Aleviler, Sünnileştirilmeye boyun eğmeyi sürdürecek mi?
Kendimce kızardım Alevilere, cenazenin üçüncü ya da yedinci günü tıpkı Sünniler gibi Mevlit okutuyorlar diye. Hâlâ kızıyorum ama dahasını yaşamadığımdan, bu döneklik hafif kalıyormuş meğer. Döneklik sözüm ağır gelebilir. Para vererek, üste para vererek Sünnileşmeye gönüllü döneklik demek daha doğru olacak belki.
Aleviler, Diyanete istemeseler de vergi veriyorlar. Aleviler, istekleri dışında ödedikleri Diyanet vergisinden, Diyanet hizmetlerinden yararlanamıyorlar diye yakınıyorduk ya. Meğer Aleviler, Diyanetin Alevileri Sünnileştirme hizmetlerinden nasipleniyorlarmış (!)
26 Şubat 2015’te kaybettiğimiz babamız Öğretmen Ali Kılıç’ı 91 yıllık çileli, bir o kadar da onurlu yaşamının sonunda 28 Şubat 2015’te bu dünyadan uğurlamamız gerekiyordu. Babamızın cansız bedeni, Ankara’da bir özel hastanenin morguna kaldırılmıştı. Üç erkek ve bir kız kardeşimiz, babamızı hocalara bırakmamak üzere akşamdan hastaneye gittiler. Babamızı yıkayıp kefenleyip döndüler. Kız kardeşler kendi aramızda sözleştik: Babamızın camiye götürülmesine ve sarıklı hoca tarafından defnedilmesine izin vermeyecektik.
Kardeşlerimiz, ertesi gün Ankara Büyükşehir Belediyesi Mezarlıklar Müdürlüğünün cenaze nakil aracı, yıkayıp kefenlediğimiz babamızı Karşıyaka Mezarlığına öğle vakti götürecek, bizler de doğru mezarlığa gideceğiz, dediler.
Öğle vakti oldukça kalabalık bir akraba ve dost grubuyla mezarlığa varıyoruz. On civarında tabut, yan yana dizilmiş caminin avlusuna. Tabutların üzerinde dünyayı terk edenlerin adları yazıyor. Herkes, kendi yakınının tabutuna sokuluyor. Birileri yanlışlıkla götürecekmişçesine elini yakınının tabutunun üzerine koyarak tedirgin gözlerle çevreyi kolaçan ediyor. Aylar hatta yıllardır görüşemeyenler sarmaş dolaş oluyor, kısa sohbetler ediliyor.
Oysa babam dini, özellikle de İslam’ı, Sünniliği, Aleviliği, Yahudiliği, Hıristiyanlığı sorgulayan bir insandı. Dinden korkmamayı, dine kuşkuyla bakmayı; dini, çıkarları için kullananlara karşı uyanık olmayı babamız öğretmişti bize. Camiye götürülmeyi, sarıklı imamın gelerek kimselerin anlamadığı Arapça duaları okumasını asla istemezdi. Ama devlet, öyle bir işletiyor, öyle bir dayatıyor ki öte dünyaya Sünni imişsiniz gibi yollanıyorsunuz.
SİZ RAFAZIYMIŞSINIZ
Sekiz dokuz yaşlarımdayken sokakta hakaret edilerek alı al, moru mor, utanç içerisinde eve koşmuştum. Aynı yaşlarda oyun arkadaşlarımdan bir kız ‘Siz Rafazıymışsınız’ demişti yılan gibi tıslayarak. Çocuk yaşımda bile o yüz ifadesinin, o ses tonunun nasıl bir şey olduğunu kavramıştım. Siz aşağılık, iğrenç, ayıp, yasaklı, yok edilmesi gereken zararlı, bizimle aynı havayı solumayı bile hak etmeyen yaratıklarsınız anlamlarını içeren ifadeleri, çocuk yüreğimi acıtmıştı. Bunun ne demek olduğunu aileme sorduğumda ailemin: ‘Biz Hazreti Ali’nin yolundan giden dini inancı benimsediğimiz için Alevi’yiz. Sünniler, biz Alevileri aşağılayacakları zaman Rafazı (Rafızi) sözünü kullanırlar’ anlamına yakın açıklamasıyla Alevi bir ailede dünyaya geldiğimi öğrenmiştim.
Babamızı, hoca tarafından yıkanmaktan kurtarmıştık ama camiden kurtaramamıştık. Burada cenaze namazı kılınması için bekleşiyordu yüzlerce insan ve on civarında tabut. Cenaze namazında bulunmamak için babamızın tabutunu orada bırakıp önceden hazırlanmış olan kabrin olduğu yere gidiyoruz. Namazdan sonra babamızı, cenaze nakil aracı getiriyor. Akrabalar, erkek kardeşlerimiz, dostlar tabutu arabadan alarak kabrin başına getiriyor.
Kabirler de toprak değil, adeta beton sandık. Oysa babamız, can bedenden ayrıldıktan sonra bedenin toprağa karışmasından, bedenin topraktaki başka varlıkları beslemesinden, ölümüyle bile kendinden sonraki canlılara yararlı olmaktan yanaydı. Devir inancını benimseyen bir mutasavvıftı. Hatta toprak için dünya savaşları olurken cansız bedeniyle toprağı işgal etmek istemediğini söylerdi.
Babamızın kefenlenmiş cansız bedeni tabuttan çıkarılırken anında, yerden bitercesine ortaya çıkıyor ak sarıklı, ak cübbeli imam. Yan yana defnedilecek iki kişiye birden Arapça dua okumaya başlıyor, ölenlerin adlarını soyadlarını da dillendirerek. Kurtuluş yok, o anda başka bir şey yapamıyorsunuz. Yorgunsunuz, üzgünsünüz, tüm konuklara yetişmeye, onlarla ilgilenmeye çabalıyorsunuz. Dilimizin ucuna kadar geliyor aslında hocaya, bizden uzak dur, demek ya da tabutu cami avlusundan omuzlayıp namazdan önce kaçırmak.
Aklımıza gelen yine aklımızda kalıyor. Onca insanın içerisinde olay çıkarmayı göze alamıyoruz. Böylece camiden, imamdan, Sünni mezhebin cenaze törenlerinden, Arapça dualarından yaşadığı sürece hep kaçan babamız; yağmurdan kaçarken devlet eliyle doluya tutuluyor.
Devletin egemen kılmaya çalıştığı Sünni İslam, her fırsatta yakamıza yapışıyor. Okullarda zorla öğretiliyor hatta benimsetiliyor, kuralları uygulatılıyor. Öğreti olmaktan çıkarak yaşam biçimi haline getirilmek için her yol deneniyor. Tüm şekiller, tüm saygı eylemleri bu inanç biçimi üzerine kuruluyor. Oysa Ermeni ya da Rum bir vatandaş için düzenlenen bir törende cenaze, camiye kaçırılamamaktadır.
Hayatı boyunca camiye gidip namaz kılmamış, böyle bir inancı ve geleneği olmayan babamızın bedeni, ilk kez bir camiye giriyordu. Daha doğrusu kendisine en çok saygı duyulması gereken haliyle, yani artık cansız bir naaş olmuşken, iradesiz mutlak teslim olmuşken, tüm inancı hiçe sayılarak, devlet işleyişiyle, zorla camiye sokulmuştu.
Bir ailenin sevdiği kişiyi, inandığı gibi uğurlamasını engellemek, yaşamlarından son derece önemli bir işlevi söküp almak, onların belki de en masum sığınaklarından birine tecavüz etmek demektir.
Ölülerini adetlerine göre kaldıramayan, kızlarını oğullarını göreneklerine göre evlendiremeyen bir halk, varlığını sürdürebilir mi?
Evlerinde devlet dayatması şimdilik olmadığı halde Sünniler gibi Mevlit okutmaktadır pek çok Alevi. Nedense Aleviler, cenazelerini Sünni İslam devletinin ellerine, insafına bırakmaktadır. Gelecek kuşakların Alevilikle ilgisinin kalmayacağı, Sünnileşeceği cenaze törenlerinde kolayca görülebilir.
İşin daha da garibi, Müslüman’ım diyenler, Alevileri Müslüman saymazken, aşağılayıp ötelerken Alevilerin; İslam’ın içinde yer aldıklarını boşuna kanıtlamaya ısrarla çabalamaları. Bu kendini kabul ettirmeye çabalama küçüklüğü, komikliği Alevileri Sünniliğin içerisinde kolayca eritmek isteyenlerin de ekmeğine yağ sürüyor.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.