Aleviler Ne İstiyor? - 4
Aleviler Ne İstiyor? - 4Alevilik Diyanet'in eşiğinden döndü...ORAL ÇALIŞLAR Eski Türkiye Birlik Partisi Başkanı Mustafa Timisi:...
Aleviler Ne İstiyor? - 4
Alevilik Diyanet'in eşiğinden döndü...
ORAL ÇALIŞLAR
Eski Türkiye Birlik Partisi Başkanı Mustafa Timisi: İsmet Paşa Aleviliği Diyanet’te temsil ettirecekti
Eski Türkiye Birlik Partisi Başkanı Mustafa Timisi anlatıyor:
"27 Mayıs döneminde, İnönü hükümeti, Diyanet yasasında bir değişiklik öngördü. Mezhepler Müdürlüğü açılacaktı. Aleviler de İslam halkası içinde temsil edilecekti."
Dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel biz Alevi gençlerini davet etti. “Yavuz Selim Alevi anlayışını esas alsaydı Türkiye bugün dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olurdu” dedi. O dönemde Hacı Bektaş-ı Veli dergâhı kapalıydı. Açılmasını istedik. Bizi Turizm Bakanı Ali İhsan Göğüş’e yolladı. Dergâh 1964’te müze olarak açıldı
Türkiye Birlik Partisi’nin son başkanıydınız... Alevilerin siyasi partisiydi..
Alevilik, Osmanlı’da aşağılanmış her türlü kötü muameleye tabi tutulmuş bir kültür, inanç. İslam’ın içinde fakat Sünni İslam tarafından dinsiz, İslamiyet dışı görülmüş bir mezheptir. Çocukluğumda Sivas Divriği’de biz de kasaba baskısı altında büyüdük. Aleviliğimizi gizlice yaşıyorduk. Divriği merkez yüzde 99 Sünni’ydi. Kasabada Sünni İslam kültürü egemendi.
Kendi kimliğimizi, kültürümüzü söyleyememenin ezikliği ve kompleksi içindeydik. 27 Mayıs müdahalesi bir bakıma devrim gibi özgürlükler getirmişti 1961 Anayasasıyla. O dönemlerde Türkiye İşçi Partisi var. Türkiye’nin hiç duymadığı benim de tanımadığım yeni fikirler var. Devrim hükümeti, İsmet Paşa hükümeti, Diyanet İşleri Teşkilat yasasında bir değişiklik öngördü. Orada Mezhepler Müdürlüğü açılacaktı. Aleviler de İslam halkası içinde temsil edilecekti. (1962) Buna karşı Diyanet İşleri, Sünni çevreler, gerici unsurlar müthiş bir tepkiyle harekete geçtiler. Arkadaşlarım ve ben bu gelişmeleri izliyorduk. Yeni İstanbul gazetesi bu görüşün aleyhinde olanların savunuculuğunu yaptı. Biz buna bir cevap verilmesi gerektiğini düşündük. Ankara Üniversitesinde de okuyan Alevi kökenli öğrenciler bir araya geldik. Bir tertip komitesi oluşturduk. Ben de o komitenin içinde yer aldım. 1693 yılında. Müracaat ettiğimiz insanlar, bizim büyüklerimiz korkuyorlardı. Meclis’teki Alevi milletvekillerinden ses çıkmıyordu. Bir basın açıklaması yaptık sözcü de bendim. Alevilerin aynı değerleri savunduğu, Atatürk ve Milli Mücadeleye verilen önemi söyledik. Suçlamaların haksızlığını dile getirdik. Cumhuriyet gazetesi ve İlhan Selçuk sahip çıktı. Onu Fikret Otyam takip etti.
Bu olay dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in de dikkatini çekmiş, bizi davet etti. Ben, daha sonraki yıllarda Adalet Bakanı olacak Seyfi Oktay, Kahraman Aytaç, (avukat ve hukuk doktoruydu), Engin Dikmen, Taki Davutoğlu, Ali İlhan hep birlikte Cemal Gürsel’e gidip olayı ona aktardık. Bu engellerin giderilmesi gerektiğini söyledik. O gün Alevi sözcüğünü kullanmak bile zordu. Cemal Gürsel bizi dikkatle dinleyip, izledi. Çok uzun süre tartıştık ve bize haklısınız çocuklar dedi. Düzeltmemiz gerekiyor dedi.
O dönemde Hacıbektaş-ı Veli türbesi kapalıydı. Hacıbektaş’ın Anadolu bütünlüğünün gerçekleşmesinde önemli bir rolü oldu dedik. Mevlana türbesi açık fakat Hacıbektaş kapalı dedik. Bunu bilmediğini söyledi. Ali İhsan Göğüş Turizm Bakanı’ydı onunla temasımız oldu. Hacıbektaş Türbesi’nin müze olarak açılması kararı verildi. 1964’te açıldı biz de açılışta bulunduk. Hacıbektaş Kültür Derneği’ni kurduk o sürede. Maalesef hükümet gericilerden etkilenerek o yasa tasarısını çıkaramadı. Tasarı reddedildi. Onda sonra da İsmet Paşa hükümeti bozuldu.
Alparslan Türkeş bana cezaevinde Cemal Gürsel’in Kürt ve Alevi aileden geldiğini söyledi.
Gürsel bize şöyle dedi, “Bugün ben Alevi gibi düşünüyorum. Yavuz Sultan Selim Sünni İslam’ı resmi ideoloji olarak almayıp Aleviliği alsaydı, Türkiye bugün dünyanın en önde gelen ülkelerinden biri olurdu.” 1964’te hükümet dağıldı. Sonra 1965’te Cumhuriyet Halk Partisi’nde Alevi ve Doğu kökenli bazı milletvekillerine karşı negatif bir tavır gelişti.
O da bir rahatsızlık doğurdu. CHP önseçimlerde Alevilerin bir kısmını tasfiye etti. Ayrıca CHP o tasarıya yeterince destek de vermemişti. Demirel hükümeti döneminde İbrahim Elmalı Diyanet İşleri Başkanı olarak bir açıklama yaptı, “Alevi yoktur” diye. Buna karşı Parlamentodan TİP ve CHP’den yeterince tepki gelmedi. Fakat toplum bu gelişmelere karşı bir tepki vermek istiyordu. O günlerde Muğla-Ortaca’da bir olay oldu. Elbistan’da aynı şekilde olaylar oldu. O süreçte şuraya varıldı ki, Alevi toplumu, aydın yetişmiş insanlar yeni bir siyasetin içinde yer almadıkça bu sorunlar çözülmez. Böyle düşünen kişilerin arasında ben de bir genç olarak yer aldım. CHP demokratik değerlere sahip görülmüyordu. Adalet Partisi gerici sağ bir siyaseti yapıyordu, TİP pratikte olmayan bir teorik oluşum gibiydi. Biz de Atatürk İlke ve İnkılaplarına bağlı, sosyal devlete bağlı, sol görüşlü bir hareket kuralım dedik. Bu hareketin içinde o zaman bir çok insan vardı; Hürrem Erman, Halil Tunç, Bahri Savcı, Yargıtay’dan bir iki üye, bürokratlar, iş adamları, Cemal Özbey ve ekibi, Hacıbektaş Belediye Başkanı, Alevi ve Alevi olmayan birçok kişinin aralarında tartıştığı bir siyasi hareketin içinde yer aldım. Türkiye’ye dağılıp temsilciler belirlenip Ankara’da toplanılacaktı. Cemal Özbey’in başını çektiği grup Birlik Partisini kurdu, 1966’nın Ekim ayında.
Birlik Partisi o günün siyasetinde tartışılan bir hareket oldu. Hasan Tahsin Berkman isimli emekli bir general genel başkan oldu. 1969 seçimlerinde Sivas’tan önseçime girdim müthiş bir çalışma yapıp oradan iki mebusla Meclise geldim. Seçimlerden sonra partinin kurultayı toplandı. Mevcut yönetim eleştirildi yeterli, görülmedi. Kurultay benim üzerimde yoğunlaştı ve ben parti başkanı oldum. Seçimlerde 8 mebus çıkarmıştık. Siyaseti siyasetin içinde öğrendim. Tamam eğitimimiz var fakat Birlik Partisi gibi bir partinin başında bulunmak çok zor bir şeydi .1970 yılında tek başına AP iktidarı vardı.
Tam o günlerde bir grup AP’den istifa etti ve Demokratik Parti(DP)’yi kurdular. Demirel, hükümetin güven oyu alması için diğer partilerin milletvekillerine el attı. Müthiş bir milletvekili ayartma yarışına girdi. Ben sorup soruşturuyorum bizden kimse gitmesin diye. Oylamadan önce, üç tane zat evime görüşmeye geldi. Başbakandan geliyoruz, sizi davet ediyor, her türlü arzunuzu getirmeye hazırlar dediler. Ben de onlara yarın oylama var gelemem dedim. Bizim rengimiz belli dedim. Gecekondudasın dediler genç adamsın falan diyecek oldular, uğurladım onları, gittiler. Sabah Meclise girdim, ortalıkta garip sessizlik var. Millet Partisi Başkanı Osman Bölükbaşı arkamdan bağırdı: “Timisi içinizde çürükler var” dedi. Ben de ona “Sen kendi içine bak” dedim “Biz temiziz onu da biraz sonra görürsün” dedim. Oylama başladı bizim 8 milletvekilinden 6’sı kabul oyu kullandı. Haydar Öz ile ben ret oyu verdik. Bölükbaşı’nın Millet Partisinden 2 Yeni Türkiye Partisinden 1 milletvekilinin de oylarıyla Demirel hükümeti güvenoyu aldı.
Arkasından 12 mart 1971 askeri darbesine giden kanlı bir süreç başladı.
Deniz Gezmişler’in idam kararı onaylandığında siz Mecliste miydiniz?
12 mart 1971 askeri müdahalesi olduğunda Meclis’teydim. İdamlara tabii karşı çıktık. Ben dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a mektup yazıp affedilmeleri gerektiğini söyledim. 1980 askeri darbesine kadar siyasete devam ettim. Partimizin ayakta kalan örgütlerindeki arkadaşlarla 1980 sonrasında SODEP’i destekledik. Halkçı Partiyle SODEP’in birleşmesi için uğraştım. 1993’ te Murat Karayalçın’ın genel başkanlığı döneminde yönetimde görev aldım. En son SHP ile CHP yi birleştiren kişilerden biri de oldum. 1995’te İş Bankasında yönetiminde yer aldım. Partideki görevlerimden ayrıldım. Son seçimlerde Deniz Baykal’ı aradım destek olursanız aday olurum dedim, “Ben kimseyi desteklemem” cevabını verdi.
Bugünkü Alevi hareketini nasıl görüyorsunuz?
Sağlıklı görüyorum. Özgüven gelişti. Bizim kuşağımızda hele hele bizim babalarımız döneminde dışarıda Alevi olduğunu söylemek çok zordu, ama şimdi çok güzel. Türkiye çok ilerledi bu konuda. İnsan haklarına dayalı kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin desteği çok önemli.
Bugünkü Alevi hareketine ne öneriyorsunuz?
Alevi hareketinin Alevi inancıyla ilgili dinsel boyutları ile ilgili talepleri var, bir de kültürel olarak talepleri var. Türkiye Cumhuriyeti gerçek laikliğe ulaşırsa Alevilerin herhangi bir problemi kalmaz. Ayrılıkçılık gibi bir talepleri yok. Ama görünen o ki maalesef Türkiye gerçek anlamda laik bir ülke değil. Beklediğimiz özlediğimiz bir laiklik seviyesine gelecek gibi de görülmüyor.
AKP’nin gizli defterlerini her gün gazetelerden okuyoruz. Bunlara karşı demokratik yollardan mücadeleye her zaman olduğundan daha çok önem vermeliyiz. Alevilerin sorunu Cumhuriyetin temel ilkelerinin hayata geçirilmesidir. Bunun gerçekleşmesi için aktif rol almak durumundadırlar. Bu talepler ülke bütünlüğü içinde bir mücadeledir. Başka alanlara çekilmemelidir.
Mesela nerelere?
Örneğin terör örgütleri çevresine çekilmemelidir. Alevi gençleri şiddete hiçbir zaman yönelmemelidir. 1963’te Alevi ozanının şiirini radyodan okumak mümkün değildi. Biz 1963’te bir gece tertip ettik semah diye yazamadık şimdi ne kadar güzel semahlar dönülebiliyor.
YARIN: Cem Vafkı Başkanı Prof. Dr. İzzetin Doğan
*****
Alevilerin Rönesansı ve AKP İktidarı... (3)
Kimlik talepleri, önümüzdeki dönemde belirleyici olacak
Alevilerin yakın ve uzak tarihi ne yazık ki büyük acılara, katliamlara tanıklıklarla dolu. Yavuz Sultan Selim zamanında Celali İsyanları döneminde başladı Anadolu’daki büyük kıyım. Onu 1826 yılında 2.Mahmut döneminde Yeniçeriliğin kaldırılması sırasında Alevi dergâhların kapatılıp, dedelerin katledilmesi izledi.
1925 yılında çıkarılan Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasına ilişkin kanun en çok Alevileri vurdu. Alevi dergâhları kapatıldı, malları, eserleri yağmalandı, dedeleri tutuklandı, etkinlikleri yasaklandı. Alevilik bir anlamda asimile edilmek istendi.
Alevilerin ilk olarak meşru zeminde ortaya çıkabilmeleri 1964 yılında gerçekleşebildi. Hacıbektaş Kültür ve Turizm Derneği kuruldu. Hacıbektaş şenlikleri başladı. 1969 seçimlerinde ilk Alevi partisi Türkiye Birlik Partisi 8 milletvekiliyle Meclise girdi.
Daha sonra Alevileri, solcularla birlikte hedef alan büyük katliamlar gerçekleşti. Malatya Kahramanmaraş, Sivas, Çorum, yüzlerce Alevi ve solcu, devlet destekli gericiler tarafından öldürüldüler.
Son olarak 1993 yılının 2 Temmuz’unda Sivas’ta Madımak otelinde tüm dünyanın göz önünde büyük bir katliam gerçekleştirildi. Bu olay Alevilerin tarihinde bir dönüm noktası oldu. Aleviler, bu büyük acının da etkisiyle hızla örgütlendiler, daha açık taleplerle ortaya çıktılar.
Aleviler, toplumumuzun önemli dinamiklerinden birisi. Onların kimliklerine ilişkin talepleri, ülkemizin demokratikleşmesi noktasında bir ölçü haline geldi.
AKP, Sünni İslamcı gelenekten gelen isimlerin önderliğinde kuruldu. Kısa sürede iktidara gelmesi, bazı tanınmış Alevilerin de bu partiden milletvekili seçilmesi, Alevi dünyasında geniş tepkilere neden oldu.
22 Temmuz 2007 seçimleri öncesi Aleviler, Cumhuriyet mitinglerinin önemli destekçilerindendi. AKP’nin
bir şeriat devleti kurmak istediği düşüncesi onları da etkiliyordu.
Alevi dünyasının tanınmış isimlerinden AKP milletvekili Reha Çamuroğlu’nun öncülüğünde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ve AKP kurmaylarının katılımıyla düzenlenen “Alevi iftarı” Alevi kesimlerinde tepkiyle karşılandı. Ciddi tartışmalar yaşandı.
Hacıbektaş Belediye Başkanı emekli general Ali Rıza Salmanpakoğlu ile Alevi sivili toplum kuruluşlarının yöneticileri arasında Hacıbektaş’ta düzenlenen şenlikler konusunda ciddi ayrılıklar yaşandı. Bu ayrılıklar bu yılki şenlikler sırasında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün katılması sırasında protesto gösterilerine dönüştü.
Alevi dünyasının kimlik temelli talepleri önümüzdeki dönemi belirleyecek önemli etkenler biri olmaya devam edecek.
Alevi kimliğinin kabulü Türkiye’nin demokratik bir ülke olarak olgunlaşmasının da bir adımı olacak.
BİTTİ
*****
Alevilerin Tarihinden (3)
Bektaşi Dergâhlarını 2. Mahmut kapattı, Abdülmecid açtı
Bektaşi Dergâhları ilk kez Padişah İkinci Mahmut zamanında (1826) Bektaşilerin Yeniçerilerle birlikte başkaldırdığı savı ile kapatıldı. Kapatma kararını, Topkapı Sarayı’ndaki Ağalar Camiinde, diğer tarikatların şeyhleri toplanarak almışlardı.
8 Temmuz 1826 Cumartesi günü alınan bu karardan sonra Bektaşi tekkeleri kapatıldı, bir çok Bektaşi babası, dedesi öldürüldü malları yağmalandı. Yazılı kaynak eserleri yakıldı. Bu tekkelere Nakşibendi şeyhleri yerleştirildi.
1826 yılından kısa süre sonra, dergâhların çoğu Nakşibendi tekkesi görüntüsü altında çalışmalarını sürdürdü. Fakat buralarda Bektaşi ayini yapıldı. İkinci Mahmut’un yerine geçen Sultan Abdülmecid’in annesi Bezm-i Alem Sultan Bektaşi idi. Padişah annesini çok severdi. Annesinin ricasını kıramayan Abdülmecid Bektaşi Tekkelerinin açılmasına karar verdi. (1839)
Yarın: Milli Mücadelede Aleviler
RADİKAL - 12 Kasım 2008
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.