ABF : Alevilere Bütçeden Pay Verilmelidir
BASINA VE KAMUOYUNAALEVİLER DEVLETE TÜM VATANDAŞLIK GÖREVLERİNİ EKSİKSİZ OLARAK YERİNE GETİRMİŞTİR. ŞİMDİ SIRA HÜKÜMETTE VE TBMM’DE...
BASINA VE KAMUOYUNA
ALEVİLER DEVLETE TÜM VATANDAŞLIK GÖREVLERİNİ EKSİKSİZ OLARAK YERİNE GETİRMİŞTİR. ŞİMDİ SIRA HÜKÜMETTE VE TBMM’DE
Federasyonumuz T.C. Maliye Bakanlığı 2008 Yılı Mali Bütçesinden, Anadolu Alevi- Bektaşi Kültürüyle ilgili olarak, yapılacak harcamaları karşılamak üzere, federasyonumuz adına bütçe ayrılması istemide bulunmuştur.
TMBB Plan Bütçe Komisyonu Başkanlığına yaptığımız başvuru ile federasyonumuza 2008 yılı mali bütçesinden 400 Milyon YTL. (400.000.000.-YTL) ödenek ayrılmasını talep ettik. Ayrıca duyarlılık göstermeleri için, başvuru dosyamız tüm partilere ve 23. Dönem Miletvekillerine ulaştırılmıştır.
Katı Din ve Devlet Anlayışlarına Karşı Humanizmi Savunuyoruz
İnsanların varoluşundan beri onlarca uygarlığın yeşerdiği, bir o kadar ırkın ve kültürün ekip yerleştiği ve yerel kültürlerle harmanlandığı Anadolu topraklarında gelişen Alevilik, bu büyük kültür birikiminden yararlanarak, katı din ve devlet anlayışlarına karşı, hümanizmin ve düşünce zenginliğinin doruklara ulaştığı özgün bir felsefe, kültür ve yaşam biçimi oluşturmuştur. Yüzyıllardan beri köy koşullarında yaşayan ve yaşatılan Alevi düşüncesi ve yaşam biçimi, Cumhuriyet dönemi ve özellikle 1960 ve 1980 yıllarından itibaren yaşanan hızlı kentleşme ve göç nedeniyle büyük bir değişim sürecine girmiştir. Bu değişim ve kentleşme sonucu ortaya çıkan sorunların ve iletişimsizliğin ortadan kaldırılabilmesi için çok sayıda Alevi Bektaşi dernekleri kurulmuştur. Alevi Bektaşi halkın kültürel kimliğinin giderek yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı, binlerce yıllık uygarlık birikiminin geleceğe aktarılmadan tarihin derinliklerine gömülebileceği tehlikesi tespit edilerek, soruna sadece dernekler veya sivil örgütlerin dar imkanlarıyla çözüm bulunamayacağı çıkış noktasıyla kurumsallaşmayı öne almış.
ABF Alevilerin Çatı Örgütüdür
Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) 148 Alevi-Bektaşi kuruluşunu temsil eden üst kurumdur. Ülkemizin farklı kültürlerini ve inançlarını bütünlük ve birlik içindeki zenginliğin bir parçası olarak görmekteyiz. Bu zenginliğin aynı zamanda Anayasamızın eşitilik ilkesi doğrultusunda, eşit koşullarda kamusal hizmet ve destek alma prensibine uygun kabul edilmesini arzulamaktayız.
Türkiye Cumhuriyeti, 1982 Anayasının 2. Maddesinde nitelikleri sayılan insan haklarına dayanan, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Alevi toplumu bu sayılan niteliklere bağlıdır ve niteliklerin gerçek anlamıyla ve eksiksiz olarak hayata geçmesi için her türlü özveriyi ortaya koymuş ve sürdürmeye de devam etmektedir.
Ancak, bu anayasal hükümlerin tam ve eksiksiz olarak hayat bulmadığı da bir gerçektir ve bundan Aleviler büyük bir üzüntü duymaktadırlar.
Anayasamızın 24. Maddesinin 1. Paragrafına göre “tüm yurttaşların din ve vicdan özgürlüğünden bahsedilmekte ve güvence altına almaktadır”. Bu güvencenin bir gereği olarak uygulamada, devletin dinler ve inançlar karşısında eşit mesafede durması gerekmektedir.
Alevilerin Sorunları ve Talepleri Dikkate Alınmalıdır.
Alevilerin sorunlarını çözüme kavuşturmak konusunda siyasi iradenin gerçekliğimizle yüzleşmemesini, uzak durmasını ve çözüm üretmemesini insanlarımızın devlete içtenlikli bağlılığını zedeleyecek ciddi sorunlardan biri olarak görmekteyiz. Yıllardır anlatmaya çalıştığımız gerçeklerden biri şudur: Alevi yurttaşların nüfusu yirmi beş milyon civarından ifade edilmekte olup ve sorunlarına çözüm halen bulunmamıştır. AB ilerleme Raporu dahil bir çok ülkenin raporlarında “Alevi sorunu”nun yer alması bu gerçeğin boyutunu daha net göstermektedir. Ülkemizin kendi siyasi ve hukuksal dinamikleri ile çözüşmesi mümkün olan sorunlarımızın, uluslar arası raporlara girmesinin nedeni, hükümetlerimizin bugüne kadar bu sorunları görmezden gelmesi, inkar etmesi ve oyalamasının sonucudur. Kısacası devletimizi yönetenler, ülke nüfusunun bu denli büyük bölümünü oluşturan Alevileri yasal, haklı, insani ve meşru istemlerini bugüne değin görmek istememiş, oyalamış, ertelemiş ve çözmemiştir.
ABF, Eşitlik İlkesinin Uygulanmasını, İnsan Haklarına Saygı, Demokrasi ve Sosyal Devlet Olmak İçin Talep Etmektedir.
Bir başka gerçek ise, Devlet şeklimiz, Anayasamızda, ” yurttaşların eşit ve özgür olduğu, temel insan haklarına dayalı, sosyal hukuk devletidir.” şeklinde tarif edilmekte; yine Anayasamızın 10. Maddesinde; “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kimseye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz” denilmektedir. Benzeri birçok ilke ve gerçeğe koşut olarak yasalara uymak zorunda olan hükümetler, var olan durumu sürdürerek Anayasa ve evrensel adalet normlarıyla çelişmek pahasına Alevi yurttaşlara ayrımcılık yaparken, bir başka inanç ve mezhebe ise ayrıcalık/imtiyaz tanımaktadırlar. Bu açık gerçeğe karşın, Anayasamızın yurttaşlar arasında adalet ve eşitliği zorunlu sayan diğer benzer maddeleri, bütçe yapan milletvekilleri tarafından yıllar yılı görmezden gelinmiş, yok sayılmış, hatta suç işlenmiştir
Sosyal devlet, bir tek yurttaşı dahi dışarıda bırakmadan kollayan ve kucaklayan devlettir. Irk, din ya da herhangi bir mezhebe ayrıcalık tanıyıp, diğer farklılıkları yok sayan devletin çağdaşlığı ve demokratlığı da sorgulanır.
Bu nedenle; Devletimiz adına görev yapanlar, inançlar arasında taraf olmak ve ayrımcılık yapmak ayıbından, hem kendilerini, hem de devleti kurtarmalı; kötü, eşit ve adil olmayan daha önceki uygulamalar örnek olmamalı; içtihat sayılmamalıdır.
Bütçe politikasında mezhepçiliğe son verilmeldir.
60.Hükümet, 2008 yılı bütçesinden Sünni yurttaşlarımızın dinsel ödevlerini yerine getirmeleri için DİB’(Diyanet İşleri Başkanlığı)na 1 milyar 998 milyon 412 bin 595 YTL tahsisi öngörmüştür. 2007 yılına göre yüzde 21.97 olarak artırılan bütçe, aynı zamanda bu kurumdan hiç bir hizmet almamış ve DİB’dan hizmet alma talebi olmayan Alevi yurttaşların da ödediği vergilerden karşılandığı göz önünde bulundurulursa, eşitsizliğin ve ayrımcılığın boyutu anlaşılmış olur. Bu ödenek, neredeyse birkaç bakanlığımızın toplam bütçesinden daha da büyük bir miktardır.
Laik Devlet olarak tanımlanmamıza karşın, Sünni-Hanefi inancı doğrultusunda yıllar yılı cömert bütçeler ayrılırken, inanç ve kültürlerini yaşamak, geliştirmek ve inançsal mekânlarını oluşturmak üzere devlet katkısı isteyen Alevilere “hayır veremeyiz” denilmesi veya çeşitli gerekçeler bulunarak, verilen ödeneğin sadaka ölçüsünde tutulması doğru, adil ve kabul edilebilir bir uygulama olmadığı ortadadır.
Son altı yılda Sünni İslam inancının gereksinimi adına ayrılan bütçe miktarları:
2002 548 trilyon 189milyar
2003 765 trilyon 278milyar
2004 972 trilyon 748milyar
2005 1 katrilyon 116 trilyon 664 milyar
2006 1 milyar 308 milyon 187 bin YTL
2007 1 milyar 638 milyon YTL
2008 1 milyar 998 milyon 412 bin 595 YTL
Kederde ve Kıvançta Bir Olanalar, Paylaşımda Neden Ayrışır?
Kederde, kıvançta bir olan ve olması gereken yurttaşların, ülke kaynaklarının kullanımında da yine bir ve eşit olması ve eşitlik ilkesinin yaşama geçirilmesini istemeye de hakları vardır. Nihayet, demokratik laik sistemle yönetilen ülkelerde, hiç kimsenin bir başkasına; “sen öyle değil de şöyle inansaydın...” deme hakkı ve yetkisi yoktur. Aleviler, yada onların kurumları, hak ve hukuklarını mutlaka AB kurumları ve AİHM aracılığıyla aramak zorunda bırakılmamalıdır. Sosyal Hukuk Devleti sisteminde yasama ve yürütme sorumluluğu olanlar, bu eşitsizliği ve hoşnutsuzluğu gidermek ve onarmak durumunda; hatta zorundadırlar...
Alevilik ve Alevilerle ilgili geçmişimizden gelen büyük yanılsama içten içe sürüp gitmekte, bu durum, evrensel demokrasi normlarında, barış içinde, özgür, mutlu ve onurlu yurttaşların yaşadığı Türkiye özlemlerimizin ertelenmesine neden olmaktadır. Oysa artık bilinmeli ve kabul edilmeli ki, Alevlik ülkemizin bir gerçeği, birliğimizin önemli bir güvencesi ve kültürel zenginliklerimizdendir. Devletimizi yönetenler bu gerçeği görmeli, içtenlikle kabul etmeli; onun da ötesine geçerek uygulamalarına yansıtmalıdırlar. Alevi-Bektaşilerin hak ve meşruiyetlerinin teslim edilmesi, geç kalınmış bir zorunluluktur...
Sünni kardeşlerimizin inançlarını yerine getirmeleri adına ulusal (ortak) bütçemizden verilen ödenek meşru bir haksa, (ki, bizim görüşümüz inanç adına hiçbir inanca ödenek ayrılmaması yönündedir.) Alevi kültürü için ödenek ayrılması da aynı ölçüde meşru bir haktır. Süregelen haksız ve eşitlik dışı uygulamada ısrar edilmesinin bir tek anlamı olabilir; O da şudur: “Devletimiz, inanç olarak salt Sünni mezhebini tanımaktadır. Yani her ne kadar Anayasamız, demokratik laik bir devlet şeklinde tanımlanmış olsa da, bu anlamda bir uygulama hiçbir zaman laik ve eşitlikçi anlamda olmayacaktır! Bu nedenle eğer Aleviler eşitlik istiyorsa inançlarından vazgeçip Sünni olmalıdırlar...” Bizim yıllardır süren mevcut uygulamalardan çıkardığımız sonuç ne yazık ki budur. Taraflı ve adil olmayan bu vahim uygulama, bir bölüm yurttaşının, yurttaşlık duygularını örseleyen, yaralayan ve bu yüzden de derhal ortadan kaldırılması gereken bir uygulamadır. Plan Bütçe Komisyonunun Sn. Başkanını ve bütün üyelerini, Anayasamızın son derece açık olan bu hükmüne uygun davranmaya davet ediyoruz.
Bu haklı talebimiz, insani, toplumsal nedenler ve Anayasanın bağlayıcı hükümleri dikkate alınarak, değerlendirilmelidir. Federasyonumuzun yürütttüğü Alevi-Bektaşi inancı ve öğretisi doğrulutusundaki çalışmaların giderlerini karşılamak üzere, 2008 Yılı Mali Bütçesinden ödenek ayrılmasını zorunlu bir hak olarak görmekteyiz.
Siyaset Ayrımcılığa Değil, Farklılıkların Birlik İçinde Zenginlik Yaratmaya Hizmet Etmelidir.
Nihayet, demokratik laik sistemle yönetilen ülkelerde, hiç kimsenin bir başkasına; “öyle değil, şöyle inanacaksın...” veya “Cemevinde değil, Camide ibadet edeceksin” deme hakkı ve yetkisi yoktur: Olmamalıdır.
Yönetenler ve çoğunluk adına insiyatif sahibi olanlar bin yıldan bu yana “Ali’yi sevmek Alevilikse ben de Aleviyim”, “İslam’ın tek mabedi Camidir; gelin Camide ibadet edin” diyerek, Alevi köylerine Camiler yaparak, babamız, dedemiz ve ecdadımızdan devraldığımız ibadet şeklini değiştirmemizi istemekte, yaşamın her alanında açık ya da örtülü baskı yapmaktadırlar.
Örneğin çocuklarımıza yıllarca süren “zorunlu din eğitimi” verilmektedir. Bu derslere konu olarak Sünni Mezhebi esas alınmakta, inancımızın/Aleviliğimizin adından dahi söz edilmediği gibi, çocuklarımızı aşağılamanın bir aracı olarak da kullanılmaktadır.
Çeşitli konulardaki siyasi söylemlerinin yanında sık sık “İnanç özgürlüğünün olmadığı” eleştirisini de yineleyen ve bugün iktidar olan parti yönetimi-milletvekilleri, tutarlılık, hak ve adalet ilkeleri bakımından “özgürlüğü“ tümüyle yok sayılan Alevilerin istemlerini de dikkate almalıdırlar. Aksi halde süregelen haksızlığa ortak; adaletsizliği, eşitsizliği ve ayrımcılığı da onaylamış olacaklardır.
Yukarıdaki açıklamamızı yinelersek, Sünni kardeşlerimizin inançlarını yerine getirmeleri adına ulusal (ortak) bütçemizden DİB ve diğer kurumlara verilen ödenekler meşru bir haksa, Alevi inanç ve kültürü için ödenek ayrılması da aynı ölçüde meşru bir haktır. Çünkü, ulusal bütçemiz Alevi-Sünni ayrımı yapılmadan hepimizden alınan vergilerle oluşturulmaktadır.
TBMM çatısı haksızlık yaratma değil, haksızlığı önleme meclisidir
Meclisimizin en temel ödevlerinden biri de, egemen çoğunluğun dışında kalan yurttaşların karşı karşıya kaldıkları haksızlık, eşitsizlik ve ayırımcılığa karşı durarak, hak ve adaleti savunmak, bu anlamda taraf olmaktır. Sosyal devlet, bir tek yurttaşı dahi dışarıda bırakmadan kollayan ve kucaklayan devlettir. Irk, din, ya da herhangi bir mezhebi gözeterek diğer farklılıkları yok sayan devlet çağdaş olamaz.
Başta TBMM olmak üzere, devletimiz adına görev yapan anayasal kurumlar kangren olmaya yüz tutan bu sorunu çözerek, inançlar arasında taraf olmak ve ayrımcılık yapmak ayıbından, hem kendilerini, hem de devletimizi kurtarmalıdırlar.
Vatandaşlık görevlerini tam ve eksiksiz olarak yerine getiren Alevilerin kendi kültürel ve inançsal gereksinimlerini karşılamak amacıyla, genel bütçeden pay ayrılarak üst kurumlarına verilmelidir.
Bilindiği gibi Anadolu toprakları üzerinde sayıları 25 milyonu bulan Alevi-Bektaşi yaşamaktadır. “Anadolu Aleviliği” bu topraklara özgü inanç, kültür ve felsefi değerleri bünyesinde barındıran, yine bu topraklarda yaşamış ve yaşayan insanların birlikte yarattıkları büyük ve evrensel bir inanç ve öğretidir. Bu zengin evrensel inanç ve öğretinin üzerindeki örtünün kaldırılarak gün ışığına çıkarılması, yaşatılması ve tanıtılması başlıca ödevlerimizdendir.
Hükümetin ve TBMM’nin Başvurumuz Karşısındaki Sınav Sonucunu Merakla Bekliyoruz
Bu ödenek ile federasyonumuz ve üye derneklerimiz Alevi-Bektaşi toplumun ihtiyaçları ve talepleri doğrultusundaki çalışmaları, bu çalışmalarında başarılı olmaları, eğitim ihtiyaçlarını karşılamaları, kurumsallaşma sorunları çözmeleri, Alevi-Bektaşi etkinliklerinin sürdürülmesi, cemevlerimizin ekonomik zorluluklarının aşılması ve kültür merkezlerimizin yarım kalan işlerinin tamamlanması ve proje aşamasında olanları yaşama geçirilmesiyle mümkün olacaktır.
Avrupa Birliğine giriş süreçinde “uyum yasaları” ile toplumsal barışın ve adaletin sağlanacağına olan beklentimizi ve devletin her türlü hizmeti yurttaşlarına götürürken “eşitlik” ilkesinden hareket edeceğine olan inancınımızın güçlenmesini alacağınız kararlar ve çalışmalarınızla sağlamanızı temenni ediyoruz.
Bu nedenle 2008 yılı bütçe görüşmelerinde, Alevi-Bektaşi örgütlerinin temsilcisi olarak; Alevi- Bektaşi inancını, kültürünü ve öğretisini tanıtmak, yaşatmak ve yıllardır birikmiş olan gereksinimlerini karşılamak için genel bütçeden federasyonumuza pay ayrılmasını zorunlu görüyoruz.
AKP Hükümeti ve TBMM 23. Dönem Milletvekileri federasyonumuzun bu başvurusu karşısında, ezberi bozma ya da bozmama konusunda zorlu bir bir sınava girmiştir. Bakıp göreceğiz.
20.11.2007
Saygılarımızla
Alevi Bektaşi Federasyonu
Turan ESER, Genel Başkan
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.