Alevi talepleriyle güncelleşen sınav: Zorunlu din dersi
Alevi talepleriyle güncelleşen sınav: Zorunlu din dersiKemal İNAL / RadikalDin dersini boykot, öğrenciler arasında çeşitli sorunlar yaratabilir....
Alevi talepleriyle güncelleşen sınav: Zorunlu din dersi
Kemal İNAL / Radikal
Din dersini boykot, öğrenciler arasında çeşitli sorunlar yaratabilir. En demokratik yöntem, Alevi öğrencilere ne istediğinin sorulmasıdır.
Kürtlerin ardından sıra Alevilerde. Kürtler tüm ulusal pedagojik sistemi anadilinde eğitim talebiyle yargılıyor. Alevilerin en önemli itirazları arasında, zorunlu din derslerinin müfredattan kaldırılması başta geliyor. Biri etnik, diğeri dini temelde sistemi sorguluyor. İki sorun da içinden kolayca çıkılamayacak kadar karmaşık.
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Başkanı Fevzi Gümüş, Alevi örgütlerinin zorunlu din dersini boykot etmeyi düşünüp tartıştıklarını söylemişti geçenlerde; ardından 24 saatlik oturma eylemi geldi. Kürtler gibi Aleviler de sistem tarafından asimile edilmekten rahatsız olduklarını dile getiriyorlar. Aslında Aleviler, uzun süredir konuyla ilgili ve de çok huzursuzlar. Bu noktaya nasıl gelindi?
Pedagojide 12 Eylül dönemeci
12 Eylül askeri kadroları, pedagojiye dair birçok karar aldılar: Zorunlu ‘Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi’nden millileştirilmiş coğrafya ve tarih derslerine, okullarda Atatürk köşesi oluşturulmasından İstiklal Marşı’nın daha gür sesle söylenmesine, ‘hoca’ yerine ‘öğretmen’ denilmesi kararından öğretmenlerin giyim-kuşam ve tıraşına değin bir dolu karar. Dönemin Tebliğler Dergisi bu tür kararlarla doludur. Bunda dönemin Milli Eğitim Bakanı otoriter Hasan Sağlam’ın katkısı çok fazladır. 12 Eylül döneminde eğitimle ilgili alınan en önemli kararlardan biri de din dersiyle ahlak dersinin birleştirilip ilköğretimin 4. sınıfından lise sona değin zorunlu kılınmasıdır.
Zorunlu din dersini kim önerdi?
Bu önerinin yer aldığı kaynak, Aydınlar Ocağı’nın 1979’da hazırladığı bir rapordur. Milli Kültür Raporu, Türk-İslam sentezi dediğimiz bileşim çerçevesinde yeni bir öneri getirmişti. Bu öneriye göre bürokratik-otoriter devletin elinde bir toplumsal kontrol aracı olarak kullanılacak olan bu ideoloji (ya da sentez), ‘anarşi’nin bozduğu toplumsal bütünlüğü ve dayanışmayı sağlayacaktı. Ocak, gençlerin yarattığı siyasal şiddetin nedeni olarak pragmatizm ve pozitivizm gibi Batı kökenli felsefi ideolojileri görmüş; gençlerin çeşitli maddeci (materyalist) görüşlere dayanan eğitim sonucu köksüz ve yıkıcı ideolojilerin pençesine düşerek anarşist olduklarını iddia etmişti. Aydınlar Ocağı’na göre ‘örnek Müslüman Türk’ ortaya çıkarmak için din dersleri zorunlu kılınmakla kalmamalı, bu ders okul öncesine değin kaydırılmalı ve tüm derslerin içine de yedirilmeli, üst kademelere geldikçe ders saati arttırılmalıydı. Öyle de yapıldı. Elbette bitmez-tükenmez tartışmaları da beraberinde getirdi bu uygulama.
Seçimlik ders için kampanya
Din kültürü ve ahlak bilgisinin zorunlu olmasına ilk kitlesel tepki, 2008’de verilmişti. Çeşitli Alevi örgütlerinin tüm Türkiye’de başlattıkları eylemin hedefi, zorunlu olan bu dersin seçmeli hale getirilmesiydi. 2006’da ise Alevi örgütleri 1 milyon imzalı dilekçelerini TBMM’ye vermişlerdi. Bu dilekçede zorunlu din dersinin anayasanın 24. maddesine, evrensel hukuk değerlerine, çocuk haklarına (Çocuk Hakları Sözleşmesi), laiklik ilkesine ve eğitim özgürlüğüne aykırı olduğu ileri sürülmüştü. Sonrasında, AKP tarafından görevlendirilen Prof. Dr. Ergun Özbudun’un dersin yeni anayasaya seçmeli olarak konulması önerisi AKP tarafından reddedilmişti.
Alevilere ABD ve AB’den destek
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yayımladığı ‘Uluslararası Dini Özgürlükler Raporu 2007’, Türkiye’de çeşitli dini sorun ve taleplerden (gayrimüslimlere uygulanan şiddet, din değiştirmek isteyenlere yapılan baskı, Müslümanlara getirilen kısıtlamalar, ekümenik sorun, türban çıkmazı vd) bahsederken Alevileri de bir dini azınlık saymış ve nüfusu 15-20 milyonu bulan bu kesimin hükümet kaynaklı çeşitli ayrımcılıklara uğradığını ileri sürmüştü. Raporda, cemevleri konusunun yanı sıra uygulanan zorunlu din dersi müfredatının sadece Sünni İslam kurallarına göre hazırlandığı ama Alevi öğrencilerin bu derse girmek zorunda bırakıldığı, gelen tepkiler üzerine MEB’in din dersinin müfredatına Alevilik ile ilgili konular eklese de bunun birçok Alevi tarafından yetersiz bulunduğu açıklandı.
Konu AB tarafından da yakından izlenmiştir. AKP’nin bu konudaki görüşü AİHM’nin aldığı bir kararla çelişmiştir. Alevi bir yurttaş, çocuğunun okulda bu dersi almaması için iç hukuk yollarını tüketince (istediği sonucu alamayınca) 2004’te AİHM’ye başvurmuştu. AİHM’ye sunulan dilekçede, zorunlu din dersinin Sünni İslam inanç ve ibadetlerine dayandığı, diğer dinlere ilişkin çok az, o da nesnellikten uzak bilgilerin verildiği, Türk hukuk mevzuatı ve uygulamasının ebeveynin felsefi ve dini inançlarını dikkate almadığı, davalı TC Devleti’nin sözleşmenin inanç özgürlüğünü düzenleyen 9. madde ve eğitim hakkını güvence altına alan 1 No’lu protokolün 2. maddesi hükümlerini ihlal ettiği ileri sürülmüştü. AİHM de anılan madde ve protokolün ihlal edildiğine karar vermişti. Yanıtta belirli bir dine dair endoktrinasyonun (belli bir dini empoze etme) olamayacağı vurgulanmıştır. Sonuçta bu davada AİHM, Türkiye’yi kusurlu bulmuş ve tazminat ödemeye mahkûm etmişti. Ama AKP çevreleri de kendilerince bir savunma yapmıştı.
Kararın Türkiye’yi bağlayamayacağı, her şeye rağmen din dersi müfredatı ve kitabında reform yapılarak Alevilik ile ilgili bilgiler ve görüşler eklendiğini, konuya dair dayatma yapılamayacağını ileri sürmüştü.
Sorun ne, çözüm nerede?
Türkiye basınında bu derse ilişkin çok tartışma yapılmıştır. Dersi, ‘İslam dini dersi’, ‘Sünnilik dersi’ olarak görenler bile vardır. Müfredat ve ders kitabına eklenen bilgi ve görüşlerle Aleviliğin bir inanç değil, kültür biçimi olarak tanıtıldığı iddia edilmiştir. Örneğin 12. sınıflar için hazırlanan ders kitabında, Aleviliğe sadece dört sayfa ayrıldığı, ayrılan bölümde ibadetlerin anlatılmadığı, Alevilikten tasavvufi bir tarikat gibi söz edildiği, Cem’den de bir ibadet etme biçimi olarak değil, tören olarak bahsedildiği ileri sürülmüştür. Kuşkusuz, demokratik bir ülkede din, vicdan, kanaat ve düşünce gibi alanlarda bir özgürlük meselesi vardır.
Hükümet, ülkeyi taşıdığı AB’de bu konularda alınmış kararları, oluşturulan geleneği ve felsefi-pedagojik birikimi görmezden gelemez. Hiçbir insan benimsemediği bir dini ya da ideolojik inancı kabul etmeye zorlanamaz. Zorlandığı takdirde, pedagojik olarak ters tepen bir mekanizmayla karşılaşır. Aleviler bugün, kendilerini nasıl tanımlıyorlarsa o şekilde kendilerine müfredat ve ders kitaplarında yer bulmalıdırlar. İleride yapılabilecek bu dersi boykot etme, okulda ve öğrenciler arasında çeşitli sorunlar (ayrımcılık, hakir görme, dışlama vb) yaratabilir. Yine en uygun çözüm, kişiye özel olmalıdır. Alevi öğrencilere sorulmalıdır: İstedikleri nedir? En demokratik yöntem budur.
Bugüne değin milli eğitim sistemimizin en büyük kusurlarından birisi, merkeziyetçiliktir. Öğretmen, veli ve öğrencinin materyaller (müfredat, ders kitabı, dergi vd), öğretim teknikleriyle ölçme ve değerlendirme yöntemi hazırlanırken görüşü alınmaz pek. Aynı şey, dersler için de geçerlidir. Temel alanlar dışında, özellikle kültür ve sosyal derslerde öğrencileri özgür bırakalım, onlar da istedikleri dersi seçsin, istemediklerini elesinler. Zorunluluk, resmi dayatmadır ve kabul edilemez.
Demokratik denilen bir ülkede zorunlu din dersi uygulaması, bir totaliterlik pratiğidir ve 12 Eylül’ün yadigârıdır.
KEMAL İNAL:
Doç. Dr., Gazi Üniversitesi
RADİKAL - 18.10.2010
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.