Alevilerin taleplerine bir de buradan bakalım

Alevilerin taleplerine bir de buradan bakalım

Alevilerin taleplerine bir de buradan bakalım Dinde zorlama yokturBİNNAZ Toprak ve Ali Çarkoğlu’nun 2006’da yaptığı (Değişen Türkiye’de Din, Toplum...

A+A-

Alevilerin taleplerine bir de buradan bakalım

Dinde zorlama yoktur

BİNNAZ Toprak ve Ali Çarkoğlu’nun 2006’da yaptığı (Değişen Türkiye’de Din, Toplum ve Siyaset) adlı araştırmada halkın yüzde 82’si din derslerinin mecburi olmasını istiyor.

Buna katılmayanların yüzde 34’ünü Alevi kökenli yurttaşlar ve yüzde 41’i de sol ideolojiyi benimsemiş kişiler oluşturmaktadır.

Bir yandan halkın ezici bir çoğunluğu din dersleri zorunlu olmalıdır derken, öte yandan Alevilerin ve sol kesimin bir kısmı buna karşı çıkmaktadır. Bu nedenle din eğitimi üzerinde gerginlik ve uzlaşmazlıklar ortaya çıkmaktadır. Alevilik ve ehlisünnet bağlamında kutuplaşmalar artmaktadır. Bireyler mezhep bağlamları içinde yeniden pozisyon almaya yöneliyorlar. Kuşkusuz bu tartışmaların kökeninde din eğitiminin yetersizliği, Aleviliği kapsam dışı bırakması gibi özellikler önemli bir neden oluşturmaktadır. Bunun kökü, Türkiye’nin bütün meselelerindeki gibi, tarihselliğimiz ve modernleşme tarzımızla yakından ilgilidir.

Din dersi uygulamaları üç farklı tarihsellik içinde yaşanmıştır. 1) Cumhuriyet’in ilk yıllarında Tevhidi Tedrisat Kanunu geliştirilir ve dinin devlet kurumlarındaki öğretimine köklü dönüşümler kazandırılır. Bunun başında din eğitiminin devlet otoritesi altında tek elde yapılması gelir. Eğitimin birleştirilmesinin anlamı budur.

Cumhuriyet ideolojisi tekke ve zaviyeleri, Şer’iye ve Evkaf Vekaleti’ni ve çeşitli özel öğretim faaliyetlerinde bulunan vakıfları kaldırarak din eğitimini tekeline aldı. MEB uhdesinde ve devlet okullarında din derslerinin okutulması kararlaştırıldı. 1924’ten 1930’ların ortalarına kadar din dersi mecburidir. Bunların içeriğinde seküler, mezhepler üstü, milliyetçi, modern ve itaatkarlığa çağrıda bulunan bir söylem inşası vardır.

Dinde devlet kontrolü

Temel vurgu şudur: İslam’da ruhbanlık yoktur ve herkes dinini mekteplerde öğrenecektir. Bunun anlamı dergahlar, tekkeler, tarikatlar, şeyhler, medreselerin vs. din eğitimindeki rolleri bitmiştir. Devlet, tekil otorite olarak bunu üstlenmiştir. Böylece bütün sivil dinsel eğitim otoriteleri ve etkinlikleri meşruiyetlerini kaybederler. 1924’ten 1930’ların ortalarına kadar din dersleri zorunludur. 1931 CHP kurultayı ile beraber, din eğitiminin bir vicdan işi olduğu ve devlet okullarında okutulamayacağına karar verilerek aşamalı bir biçimde terk edilir.

İkinci tarihsel şartlar, çok partili sisteme geçmeyle beraber liberal demokrasi arayışının getirdiği görece din özgürlüğü ve bunun yol açtığı tartışmalarla oluşmaktadır. Hem hür dünyaya girmek hem de sol akımlara karşı dini eğitimle mücadele etmek amacıyla din dersleri ihtiyari bir tarzla okunmaya karar verilir. Özellikle 1947 CHP Kurultayı’nda alınan kararların bunda önemli bir etkisi vardır. Kurultayda laiklik uygulamalarının çok sert olduğu ve din ile ahlak üzerinde olumsuz etkilere neden olduğu söylenmektedir. Bazı yerlerde cenaze namazını kıldıracak imamın bile bulunamadığı ve dinin yerini cehaletin, hurafenin yer almaya başlandığı belirtilmektedir. Yine laikliğin Türkiye’de İslam’ı atmak için alınmadığı ‘Sovyet yayılmalarına karşı, İslam kuşağının gücünden faydalanmak’ için din eğitiminin önemli olduğu vurgulanır.

Çoğulluktan yoksunluk

Üçüncü tarihsel şartları, 12 Eylül ve 82 Anayasası oluşturmaktadır. Din öğretimi ‘din kültürü ve ahlak bilgisi’ adıyla yeniden mecburi hale gelir. Evren Paşa’nın gezi konuşmalarında hurafelere, cehalete, mezhepçiliğe ağır eleştiriler yapılır ve bunlarla başa çıkmak için din derslerinin zorunlu kıldığı belirtilmektedir. Burada din dersleri tabiri yerine, din kültürü tabirinin kullanılması önemlidir. Din derslerinin bir asra varan modernleşme serüveni içinde konumlanarak aldığı anlamlar şunlardır: Ulus devlet söyleminin birlik, itaatkarlık, mezhepler üstülük, hurafe ve tarikat karşıtlığı, sekülerlik (MEB gibi seküler bir kuruma bağlı olarak din eğitimi verilmektedir), tekellik ve türdeşlik. Din dersleri, öncelikle sivil ve çoğul özellikler taşımamaktadır. Sivil değildir; çünkü sivil dinsel toplulukların taleplerini dikkate alarak yapılanmamıştır. Zaten modernleştirici elitler, sivil toplumsal alanı cehaletin, hurafenin, geriliğin, ayrıcalıkların ve gayri medeniliğin kol gezdiği bir yer olarak tahayyül etmektedirler. Bu alan şeyhler, dedeler, dergahlar, tekkeler, üfürükçüler, aşiretler, vs. ile temsil edilmektedir. Bu toplumsal yapıyı medenileştirerek medeni bir dünya içinde yer almak üzere her çeşit müdahaleyle yeniden düzenlenilmeye çalışılır.

Sünniler niye karşı değil?

Batılı laik ülkelerde din eğitimi cemaatlere danışılarak uzlaşmayla oluşturulan ve devlet okullarında okutulan bir etkinliktir. Bizde ise hiçbir sivil cemaatin resmi varlık meşruiyeti bulunmamaktadır. Bu nedenle böyle bir uzlaşma arayışı bulunmamaktadır. Bu nedenle Alevi toplulukların bu taleplerinin kurucu iradenin muhayyilesinde yeri de yoktur. Mevcut din dersleri de ehlisünnet kesiminin cemaatlerine danışılarak oluşturulmuş bir program değildir. Devletin kendi eliyle İslam’ın ortak ve mezhepler üstü olduğunu düşündüğü ilkelerden ürettiği bir programdır. Bu nedenle Sünni İslam tanımlamasıyla yapılan eleştiriler ve yakıştırmalar da çok doğru değildir. Aleviliğin kendine yer bulma konusunda çektiği sıkıntının temelinde bahsettiğimiz din derslerin anlam içerikleri bulunmaktadır. Çoğulluk ve sivillikten yoksun olmasıdır.

Bu çoğul ve sivil özelliklerden arınarak yapılandırılan din dersleri, aynı zamanda devlet tekelini de gündeme getirmektedir. Politik toplum, tartışmasız bir biçimde din eğitim ve öğretimi üzerinde seküler bir tekel oluşturmaktadır. Paylaşıma, katılıma, çoğulluk ve sivil unsurlarla oluşan bir yapılanmaya olumlu bakmamaktadır. Bunları birlik için tehlikeli talepler olarak algılamaktadır.

Sivil bir İslam anlayışı

Mezhepler üzerinden yapılan eleştiriler karşıtını doğurmaktadır. Aleviler Sünnilik adıyla tanımlamalara başvurdukça, Sünniler de kendilerini mezhepsel bağlamda algılamaya başlamaktadırlar. İslam gibi üst din kimliğinin ortak kuralları yerini tarihsel kurallara ve mevcut pozisyonlara bırakmaktadır. Bunun sonucu olarak Alevilerin din eğitimi ile ilgili tepki ve talepleri karşısında ezici çoğunluğu oluşturan ehlisünnet Müslümanları mevcut uygulamaları koruma ve kollama güdülerine yönelmektedirler. Bunu ilginç bir biçimde geçen hafta sonu tebliğ sunduğum Seküler Toplumlarda Din Eğitimi ve Din Dersleri adlı bir sempozyumda(İstanbul Bilgi Ün.’de) gözlemledim. Tebliğci arkadaşlardan biri (baş örtülü bir ilahiyat doktoru), dinsel-muhafazakar bir sivil toplum kuruluşunu temsilen mevcut din derslerini Alevilerin taleplerine göndermelerde bulunarak ‘birlik ve bütünlük’ için yanlış görüyordu. Din derslerinin zorunluluğunun zorunluluğunu savunuyordu.

Bu tutumlar, açıkça politik pozisyonlar almanın bir uzantısıdır. Çünkü temelde toplumdaki sorunlarımızı aşmak üzere yeni taleplerin rasyonalitesini kurmak üzere bilimden nasıl yararlanabileceğimizi aralamamaktadır. Ayrıca sivil İslam anlayışını da yansıtmamaktadır. En ümmi bir Müslüman’ın bildiği bir kural, sır değil: Dinde zorlama yoktur. Oysa mezhepsel tepkiler, politik pozisyonlar ve birlik korkuları nedeniyle kendi inanışlarımızı herkese zorla dayatmaya çalışmaktan geri durmuyoruz. Elbette bu olgu, dayatmanın toplum içinde genelleşen psikolojisinin inanç üzerindeki yansımasıdır. İnancın kendisinde olmayan ama inançlılarda olan bir psikoloji! İnanca rağmen bir inanç! Bu bana ‘öküzlere Tanrı resmini çizin denseydi, kendilerine benzer Tanrılar çizerlerdi’ diyen bir antik filozofun sözlerini hatırlatmaktadır. Ne tanrımızı kendimize benzetelim, ne de kendimizi tanrımıza!

ERGÜN YILDIRIM*

Alevilerin gündeme taşıdıkları zorunlu din dersi problemi ve buna karşı geliştirilen tutumlar politik pozisyon almanın bir uzantısıdır. Ayrıca Aleviler’in taleplerine karşı çıkmak sivil İslam anlayışını da yansıtmamaktadır. Zira ümmi bir Müslüman bile bilir, sır değil: Dinde zorlama yoktur!

STAR - AÇIK GÖRÜŞ - 17 Kasım 2008

Etiketler :

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.