Alevilere "Beyaz Soykırım" Pupa Yelken Sürüyor

Alevilere "Beyaz Soykırım" Pupa Yelken Sürüyor

Alevilere "Beyaz Soykırım" Pupa Yelken SürüyorHüseyin DEMİRTAŞPek bilinmez ama soykırım kitleleri sadece fiziki olarak imha etmekle...

A+A-

Alevilere "Beyaz Soykırım" Pupa Yelken SürüyorAlevilere "Beyaz Soykırım" Pupa Yelken Sürüyor

Hüseyin DEMİRTAŞ

Pek bilinmez ama soykırım kitleleri sadece fiziki olarak imha etmekle yapılmıyor.  Bir etnik, dinsel ve dilsel topluluğun halen koruduğu yapısını sürdürecek ortam ve koşulların aniden veya yavaş yavaş yok edilmesi de 1948 Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ne göre soykırım suçu kapsamına giriyor. Bu Hitler Almanya’sında Yahudilere yapılan jenosit ile aynı değildir ama sonuçta ilgili topluluğun mevcut yapısı imha edildiğinden ve doğal varoluş koşulları ortadan kaldırıldığından üstü kapalı bir soykırımdır. Adı geçen sözleşme kapsamında bu tür insanlık suçları kansız “beyaz soykırım” olarak nitelenir. 

Türkiye Cumhuriyeti de sansürsüz olarak söylemek gerekirse, kuruluşundan bu yana ülkemizdeki bazı etnik, dinsel ve dilsel topluluklar üzerinde adeta beyaz bir soykırım politikası yürütmektedir. Bu tip bir politikanın mağduru toplulukların başında da egemen inanç mensupları karşısında sayısal olarak dinsel bir azınlık konumundaki Aleviler gelmektedir. Aleviler kelimenin tam anlamıyla beyaz bir soykırımın (jenosit) kurbanlarıdır.

600 yıldan fazla yaşayan Osmanlı’nın özellikle 1500’ler sonrası döneminde aleni bir soykırıma ve toplu katliamlara maruz kalan Aleviler, Cumhuriyetle birlikte fiili soykırımdan belli oranda kurtulmuştur ama devletin inkârcı, asimilasyoncu ve İslamlaştırıcı uygulamaları aralıksız devam etmiştir. Bugünse bu politika yeni bir evreye girmiş bulunuyor.

İşin özü AKP Hükümeti’nin 8 yıla varan iktidar dönemi kendisinden önceki hükümetlerden Alevilere yaklaşım bakımından büyük bir farklılık taşıyor. Evet, öncekiler de Alevilerin asimilasyonuna yönelik devletin klasik tavrını sürdürüyordu ama AKP, devlet aklında Alevilere ve Aleviliğe bakışta adeta bir eksen kayması yarattı.  İslamcı ve Neo-Liberal bir parti olan AKP, yaptığı Alevi çalıştaylarıyla ve diğer bazı açılımlarla, kamuoyunda devletin Aleviliği tanıdığı ve eski inkârcı tavrını değiştirme yolunda adımlar attığı algısı oluşturdu. Yapılanlar sadece bir imaj çalışması olmasına rağmen yine de belli ölçüde başarılı oldu. Başlangıçta hükümeti samimi bularak çalıştaya katılan Alevi aktörlerin çoğu süreç içerisinde asıl niyetin başka olduğunu anlayıp geri adım attılar ve desteklerini çektiler. Nitekim AKP’nin yaklaşık 3 yıldır sürdürdüğü Alevilere açılım politikası, yapılan 7 oturumlu ve geniş katılımlı çalıştaylara rağmen akim kaldı ve adeta dağ fare doğurdu. Alevi Çalıştayı’nın ilk oturumu sonunda farklı anlayıştaki Alevi aktörlerin üzerinde anlaştığı 5 ortak talep dahi dikkate alınmazken, gelinen noktada TRT’de Muharrem programı yapılması dışında Aleviler lehine somut bir ilerleme kaydedilemediğini söylemek yanlış olmaz.

AKP HÜKÜMETİ TÜRKİYE’Yİ ATEŞE Mİ ATIYOR?

Aksine AKP’nin Alevilere açılıyormuş gibi yaptığı bu girişimler sonucunda, Aleviler arasında büyük yarılmalar yaşandı ve suni bölünmeler yaratıldı. Bütün bu yaşananlar önümüzdeki yıllarda hem Alevilerin hem de Türkiye’nin toplumsal barışı adına çok tehlikeli olabilecek bir potansiyele sahip görünüyor.

Öncelikle AKP Türkiye’nin kangren haline gelmiş Kürt, Ermeni, Roman ve Alevilik benzeri can yakıcı sorunlarına el atıyor ve bunları çözecekmiş havası yaratıyor ama her dört sorunda da her şeyi ağzına yüzüne bulaştırmakta üstüne yok.  Örneğin Kürt Açılımı diyor, ortalığı velveleye veriyor. Habur’dan Türkiye’ye giriş yapan silahını bırakıp gelmiş 8 PKK militanı ve Kuzey Irak’taki mülteci kampından gelen 20’nin üzerindeki sivil Kürdün halk tarafından büyük bir coşkuyla karşılanması üzerine batıdaki milliyetçi tabanından çekinip geri adım atıyor ve ardından hiçbir şiddet eylemine karışmamış BDP’li belediye başkanlarını tutuklama dalgası başlatıyor. Kürt Sorununun çözümünde geldiğimiz yer herkesin malumu tam bir hayal kırıklığı… Keza yapılan Roman Açılımı’nın öncesi ve sonrasında başta Manisa Selendi olmak üzere pek çok yerde Roman vatandaşlarımıza yönelik üzücü linç, saldırı ve zorunlu göç ettirme olayları yaşandı. Ermenistan açılımı da şimdilik durdu. 

Asıl vahametse Alevilere yönelik açılımlarda yaşanıyor. Hem de toplum içinde orta ve uzun vadede çok tehlikeli kamplaşmalara, Irak’taki gibi mezhep çatışmalarına yol açacak türden icraatlar bunlar… Zaten Aleviler kabul edelim etmeyelim, çoğunluk Sünni toplum ve devletin gözünde bir öteki/yabancı olma konumunu sürdürüyor. Zira bu ülkede Alevilik hala illegal ve resmen tanınmıyor. Cemevleri henüz gecekondu gibi kaçak inşa edilebiliyor…

Ancak AKP, bu olumsuz yapıyı daha da ağırlaştıracak ve iki toplum arasında bugüne kadar var olan görece barışçı havayı da dinamitleyecek faaliyetlerin altına imza atıyor. Örnek olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin  (AİHM) kararının aksine Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersini zorunlu olmaktan çıkarmayı düşünmüyor bile. Üstelik bir de Alevi örgütlerinin büyük bir bölümüne haber verilmeden, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) eliyle kendine biat etmiş Alevi kurumlarından kişilerle gizlice bir komisyon oluşturuyor ve bu dersin müfredatına Aleviliği ekleme hazırlığı yapıyor. Yani Alevi örgütlerinin büyük çoğunluğu bu dersin zorunlu olmaktan çıkarılmasını istediği halde, AKP inadına buna yanaşmamakta ve bir İslamcı gözlüğüyle hazırlatacağı sözde Alevilik üniteleriyle hem Alevilerin hem de uluslar arası çevrelerin gözünü boyamaya çalışmaktadır.

ALEVİ AÇILIMI MI KAPANIMI MI?

Yine büyük tantanayla yapılan Alevi Çalıştayları sonrasında ne cemevlerine ibadethane statüsü verildi ne de Madımak müze yapıldı. Alevi köylerine cami inşası, imam atama faaliyetlerininse durmadığı gibi aksine hızlandığı gözleniyor. Açıkça Alevilerle ilgili ilerlemeden daha ziyade büyük bir gerileme söz konusu. Özetle beyaz Alevi soykırımı ve Alevilerin dönüştürülmesi, İslamlaştırılması pupa yelken devam etmektedir. İslamlaştırılması diyorum, zira AKP’lilerin ve Sünnilerin ezici çoğunluğunun gözünde bazı Alevilerin inandığı gibi “Alevi İslam” diye bir kavram yoktur. Bir tek İslam ve Müslümanlık vardır, o da Sünniliktir. Bu anlayışa taban tabana zıt olan Alevilik zaten ne dün ne de bugün İslam içi sayılmamaktadır. Buna karşılık AKP ve Alevi asimilasyonunun motor gücü Diyanet son dönemde, “Aleviler Müslüman'dır ve bizim kardeşimizdir” gibi aldatıcı bir söylem tutturmuştur. Aslında buna kendileri bile inanmamaktadır. Zira geçmişleri, gelenekleri ve tekçi İslam anlayışları buna tamamıyla engeldir.  Emevi-Abbasi-Selçuklu-Osmanlı mirası/kafası böyle bir kabule kesinlikle imkân ver(e)mez. Maksat dışlanmaktan bıkmış veya pusulasını şaşırmış bazı Alevileri toptan Sünnileştirmektir. Bu yöntemle ne kadar Alevi’yi devşirebilirsek kârdır anlayışı güdülmektedir.

İşin asıl acı ve tehlikeli olan tarafı burası değildir. Sonuçta eski hükümetler de, askeri vesayetçi Kemalist sistem de Alevilere şimdikinden pek farklı davranmıyordu. AKP’nin farkı başka yerde ortaya çıkmaktadır. Bu parti iktidarında adeta Alevilerin, Aleviliğin ve genel toplumun genleriyle oynanmaktadır.  Şöyle ki, AKP öncelikle Alevileri İslam içi-İslam dışı diye iki kategoriye bölmüştür. Dikkat edilirse, Alevi Çalıştayı sürecinde katılımcı Alevi temsilcilerini dolaylı veya doğrudan bir Alevilik tanımı yapmaya zorladığı gibi, “Alevi İslam” benzeri ucube bir tanımı kabul etmediklerini düşündüğü Alevi örgüt temsilcilerini sürekli dışlamaya çalışmıştır. Gelinen aşamada artık AKP Cem Vakfı, Ehlibeyt Vakfı gibi “Alevi İslam” anlayışını savunan Alevi kurumlarıyla kendi arzu ettiği tarzda şekillenecek bir Alevilik ve Alevi profili yaratmaya çalışmaktadır.

Hatta bu amaçla AKP politikalarına hizmet edecek, devlet kesesinden desteklenen naylon Alevi dernekleri ve vakıfları bile kurdurulmuştur. Dolayısıyla Aleviliği İslam içi görmeyenlerin peşinen denklem dışına atılması bir yana, bu öğretiyi kendine has özellikleri olan bağımsız bir İslam mezhebi olarak tanımlayanlar dahi açılım sürecinden dışlanmıştır. Geriye AKP politikalarına hizmet edecek yapıda yandaş, “evet efendimci” çıkar ve “yol düşkünü” bir avuç Alevi kalmıştır.

ALEVİLER TÜRKİYE’NİN YENİ GAYRİMÜSLİMLERİ Mİ OLUYOR?

Ancak işte bu bir avuç Alevi ile devasa bir hükümet ve devlet desteğiyle yola çıkıldığından, bunlarla birlikte atılacak tek taraflı adımlar ve çözüm adına yapılacak icraatlar bir süre sonra Türkiye toplumunu kesinlikle zehirleyecektir. Çünkü AKP, Aleviler arasında bugüne kadar pek olmayan İslam içi-dışı Alevi ayrımını resmileştirmiştir. Bu durum da defalarca yetkili ağızlardan dillendirilmiştir. Böylesine ayrımcı bir anlayışla yürüttüğü toplum mühendisliği çalışmalarıyla AKP, ortalığa çok tehlikeli düşmanlık tohumları saçmaktadır ve pekâlâ ateşle oynamaktadır! Öyle anlaşılıyor ki, AKP kendisinden önceki hükümetlerin Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana zaten yüzde 50 azalttığı Alevi varlığını modern yöntemlerle (Böl-parçala-yönet ve yut) sıfıra indirmeyi hedefliyor. 

Tabii ki, zamanla daha iyi farkına varabileceğiz. Artık dedelere maaş bağlama, zorunlu din dersine sözde Alevilik bölümünün eklenmesi benzeri icraatlar yapıldıkça, bu ayrım ve dıştalama hem Aleviler içinde belirginleşecek hem de çoğunluk Sünni toplum nezdinde Aleviliğe hükümetin tanımladığı çerçevede bakmayan Alevilerin yeni “iç düşman” haline getirilmesine tanık olacağız. Farklı düşünen Alevilere karşı “bunlar gayrimüslim ve İslam düşmanıdır” gibi olumsuz bir hava yaratılarak, bunlar eskisinden daha kötü bir şekilde ötekileştirilecek, dışlanacak ve özellikle Anadolu kentlerinde yaşayamaz bir duruma düşürüleceklerdir. Öyle bir ortam oluşturulacaktır ki, nasıl ki 85–90 yıl önce sayıları milyonları bulan Hıristiyan nüfus şeytanlaştırılarak Anadolu’dan tasfiye edildiyse, Alevilere de benzeri bir akıbetin yolu açılacaktır.

Olur mu dersiniz? Neden olmasın ki, böyle yönetilen bir Türkiye’de olmazlar olur hale gelir göz açıp kapayıncaya kadar! Nitekim gidişat o yöndedir. Sünni toplumun her geçen gün daha da muhafazakârlaştığı, kendisi gibi inanmayanlara karşı hoşgörüsünün hızla azaldığı ve her şeye din merkezli bakmaya başladığı düşünülürse, bu durumun zamanla fiili saldırılara ve şiddete dönüşebileceği ihtimali hiçte yabana atılamaz. Özellikle Ramazan ayında ve Cuma namazı çıkışlarında yeni Maraşların, Sivasların yaşanması yakın bir tehdit ve tehlike hali kazanabilir.

TÜRKİYE’NİN ASIL YUMUŞAK KARNI: ALEVİLER

Şunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmayalım; kim ne derse desin Aleviler aslında Kürtlerden daha çok Türkiye’nin yumuşak karnıdır, kırılma ve zaaf noktasıdır. Çünkü Aleviler, ülkemizde Şafi Kürtlerin aksine en az yüzde 70’lik bir orana sahip Sünni toplumla çok az iç içe geçmiş ve kaynaşmıştır. Karşılıklı evlilikler hala istisna düzeyindedir. Alevilerle Sünniler bu ülkede yüzyıllardır aralarında kalın ve geçirgen olmayan duvarlar örülü iki paralel topluluktur. Başka bir deyişle karşılıklı sağlam akrabalık bağları, ortak yaşam biçimleri ve birbirlerinin inançlarına saygı temeline dayalı bir birlikte yaşama duygusu ve atmosferi henüz oluşmamıştır. Mevcut gidişle bu mümkün de değildir. Zira resmi anlayış “Türk kimdir?” sorusuna karşılık “Müslüman ve Sünni-Hanefi olandır” diye çok dar bir çerçeveye hapsettiği bir tanım getirdiğinden ve bunu farklı her kesime zorla dayattığından, Aleviler topluma başarılı bir şekilde bir türlü dâhil edilememiştir. Kısaca Alevilik ve Aleviler resmiyette şu an bile hala yoktur ve Türk ulusunun bir parçası olarak kabul görmemektedir. Neticede Aleviler Anadolu toprağının yetimleri olmayı sürdürüyor. Necip Fazıl Kısakürek, Sakarya şiirindeki, “Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!” cümlesiyle aslında farkında olmadan Alevilerin Türkiye’deki konumunu tasvir etmektedir. İşte bu ayrıksı, kırılgan, dışlanmış ve resmen tanınmamış iğreti konumları nedeniyle Aleviler en küçük bir kışkırtmada iyot veya suyun içindeki zeytinyağı gibi ortaya çıkacak ve fiili saldırıların canlı birer hedefi haline gelebilecek gayet hassas bir yapıya sahiptir. 

Ayrıca bahsettiğim olası felaket senaryoları tek başına benim subjektif algılamalarıma dayanmıyor. Nitekim daha 2007 yılında ABD’de yayınlanan ciddi bir araştırma kurumunun Türkiye raporunda somut verilerle, AKP’nin tüm devlet kurumlarını ele geçirmeye başladığı, izlediği toplumu İslamcılaştırma politikaları sonucunda büyük bir Alevi-Sünni çatışmasının çıkacağı ve bu ortamdan kaçan milyonlarca Alevi’nin Avrupa ülkelerine akın akın iltica etmek zorunda kalabileceği iddialarına yer verildi.

ALEVİLERİN DEVLETTEN TASFİYESİ BİTMEK ÜZERE…

Kaldı ki bugün bu raporda öne sürülenler birer “iddia” olmaktan çoktan çıkma yoluna girmiş bulunmakta… Gayet açık ki, Alevilerin İslam içi ve dışı diye ayrıştırılması buna çok somut bir örnektir. Bir diğer çarpıcı misal de, orduyu Alevilerin ele geçirdiği ve yönettiği söylentilerinin yayılması, Alevi kökenli subaylara karşı son dönemde atılan iftiraların çığ gibi artmasıdır. Ardından çok sayıda Alevi subayın şüpheli intiharı, Ergenekon davası kapsamına üst rütbeli Alevi subayların dâhil edilmesi ve yargılanması yanında, bu süreçte AKP yandaşı medyanın başlattığı cadı avıdır. Bu kesime ait yazılı ve görsel medyada her gün çarşaf çarşaf ordu ve yüksek yargıdaki Alevilerin listeleri ve soy şecereleri yayınlanmaktadır.

Zaten AKP iktidara geldikten sonra diğer devlet kurumlarındaki orta ve yüksek makamlarda neredeyse bir tek Alevi bırakılmamıştır. Bu yetmemiş olacak ki, şimdi de her nasılsa ordu ve yargıda yükselmeyi başarabilmiş Aleviler teker teker deşifre edilerek, görece hükümetin müdahale alanının dışındaki bu iki kurumdakilerin de tasfiyesi için her yol denenmektedir.

Samimiyetle söylemek gerekirse, Alevilerin AKP’den önce yine de devlet kurumlarında belli ölçüde yükselme imkânları az da olsa vardı. Alevi kimliğini öne çıkarmamak veya gizlemek yeterliydi terfi edebilmek için. Oysa şimdi Alevi bir ailenin çocuğu olmaktan öte Alevilikle en ufak bir bağları kalmayanlar bile, eğer Sünnileşmedilerse, AKP yandaşı değillerse; hele bir de laik, Atatürkçü ve cumhuriyetçi fikirlere sahiplerse derhal damgalanıyorlar. Hiç gereği yokken Alevi kökenleri gündeme getirilerek, sanki adı geçen kurumlardaki tüm Aleviler ortak hareket ediyorlarmış ve hükümete karşı bir komplonun parçasıymışlar gibi kamuoyunda haklarında çok olumsuz bir algı yaratılıyor.

ALEVİ’SİZ BİR TÜRKİYE HAYALİ GERÇEK Mİ OLUYOR?

Sahi, nedir acaba bu yaşananların anlamı? Şudur: Halen devlet kurumlarında çalışan kapıcı, odacı ve hizmetçi benzeri alt kademedekiler dışındaki tüm Alevilere karşı bir dışlama ve tasfiye kampanyası yürürlüğe konulmuştur. İyi bakılırsa da zaten, her şeyin çığırından çıktığı görülüyor. İş Alevi aşçılara kadar geldi dayandı Malatya Hekimhan’daki gibi… Hekimhan Devlet Hastanesi’nde çalışan bir Alevi kadın aşçı, artık müdürü tarafından “Alevi’nin elinin değdiği yemek yenmez” denilip hem görevinden alınıyor hem de yeni aşçıbaşının satırlı saldırısına uğrayıp yaralanabiliyor bu ülkede! Okullarda ise sırf namaz kılmadığı ve oruç tutmadığı için dövülen, sadece Alevi olduğundan dolayı her gün aşağılanan ve hakarete uğrayan öğrencilerin sayısı takip edilemez rakamlara ulaşırken, Alevilere yönelik bu türden baskılar ve yıldırmalar sıradan birer vaka haline gelmiş vaziyette. Şikâyetler ve açılan davalar çok kere sonuç bile vermiyor. Hem kimi kime şikâyet ediyorsun? Bu ülkede amir konumundaki hemen herkes AKP’li ve hayata sadece din gözlüğüyle bakıyor artık…

Dikkatinizi çekiyor mu bilmem; Alevilerin Türkiye’de yavaş yavaş sınıf atlama-değiştirme, devlette belli makamlara gelebilme ve yükselme imkânları da tamamen ellerinden alınmak üzeredir. Aleviler, sadece bu ülkenin işçisi-emekçisi, üreteni ve sorgulamadan tüketicisi ama devlete-topluma dair hiçbir etki ve geleceği yönlendirme güçlerinin kalmadığı, tüm karar alıcı mekanizmaların uzağında tutulan bir konuma zorla sokulmak istenmektedir. Hatta daha ileri giderek söyleyelim, sıradan devlet işlerine bile artık Aleviler alınmamaktadır!

Düşünün bir kere, bu şartlarda Aleviler kendilerini nasıl bu ülkenin eşit ve özgür yurttaşı hissedecekler? Devletin hangi hizmetinin karşılığı hala vergi vermeye, askere gitmeye, kendilerini inkâr eden yasalara ve yöneticilere itaat etmeye devam edecekler? Bugüne kadar “İncinsen de incitme” diyen bir öğretinin mensupları olarak Alevilerin şiddete, silaha hayatlarında yer vermeyen bir tutumla Türkiye’ye içten sadakatlerinin karşılığı bu mu olmalıydı?

Unutulmasın ki, Alevilerin sabrının ve o kalıtsal hoşgörüsünün de bir sınırı vardır!

Hiç şüphesiz Alevi kimliğini sürdürmenin, yaşatmanın ve gelecek kuşaklara aktarmanın tüm yollarının bin bir hileyle kapatıldığı, mevcut Sünni şeriatçı anlayışa biat etmedikçe Alevilerin fiziksel yaşam şartlarının bile ortadan kaldırılmaya çalışıldığı bir Türkiye’den kaygı duymamak mümkün değildir. Ortaya koyduğumuz AKP damgalı bu yeni anlayış/proje/konsept eskinin de üzerine çıkarak kelimenin tam anlamıyla Alevilere karşı beyaz bir soykırım uygulamaktadır.

Ancak korkarım ki, AKP Hükümeti izah ettiğim gibi Alevilere yüzyıllardır uygulanan beyaz soykırımı vites yükselterek fiili soykırıma dönüştürecek projelerinde ısrarlı görünüyor. Bu arkaik ve beton kafa kaldırım taşlarını döşediği felaketin büyüklüğünü görüp geri adım atacak bir öngörüye de sahip değil. Çünkü tipik Emevi-Abbasi-Selçuklu ve Osmanlı zihniyetinden bir türlü kurtulamıyor.

O nedenle Alevi olsun olmasın ülkemizdeki tüm akl-ı selim sahibi, demokrasiden, laiklikten yana ve toplumsal barış isteyen kesimlerin daha fazla gecikmeden bu gidişata örgütlü bir şekilde müdahil olması gerekiyor. Evet, hem de derhal!

Yoksa siz hala yaklaşan büyük tehlikenin, yapılan büyük zulüm ve adaletsizliklerin farkında değil misiniz?

---------- o O o ------------

Butzbach, 16 Mayıs 2010

— Bu Makale Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nun (AABK) Aylık Yayın Organı Alevilerin Sesi Dergisi’nin 138. Sayısında Yayınlanmıştır —

Alevihaber.com - 17 Haziran 2010

Etiketler : ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.