"Alevilere beyaz soykırım uygulanıyor"
Alevi asimilasyonu ve örgütlenmesine dair makalelerin toplandığı ‘Aleviler Vardır’ adlı eser okuyucuya ulaştı. Yazar Demirtaş “Osmanlı’dan günümüze devletin asimilasyon kararlılığında değişim olmadığını" belirtti.
‘Aleviler Vardır’ kitabının yazarı Hüseyin Demirtaş: Beyaz soykırım pervasızca ilerliyor
PİRHA – Alevi asimilasyonu ve örgütlenmesine dair makalelerin toplandığı ‘Aleviler Vardır’ adlı eser okuyucuya ulaştı. Uzun yıllar Süleymancılar tarikatında yer alıp ardından kendi inancına geri dönen Yazar Hüseyin Demirtaş “Osmanlı’dan günümüze devletin asimilasyon kararlılığında değişim yok” dedi.
Dr. Hüseyin Demirtaş, Süleymancılar tarikatı içerisinde bulunduktan sonra Aleviliğini keşfedip asimilasyonun önüne geçebilmek adına mücadele yürüten Kütahyalı bir yurttaş.
Yakın zamanda “Aleviler Vardır” isimli bir kitap yazan Demirtaş, “İslami tarikatlar içerisinde kaldım. Belli bir bilinçlenmeye ulaştıktan sonra Sünni Müslüman kimliğine sığmadım” dedi.
“Aleviler Vardır” isminin seçilmesindeki en önemli nedeni “Bu toplumda Aleviler hiç yokmuş gibi davranılıyor, görmezden geliniyor. Halbuki Aleviler şöyle veya böyle bütün azaltmalara ve asimilasyona rağmen hala nüfusun en az %20’sini oluşturuyor.” sözleriyle açıklayan Demirtaş, “Alevilerin varlığı hala Türkiye toplumunda çok etkin” dedi.
Hüseyin Demirtaş, kitabında Alevi toplumunu yaşanmışlıklar ve anektodlar doğrultusunda tarif ettiğini de açıklıyor.
“ALEVİLERİ İMHA YERİNE ASİMİLE ETME POLİTİKASINA BAŞLANDI”
Alevi toplumuna dönük asimilasyon politikası Demirtaş’ın kitabındaki en önemli kaygılarından biri. Günümüzdeki asimilasyona dair “Dersim’den başlayarak batıdaki Türkmen Alevilerin arasına hocalar göndermeye başlandı. Bu şekilde zamanla ikili bir yapı oluştu” dedi. Demirtaş sözlerini şöyle sürdürdü:
“Klasik Osmanlı döneminde biliyorsunuz Aleviler görüldüğü yerde imha ediliyordu. Bektaşiliğin yasaklanması ve tekkelerinin büyük oranda yıkılmasından sonra Abdulhamit döneminden itibaren Alevilerin çoğunluğu göçebe ve yarı yerleşik durumdaydı. Balkanlar’da da bir çok ülke kaybedilmeye başladığı için Osmanlı aklı Abdulhamit’ten yani 1876'dan itibaren yeni bir politika izlemeye başladı. Alevileri imha etme yerine asimile etme politikası izlenmeye başlandı. Bu maksatla da Dersim’den başlayarak batıdaki Türkmen Alevilerin arasına hocalar göndermeye başlandı. Alevi köylerinden çocukları alıp medreseye göndermeye başlandı. Bizim köyümüzde de var. Köylerimize Sünniliği, Kuran’ı soktular. Bu şekilde de zamanla ikili bir yapı oluşmuş. Cem erkanları Sünniliğe göre yapılmaya başlanmış. Arkasından köyde birkaç sure bilen kişiler fahri olarak imamlık yapmaya da başlamış. Ve ardından Alevi köylerinde ezan duyulmaya da başlanmış. Bu şekilde yavaş yavaş 1920-30-40’lı yıllardan itibaren hem Alevilik ve Sünnilik paralel şekilde sürdürürken Alevi olmanın ağırlığı gittikçe azalmaya, terazinin Sünnilik kefesi daha ağır basmaya başlamış.”
“BEYAZ SOYKIRIM ÇOK PERVASIZCA İLERLİYOR”
“Kütahya civarında 150’den fazla Alevi köyü olması lazım” diyen Demirtaş, günümüzde sadece 20-25 Alevi köyünün ayakta kaldığına da dikkat çekiyor. Kalan Alevi köylerinin de inançlarını doğru yaşayamadıklarını anlatan Demirtaş sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Mevcut Alevi köylerinin de ahı gitmiş vahı kalmış. Yani ‘Aleviyiz’ diyorlar ama bazılarının Alevi olduğunun ispatı için 1000 şahit lazım. Keşke bu asimilasyon süreci çok hızlı devam etse. Yani bir kişi ‘ben döndüm’ dediğinde hemen dönse. Dönmediği için daha zararlı oluyorlar. Mesela babam namaz kılıyordu. Fakat ebem hayatında hiç namaz kılmadı. Bu tür kafa karışıklığı çok oluyor. Kitabımda bunları öne çıkardım. Hatta işin vahametine ermenin, kimliğinden uzaklaşmanın boyutlarını belki de tam olarak tarif de edemedim. O yüzden de her anlattığımı somutlaştırmaya çalıştım. Alevilere yönelik beyaz soykırım çok pervasızca ilerliyor.
“HENÜZ ‘BİZ’ DUYGUSU OLUŞMADI”
Demirtaş’ın kitabında dikkat çeken bir diğer konu da Alevi örgütlülüğü. “Asimilasyonun önlenmesine yönelik bir çaba var mı o konuda kafamda soru işaretleri var.” diyen Demirtaş, kurumlara dönük eleştirilerini de şu sözlerle aktarıyor:
“Alevi örgütleri kendi yağlarıyla kavrulmakta. Daha çok Alevilerin yoğun olduğu bölgelerle ilgileniyorlar. Bizim gibi Türkmenler demokratik Alevi örgütlenmeleri tarafından büyük oranda ihmal ediliyor. Ben bile şahsen Almanya’daki Alevi örgütleri tarafından zaman zaman bazı Alevi derneklerinde, şubelerde dışlandım. Hemşericilik, bögecilik çok. Bizim yaşadığımız sorunları yaşamadıkları için ilgisiz kalıyorlar. Onları pek enterese etmiyor. Alevilerde daha ‘bir, biz’ duygusu oluşamadı. Ortak çatıyı güçlendirmek ve Sünnileşmeye % 90 yaklaşmış bile olsa o tür Alevilere de sahip çıkmak gerekiyor. Başka türlü erimeyi önleyemeyiz. Selin önünden bir kütükte olsa kurtarmak kardır! Yola çıktığımda çok yalnızdım. Hala da daha en yakınlarımı bile ikna edebilmiş değilim. Ama bu benim mücadelemi yıldırmadı. O yüzden de 15-16 yıldır yazıyorum. Karınca kararınca hizmet etmek lazım. Karınca, ağzına su almış İbrahim peygambere gidiyormuş. Sormuşlar; ‘Ağzında götürdüğün bir gramlık su ne işe yarayacak?’ karınca da ‘tamam bir işe yaramaz ama hiç olmazsa o yolda ölürüm’ demiş. Benim şiyarım da bu oldu. Karınca kararınca herkes hizmet etmeye çalışsa, yoldaki tehlikelere dikkat çekse Aleviler bugünkü pozisyonlarından daha iyi bir yerde olurlardı.”
“KÖYE DÖNDÜĞÜMDE NAMAZI, ABDESTİ UNUTUYORDUM”
Uzun süre Süleymancılarla birlikte olup tekrar Alevi toplumuna yakınlaşma sürecini de anlatan Demirtaş sözlerini şöyle sürdürüyor:
“11 yaşındayken Almanya’da Süleymancı olan amcam beni okutmaya karar verdi. İlkokulu bitirdikten sonra beni Süleymancıların Kütahya’daki yurduna götürdü. Orada kendisi de aslen Alevi olan köylümüz, bir Süleymancı hocası vardı. Yurtta 3 sene kaldım. Sonra liseye Simav’a geldim. Üniversiteyi kazanıp Diyarbakır’a gittim. Bu vesileyle 10 yıl içlerinde kaldım. Çocukluğumda babamla cemevine gittiğimden bizim köyde Alevilik hala ritüel yönüyle aktif. 2 cemevi var. Köyümüz 150-200 yıldır yerleşik. Yani ben Aleviliğin bilincindeydim ama zamanla içinde dura dura bütün ibadetleri yapıyorduk. Okumayı seven bir insan olduğum için çok farklı okumalar da yaptığım için zamanla üniversite üçüncü sınıftan itibaren yavaş yavaş kafamda şüpheler oluşmaya başladı. Okudukça beynimde fırtınalar koptu. Önce ateist olur gibi olduk. Sonra kafamda canlanma oldu. Mesela 35 yıl aradan sonra kendir kokusu alıp hatırladığım oldu. Beyinde olduğu için o kokuyu hemen hatırladım. Geçmişte de Alevi olduğun için çabuk hatırlıyorsun. Dışarıda öğrenciyken her 2-3 ayda bir köye tatile gittiğim için Alevi olduğumuzu görüyorduk. Yurtta namaz kılıyorduk ama köye geldiğimizde namazı, abdesti unutuyorduk. İşte böyle aşama aşama Alevi kimliğime geri döndüm.”
“DEVLETİN ASİMİLASYON KARARLILIĞINDA DEĞİŞME YOK”
AKP iktidarının Alevi politikasını da eleştiren Hüseyin Demirtaş, “Bugünün iktidarının Alevilere doğrudan biçtiği bir kılıf yok. Eski politikaları, cumhuriyetin başından beri belirlenmiş politikayı sürdürüyor. Şimdi CHP iktidar olsa biz Alevlerin Türk, Sünni, Müslüman, laik şekilde asimile olmamızı isterdi ama bu iktidar laikliği ancak bir kenara itmiş. Yani onun dışında ana hatlarıyla devletin asimile etme kararlılığında büyük bir değişme yok. Sadece nüansında farklılaşıyor, işin boyutu değişiyor.” dedi.
“ALEVİLİĞİN DERİNLİĞİNİ ANLATMAK İÇİN…”
‘Aleviler Vardır’ kitabıyla Alevilikle ilgili kafa karışıklığını da gidermek istediğini söyleyen Demirtaş, Alevi toplumunun varlığını, derinliğini tanımak isteyenlere kitabı okuması yönünde öneride bulunuyor.
“Gerçeğin anlaşılmasına büyük katkı yapacağını düşünüyorum” diyen Demirtaş, “Mevcut Alevilik üzerine yapılan çalışmaları tekrar etmek istemedim. Orjinal bir şeyler söylemek istedim. Yani kimsenin söylemediği veya söylediyse bile kenarda, köşede kalmış konuları gündeme getirmeye, irdelemeye çalıştım” diye de ekliyor.
Eren GÜVEN – Cebrail ARSLAN / ANKARA
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.