Alevi-Kızılbaşlık Şiilik Değildir!
Alevi-Kızılbaşlık, asla Şiilik değildir. Alevilikle Şiiliğin ortaklaştığı değerlerin dahi yüzyıllar sonra Aleviliğe girdiği gerçeğini görmezden gelip, tarihini sadece Şia’nın miadı ile başlatan anlayış; Alevilik gibi kadim bir inancı son birkaç yüzyılın iktidar mücadeleleri içerisinde eritmektedir. Şia’nın yüzyıllar öncesinden yarım kalan işini tamamlama hevesiyle bugün derin bağlar kurmaya çalışan bazı sözde Aleviler, (zamanında kendilerine benzetemedikleri için) Kızılbaş katli fetvaları veren İslami ulemadan daha tehlikeli ve sinsice bir şekilde -Aleviliği Alevileri katledenlere benzeştirerek- yok etmeye çalışmaktalardır. Bunu yaparken de Anadolu’daki Alevi-Kızılbaş toplumunun Safeviler ile Kızılbaşların geçmişinden bihaber olmasından faydalanmaktalardır.
Safeviler ve İran konusunda uzman sayılı akademisyenlerden birisi olan Roger Savory, Şah İsmail’in son zamanlarında ve ondan sonraki hükümdarların döneminde adım adım Şiileşen devletten sistematik olarak tasfiye edilen Kızılbaşların çeşitli isyanlara kalkıştığını ve bunların kanlı bir şekilde bastırıldığından söz etmektedir. Özellikle Şah İsmail’in torunu olan II. İsmail ve ondan sonraki Şah Abbas dönemlerinde Kızılbaş aşiretlerin kılıçtan geçirildiği kitlesel katliamlar yoğun bir şekilde yaşanmıştır. Nitekim Şah Abbas döneminde Safevi devleti resmen Şiiliğe geçmiştir.
Nihayetinde Faik Bulut'un o dönemle ilgili araştırmalarında görüyoruz ki; Şah İsmail döneminde “Rıza Şehri” yani eşitlikçi ütopik toplum özlemiyle giden Kızılbaşlar vardır. Fakat bu güzel düşün karşılığını orada (İran toprağında) bulamamışlardır. Tam aksine ilerleyen dönemlerde Şiiliği tamamen benimseyen dönemin Safevi Şahları, Kızılbaşlık yerine Şii inancını dayatmışlardır. Buna itiraz eden Kızılbaş erenleri ve pirleri içerisinde önde gelen isimler zamanla tasfiye edilmişlerdir. Bu süreçte Şii İran'da Kızılbaşlar safeviler içerisindeki görevlerinde azledilmişlerdir. İnancında direnen Kızılbaşlar ise yoğun katliamlara maruz kalmıştır. Yaşanan ayaklanmaların ardından Kızılbaşların bir bölümü de Horasan’da sınır bekçileri olmak üzere bölgeye sürülmüştür.
Günümüzde ise İran’ın Şii inanç baskısından dolayı mevcut Kızılbaşlar (Elihaqlar-Yarsanlar), kendi inanç ve ayinlerini halen rahatlıkla yapamamaktalardır. Cemlerini, adap erkânlarını gizli saklı yürütmekteler. Kızılbaş kimliklerini ön plana çıkaramadıkları için de Şiileşme artık hat safhalara çıkmıştır.
Kızılbaşların kaderi tarihte nerede olursa olsun Anadolu’dan İran’a maalesef hiç değişmemiştir. Şii veya Sünni fark etmeksizin bulundukları her coğrafyada maruz kaldıkları katliamları içeriden ve dışarıdan asimilasyonla devam etmektedir. Ne yazık ki; yüz yıllarca fetihçi yoz güçlere karşı yoğun asimilasyon kıskacından kurtulmayı başaranların torunları dahi bugün halen böyle bir riskle yaşamaktadır.
Özcan Öğüt
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.