AKP Aleviliğin İntiharını İstiyor
AKP Aleviliğin İntiharını İstiyorTuran ESERAKP ve Alevi çalıştaylarından sorumlu Devlet Bakanı Faruk Çelik çok rahatsız. Çünkü...
AKP Aleviliğin İntiharını İstiyor
Turan ESER
AKP ve Alevi çalıştaylarından sorumlu Devlet Bakanı Faruk Çelik çok rahatsız. Çünkü Alevi hareketinin Alevi Çalıştaylarına ilişkin yaklaşımlarını ve referandum sürecinde HAYIR tercihinde bulunmalarını kabul edemiyorlar. AKP Bakanı Faruk Çelik haklıdır. Alevi önderleri AKP’nin Alevi Açılımını engellemeye çalışıyor.
Çünkü Alevi hareketi AKP’nin Alevi Açılımı stratejisine ve politik hedefinin merkezine koyduğu tuzağı açığa çıkartmıştır. AKP’nin Alevi tuzağındaki en belirgin temel tehlike ise, çalıştay dizileri sonucu çıkan rapora ve AKP sözcülerinin diline yansıdığı gibi, insana, insanın sevgisine ve vicdanına sığınmış Alevi inancını “Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde Mezhepler Genel Müdürlüğü” aracılığıyla devletleştirmek, kamulaştırmak, kayıt ve denetim altına almak, rızalığa dayalı ilkesini yok edip, dedelerimizi imamlaştırarak, cemevlerimizi camileştirerek devlet Sünniliği içinde homojenleştirmektir.
Bunun içinde Alevi hareketi, Alevilerin inançsal intiharını isteyen AKP’nin oyununu bozmak istiyor. AKP Bakanı kendi ideolojik hedeflerini ve üstlendiği misyonunu yerine getirmeye çalışıyor. Alevi hareketi de, AKP hükümetinin ideolojik hedefinde bulunan tuzak açılımı engelliyor ve engelleyecektir.
ÇÜNKÜ AKP TİPİ DEMOKRASİ, ANCAK AKP TİPİ AÇILIM ÜRETİYOR
Düşünce özgürlüğü üzerindeki son AKP patentli mahalle baskısı örneğini kendini sultan yerine koyarak hüküm veren ve telkinde bulunan bir bakan yapıyor. Bakan Faruk Çelik’i Alevi Çalıştaylarından tanıyoruz. Bakan basın üzerinden Alevilere mesaj göndererek “Alevi önderlerinin referandumda HAYIR açıklamasında bulunması yanlıştır” hüküm veriyor. Hızını almayıp demokrasinin katlini vacip kılan bir ulema fetvası daha veriyor; “Bakkallar Derneği görüşünü açıklar. Ama Alevi Derneği açıklayamaz!” derinliğinde bir demokrasi dersi vermeye kalkıyor. Bakan Faruk Çelik’in bu açıklamaları aslında AKP tipi demokrasiyi tanımamıza ve bu demokrasi anlayışında türeyecek açılım hakkında fikir sahibi olmamıza imkan sunuyor.
CAMİ DERNEĞİNİN EVETİNE DESTEK, ALEVİ DERNEĞİNİN HAYIR’INA YASAK!
Bakan Çelik, demokrasi dışı tanım ve düşüncelere sığınarak siyasal iletişim kuruyor. Örneğin hem Bakanın kendisi ve Başbakan referandumda EVET diye açıklaması yapan, Diyanet-Sen, Ulu Cami Eğitim ve Kültür Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti, Şeyh Musa Malları ve Mezarlığı Koruma ve Yaşatma Derneği, İmam Hatip Lisesi Mezunları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Hz. Fakirullah ve İbrahim Hakkı Hz. Mallarını Koruma ve Yaşatma Derneği gibi gruplara ve çevrelere “siz açıklama yapamazsın” demediler, aksine ramazan iftarlarında açıktan “REFERANDUMDA EVET” desteği istediler. Din istismarlığı yaptılar. Ama AKP tipi demokrasi Alevi hareketinin HAYIR’ına fikir özgürlüğü olarak bakmadı. “Bakkallar Derneği görüşünü açıklar. Ama Alevi Derneği açıklayamaz!” diyerek, çifte standart yaklaşımlarını el vermişlerdir. Çünkü AKP’li kimi “Bakkallar Derneği” görüşünü açıklar, çünkü o dernek EVET oyu vermiştir.
AKP eliyle 2005 yılında kurulan, kamu desteği alarak, resmi bir kamu kurumu sitesinde “Camii ve Kuran Kursu Dernekleri Federasyonu olarak referandumda evet diyoruz” diyen federasyon Başkanı Recep Kıyak’a kıyak geçeceksin, ama “Alevi Bektaşi Federasyonu ve Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu olarak referandumda hayır diyoruz” diye açıklama yapan Federasyon Genel Başkanlarımız, Ali Balkız ve Turgut Öker’e “sen açıklama yapamazsın” diyeceksin! İşte Bakan Faruk Çelik aracılığa ile kamuoyuna verilen AKP tipi demokrasi ve eşitlik anlayışı budur.
AKP’NİN YENİ TÜRKİYE’Sİ VE YENİ DİLİ
Referandum sürecinde AKP’nin ve diğer siyasal İslamcıların “Yeni Türkiye”sinde hükümetin ve demokrasinin birey ve STÖ’ler ilişkiler anlayışı değişmiştir. Bizzat Başbakanın kendisi “dedelerden talimat alma dönemi bitti” diyerek, önemi “soy ve sop’ta” arayarak, “taraf olmayan bertaraf olur” diye tehdit ederek, “bana bir mezhep (Aleviler) ceza verdi ve hapse attırdı” üslubuyla , Aleviler üzerinde mahalle baskısını artırarak, hak talep edene “size gıdım bile yok” diyerek, Alevileri şamar toplumuna dönüştürmeyi hedefleyin bir ayrımcı, bölücü dil kullanmıştır. Bu dil barış değil, çatışma dilidir.
Bu dil bireylerin, sivil toplum örgütlerinin, aydınların ve yazarların kendi iradeleriyle özgürce fikir beyan etmeleri artık hoş karşılanmadığını hatırlatan bir dildir. Her kim ki, birey ya da çevre olarak siyasal İslamcıların zihniyet yapısına uygun düşmeyen fikirler beyan ederse, önce hükümetin, sonrada siyasal İslamcı camianın mahalle baskısı ile yaşamayı göze almalıdır. Son dönemlerde bu bedelleri ödeyen binlerce insan var.
Çünkü AKP topluma “benim doğrularım dışında her şey yanlıştır, benim doğrularım dışında fikir beyan eden bertaraf olur” koşulunu dayatıyor. AKP’li hayat, birey ve çevrelere tek koşulda fikir açıklama hakkı tanıyor; “Ya benim doğrularımı tekrarla, ya da bertaraf olmayı göze al” Demokrasiyi, katılımcılığı ve düşünce özgürlüğünü katleden bu açıklama karşısında tüm liberaller ve evetçi aydınlar sessiz.. İnsan hakları örgütleri sessiz. Yetmez ama evetçi sol sessiz..
ÇALIŞTAYI REFERANDUMA KURBAN ETMEDİNİZ, AMA ALEVİLERİ KURBAN SEÇTİNİZ.
Diyanetten sorumlu Bakan Faruk Çelik, “Referandum tartışmalarına kurban etmek istemedik” diyor. Bu doğrudur. Çünkü AKP, referandum sürecinde, Alevileri kurban seçmiştir. Toplumsal barış ve eşit koşullarda bir arada kardeşçe yaşama kültürünü geliştirmek yerine, Alevilere yönelik AKP ayrımcılığı en üst düzeyde hissettirildi. Alevi açılımı paketini açmadan, referandum sürecinde Alevilerle kurulan siyasal iletişimin sosyolojik analizi bize, AKP’nin gerçek yüzünü ve AKP’nin Alevi çalıştay raporu ile hangi tuzağın hazırlığı içinde olduğunu görmemizi sağlamıştır.
KORKULARIMIZIN NEDENİ SİZSİNİZ, YANİ SÜNNİ TÜRK İSLAM SENTEZİDİR.
Bakan Faruk Çelik “korkularının nedeni biz değiliz. 1000 yıllık korkularının faturasını Ak Parti’ye çıkarmak istiyorlar” diyor. Bu doğru değildir. Aleviler faturayı tek AKP’ye çıkarmıyor. Ama AKP’nin sığındığı Sünni ve Türk İslam ekseninde şekillenen tekçi ve statükocu zihniyetin tümünü birlikte sorumlu tutuyor. İttihatçı ve tarikatçı zihniyeti sorumlu tutuyor. Dünün milli görüşü, bugünün ılımlı İslamcı siyasal gücüde ikili siyasi en önemli bir parçasıdır. İttihatçı zihniyet ile tarikatçı zihniyet Türk Sünni İslam Sentezinin ideolojik ikizleridir. Çünkü AKP Çorum, Maraş, Madımak, Sivas ve Türk- Sünni İslam Sentezi ruhunun hakim olduğu mahalledeki sosyal baskı mekanizmalarıyla yüzleşmekten kaçıyor. AKP geleneği Madımak oteli önündeki kalabalığın geleneğidir. Yani Alevilerin korkusunun tek AKP geleneği değil, AKP bu korkunun önemli bir parçasıdır, ideolojik ikizdir. Tıpkı 12 Eylül’deki tutumları gibi. Aleviler 12 Eylül’de generallerden nasıl korktuysa, o generallere zorunlu din dersini anayasaya koyduran tarikat şeflerinden o kadar korkmuştur.
Tıpkı 6-7 Eylül’de Gayri Müslim dostlarımıza, “Türklük ve Müslümanlık” adına yaşatılan korku ve travmaları, Dersim’de, Çorum’da, Maraş’ta, Sivas’ta ve o korku ve travmaları bize yaşatmaya devam ediyorsunuz. Camiden çıkan kalabalık “Allah adına, Müslümanlık adına” Madımak otelinde 35 insani diri diri yakmadı mı? Kenan Evren elinde Kuran’ı Kerim ile Türk İslam Sentezinin taşeronluğunu yapmadı mı? AKP, din ve Allah adına siyaseti istismar ederek, Alevilere yönelik ayrımcılığı sürdürerek, mahalle baskısına destek vererek toplumsal hayatı kutuplara bölmüyor mu? Evet biz korkuyoruz.. Ama kendimizden ve hayatımızda değil, biz bu ülkede kardeşlik, eşitlik, demokrasi, hukukun evrensel ilkelerine sosyal devlet ve demokratik bir cumhuriyet hedefinden kopmaya başladığını gördüğümüz için korkuyoruz.
ALEVİLER İNTİHARI DEĞİL, ÖZGÜRLÜKÇÜ LAİKLİĞİ TERCİH EDİYOR.
Alevi hareketi AKP hükümetin Aleviliği devletleştirerek, Aleviliğin intihar etmesini talep eden tutumu izin vermeyecektir. AKP’nin demokrasi, insan hakları ve laiklik karşıtı çözümüne karşı, Alevi hareketinin talebi nettir. Dinin devletle, devletin dinle olan ilişkisini bireysel özgürlükler, din, vicdan ve inanç özgürlüğünün evrensel kabulleri ekseninde ele alınmasını savunmaktadır. Aleviliği devletleştirmek yerine, Osmanlıdan beri devlet inancı haline getirilmiş Sünniliği özgürleştirerek, devletin elinden alıp, Sünnilerin vicdanına özgürce bırakılmasını sağlamakla başlayabiliriz. Bunun yolu ise, devletin dinsizleştirmek ve mezhepsizleştirmekten geçer. Çünkü devletin dini, mezhebi ve dili olmaz. Bunlara insana ait özel ve kolektif haklardır. Bunun yolu yeni vesayet türü haline gelen Diyanet İşleri Başkanlığının yerine, Din, vicdan ve inanç özgürlüğünü tüm inanma ve inanmama hakkına sahip yurttaşlar için sağlama, koruma ve geliştirme dairesine dönüştürmek lazım.
Bu evrensel kabulden dolayı biz Aleviler, inancımızın, pirimizin, mürşidimizin ve cemevimizin devletleştirilmesi ve kamulaştırılması yerine, vicdanlarda ve dini ve sivil hayatta özgürleşmesini savunmaya devam edeceğiz. Asırlardır savunduğumuz bu tutumumuz, birilerini ürkütmeye devam edecektir. Bırakın etsin… Çünkü özgürlük ve hak mücadelesi iktidarlar için hep rahatsız edici olmuştur.
SON SERZENİŞ BİR TEŞEKKÜR
Gerek Başbakanının referandum sürecinde, Alevi ayrımcılığına ilişkin söylemleri olsun, gerekse Diyanetten Sorumlu Devlet Bakanı Faruk Çelik’in Alevilere yönelik baskıcı ve ayrımcı tutumu karşısında, basının, köşe yazarlarının, aydınların ve solun bazı kesimlerinin tepkisiz halini üzülerek izliyorum. Alevilerin Alevilerden başka dostunun olmadığı günleri mi yaşıyoruz diye düşünmeye başladım. Bu gerçek ise durum vahimdir. Bu AKP ayrımcılığına karşı tepkisiz kalma halidir. Ama bu arada ÖDP, EMEP, TKP, HALKEVLERİ, DİSK, TMMOB, TTB, KESK, İHD gibi örgütlerimizin Alevi ayrımcılığına karşı ve referandum sürecindeki tutumlarından dolayı teşekkür ediyorum.
KAYNAK : Alevihaber.com - 30 Eylül 2010
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.