1979 Yılından Bir Çete Cinayeti, Abdi İpekçi Cinayeti
derkenar: 1979 YILINDAN BİR ÇETE HİKÂYESİ, ABDİ İPEKÇİ CİNAYETİ: "Abdi'yi vurdular..." Türkiye...
derkenar: 1979 YILINDAN BİR ÇETE HİKÂYESİ, ABDİ İPEKÇİ CİNAYETİ: "Abdi'yi vurdular..."
Türkiye geçen haftayı, "Ergenekon Operasyonu"nu takip ederek geçirdi. Kimler yoktu ki gözaltına alınanlar arasında; emekli generaller, emekli albaylar, uyuşturucu kaçakçıları, avukatlar, gazeteciler... "Ulusalcı Çete" ile ilgili haberler, yayın yasağına rağmen sızmakta. Sorguları süren çete üyelerinin "icraatlarını" yakında öğreneceğiz. Umarız bu kez, 1996 yılında ortaya çıkarılan "Susurluk Çetesi" gibi olmaz. Hemen her şeyin ortaya döküldüğü, kimin kiminle ne yaptığının bilindiği ama bir türlü suçlarının cezasını çekmedikleri bir sonla karşılaşmayız. Hep birlikte yaşayıp, göreceğiz...
Biz, bu hafta başka bir çeteyi ve işledikleri cinayeti konu edineceğiz. 29 yıl önce, 1979 yılında işlenen Abdi İpekçi cinayetinden söz ediyoruz. Siyasi cinayetlerin birbiri ardına işleneceği o yıla, 1979 yılına geri dönelim... 1 Şubat 1979... İstanbul, Teşvikiye'deyiz. Emlak Caddesi'nin yoğun akşam trafiğinde arabasıyla evine doğru ilerlemekte olan Milliyet Gazetesi başyazarı gazeteci Abdi İpekçi, sinyal vererek Teşvikiye Karakolu'na doğru dönerken, elini camdan içeri sokan bir kişi silahını peş peşe ateşledi...
"ABDİ'Yİ VURDULAR..."
Abdi İpekçi'nin eşi Sibel İpekçi ve gazeteci Leyla Umar evde beklemektedirler. Cinayetin ardından yaşananları, Tufan Türenç ve Erhan Akyıldız'ın 1986'da kaleme aldıkları "Gazeteci" isimli kitaptan okuyalım:
"O anda üç patlama sesi duydu. Deli gibi geldi salona. Pencereye adadı, kolu koparırcasına çevirdi ve yarı beline kadar dışarı sarktı. Ortalık kapkaranlıktı. Bir şey göremedi, pencereyi kapattı.
- Bir şey oldu Leyla, birini vurdular...
- Aman Sibel, yine evhamlanıyorsun. Lastik patlamıştır.
- Yok yok kötü bir şey oldu. Yine birinin canına kıydılar.
Pencereyi açtı. Bir şeyler görebilirim diye karanlığa uzattı başını. Karakol sokağının bütün lambaları sönmüştü. İn cin top oynuyordu. Hiç bu kadar boş görmemişti sokağı. Başını iyice uzatıp, köşeyi görmeye çalıştı. Işıklar yanıp sönüyordu. Trafik durmuştu. İnsanlar bir otomobilin etrafına birikmişlerdi. Kafasında birden korkunç bir olasılık belirdi. Deli gibi kapıya yöneldi. Kendisine engel olmaya çalışan Leyla Umar'ı itti... Merdivenleri koşarak indi ve kendini sokağa attı. Köşeye yaklaşınca korkunç gerçeği anladı. Kocasının otomobili direğe dayanmış duruyordu. Sinyal ışıkları yanıp sönüyordu. Çılgına döndü...
Ve ardından bütün ciğerlerini boşaltan feryadı Karakol Sokak'ta yankılandı... - Tanrım, Abdi'yi vurdularrrrrrrrrrrr..." [1] Abdi İpekçi'nin BMW marka otomobili bir elektrik direğine vurarak durmuştu. Vücudunda 9 kurşun yarası olan Abdi İpekçi, hastaneye kaldırılırken yaşamını yitirdi...
Katiller olaydan sonra çalıntı beyaz bir Ana-dol otomobille kaçtılar. Dört kişiydiler. Gazetelerde katilin temsili resimleri yayınlandı. Türkiye Gazete Sahipleri Sendikası katili ihbar edene 5 milyon lira ödül koydu...
Abdi İpekçi'nin katil zanlısı Mehmet Ali Ağca, 25 Haziran 1979 tarihinde İstanbul'da faşistlerin gidip geldiği Beyazıt'ta ki bir kahvehanede ihbar üzerine yakalandıktan sonra basına konuştu: "Abdi İpekçi'yi ben öldürdüm. Ne sağcıyım, ne solcuyum. Bağımsız teröristim. Silahımı çektim ve sağ ön camdan elimi içeri sokup ateş ettim. Daha önce bir tek el ateş etmeyi, insana yaraşır bir şekilde öldürmeyi amaçlamıştım, ama kontrolümü kaybettim."
Ağca, sürekli ifade değiştirerek, suç ortaklarını korumaya çalıştı durdu. Neden sonra cinayeti Mehmet Şener, Oral Çelik ve Yavuz Çaylan ile işlediğini açıkladı. Mehmet Şener ile Oral Çelik'in Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile ilişkisi herkes tarafından bilinmekteydi...
Ağca, 5 Kasım 1979'da Adlî Tıp'a sevk edildi. Burada beraber sevk edildiği "ülkücü" Atilla Serpil ile iki tabanca çekerek kaçma girişiminde bulundu ancak başaramadı. Ama kaçma fikrinden vazgeçmedi. 18 gün sonra dilekçe vererek kendini naklettirdiği İstanbul Kartal Askeri Cezaevi'nden, Oral Çelik ve Abdullah Çatlı tarafından organize edilen bir planla kaçırıldı. 23 Kasım 1979 gecesi Ağca, er elbisesi giyerek cezaevi kapısından elini kolunu sallayarak çıktı ve karanlığa karıştı...
Papa'ya suikast
Aradan yıllar geçti ve Ağca adını bu kez bütün dünya gazetelerinin manşetlerine geçirmeyi başardı. 13 Mayıs 1981'de Vatikan'da St. Peter's Meydanı'nda Papa II. Jean Paul'a ateş etti. Beş kurşunla vurulan Papa ağır yaralanırken, Ağca yakalandı.
Papa suikastının kilit ismi olan Oral Çelik, 1986 yılında Fransa'da uyuşturucu kaçakçılığından yakalanıp on yıl yattıktan sonra, 1996 yılında kendi isteğiyle Türkiye'ye iade edildi ve çıkarıldığı mahkemede Abdi İpekçi cinayeti davasından "delil yetersizliği" nedeniyle beraat etti. İpekçi cinayeti dışında, 7 Haziran 1979'da devrimci öğretmen Nevzat Yıldırım'1 öldürülmekten de yargılanan Oral Çelik, "dava dosyasının ortadan yok olması" nedeniyle bu davadan da beraat etti. Tahliye olurken, kameralara: "İddialar yok artık, mahkemeler konuştu. Oral Çelik tahliye olurken, Türkiye'nin gözü aydın!" diye demeçler verdi. "Adalet" yerini böyle bulmuştu!..
Abdi İpekçi cinayetinden idam cezası alan Ağca, 13 Haziran 2000 tarihinde İtalya'dan Türkiye'ye iade edildi. 10 yıl hapis yatacaktı. 12 Ocak 2006 tarihinde Şartlı Salıverme Yasası'ndan yararlanan Ağca, tahliye edildi. Kahramanlar gibi karşılandı. Kısa bir süre sonra "yanlış hesap" yapıldığına karar verildi ve Ağca yine cezaevini boyladı...
"Garip bir rastlantı" sonucu bu davaya karışan isimler; Abdullah Çatlı, Mehmet Şener, Oral Çelik, Yalçın Özbey, Yavuz Çaylan "MHP"li, "Ülkü Ocak"lı çıktı. Abdullah Çatlı, Oral Çelik yurtdışında uyuşturucu kaçakçılığından yargılandılar. "Susurluk Kazası"yla ortaya çıkan bu çetenin bazı üyeleri resmen "kahraman" ilan edildiler...
KATİLLERLE YAŞAMAK İSTEMİYORSAK...
1929 doğumlu Abdi İpekçi, yıllar boyunca siyasal olaylara hoşgörülü ve uzlaşmacı tavrı ile yaklaşmış, sağduyunun sesi olmuştu. Faşist çeteler onu tıpkı Beddettin Cömert, tıpkı Doğan Öz ve tıpkı Prof. Bedri Karafakioğlu gibi "onlardan yana" olmadığı için öldürmüştü.
Yazıyı, Abdi İpekçi'nin eşi Sibel İpekçi'nin sözleri ile noktalayalım. Orhan Tüleylioğlu'nun "Neden Öldürüldüler" isimli kitabından aktaralım: "onlar kanlı canlıyken bizler taş kesilmiştik. Üstü açılmaya çalışıldıkça gizli eller tarafından kapatılan bir aydın kadiamı vardı ortada, ama biz, bir arada duramadığımızdan, süreklilik sağlayamadığımızdan, bunu duyuramadık, sor-gulayamadık ve hiç sonuç alamadık. Kanıtlar ve tanıklar yok edilip silinirken hukukun üstünlüğü, ne yazık ki şimdiye kadar hep katillerden yana oldu ve biz elimiz kolumuz bağlı bırakıldık, taş gibi durakaldık.
Tıpkı sloganlar gibi, caddeye adı koyduk mu, birkaç tablo, bir iki heykel, bol manzum yazı, paneller, törenler ve bol karanfil tüketimiyle bir güzel rahatlıyoruz. Bu kadar sevgi, bu kadar tepki niyeydi peki diye sormaya başlasak artık? Katillerle bir arada yaşamak istemeyen, onların uzantılarının yönetiminde alabileceği kaygısını duyan herkes bu kaygıyı duysa artık." [2]
Sibel İpekçi'nin tarihin sarkacına takılı kalan bu sözlerini nasıl unutabilir ve asıl önemlisi nasıl utanmadan hatırlayabiliriz ki? Tıpkı yine alçakça öldürülen Hrant Dink'in eşi Rakel Dink'in sözlerini unutamayacağımız gibi...
[1] Tufan Türenç-Erhan Akyıldız, Gazeteci, Milliyet Yayınları, 1986.
[2] Orhan Tüleylioğlu, Neden Öldürüldüler-Bu Kan Kurumaz, Um:Ag Yayınları, 2007.
FEZA KÜRKÇÜOĞLU
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy69030 = 'fezakurkcuoglu' + '@';
addy69030 = addy69030 + 'birgun' + '.' + 'net';
var addy_text69030 = 'fezakurkcuoglu' + '@' + 'birgun' + '.' + 'net';
( '' );
69030 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
BİRGÜN - 27 Ocak 2008
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.