Aleviler İçine Atılan Bomba: Dedeye Maaş!

Aleviler İçine Atılan Bomba: Dedeye Maaş!

Aleviler İçine Atılan Bomba: Dedeye Maaş!Hüseyin DEMİRTAŞİktidar partisi AKP geçen kış bir Alevi açılımı başlatmıştı. Araya...

A+A-

Aleviler İçine Atılan Bomba: Dedeye Maaş!Aleviler İçine Atılan Bomba: Dedeye Maaş!

Hüseyin DEMİRTAŞ

İktidar partisi AKP geçen kış bir Alevi açılımı başlatmıştı. Araya türlü engeller girdi ve bu girişim başarılı olamadı. Alevilerin 9 Kasım’da Ankara’da yaptığı görkemli mitingden sonra, hükümet çevreleri burada dile getirilen talepleri önce “uç fikirler” diye yaftalasa da kısa bir süre sonra yeniden bir Alevi açılımı yapma sinyali verdiler.

Başbakan Erdoğan’ın onayıyla Din İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Prof. Dr. Mustafa Sait Yazıcıoğlu ve AKP İstanbul Milletvekili Reha Çamuroğlu harekete geçti. Resmen açıklanmasa da, sızan bilgilere göre yeni açılımın içeriği Alevi dedelerine maaş bağlanması, cemevlerinden su ve elektrik parası alınmaması ve buralara resmi statü verilerek tanınması, din derslerinin seçmeli hale getirilmesi olarak şekilleniyor. Yine bu çerçevede Alevilik Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) kapsamına alınmayacak, ancak belki Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı bir genel müdürlük çatısı altında örgütlenecekmiş. Bu sefer de başka engeller çıkmaz ve hükümet samimi davranırsa, Alevilerin kronikleşmiş sorunlarının çözümünde önemli adımlar atılabilir.

Elbette çözüme giden yolda en can alıcı noktaysa, hiçbir ayrım yapmadan Alevi örgütlerinin tümüyle diyalog halinde hedefe yürünmesidir. Hükümet sadece kendine veya devlete yakın Alevi kişi ve kurumlarını muhatap alırsa, bu defaki açılım da öncekinin akıbetine uğramaktan kurtulamaz. Devlet Bakanı Yazıcıoğlu, NTV’de Can Dündar’ın sunduğu "Neden?“ programında bu yoldaki çalışmaların yapıcı bir diyalogla süreceğini beyan etti. Umarız bu sözünü tutar.

Öte yandan Alevi örgütleri verilen sözlerin tutulacağı yönünde pek umutlu değiller ve yeni açılımı yeterince tatminkâr bulmuyorlar. Neden denirse, hükümet hala kendi öncelik ve kaygılarına göre bir çözüm paketi hazırlayıp bunu kamuoyuna sızdırırken, henüz AABK, ABF gibi temsil gücü yüksek Alevi örgütlerinin randevu taleplerine aradan 7 yıl geçmesine rağmen bir cevap bile vermedi. AKP Hükümeti "ben yaptım oldu“ mantığıyla ve kendi önceliklerine göre bir liste hazırlamak yerine, önce bu randevu isteklerini kabul etmeli ve bir an önce ayrım yapmaksızın tüm Alevi örgütlerini bir masa etrafında toplayarak onların görüşlerini almalıdır. Böyle yapılmadığı müddetçe, Alevilerin sorunlarının çözülmesi noktasında atılacak adımlar sonuçsuz kalmaya mahkûm olacağı gibi, var olan sorunları daha da içinden çıkılmaz hale getirebilir. Aynı şekilde mevcut Alevi örgütleri de hükümet işi bir oldu bittiye getirmeden, aralarındaki ayrılıkları bir kenara bırakarak bir an önce toplanmalı ve ana bazı talepler üzerinde uzlaşmaya varmalıdır. Bu yapılmazsa, hükümetin atacağı bazı olumsuz adımların getireceği yeni sorunlardan hükümet kadar Alevi örgütleri de büyük bir vebal altında kalacaktır.

MAAŞLI DEDELER ALEVİLERİN NESİNE GEREK?

Öncelikle Alevi dede ve zâkirlere maaş bağlanması yeni açılımın en kritik maddelerinden birisidir. Hatta deyim yerindeyse, bu madde Aleviler arasına konulmuş pimi çekilmiş bir el bombası gibidir. Neden mi? Çünkü böyle bir uygulama Aleviler arasında çok büyük bir karışıklık ve tartışma yaratacakken, tarihsel önemde bir çatlak ve kırılmaya da neden olacaktır. Tarihte de hep böyle olmuş. Aleviler ne zaman devletle akçeli ilişkilere girseler, orada daima aralarında büyük çatışma ve ayrışmalar yaşanmıştır.  Örneğin Alevi dedelerine tarihte bilinen ilk şecere Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubat (1220–1237) zamanında dağıtılmıştır. Bu hükümdarla Alevi-Türkmenlerin ilişkileri sağlığında çok iyi gitmiştir ancak ölümünden hemen 2 yıl sonra çıkan Babai İsyanında aynı devletin tuttuğu paralı Latin askerleri tarafından Kırşehir yakınlarındaki Malya Ovası’nda çoluk çocuk demeden kılıçtan geçirilmişlerdir. (1240) Malum kendisinin de katıldığı bu isyanda Hacı Bektaş’ın kardeşi Menteş’te katledilmiştir. Yine özellikle II. Beyazıt (1482–1512) döneminden itibaren Balım Sultan’ın Hacıbektaş Dergâhı’nın başına getirilmesinden sonrada devlete yakın duran bazı Alevi önde gelenlerine soyu Hz. Muhammed’e dayanıyor diye şecereler dağıtılırken, devletle ilişkileri kötüleştiğinde de aynı dedelerden bazılarının elinden bunlar geri alınmıştır. Bu türden şecere dağıtma işlemi Alevilerin 7 büyük ozanından biri olan Şah Hatayî mahlasıyla bildiğimiz Safevî hükümdarı Şah İsmail tarafından da Anadolu’ya bolca yapılmıştır. Lakin söz konusu şecereler çoğu zaman hem dedelere hem de genel Alevi toplumuna faydadan çok zarar getirmiştir. Dağıtılan bu şecereler Osmanlı’da Yavuz’dan sonra adeta söz konusu dedelerin ve bağlılarının katledilmesi için bir açık adres ve ölüm fermanı işlevi görmüştür.

Kendiliğinden anlaşıldığı üzere gerçekte Alevi dedelerinin çoğunluğu Hz. Muhammed, Hz. Ali ya da Ehli Beyt soyundan gelmiyorlar. Çok azı "bel evladı“ diğerleri "yol evladı“ yani. Düşünebiliyor musunuz şimdi hükümet "dede soyundan geldiğinizi kanıtlayın“ dediğinde ortaya çıkacak sorunları ve komik sahneleri?

Özetle söylemek gerekirse, maaşlı dede arayışının sonu çıkmaz sokaktır. Neden çıkmaz sokaktır? Önce maaşlı imamların, müezzinlerin ne yaptığına, ne işler gördüğüne bakalım ki, dede ve zâkirler maaşa bağlandığında ortaya çıkacak sakıncalar anlaşılabilsin…

İMAMLAR MAAŞINI HAK EDİYOR MU DA DEDE HAK ETSİN

Peki, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 100 binin üzerindeki personelinin çoğunluğunu oluşturan imam-müezzinler ne yapar? Günde kaç saat çalışır ve ne kadar maaş alır?

İmamın başlıca görevi cemaate namaz kıldırmaktır. Günde kaç vakit namaz vardır? Beş. Her namaz hazırlıkları dâhil kaç saat sürer? Taş çatlasın yarım saat. Yapar günde 2,5–3 saat. Buna cumaları iki saat daha ekleyelim. Yani bir imam haftada en fazla 20–25 saat çalışarak şu andaki verilere göre, 700 ila 900 YTL arasında bir maaş alır. Ya bir işçi ne kadar çalışır ve kaç para alır? Türkiye’de bir işçi haftada ortalama 50 saatin üzerinde çalışarak, genelde asgari ücret olan 480 YTL kazanır. Üstelik ağır şartlarda çalışır ve üretir. Görüyor musunuz adaletsizliği? Hem de din-iman adına…

Şunu açıklıkla söyleyelim: Türkiye’de en parazit sınıf din adamlarıdır. Halkın sırtından geçinirler. Burada müezzini ele almadık. Müezzinin göreviyse, sadece ezan okumak ve namaz sırasında kamet getirmektir. Müezzinler genelde şehirlerdeki büyük camilerde görev yaparlar. Köy camilerinde bu görevi imam yerine getirir. Bir de imamlar devletten maaş aldıkları halde birçok ek gelire de sahiptirler. Nedir bunlar? Örneğin özellikle köylerde bir kişi öldüğünde cenaze yıkama ve defin işlemlerini imamlar yerine getirir. Buna karşılık cenaze sahibinden ücret alır. Ölenin kılınmamış namazları ve tutulmamış oruçları hesaplanarak paraya çevrilir. Bu para devir denilen bir törenle dağıtılır. İmam bundan da daima bir pay alır. Yine köy ve şehirlerde hemen her akşam evlerde mevlit törenlerine katılır. Gider mezarlıkta bazı kişilerin ölmüşleri için Kuran okur. Hep bunlar karşılıksız değildir ve belli bir ücrete tabidir. Hele Ramazan ayı imamlar için tam bir biçilmiş kaftandır. İmamlar bir ay boyunca evlerinde neredeyse hiç yemek yemezler. Halk zekât ve sadakalarını da çoğunlukla bunlara verir. Bir de sesi güzel olan imam ve müezzinlerin çoğu amiyane tabirle köşeyi bile döner. Sünnet ve mevlit törenlerinde ilahi söyleyerek iyi paralar kazanırlar. Kısaca imam ve müezzinlerin aklımıza gelmeyen buna benzer başka yan gelirleri vardır. Genellikle köylerde imamlar kira da ödemezler. İmam için yapılmış lojmanlar vardır. Boşuna dememişler: "Hacılar, hocalar; hep elden umanlar!

SORUN İNSANDA DEĞİL SİSTEMDE

Yanlış anlaşılmasın, burada imam ve müezzinleri kötülemiyoruz. Onları bu hale getiren düzeni sorguluyoruz. Elbette eskiden böyle değildi. Daha düne kadar imamların geçimini aralarında topladığı para ve erzakla halk sağlardı. Türkiye’de din adamlarını parazit bir yapıya sokan ve İslam’da olmadığı halde bir ruhban sınıfı yaratan DİB’tir. Şimdi aynı çarpık uygulama, anti-laik, haksız ve adaletsiz düzen dedelere maaş bağlanmasıyla Aleviler arasına sokularak, bu günaha onlar da ortak edilmek isteniyor.

Hemen dedelere ve dedelik kurumuna bakarak maaş bağlamanın sakıncalarını görelim. Bir dede düzenli bir maaşı hak eder mi? Sünnilikte Aleviliğe göre daha düzenli, günlere ve aylara yayılmış ibadetler daha çok olduğu halde imamlar aslında maaş almayı hak etmiyorlar. Maaşlı imam gerçekte İslam’ın da ruhu ve yapısına aykırı. İmamlık diye bir görev yoktur İslam’da. Namaz kıldıracak kadar sure ve dua bilen her erkek imamlık yapabilir. Ya Alevilikte? Alevilikte dede ve maaş kelimelerini yan yana getirmek bile düşünülemez. Bir kere Alevilikte zaten belli vakitlere yayılmış ve sabitlenmiş ibadetler yoktur. İnsanların ne zaman vakti varsa, ibadet o zaman yapılır. Bu nedenle bir dedeye bir ayını dolduracak ve buna karşılık bir maaşı hak edecek kadar bir görev çık(a)maz. Hem hükümet ne planlıyor? Her cemevine bir maaşlı dede ve zâkir tayin etmeyi… Hemen belirtelim, bir maaşlı dede değil bir cemevinde belki beş cemevinde bile hizmet görse yine de devletten maaş almayı kendine hak olarak göremez. Her şeyden önce Alevilikte dedelik rızaya bağlıdır. Cemaatin rızasını, olurunu almayan bir kişi orada posta oturup dedelik yapamaz. Üstelik dede olmak kişiye cem harici bir ayrıcalık ve üstünlükte kazandırmaz. Dede cem dışında sıradan bir talipten farksızdır. O da gider geçimini temin ettiği bir işte çalışır. Her cem sonunda da bir karşılık beklemez. Genelde dede için yılda bir veya en fazla iki kez "hakkullah“ denilen ayni ve nakdi ücretlendirme yapılır. Dede toplanan bu hakkullahı bile tek başına kendi kullanamaz. Belli bir miktarını bağlı bulunduğu ocağa veya doğrudan Hacıbektaş Dergâhı’na göndermek zorundadır. Şehirlerde şartların değişmiş olması da dedeleri maaşlı hale getirmeye bahane yapılamaz. Üstüne üstlük dedelerin taliplerine ve cemaate karşı görevleri şehirlerde daha da azalmıştır.

DEVLET MEMURU DEDEYE HAYIR!

Ayrıca bu rızalık meselesi çok çok önemlidir. Dede kaynağını, nasıl kazanıldığını bilmediği haram lokma yiyemez. Bir dede, mümkün değil ama senenin her gününde bir cem yapsa yine de devletten maaş almamalı. Bu maaşı hak etmediği bir yana, malum Diyanet’in bütçesi genel bütçeden ayrılıyor. Genel bütçe bir havuz. Orada haklı-haksız, rızalı-rızasız kazançlardan kesilen vergiler toplanıyor. Dedelere de Diyanet’ten olmasa bile, başka bir devlet kurumu aracılığıyla maaş bağlanırsa, rızalık almanın esas olduğu bir yol ile bu durumu nasıl bağdaştıracaksınız? İmamlar haram yiyor diye dedelerde mi haram yemeli? İmamlar İslam’da haram kabul edilen içki yapımı-satımı yapılan mekânlar, içkili eğlence yerleri ve genelev çalışanlarından alınan vergilerin de içinde bulunduğu bir bütçeden pay alıyorlar diye dedelerde mi aynı kepazeliğe ortak olmalı? Hem dede maaşlı olunca, diyelim ki cemaat zamanla memnun olmamaya başladığı dedeyi artık posta oturtmak istemezse ne olacak? Devletin memuru diye bu dede postta oturmaya devam mı edecek? Başka bir yere tayinini çıkartsa bu dede, gittiği yerdeki cemaat başka bir dede ocağına mensup olan bu dedeyi bakalım kabul edecekler mi? Ayrıca dede hizmet gördüğü yerde devletin mi yoksa Alevi cemaatinin mi dedesi olacak? Bu dedeler ister Diyanet’e isterse başka bir bakanlığa bağlı olsun, aslında devletin dedesi bile olmayacaklar! Niye mi? Çünkü Diyanet ve bakanlıklar doğrudan birer devlet kurumu değil, siyasi iradeye yani hükümete bağlıdır da ondan. Diyanet İşleri Başkanı doğrudan Başbakanlığa bağlı bir kuruluştur ve tayinini o yapar. O nedenle kimse kendini kandırmasın. Dedeler maaşlı olunca dizginleri de Başbakan Erdoğan’ın elinde olacaktır. Yani artık dedeler bağlı bulunduğu ocağın ve taliplerinin değil hükümetin emrinde zavallı birer memur olacaklardır.

Özetlersek, maaşlı dede ve zâkir rüşvetini Aleviler kesinlikle kabul etmemelidir. Bu kabul edilirse, ortaya çıkacak sorunların bir bölümünü burada ortaya koymaya çalıştık. Ayrıca böyle bir yapının hayata geçirilmesi Alevilerin tam laik bir Türkiye rüyasına da büyük bir darbe vuracaktır. Diyanet’in kaldırılması talebini dillendirmekte çok zora girecektir. Diyanet hemen kaldırılmasa bile Aleviler bu kurum içinde bir yeri, buradan bir şekilde nemalanmayı akıllarına bile getirmemelidir. Bu durumu sineye çekmek Aleviliği ve Alevileri statükoya teslim etmenin bir diğer adı olması bir yana, Türkiye’deki çarpık laiklik anlayışına ortak olmak demektir. Bu da hem Alevilerin hem de genel toplumun menfaatleri adına kesinlikle kabul edilemez.

ANA TALEPLERDE ISRARCI OLUNMALI

Tüm bu nedenlerden dolayı Alevi örgütleri ince eleyip sık dokumalı ve ortaya atılan rüşvetlere veya hak adına verilecek her şeye hemen sarılmamalıdır. Bunların getirecekleri ve götürecekleri çok iyi hesaplanmalıdır. Zira işin içinde Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmakta var. Fırsat bu fırsattır deyip ne verilirse almak Aleviliğe sığmaz. Buna hevesli işgüzar, çıkarcı ve ikbal düşkünü dedeler ve örgütler de derhal deşifre edilmelidir. Hatta öğretiye ters uygulamalar yürürlüğe sokulacak olursa, kıyameti koparmalı ve "biz böyle haklar istemiyoruz“ diye de sokağa çıkılmalıdır. Aksi takdirde sonradan çok pişman olunacak, "ellerimiz kırılsaydı da kabul etmeseydik“ tarzında feci manzaralar ortaya çıkabilecektir.

Son söz olarak, Alevi örgütleri her şeye rağmen Diyanet’in kaldırılması, din işlerinin cemaatlere devredilmesi, cemevlerinin diğer mabetlerle eş ve eşit ibadethane olarak resmen tanınması, zorunlu din derslerinin kaldırılması, eşit yurttaşlık, Madımak Oteli’nin müze yapılması gibi ana taleplerinde kesinlikle taviz vermemelidirler. Ve de Diyanet’ten herhangi bir pay, masa, makam-mevki daha baştan reddedilmelidir. Bunu ve dedeleri maaşlı devlet memuru yapmayı kabul etmek intiharla eş anlamlıdır. Bugüne kadar verilen tüm mücadeleyi de boşa çıkartır. Hem ayrıca böyle bir teklif bile Alevilere hakarettir. Nasıl ki, Muharrem mateminde Başbakan Alevilikte bulunmadığı halde bir iftar daveti düzenlediğinde buna Alevilerin büyük çoğunluğu itiraz edip protesto ettiyse, maaşlı dedenin de bundan en ufak bir farkı yoktur. Zira Aleviliğin ne geçmişinde ne de bugününde böyle bir uygulama görülmemiştir. 

Evet, dedelere maaş rüşveti Alevilerin içine atılmış pimi çekilmiş bir el bombasıdır demiştik başta. O halde herkes aklını başına devşirsin ve elma niyetine sunulan bu bombayı hemen geri fırlatsın! Yoksa oluşacak hasar ve tahribat tahminlerin çok çok üstünde olacak. Sonradan pişmanlık duymak istemeyen ilgili ilgisiz tüm taraflara şimdiden önemle duyurulur.   

---------- o O o -----------

Butzbach, 26 Kasım 2008

— Bu Makale Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu (AABK) Resmi Yayın Organı Alevilerin Sesi Dergisi’nin 121. Sayısında Yayınlanmıştır —

Etiketler : , ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.