Alevilerin Cumhuriyet ve Laiklikle imtihanı : Caner Canerik

Alevilerin Cumhuriyet ve Laiklikle imtihanı : Caner Canerik

Caner Canerik : Aleviler sistemin sorunlu bir parçası…Taraf Gazetesi’nde 08 Ocak 2008 Tarihinde yayınlanan “Alevilerin Cumhuriyet ve...

A+A-

Alevilerin Cumhuriyet ve Laiklikle imtihanı : Caner CanerikCaner Canerik : Aleviler sistemin sorunlu bir parçası…

Taraf Gazetesi’nde 08 Ocak 2008 Tarihinde yayınlanan “Alevilerin Cumhuriyet ve Laiklikle İmtihanı” başlıklı yazı dizisi için Caner CANERİK ile yapılan söyleşinin tam metni

Taraf : Caner, Alevi meselesinde Kürt Alevilerin sanıyorum biraz özgün bir yanı var. Alevilerin cumhuriyetle ilişkisini ana hatlarıyla nasıl değerlendirebilirsin?

C.Canerik: Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda Alevilere, Bektaşilere ait tekkeler de kapatıldı. Sonradan Atatürk’ün “Alevi” olduğu yönde şayialar çıkartıldı, Hacı Bektaş’a gidip dedelerin elini öptüğü iddiaları da var. Biliyorsunuz el öpmek Alevilikte önemlidir. Hatta ceme katıldığı iddiaları da var. Oysa Kemalist rejimin dine bakışı her zaman aynı olmuştur; tekke ve zaviyeler kanunu Cumhuriyet’in bir bütün olarak dine bakışını ortaya koymuştur. Cumhuriyet Sünnilere yönelik de baskıcı olmuştur. Tek farkı, camiler açık kalmış devlet İslam’ı kontrol altına almıştır. Bir takım yasaklamalar olsa da inanç ve ibadetlerini sürdürebilmişlerdir. Ancak Alevilere yönelik baskılar sürmüş, polisten jandarmadan gizlice ibadetlerini yapmak zorunda bırakılmışlardır. Bu bağlamda Aleviler için Osmanlı ile Cumhuriyet dönemleri arasında fazla fark olduğunu düşünmüyorum.

Kürt Aleviler için ise Dersim 38, Aleviler ve Cumhuriyet ilişkisinde bir kırılma noktasıdır. Bu zamana kadar dağlarda, köylerde gelenek ve göreneklerini yaşatan, ibadetlerini yapan insanlar güçlü bir asimilasyon politikasına da maruz kalmışlardır. Dersim 38 sonrasında Kürt Alevilerin özgünlüğü törpülenmiş, hatta yok edilmek istenmiştir. Sürgüne gönderilen Kürt Alevilere bakın; hep Türk ve Sünni bölgelere gönderilmişler; etnik, inanç boyutuyla asimile edilmek istenmişlerdir. Nitekim aile içerisinden, babamdan, amcamdan biliyorum ki Türkleştirme ve Sünnileştirme politikası kısmi olarak başarıya ulaşmıştır.

Taraf: Bunları yaşayan Dersim Alevileri, sonraki yıllarda, hala bile kendisini “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran parti” olarak tanımlayan CHP’ye çok ciddi destek verdiler ama?

C.Canerik: Kürt Alevilerin, Kemalizm’le ilişkisi Türk Alevilerden çok farklı değil aslında. Bir önceki nesil, aslında dayatılan sisteme karşı direnmiştir. Devlete gidip memurluk yapmak bile ihanet ve kölelik sayılır, kötü karşılanırdı. Ama son süreçte bütünleşme, sahiplenmede ve mevcut statükonun korunmasında Alevilerin ön plana çıktıklarını görüyoruz. Bunun en önemli nedeni; göçlerin –asimilasyonun- etkisi ve bununla birlikte yaratılan korkudur.

1938’de Kürt aleviler üzerinde ciddi bir korku yaratıldı. Onbinlerce insanın sorgusuz, sualsiz katledildikleri iddiaları hala Kürt Aleviler üzerinde etkisini sürdürüyor. İnsanlar hala kendi özlerine sahip çıkmaya, kendini “Kürt ve Alevi” olarak tanımlamaya korkuyorlar. 38’i yaşayan bu insanların suskunlukları bir boşluğa neden oldu. Sonraki nesillere geleneksel –sözlü- değerler aktarılamadı. Bunun yerini ise Kemalistlerin “Atatürk Aleviydi, Gerçek Türk biziz, Aleviler aydındır, çağdaştır, Atatürkçüdür” gibi ucube propaganda cümleleri aldı ve kendine önemli bir yer bulabildi. Zaten; geçmişinden kopartılmış, tüm kültürel unsurları torpülenmiş insanların, suda çıkmış balık misali verilecek her şeyi –korku unsurunu da göz ardı etmeden- bu politikanın etkisine girememesini beklemek biraz gerçeklikten uzak olur. Bu ise bana göre bir parça “abuk” bir durum yarattı. O da, bu gün Alevilerin “bilgili, akıllı, çağdaş, demokrat, devrimci, özgürlükçü, hümanist” gibi altını dolduramadıkları boş sıfatlara sarılmalarına ve bununla birlikte bu tanımlamaları kullanan Kemalist –sol- kesimin etkisi altına alınmalarına ve gerçekten uzaklaşmalarına neden oldu. Bu en büyük yanılgılardan birisidir.

Taraf: Dersim ve Alevilik üzerinde solun etkisi ne oldu peki?

C.Canerik: Türkiye solu; Kemalistlerin Kürt Alevilere yönelik politikalarına, onların köklerinden kopartılmalarına hizmet etti. Kürt Alevilerin yaşam gerçeklerini, felsefelerini anlayamadılar, anlayamazlardı da zaten. Kemalist baskıya karşı kendisiyle birlikte hareket edecek güç odağı arıyan Dersimliler; muhalif ve kendilerinden yana olduğunu söyleyen gençlere kapılarını açtılar. Uzun yıllar sisteme karşı solcu, idealist, sosyalist gençleri desteklediler. Buna karşılık solcular, kendilerine açık bırakılan kapıdan en değerli şeyleri alıp götürdüler. Solun en büyük yanılgısı ve hatası Kürt Aleviliği ve genel olarak dini, olduğu gibi geri, gerici görmeleridir. Evet kısmi olarak bunu kabul edebiliriz. Ancak, binlerce yıllık bir ekimin mahsülü olan değerleri bir çırpıda silip atmak gerçekçi değildir. Her şeyden öte alışkanlıklar ve davranış tarzlarını bıçak gibi kesip atamazsınız. Sol, gerçekçi olmayan politikalarıyla hem kendi, hem de binlerce yıllık Anadolu kültüründe can damarını kesti. Dersim’in, Kürt Alevilerin ittifak arayışında sol, farkında olmazsa da çok büyük bir ihanet gerçekleştirmiştir. Devrimcilik, kardeşlik, eşitlik, özgürlük gibi kavramları kullanarak Kürt Alevilerin Türkleştirilmesine ve Sunileştirilmesine “aydınlatılma” adına hizmet etmiştir. Geçmişte Dersimde güçlü olan PDA yani bu günkü İşçi Partisi çizgisindeki Kürt Alevileri iyi incelemek gerekiyor. Bu sol propağanda, sol güçler içlerine aldıkları, “kafaladıkları” insanları almış ve bu gün “Türk Milliyetçisi” duruma getirmişlerdir. Sanırım ki bu yapılara Almanya benzerleri gibi “Nasyonal Sosyalist” –NAZİ- tanımlaması yapmak yanlış olmayacaktır. Zaten kendilerin de “Nasyonal Sosyalist” in Türkçe karşılığı olan “Ulusalcı Sosyalist” tanımlamasını kullanıyorlar.

Taraf: Bu anlattığın durumun gerçekleşmesinde CHP’nin yani Sosyal Demokratların rolü neydi?

C.Canerik: Burada; 1960 Yılını kırılma noktası olarak almak lazım. 1960 Öncesi zaten Kürt Aleviler üzerinde yoğun bir askeri baskı vardı. Tüm Türkiye’dekinden bir parça daha yoğun belki. Ardından ise, kendi yarattıkları korku ortamına karşı çıkan, özgürlükçü, aydınlanmacı bir CHP çıktı karşımıza. 1970’li yıllarda ise Türk Sosyalist hareketinin Truva Atı misali Türkiye Devrimini, legal siyaset içerisine sızarak gerçekleştirme “taktiği” benimsediğini görüyoruz. Bu, Kürt Aleviler gibi sistemle bütünleşmesi, sistemin koruyucusu zor olan merkezlerin “taktik, strateji” adı altında sistemin içerisine sokulmasına neden oldu. Hiçbir zaman devrim olmadı ve CHP içerisine götürülen Kürt Aleviler, sosyalist değil Kemalist yapıldılar enternasyonal yoldaşları tarafından.

Taraf : Aleviliğin bir “köy inancı” olduğu, kentleşince deyim yerindeyse “bozulduğu” yönünde bir görüşün olduğunu biliyorum. Bu konuda da anlatacakların olmalı?

C.Canerik: Aleviliği ikiye ayırmak lazım; şehirde yaşayan Bektaşi ve köylerde yaşayan Kızılbaşlar olarak. Bektaşilerin Osmanlıyla ilişkileri, malum. Yeniçeriler Bektaşi idi. Özellikle 60’dan sonra ekonomik, sosyal nedenlerin de etkisiyle Kürt Alevilerin büyük bir göç olayı var. Zorla ya da gönüllü göçler oldu. Bunun Alevilik açısından yarattığı en önemli sıkıntılardan biri, yargılama –yaptırım- mekanizmasının çökmesidir. Mesela düşkünlük Alevilikte çok önemli bir yaptırımdır. Kentlere gelince bunun hiçbir anlamı –gücü- kalmadı. İnanç ve ibadetlerdeki yerel motifler anlamsızlaştırıldı. Yerine İslam’a Arap kültürüne daha motifler yerleştirildi. Yaşamın bir çok alanında Alevilik, Alevilerin günlük sorunlarına çözüm getiremedi ve sembolik bir hale büründü. Çok basit bir örnek. Eşcinsellik meselesinde karşımıza çıkıyor. Kürt Alevilerde, belirli bir aşiretin mensupları doğuştan dini önder olarak, erkekler “Bava” kadınlar ise “Ana” olurlar. Bir transeksüel vardı. Bu aşiret mensubu. Ameliyat olmuş ve kadın olmuştu. Sorum şuydu : Transeksüel birisi “bava” mı yoksa “Ana” mı sayılmalı. Ne yazık ki, bu çok uç örnekte görüldüğü üzere Aleviler günlük gelişmelere yanıt bulmaktansa, tüm o savundukları, “Aydın, çağdaş, demokrat, hümanist” kimliklerini unutarak, bu insanı “düşkün” ilan ediyorlar. Keza, Alevilerin Perşembe gecesi yaptıları Ayin-i Cemlerin Pazar günü ve sadece sembolik olarak gerçekleştirilmesi, bu ayinlere katılan insanların ayinin özünde yer alan ve rızalıklarının alınması, aralarından husumet olmaması ve varsa da çözülmesi gibi toplumsal bağları güçlendirici unsurlardan uzaklaşılması değişimi olumsuz etkiliyor. Bununla birlikte elbette ki cemevleri ve önder olarak ortaya çıkan kime hizmet ettikleri pek bilinmeyen kişilerin yönlendirmeleri, Alevilerin bunu sorgusuz kabullenmeleri, teslim olmaları da kentleşmeyle birlikte Aleviliği olumsuz etkileyen unsurlardan. Kürt Aleviler açısından bakarsak da, etnik –bölgesel- kültürün getirdiği farklı Alevilik anlayışının çok sert bir “Türkçü Alevilik” duvarına çarptırılması da farklı ve çok dikkat edilmesi gereken bir konu.

Taraf: Bu noktada Kürt sorunuyla da bağlantılı bir durum söz konusu…

C.Canerik: Evet; sistem PKK’ye karşı ittifak arayışına girdiği zaman Alevileri keşfetti. Yakın tarihlere kadar, mesela Maraş’ta katledilen Aleviler, Kürt sorununun gündemleşmesiyle beraber rejim için önem kazandı.

Hala yasal olmazsa da, fiilen Cem evleri ne zaman kurulabildi? Ne zaman yaygınlaşmaya başladı? 80 Yıllık iktidar döneminde, devlet baskısının Kürt sorunu nedeniyle en yoğun olduğu süreçte, sistemin red ettiği ve zaman zaman büyük kıyımlar yaptığı Aleviler nasıl oldu da birden güç olarak ortaya çıkabildiler ? Bunlar oldukça tartışmalıdır. Cem evlerini kim kurdu? Sivas olaylarından sonra kuruldu bir çok Alevi derneği.

Sivas katliamı, Dersim 38’den sonra diğer bir önemli kırılma noktasıdır. Sivas katliamından sonra Aleviler sistemden kopacakken, cem evlerine izin verildi. Ama burada bir taşla iki kuş vuruldu. Birisi, PKK’ye karşı Aleviler devletin yanına çekildi, ikincisi ise sistemden kopması önlendi ve sisteme bağlanıp koruyucusu haline getirildiler. Atatürk motifinin ibadethanelerin içlerine kadar girmesi en büyük göstergedir.

Taraf: Cem evlerinde dinsel ve Alevi inancının değer verdiği resim ve portrelerden neredeyse daha çok Atatürk portreleri, büstleri var. Bir yandan cem evlerinin ibadethane olarak kabul görmesi istenirken, bir yandan da, beğenip beğenmemek ayrı bir şey, bir politik liderin, bir politik kişiliğin bu denli yüceltilmesi, bana tuhaf geliyor. Bahsettiğin “koruyucu” ihtiyacından mı kaynaklanıyor bu?

C.Canerik: Bir politik figürün, cumhuriyetin kurucusu, kurtarıcısı dahi olsa ibadethanede bulunması abestir, Alevilik felsefesiyle bağdaşmamaktadır. Hacı Bektaşi Veli’yi, 12 İmamları, Hz. Ali’yi anlayabiliriz ama Atatürk neden? Tek bir neden var: dinin siyasete alet edilmesi ve Türkleştirme çabası. Türkleştirme arttıkça da; metropollerde Kürt Alevilerin bir dayatmaya maruz kalmaları kaçınılmaz oldu. İbadet etmek için cemevine gitmeniz zorunlu ve o cemevini kuran -yada ele geçiren- unsurlar gelen kişilere kendi gerçekliklerini, Türklüğü ve İslamın bir parçası oldukları ajitasyonunu ve onun gereğini dayattı. Bu gün hiçbir cemevinde tüm o “hümanist” söylemlere rağmen Kürt Alevilerin kendi dillerinde değil ibadet etmek, bunu dillendirme imkanı bile yok. Bu yapılar içerisndeki yöneticilerin Türkleşmiş, çoğu Dersim kökenli Kürt Aleviler oldukları gerçeği ise ayrı bir trajik durum.

Taraf: Cumhuriyet Mitinglerinde meydanları dolduran kalabalığın asıl omurgasını Alevilerin oluşturması bütün bunların sonucu mudur?

C.Canerik: Aleviler bir anlamda korkularının esiri oldular ve düşmanına aşık oldular. Ordu, Atatürk, laiklik konusundaki Alevilerin mevcut konumları ancak bu şekilde değerlendirilebilir. Bakın artık Kızılbaşlar da bunu söyleyemiyor, “Aleviyiz” diyorlar. Statüko içinde yer alarak meşruluk kazanmanın bedeli, kendinden vazgeçmek oldu…”Bu kış komünizm” gelebilir ile sistem İslamcıları sola karşı kullanırken, öncülüğünü CHP’nin yaptığı ”Bu kış şeriat gelebilir” propagandasıyla da Alevileri sistemin koruyucusu olarak kullandı. Cumhuriyet mitingleri en somutlaşmış halidir…

Taraf: “İlerici, yenilikçi” bir dinamik olarak değerlendirilen Aleviler, bu halleriyle statükocu mu oldular yani?

C.Canerik: Aleviler artık sistemi koruyan bir potansiyel durumuna getirildiler. Alevilikteki etnik bağın koparılmasıyla, kültürel değerleri, ritüelleri değişti. İbadet tarzları da farklı. İbadet dili Türkçedir deniyor. Hayır, değildir! Çok önemli de değil aslında, önemli olan farklılıkların ortaya çıkması, ayrımcılık yapılmaması. Kürt Alevilerle konuştuğunuzda Hızır vardır, pagan değerler vardır. Türk Aleviliğinde Pir Sultan, Hacı Bektaş vardır, hatta Kuran vardır. “Aleviliğin Türkü Kürdü yoktur” inancı hakim kılındı. Böylece etnik bir boşluk yaratıldı. Bu boşluk da Türklük ile dolduruluyor. İnsanlar Türkleşmeye başladı. Böyle olunca “göreve” çağrıldıkları zaman, Aleviler Cumhuriyet Mitinglerine gittiler. Ermeni meselesi de bir ölçüdür. Kürt Alevilerin Ermenilerle sorunu yok. Türklerin var. Sistem etnik aidiyetten insanları kopartınca, Türkleştirmede yol aldı. Hallaçoğlu’nun söyledikleri bir doğruyu hatırlattı bize. Aramızda Türkleşmiş olduğu gibi Kürtleşmiş Ermeniler de var. Bu bir zenginliktir. Alevilerin ırkçı olması düşünülemez. Ama Hallaçoğlu’na karşı çikarken, bazı Alevi kişi ve kurumlarından neredeyse ırkçı söylemler duyduk. Bazı Dersimli Aleviler açısından da bu yaşandı.

Taraf: Milliyetçi dalganın bu kadar yükseltildiği bir ortamda Alevilik bundan nasıl etkilendi ?

C.Canerik: Bakın bir örnek üzerinden bu değişimin örneğini vereyim. Çingeneler için Anadoluda genellikle “buçuk millet” denilir. “72.5 milletin” buçuk olanı, çingenelerdir. Alevi öğretisinde dinler, diller, etnik kimlikler, kültürler arasında bir ayrım yoktur. “buçu” değil de, “73 Millet” olarak halkları görürler. Hepsi eşittir. İki yıl önce, 2005’te Hacı Bektaş’ta Alevi çingenelerle konuştum. Onlar da kendilerini Alevi olarak tanımlıyorlar. Ama ben çingene Alevilerin orada bulundukları çadırlardan “çingene” oldukları için kovulduklarına tanık oldum. İronik, acı bir durum. Eşitlik savunuluyorsa çingenelere neden ayrım yapılıyor? Yaratılmak istenen “resmi Alevilik” biraz yaratılmış durumda. Özellikle Kürt Aleviler açısından.

Taraf: “Aleviler ne istiyor?” sorusuna senin cevabın nedir?

C.Canerik: Kürt Alevilerin talepleri olarak diyebilirim ki; sadece ibadet etmek istiyorlar. Başka bir şey istemiyorlar. Siyasi içerikte başka şeyler de söylenebilir; ama “Alevi” olarak söylenecek tek şey bence budur: “ İbadet etmek istiyorum”. Dersimde de cemevleri var. Ama ev ortamındaki doğal cemle, cem evlerindeki cem çok farklı. Ceme evlerinde orduya, Atatürk’e, devlete de dualar yapılıyor. Bu Kürt Alevileri için çok rahatsız edici. Bir inanç mensubu, sadece o inancın gereğini yerine getirmek ister.Başka bir şey istemez. Ama şunu da hemen belirtmeliyim. Bu gün Alevilerin ne istediklerinden çok, kendisine dayatılan bir çok şeyi istemedikleri gündemde. Savunma pozisyonundalar hala… İstemleri değil, kendilerine dayatılanı istememeleri konumu. Bununla birlikte tek bir Alevilikten bahsedilemez. Taleplerin aynılaşması çok zor ama reddiyelerin aynı olması dikkat çekiyor.”Talep” eden kişilerin önemli bir bölümünün bir dernek kurması, medyada ses getirebilme gücüyle endeksli olarak kendine yer bularak, kendini Alevilerin temsilcisi sunabilmesi tartışılmalıdır. Bunların ibadetlerini yerine getirip getirmedikleri çok tartışılır. Bazıları devrim yapacakken şimdilerde Alevi önderi oldular, dede bile değiller. Hükümetle muhtap olmak istiyorlar. Dayanakları ne ?

Taraf: Alevi istemleri nasıl formüle edilebilir peki? Alevi örgütleri bir araya gelip, istem ve beklentilerini ortaklaştırabilirler mi örneğin?

C.Canerik: Alevilerin bir temsiliyet sorunu var ve bu kolay kolay da aşılacak gibi görünmüyor. Alevilerin kendi iç yapıları içerisinde doğal önderleri var. Ama bu çok küçük bir önderlik anlaşıyını barındırıyor. Süreçle birlikte tabanda dayanağı olan, pir ve rayver gibi kişilerin birlikte hareket etmeleri ve yeni bir mekanizma kurmalarıyla aşılabilir. Bu çağda bunun ne kadar demokratik olacağı ve temsil edeceği ise farklı bir tartışma konusu. Alevilik ve üst yönetimsel temsiliyet gerçekten tartışmalı bir konu. Örneğin derneklerde seçilen kişiler önder oluyor, inanç değil başka –demokratik- (?!) ölçüler esas alınıyor. Bununla birlikte Eğe ve Dersim yada Adana Aleviliği arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Bu gün suskun olan taban “kendisi olarak” ortaya çıkarsa sanırım ki ortaklaşmadan daha ziyade ayrışma oluşacak. Başbakan’ın “Birleşip, ortaklaşıp gelsinler” benzeri bir açıklaması vardı. O açıklama aslında AKP’nin Alevilerin, Aleviliğin hiçbir zaman bir –tek- olamayacağı üzerine yapılmış kendi açısından mantıklı bir açıklamaydı. Bana göre ise sürüp giden bir “Osmanlı oyunu”

Taraf: Bu, biraz da doğru mu yani?

C.Canerik: Evet ama Aleviliği tekleştiremezsiniz. “Ali sevgisi altında birleşelim” de diyebilirsiniz, başka bir şey de. Alevilik birkaç kişi özelinde temsil edilemez, edilmemeli. Yerel motiflere önemli ölçüde yer veren bir inanç, bir felsefe olduğu için tabanda güçlü ayrılıklar barındırıyor. Taleplerde, temsiliyette ayrılık olsa da istemedikleri konusunda Türkiye’deki tüm Aleviler neredeyse hemfikirler.; Alevi çocuklara zorunlu din dersleri, cem evlerinin yasadışı olması, Diyanet’in kaldırılması gibi. Bunlar Alevilerin ne istemediğini gösteren taleplerdir. Ama pratikte her farklı siyasi parti ve anlayış bu belirsizliği kendilerine göre kullanıyor.

Taraf: AKP’nin Alevi milletvekillerinden Reha Çamuroğlu’nun önayak olduğu bir “açılım” niyeti veya çabası var. Bu vesileyle Alevi sorununda kanımca kolay kolay geriye dönülemez bir tartışma sürecine de girildi. Bu tartışma süreci nereye doğru evrilir sence? Alevi sorununu çözmüş bir Türkiye, nasıl bir Türkiye olur?

C.Canerik: Reha Çamuroğlu da bir Kürt Alevidir. AKP, yeni açılımlara ihtiyaç duyulduğu için Çamuroğlu’na yol açtı. Her parti kendine göre Alevi yartıyor. AKP’nin, CHP’nin, MHP’nin Alevileri var. Her siyasi anlayış kendi çözümünü dayatıyor. MHP “Aleviler Türktür”ü savunuyor. CHP “laikliği korumak” diyor, “Aleviler laikliğin, bölücülüğe karşı olmanın, rejimin teminatıdır” diyor. AKP “Aleviler İslamdır” görüşüne yatkın. Aleviler büyük bir rant ve ehlileştirme alanı.

Reha Çamuroğlu, -hukuki bir geçerliliği yok- ama birçok Alevinin gözünde “düşkün” durumundadır. Reha Çamuroğlu ile fazla yol alamazlar. Sistem Alevi sorununu çözmeye karar verdi. Kürt sorunu için de kullanmak istiyorlar. Bu yüzden AKP mecburen adım atıyor.

Taraf: Ama Alevilik konusunda ilk defa hükümet düzeyinde böyle somut bir adım atılması önemli değil mi?

C.Canerik: Bekleyelim görelim. Demirel de “Kürt realitesini tanıyoruz” demişti ama bir şey değişmedi. Tabii ki Aleviler daha meşru zeminde, Kürt sorununa göre. Çünkü Kürt sorunu konusunda “bölücü, terörist” vb olarak tanımlanan, Türkiye’nin gayri meşru politikasını halk nezninde “meşrulaştırmak” için kullanılan bir PKK faktörü var. Bu sorunun çözümüne yönelik her adımı “PKK’li, Bölücü” vs. kapatmalarına Türk halkı izin veriyor. Alevilik aynı değil. Ama AKP, AİHM’in zorunlu din derslerine yönelik aldığı karara rağmen ufak tefek düzeltmeler yaptı, ama zorunlu din derslerini kaldırmadı. MEB, ders kitaplarında Alevilere yer verileceğini söyledi, ama Aleviliği “Hz. Ali’yi sevmekle” sınırlandıracaklar. Bu zihniyet nasıl çözecek? Kendi Alevilik anlayışını çözüm diye sunacaklar. Neden sadece Reha Çamuroğlu ile muhatap oluyorlar? Milliyetçisinden de Kürt Alevisinden de görüş almaları lazım.

Aleviler arasında parçalanmaya doğru bir gidiş var. Kürt, laik, İslamcı Aleviler var. AKP iktidarında “İslamcı Aleviler” için sorun kalmayabilir. Diğer Alevilerin sorunları devam edecek. Onlara da belki “komünist, bölücü” vb. denecek. Bu nedenle bir bütün olarak Alevi sorununun çözüleceğine inanmıyorum. Alevilerin de kendi içinde sıkıntıları var. İbadet şartlarının sağlanması rahatlama yaratır. Ama kentleşme, bir temsiliyet sorunu yarattı, hangi Alevilik tartışması var. Reel politik, ekonomik gerçekler var. Bu şartlarda kendini korumak bile zor. Alevilik bir yönetim biçimi olur mu? Bunu düşünüyorum. Bu da bana imkansız gelmiyor. Esnek yapısı nedeniyle çok yöne çekilebiliyor. Kişisel veya ticari, ekonomik çıkarlar için de kullanılıyor.

Taraf: Bu süreci yapıcı bir tarzda etkilemek Aleviler için daha doğru bir yol olmaz mı?

C.Canerik: Alevi sorununa “AKP çözümü” fazla bir değişiklik yaratmaz. Zaten Aleviler sistemin içine alındı. Ama bana göre, sistem içerisine aldığı Alevilerden özür dilerse işte o zaman sorun gerçekten çözülmeye başlar. Ama Osmanlı’dan bu yana Türkiye’de buna rastlamıyoruz. Buna tarih boyunca hiç tanıklık etmedik. Devlet Alevilerden hiçbir zaman özür dilemeyecek. Çünkü Aleviler; Fettulahçılar, Nakşiler, Kürtler gibi tek bir güç değiller. Ekonomik güç de değiller. Barış Partisi denemesi vardı, o da başarısız oldu. Aleviler parti de kursa, gerçekçi değil ve bir süreliğine sadece ayakta kalabilir. Sorunu ibadet serbestliği olarak ele almak lazım. Aleviler ibadetlerini özgürce yapmak dışında bir şey talep etmiyorlar. Sadece kendilerine dayatılana karşı mücadele ediyorlar bugün…

http://www.canercanerik.com/
Taraf Gazetesi - 08 Ocak 2008

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.