Aleviler içindeki 'ELHAMDÜLİLLAHSIZ MÜSLÜMANLAR'
Aleviler arasında ''Kendilerinin İslamın özü olduklarını ve kendileri dışındaki enaz 1,5 milyar yürekten Kur’an’a, İslam’a teslim olmuş toplulukların gerçek Müslüman olmadıklarını“ kerhen iddia edenlerin söylemleri havada uçuşmaktadır.
Dersim Gazetesinden Erdoğan Yalgın'ın kaleme aldığı yazısı yaşadığımız süreci çok iyi analiz ettiği için Haber-Makele formatında ve kendi hazırladığımız manşet ile Alevi toplumunun bilgi ve ilgisine sunuyoruz.
ALEVİLER İÇINDEKİ “ELHAMDÜLİLLAHSIZ MÜSLÜMANLAR“ ARAF’ TA! II.
Erdoğan Yalgın
SLM < İSLAM’A TABÎ OLMAYAN ALEVİLER
Hiç çekinmeden, gocunmadan, kırmadan-dökmeden bir hakikatin altını çizmemiz gerekmektedir. Lakin hakikatin kökeninde Hak vardır. O hakkı, dile getirmek insani bir görevdir. Hakikat şudur: Eski Mezopotamya tarihinde farklı isimlerle anılan günümüzdeki toplumsal genel tanımıyla Alevi önderleri, Filozofları, Pir-i Piranları, Talipleri hiç bir zaman SLM’e tabî olmamışlardır. Bu gerçekliği vicdanlı İslam teologları başta olmak üzere, Mısırdaki sağır Sultan dahi bilmektedir! Daha yalın bir dille tekrarlamak gerekirse Aleviler; Kur’an’a teslim olmamışlardır! Kendi kadim Paganik Arya inançlarını terk etmemişlerdir!Hele hele kendilerini İslam ve Kur’an için asla feda etmemişlerdir! Aleviler boğazlaşarak kendilerini, inançlarını bir diğer dine karşı üstün kılmaya asla ve katâ yeltenmemişlerdir. Zira Mezopotamya’da yaratılan dinlerin önceli olan Arya Uygarlığının kültürel değerleriyle harmanlanan bu tabiat Ana inancının temelinde insanın Tanrısal silüeti, hep ön planda olmuştur. Yoksa ki ünlü filozoflarımızdan Mansur Babamız (858-922), ve ardılları neden durduk yere canları pahasına “En’el hak“ desindi ki? Bu gerçeği gizlemenin, üstünü örtmenin hiç mi hiç bir anlamı ve getirisi yoktur. Alevilerin köksel Ari kardeşleri Êzidilere bakıldığında bu gerçeklik, daha somut bir şekilde anlaşılacaktır!
Son yıllarda Alevi toplumu içerisinde Aleviliğin; “Gerçek İslamın özü olduğunu, İslam’ın bir barış dini olduğunu ve dolayısıyla Alevilerin barışçıl olduklarını, Alevilerin öz Müslüman olduklarını ve hatta kendileri dışındaki enaz birbuçuk milyarlık bir nüfusa sahip olan, yürekten Kur’an’a, İslam’a < SLM’e teslim olmuş toplulukların ise (-haaşa!) gerçek Müslüman olmadıklarını“ kerhen iddia edenlerin temelsiz-mesnetsiz söylemleri havada uçuşmaktadır.Bu nasıl bir düşünce sistematiğidir? Bu nasıl bir çağdaş düşünme yetisidir, anlamak çok zordur!
Aslında bunu iddia etmek;başta İslam Peygamberi Muhammed’e, Onun getirdiği İslam dinine, 4 halifesine, Ehlibeyitine, 12 İmamlara yapılan en büyük haksızlıktır! Dahası insani açıdan etik değildir! Velakin, bundan 30-40 yıl önce hiç rastlanmadığı düzeyde günümüzde, Alevi toplumu içerisinde olmadığı kadar, bu haksızlığı yapanların sayısında büyük bir artış gözlemlenmektedir. Bu haksızlıkta; İslami asimilasyonun da büyük bir payı olduğu elbette yadsınamaz! Ama ne olursa olsun,“ İyi düşün, iyi konuş ve iyi iş yap“ temel felsefesine sahip olan bir topluluğun mensupları, bu düstura bağlı kalma gibi bir zorunlulukları vardır! Aksi halde “Yol’dan düşmeleri“ kaçınılmazdır! Zira Alevi felsefesinin temel meteforlarından olan Kal u Belâ’dan (-önsüz zaman) gelen bu yol, Muhammed-Ali’nin yolu değildir! Onlardan da (-m.610- 1410) önce çizilmiş bir yoldur. Yani sonradan icad edilmiş, eşilerek meydana getirilmiş bir tâli yol hiç değildir!
Şu gerçek asla unutulmamalıdır; İslamiyetten ve hatta bütün semitik dinlerden önce var olan, Mezopotamya’nın bu Paganik-Ari inancına, ellerindeki paslı çakılarla “İslam aşısı“ yapmaya çalışanların, elbet bir gün kendi ellerini kesecekleri görülecektir. Yada bu zevâtın Aleviler içinde; eli Zülfikârlı, geleceğin İŞİD kadrolarını çıkaracakları zamanlar çok da uzak değildir!
Alevi Felsefesi, İç Asimilasyon Kıskacında
Alevi toplumu içerisinde sözde bu “Öz Müslümanlar“, yani gerçek “İslamın özü“ olduklarını iddia edenler,ne hikmet seherkesten daha çok“hak ve hakikat“ ten dem vurmaktadırlar. Sahibinin bile anlayamadığı, içi boşaltılan kavramların peş peşe sıralanarak, İslami teriminolojiyle Alevi inancını, felsefesini anlatmaya-yazmaya çabalayan sözde dede, dernek-vakıf yöneticisi, akademisyen, araştırmacı yazarların ortada fink attığı bir dönemi hep beraber yaşamaktayız. Aleviyat tarihi, bütün bunları mutlaka bir yerlere not edecektir! Anlaşılan o ki bunlar; Alevi inancının temel felsefesi olan “Eline, diline, beline“ düsturunun özellikle de “diline“ ilkesini sadece ağızlarında sakız yapmaktadırlar. Öyle ki Hak’dan ve Hakikatten bihaberdirler! Çünkü Dinler tarihini, dinler tarihi içinde İslam tarihini ve mezheplerini, Mezopotamya uygarlıklarından arta kalan arkeolojik bulguları, Alevi inancının niyaz dilini, Kılamlarını-kelamlarını-nefeslerini, sosyo-kültürel hazinelerini, coğrafi dağılımlarının nedenlerini, özel günlerini, kutsal mekanlarını-evliyalarını,mitolojilerini ve burada sayamadığımız nice kalıtsal değerlerini göremiyorlar! Neden? Çünkü okumuyorlar! Zira onlar ümmi’dirler ve fakat ne hikmetse her şeyi çok iyi bilmektedirler! Sanırsınız kayıptan bilgi akışıyla beslenmektedirler. Kendisini tanımayan, inancının kök hücrelerinden habersiz olanlar, ancak kulaktan dolma, masalsı anlatılarla bundan 1410 yıl öncesine kadar gidebilmekte ve Arabistan çöllerinde yolunu şaşırmaktadırlar. Oysa “her ne ararsan kendinden ara! Kudüs’te Mekke’de hacda değildir!“ emri orada bize göz kırpmakta olsa da, maalesef bunu dahi fam edememektedirler. Çok yazık!
Bir diğer tutarsızlık ise kendilerini, inançlarını; “öz Müslüman, gerçek İslamın özü“ olarak gören bu cenahın içi boş savlarını, Müslümanların İslami Ehl-i Sünnet ve Şiilerin ortak paydaları olan “Peygamber Muhammed, Ali, Fatıma, Ehl-i Beyit, Kerbela, 12 İmam“ ve benzeri değerler üzerinden hayata geçirmeye çalışmalarıdır!Dikkat edilirse bunlar; Muhammed, Ali, Fatıma, Ehl-i Beyit, Kerbela, 12 İmam benzeri şahsiyet ve kavramlarını kullanmadan Alevi inancını anlatamamaktadırlar. Eğip-büktükleri İslami kavramları kullanmadan bu cenahta bir yol alamıyorlar!
Adeta kendilerinin bir Alevi aileden geldiklerini unutarak, sanki evlerinde, camiilerde alınları secdeden kalkmayan, beş vakit namazlarını ifâ eden, ramazan orucunu tutan, kelime-i şahadet getiren Müslüman bir ailenin mensubu gibi görmektedirler. Kal u belâ’dan beri atalarından kendilerine miras kalan kutsal bir Ocağın, saygın Pir‘ine bağlı talibi değil de; İslami tarikatin/cemaatin bir İmamına, müftüsüne, Cemaat şeyhine müritmiş gibi haraket etmekteler! Oysa bilmiyorlar ki kulaktan dolma İslami güzellemelerle, devasa Alevi inancı anlatılamaz! Geçmişte Alevi literatüründe hiç yeri olamadığı halde içi boş İslami-Bektaşi Türkçe kavramlar üreterek, bilerek yada bilmeyerek bu kadim inancın temeline oynamaktadırlar. Atalarında, Pirlerin de hiç duymadıkları, içi boş kavramlar üreterek kendi bireysel-siyasi egolarını tatmin etmektedirler. Yeri geldiğinde, ne hikmetse “Aleviliğin Şiileştirilmek istendiğinden, inancın Diyanetin oyunlarına maruz kaldığından“ da söz etmekten asla geri durmamaktadırlar. Bu yaman bir çelişkidir, anlayana aşk olsun!
Peygamber Muhammed, İmam Ali, Fatıma, İmam Hüseyin, 12 İmam ve benzeri şahsiyetlerin tümü de tarihsel kişilikler değiller mi? Bunlar da doğup, büyümediler mi? Bunlarında birer insan olarak Arap toplumu içerisinde hataları ve sevapları yok muydu? Bunlar da doğdukları gibi zamanı geldiğinde ölümü tatmadılar mı? Meselâ türlü hilelerle katledilen İslam peygamberi Muhammed torunları, İslam ve yasası Kur‘an için savaştan savaşa koşan İmam Ali-Fatıma çocuklarına da yine Müslümanlarca ihanet edilmedi mi, bunların dar günlerine yardım geldi mi?Yani bunlar ne zaman doğmuştur? Neler yapmıştır? Neye inanmış ve dinleri için ne tür badirelerden geçmişlerdir? Bu tarihsel şahsiyetler hakkında İslam dünyasında-aleminde milyonlarca yazılı kaynak bulunmaktadır. Bu şahsiyetler mi Aleviydiler, yoksa Aleviler mi bunlar gibi Müslümanmıydırlar? Sorusuna, aklı başında herkesin makul cevaplar araması gerekmektedir!Özgür birey, özgür tartışma ortamlarında yetişir ve geleceğini aydınlatarak, toplumuna faydalı olur. Özgür tartışma ortamlarının olmadığı bir toplumsal yapılanmada, bireysel ve toplumsal geleçek ipotek altındadır. Bütün bu konular, bilimsel bir üslupla tartışılmalıdır.
Alevi dernek ve vakıf yöneticilerinin, dedelerinin, araştrımacı-yazarlarının sıkça “Canlar, İslam içi, İslam dışı tartışmalarına girmemek lazım! Müslüman mıyız, değil miyiz tartışmaları yersizdir! Alisiz Alevilik yapmayalım ve benzeri“ türünden söylemler saflık değilse, gerçeği gizlemek, hakikatin üstünü örtmek maksadıyla söylenmiş içi boş alegorik birer söylemden öteye gitmemektedir. Bu tür öteleyici demogojik saldırılar, aslında bilimsel disiplinlerin ana metodu olan tartışma düşünseline yapılan en büyük kötülüktür. Bu söylem, asimilasyona hizmet eden bir söylemdir. Bu söylem, özellikle Kürt Alevileri (Réya/Raa Heqi inancı) için geliştirilmiş bir bubi tuzağıdır. Aman dikkat!İşte tam da bu noktada, konuyu biraz daha açabiliriz;
Acemi Müslümanlar!
Hepinizin de bildiği gibi İslam coğrafyasında-aleminde yaşayan Aleviler içerisinde son yıllarda,“Elhamdülillahsız Müslümanların“aşılanarak boy verdiğine hep beraber tanık olmaktayız. Anna-babası, dedesi yani Atası Kal u Belâ’dan beri, bu kadim inancın mensupları arasında, son yıllarda içeriden ve dışarıdan sızmalarla çalışan farklı kimliklere bürünmüş yerli misyonerler tarafından aşılanan “Müslümanlık aşısı“ hızla gelişmektedir. Bu vesileyle, ilk defa bizim burada kullandığımız “Elhamdülillahsız Müslümanlar“ kavramsal çerçevesinde konunun önemine dikkat çekmek istedik. Mevzunun kökleri, oldukça çok ama çok derindedir. Öyle ki bunlar, kafileler halinde İran’daki İmamların merkat-türbelerini ziyarete ve en son Arabistan’daki Hac tavaffına kadar işi götürmektedirler. “Biz Müslüman değiliz!“ diyen Alevileri, kafirlikle suçlayan bu “Elhamdülillahsız Müslümanların“ yakın gelecekte,Alevi toplumu içerisinde derin yaralar açacaklardır. Dikkat edilecek olursa, “kendilerini öz Müslüman, gerçek İslamın özü“ olarak gören sözüm ona bu aşılı Aleviler; “Elhamdülillah!“etmeden-demeden sadece “biz de-ben de Müslümanım!“ demektedirler. Bu tanımlamayla kendilerinin ne kadar acemi birer Müslüman olduklarını da böylece açığa çıkarmakta ve kendilerini komik bir izahla deşifre ettiklerinin farkında bile değiller!
Oysa gerçek bir Müslüman’a sorulduğunda; “Elhamdülillah Müslümanım!“ diye şükrederek, sevinerek, bundan gurur duyarak, övünerek cevap verir. Buna karşın bizim aşılı Müslümanlar ise “Elhamdülillah“ demeden, alelacele biraz da tedirgin ve ürkek bir ses tonuyla “ Ee tabi ki Müslümanım, biz de Müslümanız! Kitabımız bir, dinimiz bir! Peygamberimiz bir, bayrağımız bir vs.“ derlerken bile, karşısındaki gerçek Müslüman için ne kadar da eğlenceli olduklarını idrak bile edemiyorlar!Böylesine çağdaş-seküler bir toplulukta böyle trajikomikliklerin zuhur etmesi doğrusu, bu inanç adına çok acınacak bir durum olsa gerektir. Ve fakat bundan sonra bu cenahtan “Elhamdülillah Müslümanız! diyenler çoğalırsa hiç şaşırmayınız! Çünkü bu işleri de yavaş yavaş öğrenmektedirler. Aslında tam da bu sınırda sorulması gereken bir soru var! O da; Acaba gerçek bir Müslüman, Elhamdülillahsız aşılı bir Alevinin Müslümanlığını, nasıl karşılıyor? sorusudur! Tabi ki bunun da tarihsel bir uzantısı var, ona da gazetemizin bir sonraki sayısında kısaca değineceğiz.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.