hiçbiri üniversiteye gitmiyor” dedi. Bu da özellikle eğitimine devam etmeyen kadınlarda türban konusundaki toplumsal baskının içselleştirildiğini ortaya koyuyor.

İlk ve ortaokuldan sonra kızların okula devam etmemelerinin en önemli nedenlerinden biri ise, ailelerinin erkek çocuklara yatırım yapmayı tercih etmeleri. Kızlar ise daha çok bölgede sayıları hayli çok olan, en büyükleri Ulu Cami’de bulunan Kuran kursuna gönderiliyor. Burada dini eğitim almaları sağlanıyor. Özellikle Süleymancıların Kuran kurslarında etkili oldukları söyleniyor. Genç kızlar buralarda dini eğitim alarak yetiştiriliyor ve küçük yaşta başladıkları için de orada önerilen yaşam biçimini sorgulamaksızın kabul ediyorlar. Sonrasında ise cemaatin belirlediği koşullarda bir evlilik onları bekliyor. İlçe merkezinde bu konunun konuşulduğu orta yaşlı bir başörtülü kadın bu meyandaki sorulara sinirlenerek,“Ne var, oralara gitmeyenlerin hallerini de görüyoruz, her gün birinin elinden tutuyorlar, dizilerdeki kızlar gibi mi olsunlar” diyerek tersliyor. Çocuklarının, özellikle kızların dini eğitim almalarını, onları olası ‘kötü yollara’ düşmekten korumanın bir yolu olarak gördüklerini anlatan kadın görüşmeci, “Allah razı olsun o Kuran kurslarını açanlardan, çocuklarımız dinlerini, yollarını öğreniyor” diyerek bu durumu desteklediğini, kendi kızlarını da (üç kızı var) bu kurslara gönderdiğini söyledi.

BASKI’NIN GEREKÇESİ DEDİKODU…

İlçe merkezindeki işyerlerinde çalışan kadınlardan türbanlı olmayanlar, ilçenin muhafazakâr yapısının, azalmakla birlikte varlığını güçlü biçimde hissettirdiğini ifade ediyor. Kadınlardan çok erkeklerin muhafazakârlıklarının kendilerini etkilediğini anlatan kadınlar, sokakta tacizle karşılaşmamak için giyimlerine özel bir özen göstermeleri gerektiğini vurguluyor. Görüşülen kadınlar türbanlı sayısının arttığı yolunda görüş bildiriyor. Burada dikkat çeken ise bağlama biçiminin artan sayıya rağmen değiştiği… Ailelerin giyim kuşam üzerindeki etkisini sıklıkla vurgulayan kadınlar, ailelerin muhtemel dedikodulara karşı bu konuda disiplinli davrandığının altını çiziyor.

Sultanbeyli’de zorla başını örtme durumunun yaygın olduğu, genellikle ailelerin ya da arkadaş çevrelerinin bu konuda genç kızlara telkinde bulunduğu ifadelerin başında yer aldı. Bu durumun özellikle bazı genç kızların, örneğin başını örtmekle birlikte dar kot pantolonlar, aşırı makyaj, hatta bazen kısa kollu giymelerinden anlaşıldığı belirtilirken, bunun nedeni olarak ise söz konusu kızların iki taraf arasında sıkışıp, “ne camiye ne kiliseye yaranamamaları” gösteriliyor. Başını örttüğü sürece tesettüre ilişkin diğer unsurların görmezden gelinmesini şaşırtıcı bulduğunu söyleyen kadınlar, bu durumun türbanın bir sembol olmasından kaynaklandığına dikkat çekiyor.

Şehir içinde bir miktar açık giyinmeye kalkışıldığında özellikle genç ya da yaşlı erkekler tarafından sözlü tacize uğranıldığı ve bu nedenle sokağa çıkarken dikkatli olunmaya çalışıldığı, vurgulanan bir başka noktayı oluşturuyor. Gebze’den Sultanbeyli’ye çok geç olmayan bir saatte otobüsle gelmeye çalışırken otobüste orta yaşlı bir adamın kalçasına dokunmaya çalıştığını, otobüsü durdurup polise şikayet ettiğinde ise, “Sen de bu eteği giymeseydin” uyarısı alan bir kadın, durumu net biçimde gösteriyordu. Türbanlıların bu tür tacizlere karşı korunaklı olduğunu söyleyen kadınlar, örneğin otobüslerde sırf tacize uğranmasın diye türban takıldığını belirtti.

Sanki başımızı açarak kendimizi tacize ruhsat veriyormuşuz gibi anlaşılıyor” diyen bir kadın bunun nedenini ise şöyle ifade etti: “İnsanlar çok açık kadın görmüyor. Özellikle belli bir yaşın üstündeki kızlar örtünme eğiliminde. Başı açık birini gördüklerinde de bunu yapabileceklerini düşünüyorlar.”

Kızlı-erkekli vakit geçiren grupların da tacizle karşılaşabildiklerini anlatan görüşmeciye göre bu durumun nedeni de bir öncekiyle benzeşiyor.

Bu türden gruplar ya da yan yana yürüyen bir kız bir erkek gördüklerinde insanlar, aralarında mutlaka cinsellik olması gerektiğini düşünüyor.

DERSHANEDE DİNİ EĞİTİM

15 yıldır Fatih Mahallesi’nde yaşayan bir kadın; son zamanlarda yardım derneklerinin sayısının arttığını, bu derneklerden yardım almak isteyen yoksul insanların başlarını örtmeye başladıklarını, bu nedenle de mahalledeki türbanlı sayısının arttığını söyledi. Başlarını örtmeye başlayanların bir kısmının zaten geleneksel biçimde örtündüklerini, ancak dernek aracılığıyla kendileriyle iletişime geçen kadınlara bakarak örtünme biçimlerini değiştirdiklerini ifade etti. Yardım derneklerinden gelen kadınların, mahalledeki özellikle genç kadınlara dini eğitim verdiklerini de vurgulayan kadın “Onlar da çıkarları için gidiyorlar o toplantılara” diyerek özellikle Ramazan’da mahalledeki Kuran toplantılarının bu tür buluşmalar için kullanıldığını belirtti.

RAMAZAN’A TİCARİ GEREKÇE

Ramazan’da eskiden bütün lokanta ve cafelerin gündüzleri kapalı olduğu öğrenilirken, ancak son yıllarda sadece sokaktaki masa ve sandalyelerin içeri alınmakla yetinildiği ortaya çıktı. Önceleri ramazan’da açık olan lokantaların, ramazan sonrasında ciddi sayıda müşteri kaybettiklerini ve bu yüzden kapatmak durumunda kaldıkları anlatılırken, son yıllarda dershaneye giden öğrenci sayısının artması ve öğrencilerin en ciddi müşteri kesimini oluşturmaları nedeniyle lokantaların açık kalmayı tercih ettiği vurgulandı. Yine de cam kenarlarında ya da sokakta servis yapmak yerine, daha arkalarda servis verilmesinin tercih edildiğine dikkat çekildi.

CEMEVİ İNŞAATI GERGİNLİK YARATIYOR

Yavuz Selim Mahallesi’nde bir cemevi inşaatı bulunuyor. Önce ibadethane statüsü kabul edilip su bağlanan cemevi daha sonra belediye tarafından yıkılmak istendi. Bunun da ilçede Aleviler açısından genel bir sıkıntı yarattığı belirtildi. Alevilerin bir kısmı cemevinin bitmesi için belediyeyle iyi ilişki taraftarı. Bu tartışma Aleviler içinde devam ediyor. Aleviler, genel olarak Ali Nabi Koçak döneminde daha fazla sıkıntı yaşadıklarını, AKP ile birlikte durumun biraz daha iyi olduğunu belirtiyor.

Bununla birlikte belediyede Alevi çalışan bulunmadığı, başta beyaz masa olmak üzere görünür yerlerde türbanlı çalışanlara yer verildiği ifade edildi. Alevilerin yoğun olduğu mahallelerde türbanlı sayısının arttığı, özellikle Ramazan’da evlerde yapılan Kuran okumalarına mahalledeki Alevi kadınların da davet edildiği, kimi kadınların ısrarla karşılaştığı kaydedildi. Ancak görüşülen kişiler bunu bir baskı olarak görmediklerini de ifade etti.

SULTANBEYLİ’DE GENÇ OLMAK

Sultanbeyli’de en önemli eksikliklerden biri özellikle gençlerin zaman geçirebilecekleri herhangi bir mekân olmaması. Yaz aylarında 12-13 yaşlarından başlayarak hemen bütün çocuklar civardaki fason tekstil atölyelerinde çalışıyor.

Çalışmayanlar ise Sultanbeyli merkeze iniyor ya da etrafta gruplar halinde geziyor.

Sultanbeyli merkezindeki bir çay bahçesinde görüşülen bir grup genç, RP döneminde belediyenin daha tutucu olduğunu söyledi. Buna karşılık gençlerin boş zamanlarını geçirebileceği fazla yer olmadığından yakınan gençler, belediyenin düzenlediği etkinliklerin ise cezbedici olmadığının altını çiziyor. Cemaat evlerini anlatan gençler, bu evlerde yalnızca belirli TV kanallarının izlendiğini, kimi kitapların evdeki abiler tarafından tavsiye edildiğini, ‘çok aşırıya kaçan’ bir şey olmadıkça da hiçbir kitap ya da gazetenin yasaklanmadığını anlattı. Kız arkadaş konusunda ise ‘abi’lerin böyle şeyler yapılmaması konusunda tavsiyede bulunduklarını, ancak abilerin kendilerinin de kız arkadaşları olduğundan bu konunun çokça tartışma konusu edilmediğini vurguladı.

KIRMIZI BÖLGE’YE GEREK KALMAMIŞ…

Sultanbeyli merkezinde görülebildiği kadarıyla içki satılan yalnızca birkaç büfe var. Sultanbeyli’de alkollü lokanta, bar gibi mekânlar hiç olmamış. Alkol alanlar ise ilçe merkezindeki büfelerden ve özellikle Alevi mahallelerinde tezgâh altından alkollü içki satan kimi bakkallardan yararlanıyor. Çünkü belediyede ruhsat sorunu yaşanıyor. İki yıl önce bir türkü bar açıldığı, ancak fazla dayanamayıp çıkan bir kavga sonrasında sahibinin vurulmasıyla mekânın kapatıldığı da görüşmelerde edinilen bilgiler arasında.

BİRGÜN - 11 Mart 2009

Etiketler : , ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.