Acıyı bal eylemek için..

Acıyı bal eylemek için..

Acıyı bal eylemek için… Tiyatro Zeytindalı’nın ‘Acıyı Bal Eyledik’ adlı sahne gösterisi, Hasan Hüseyin şiirlerinin...

A+A-

Acıyı bal eylemek için..Acıyı bal eylemek için…

Tiyatro Zeytindalı’nın ‘Acıyı Bal Eyledik’ adlı sahne gösterisi, Hasan Hüseyin şiirlerinin çıplak güneşe çıkmasına büyük bir katkı sunuyor

Onlar için yazdım bütün yazdıklarımı
ne çektimse bunca yıl, onlar uğruna istedim ki duyar gibi yağmuru duysunlar yüreklerinde
istedim ki tokat gibi insin suratlarına
istedim ki desinler
işte bizim de şairimiz
işte bizim de sesimiz
işte bizim de kurtuluşumuz...
demediler bir tek gün
demediler bir tek gün
ağaçlar anladı beni
kayalar sular yollar
ama onlar anlamadı
ama onlar eğilmedi şiirlerime...

diye sitem etmiş Hasan Hüseyin yaşadığı günlere, “Ne Güzel” adlı şiirinde. Anlaşılamadığını düşünmüş besbelli. Aynı şiirde, gelecek günlerden umudunu, “Bir gün belki çıkar onlar için söylediklerim/onlar için yazdıklarım çıplak güneşe/okullardan geçmiş olurlar belki/ kölelikten çıkmış olurlar belki mutluluğa ermiş olurlar belki…” mısralarıyla dile getirmiş usta şair. Ne Hasan Hüseyin’in yeterince anlaşılabildiğinden ne de halkının kölelikten kurtulduğundan bahsedilebilir o günden bugüne. Ama Tiyatro Zeytindalı’nın hazırladığı “Acıyı Bal Eyledik” sahne gösterisinin Hasan Hüseyin şiirlerinin çıplak güneşe çıkmasına büyük bir katkı sunduğunu söyleyebiliriz gönül rahatlığıyla. Hasan Hüseyin şiirlerini, Grup Kızılırmak’ın türkülerini ve şairin tanıklık ettiği dönemin siyasi gelişmelerini yansıtan belgesel görüntüleri aynı sahnede buluşturmayı başarmış Tiyatro Zeytindalı.

Tiyatro Zeytindalı oyuncularından Gülsen Tuncer ve Nemci Aykar’la, Grup Kızılırmak’ın solisti İlkay Akkaya ile Esenkent Rıfat Ilgaz Açık Hava Tiyatrosu’nda geçtiğimiz hafta gerçekleştirdikleri gösteri öncesinde söyleştik.

> Hasan Hüseyin şiirlerini bir sahne gösterisi haline getirme fikri nasıl ortaya çıktı?

Gülsen Tuncer: ‘70’li yıllarda tanışıklığımız, dostluğumuz da vardı. Tanımadan önce de şiirlerine vurgun olduğum şairlerden bir tanesiydi Hasan Hüseyin. Sonra sürekli şiir resitallerinde yer verdiğim bir şair oldu. Çok önemli, niye; öncelikle dili çok iyi kullanan, iyi bir şair. Gerçek bir yurtsever, politik çizgisi çok doğru. Ayrıca geleneksel damardan da geliyor. O damarı çok başarılı bir şekilde çağdaş bir söyleme de dökmüş. Öfkesi ve coşkusuyla çok yüksek bir şair. Arkadaşlar bana başka bir projeyle, klasik bir tiyatro projesiyle gelmişlerdi. Benim önerim sonucu bir okuma tiyatrosu yapmanın daha iyi olabileceğini düşündük. Hasan Hüseyin ortak seçimimiz oldu. Yönetmenimiz bu konuda olgun bir çalışma yaptı ve bizlere getirdi. Müzik konusunda zaten Kızılırmak’tan başkası düşünülemezdi.

> Gösteriniz, Hasan Hüseyin şiirlerinden şairi tanıtmak maksatlı bir seçme olmaktan çok, doğrudan toplumsal belleğimizi diriltmeye dönük bir düşünceyle hazırlanmış. Bu tercihin sebebi neydi?

Gülser Tuncer: “Bizim derdimiz ne olsun” diye kendimize sorduğumuz zaman toplumsal belleğin uyandırılması teması öne çıktı. Emek ve sermaye çelişkisinin, Hasan Hüseyin şiirinin o can yakıcı damarının ortaya çıkması ama bunun didaktik bir şekilde değil fevkalade estetik, üst düzey, yalın ve hoş bir gösteri olması… Gerçekten, dünyada ve ülkemizde en büyük sorun, unutkanlık. İnsanların beyinlerine yapıştırılan örtü gibi bir şey adeta. İnsanlar dünü bile hatırlamıyorlar. Garip bir ahmaklık içinde bilgiler kafalarda uçuşuyor. Güya iletişim çağı diyoruz ama kendine, toplumuna, dünyaya, düne, her şeye karşı ağır bir yabancılaşma ve unutkanlık… Tarih bilinci diye bir şey yok. Oysa ‘70’li yıllarda bu böyle değildi. Demek ki otuz yıl içinde bu, bizim gibi geri kalmak zorunda bırakılan toplumlara empoze edildi. Toplum da aldı bunu, benimsedi ne yazık ki. Bugüne geldik, dünü hatırlamıyoruz. Toplum adına ağır bedeller ödenen olayları, kişileri hatırlamıyoruz.

> ‘Elbet bir bildiği var bu çocukların/ kolay değil böyle genç ölmek…’ diyordu Hasan Hüseyin. Yitirdiğimiz pek çok değerli insan yer alıyor gösterinizde. 7 TİP’linin öldürülmesi ise en çok öne çıkardığınız olay olarak dikkati çekiyor…

Gülsen Tuncer: Elbette elini silaha atmamış, öldürmeye kendini adamamış insanlara karşı silah doğrultmayı kimse savunamaz. 7 TİP’li olayında, 7 masum genç evde ders çalışırken sadece sosyalist bir partinin gençlik kollarında yer aldıkları için katlediliyorlar.

İlkay Akaya: Bu oyun projelendirildikten sonra, “Siz olmazsanız olmaz” diye konuşulmuştu benimle. Aslında çok yoğun bir dönemden geçiyordum, ama Hasan Hüseyin olması, seçilen şiirleri gördüğüm zaman, önemli ayraç noktalarından biri Bahçelievler katliamı ile ilgili şiirin yer alması oldu. Öyle yüzlerce insanımızı kaybettik, onlar toplumsal hafızadan silindiler bir şekilde, ama bazı arkadaşlarımız, çok sevdiğimiz insanlar hafızalarımıza kazındılar, Deniz, Mahir, İbrahim, Ulaş gibi… Bazı arkadaşlarımızın böyle bir “şansı” olmadı ama öyle bir süreçte kaybettiler ki hayatlarını, onların hayatlarını çalan insanlar, Abdullah Çatlı’nın, Haluk Kırcı’nın adları geçiyor o katliamda, o küçücük çocukları boğmaları bir saate yakın zaman aldığı için daha sonra “nasıl insan boğulur” diye eğitim almışlar. O süreç bugüne kadar sürdü. Silah ve uyuşturucu ticaretiyle. Ama canını aldıkları insanlar bütün dünyayı kurtarmak istiyorlardı. Hatırlanmaları gerekiyordu. Bu tip süreçlerle yüzleşmemiz gerekiyor.

> Klasik bir tiyatro oyunu biçiminde değil de bir sahne gösterisi olarak, müzikli ve film gösterimli bir şiir okuması olarak sahneye konulması ülkemizde pek tanıdık bir biçim değil…

Nemci Aykar: Bu biçim insanlara önce garip geldi. Ama şiir, müzik, filmin dolu dolu olduğunu görünce seyirci ilgi göstermeye başladı. Bu nedir diye sormaya başladılar. Ben bu tür için “şiirin dramatizasyonu” demek uygun olur diye düşünüyorum.

Gülser Tuncer: Ben yıllardır bu biçimi savunuyorum. Yurtdışında da okuma tiyatrosunun çok doğru bir şey olduğunu hep savundum. Bu tür sahne gösterilerinde seyirciyle ilişkiye girmek çok kolay. Burada sunulan son derece estetik, yalın ve epik bir anlatım. Hareket yok, fazla abartı yok. Müzikle, filmle yani somut belgelerle desteklenmiş şiirlerin yorumlanması var. Bazı şiirleri yüksek sesle okuyamazsınız ama Hasan Hüseyin’in, Nâzım’ın, Mayakovski’nin şiirleri buna çok yatkın.

> Grup Kızılırmak’la Hasan Hüseyin arasında özel bir bağ var. Öyle değil mi?

İlkay Akkaya: Grubun adı zaten Hasan Hüseyin’in Kızılırmak adlı uzun şiirinden geldiği, Hasan Hüseyin’den şarkılar bestelediğimiz için ‘90’lı yıllarda Hasan Hüseyin’in doğum günü kutlamaları ya da ölüm yıl dönümü anmalarında hep yer aldığımız için hem biz hem de bizim dinleyicilerimiz Hasan Hüseyin’le bizi çok bütünleştirmişlerdi.

> Daha önce Ankara Birlik Tiyatrosu’nun Pir Sultan Abdal oyununda sahnede yer almıştınız. Bir müzik grubu için tiyatro sahnesinde yer almak nasıl bir tecrübe?

İlkay Akkaya: Çok heyecanlı bir defa. Sürekli uyanık olmak gerektiği için çok gerilimli ama çok da güzel. Şarkılar tabii ki çok şey anlatıyor, fakat burada bir nevi şarkıların altı doluyor. Şarkının, yazıldığı süreci anlatan şiirlerle veya görsel desteklerle birlikte sunulması ile çok daha algılanabilir hale geliyor eyleminiz.

> Sendikaların ilgi gösterdiğini gözlemliyoruz. Bu sevindirici bir durum…

Nemci Aykar: Kitle örgütleri, sendikalar yoğun ilgi gösteriyorlar, bunun nedeni Hasan Hüseyin’in meselelere sınıfsal bakması. Bu bakış açısını bugün pek göremiyoruz. Ama bizler sınıfsal temelde bakmalıyız. Sınıfsal bir meseleleri olduğunu hatırlatınca sendikalar heyecanlandı. Ama kötü alışkanlıklar var. Bu bir türkü gecesi değil, şiir dinletisi değil. Bunları birileri bir yerlerde yapıyor zaten. Kötü de yapılıyor, bağır bağır şiir okumak solculuk anlaşılıyor. Buna alışmış insanlar ne yazık ki.

***

Hasan Hüseyin’in çıraklarıyız

Erkal Umut (Yönetmen)

Hasan Hüseyin Korkmazgil şiirlerinden bir oyun hazırlama düşüncesi ile yola çıktığımızda, açıkçası; bu topraklarda umut ve direnç yayan ozanımızın şiirleri bizi bir başka sarmaladı. Ezbere bildiğimiz şiirleri sahne üzerine taşırken, ozanımızın şiirlerine başka bir yolculuk başladı bizim için. Şiirlerindeki çok boyutlulukla; insanı, yaşamı, dünyayı, ilişkileri, sevdayı, kavgayı, umudu, güzel günleri… İnanılmaz kelime dizgelerinde, inanılmaz bir devinim ile anlatan ozanın şiirlerini sahne üzerine taşımak yorucu olduğu kadar, ülkemizin ve dünyanın yaşadığı olumsuzlukları küçük bir ışıkla da olsa şiirlerinden yola çıkarak aktarabilmek sevinçli bir çaba oldu.

12 Eylül biçerdöverinin sosyal ve kültürel yapımızın üzerinden geçerek bize ve güzel günlere dair umutları ters yüz edip sermaye sınıfının silolarına kâr olarak devşirdiği ve sömürünün üzerine şiir emekçiliği ile yalınayak giden değerlerimizi magazinleştirerek, içini boşaltarak, yok sayarak, yasaklayarak unutturmaya çalışan anlayışa karşı hazırladık bu oyunu.

Kitapevi raflarından Hasan Hüseyin Korkmazgil kitaplarının bulunmadığı, dahası “Rüya Tabirleri”, “Bela ve Musibetten Hangi Dualarla Kurtuluruz”, “Şanlı Tarihimiz” gibi kitapların gittikçe daha çok yer aldığı şu günlerde, Acıyı Bal Eyleyerek sömürünün karşısında bedeller ödeyerek şiir üreten, ürettiği şiirlerle umutlarımızı ve heyecanlarımızı ayakta tutan ozanımızın şiirlerini müzik ve belge filmlerle sahnelemeye çalıştık.

Oyunun müzikleri sahnede Grup Kızılırmak eşliğinde İlkay Akkaya tarafından okunuyor. Ozanın şiirlerinden bestelenen müziklerin yanı sıra oyunun kurgusuna çok yakın bulduğumuz Kızılırmak/ İ.Akkaya / Tuncay Erdoğan bestelerini de kullandık.

Müziğin sahnede geçiş olarak değil oyunun dokusu içerisinde aynı film gösteriminde olduğu gibi işlevsel, aktarıcı olarak yer almasına özen gösterdik. Ahmet Kaya ve G.Yorum’un Hasan Hüseyin şiirlerinden besteledikleri şarkılar da oyun içerisinde yer aldı. Belge film gösterilmesi düz ve eklektik bir anlayışla değil oyunun ana kurgusu içerisinde şiirde sözü edilen imgelerin desteklenmesi, görülür kılınması anlamında onlarca film arasından montajlanarak oyun içerisinde yer aldı. Tiyatroda film ya da resim gösteriminin bu yanıyla “süsleyici” değil anlatımı güçlendiren bir öge olması savunuyoruz. Hasan Hüseyin’in bilgece tanıklıkla aktardığı ‘60’lı ‘70’li yılların önemli olay ve durumlarının aslında salt o döneme ait olmadığını, sömürü mekanizmasının esas olarak dişlilerini daha fazla kan ve tere ihtiyaç duyarak döndürdüğünü anlatmaya çaba gösterdik. Toplumcu sanatın özelde tiyatronun yaşadığı günlere namusluca, onurla tanıklık ederek üretimde bulunması gerektiğinin en mert örneklerinden biridir Hasan Hüseyin. Onun çırakları olarak, yaşamı sömürüden arındırmanın zorlu ve onurlu uğraşısı içerisinde toplumcu tiyatronun gerek düşünsel gerek estetik yanını sahnelere taşımak dileğindeyiz.

Devrim Büyükacaroğlu
EVRENSEL - 7 Temmuz 2008

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.