"1915 soykırımdır" demek Türklere karşı nefret suçu işlemek midir?
“Ermeni soykırımı olmuştur demek Türk ulusuna karşı nefret suçu işlemektir” cümlesi affedilecek ve geçiştirilecek bir cümle değildir.
Amerikan Temsilciler Meclisi’nin son kararları üzerine birçok yazı yazıldı ve görüş ileri sürüldü. “Yandaş medya”yı okumaya pek tahammül edemiyorum. Ama, Alternatif medyada “yandaş medya”yı aratmayacak bazı yazı ve yorumları gördüğümde çok şaşırdığımı itiraf etmeliyim.
Devletin tarihi gerçekleri yok sayan, 100 yıllık inkarcılık siyasetini savunan görüşler, alternatif medyada birbiri ardı sıra boy gösterdi.
Bu yazılarda, sadece tarihi hakikatler inkarı edilmiyor; bilgi kirliliği de yapılıyor. Artık bırakın “görüş” olmayı, bilgi olma özelliği bile kalmamış bir dizi yalan, bilgi diye piyasaya sürülüyor.
Konu son derece önemli; çünkü, bugün başta Kürt sorunu olmak üzere demokrasi ve insan haklarına ilişkin son derece büyük problemler yaşıyorsak, bunun en önemli nedenlerinden birisi, başta Ermeni Soykırımı olmak üzere tarihi gerçeklerin inkar edilmesidir.
Bu nedenle, bilgi kirliliği yayan ve devletin yüz yıllık inkar politikalarını savunan yazıların kendisini alternatif medya olarak tanımlayan yerlerde boy göstermesi çok önemlidir ve özel olarak ele alınmayı hak etmektedir.
Örnek olarak ele alacağım iki yazı T24’de çıkan Zeynel Lüle ve Fikret Bila’ya ait yazılardır.
Yazıların T24’de yayımlanması iki nedenden dolayı önemli. Birincisi, T24 alternatif medya alanında önemli bir yere sahip. İkincisi, T24 sütunlarında uzun yıllar, başta Ermeni Soykırımı olmak üzere tarihi gerçeklerin aydınlatılması doğrultusunda çokça yazı yayımlandı. Bu yazıların önemli bir kısmında “konuk yazar” sıfatıyla benim de imzam var.
Şimdi ise T24, yıllardır aleyhine yayın yaptığı zihniyetin temsilcilerine sürmanşetten yer vermeye başlamıştır.
Görünen neden şu: T24 saflarına son dönemde çok sayıda yeni gazeteci katıldı ve bu gazeteciler, kendileriyle birlikte görüşlerini de getirdiler elbette. Bu katılımlarla birlikte T24, esasa ilişkin bazı hususlarda bir takım temel tercih değişikliklerine gitmiş görülüyor.
“Temel tercih değişiminin” Ermeni Soykırımı konusunda patlaması tesadüf değil.
Bilinmesi gereken önemli bir bilgi şu: T24, benim son Temsilciler Meclisi kararı üzerine yazdığım yazıya yazarlar bandına yer vermedi. Yazı, siteyi ziyaret edenlerin görebileceği bir yere dahi konmadı. Yazımın akıbetini sorduğumda “yayımlandığı” iddiası ile bana bir link gönderildi ama yazıyı T24 sitesinde bulabilmek bile mümkün değil. Bundan önceki iki yazımda da benzeri sorunların yaşanmış olduğunu eklemeliyim.
Yazımın “hasır altı edilmesi” Zeynel Lüle ve Fikret Bila’nın sürmanşetten giren yazılarıyla birlikte ele alınırsa, T24’ün önemli bir tercih yapmış olduğunu söyleyebiliriz. Bu tercih, Hürriyet ve Milliyet gazetelerinden T24’e büyük geçişlerin yaşanması ile doğrudan ilgili.
Doğa boşluk sevmezmiş. Öyle gözüküyor ki, Hürriyet ve Milliyet gazetelerinin “yandaş medya” haline sokulması ile doğan boşluğu T24 dolduruyor veya doldurmak istiyor.
Şimdi, T24’deki değişimin sembolü durumunda olan iki yazıya daha yakından bakabiliriz.
Birinci yazı Zeynel Lüle’ye ait. Yazı bilgi kirliliğine çok iyi bir örnek teşkil ediyor.
31 Ekim 2019’da yazdığı AİHM’nin hükmü ve soykırım kavramı yazısında yazar, Doğu Perinçek’in AİHM davasında alınan kararı ve anlamını okuyucuları ile paylaşıyor. Konuyla biraz ilgisi olan bir kişi anlar ki Zeynel Lüle, ilgili AİHM kararlarını bile doğru dürüst okumamış ve bilmiyor. Okuyucuya yanlış bilgiler veriyor.
Yazarın verdiği bilgiye göre, AİHM şöyle bir karar almış: Bir eyleme soykırım demek için bir mahkeme kararı gerekir ve 1915 hakkında böyle bir mahkeme
kararı olmadığına göre, 1915’e soykırım denemez. Doğu Perinçek de bu nedenle beraat etmiş.
Zeynel Lüle, T24 üzerinden Doğu Perinçek ve takımının yalan propagandasını yaymaktan başka bir şey yapmıyor. AİHM’nin ne “Ermenilere yapılan bir soykırım değildir”, diye bir karar alması ne de “1915’i soykırım saymamız için mahkeme kararı şarttır,” biçiminde görüş bildirmesi söz konusu.
Çünkü AİHM, soykırım suçunun 1948’de kabul edilip, 1951’de yürürlüğe girdiğini bilir. Ayrıca mahkeme, 1948 Soykırım Sözleşmesi’nin, “insanlık tarihi boyunca soykırımların” yaşanmış olduğundan söz ettiğini de bilir. Yani ilk çağdan günümüze kadar soykırımlar vardır ve bu insanlığa büyük zararlar vermiştir, denir.
Bir şeyin soykırım sayılması için mahkeme kararı şarttır, iddiası Zeynel Lüle’nin bilgisizliğidir, o kadar.
Ayrıca AİHM biliyor ki, eğer soykırım için mahkeme kararı şartı aranırsa, Holokost da soykırım değildir. Çünkü Yahudilere yapılanın soykırım olduğuna ilişkin alınmış tek bir mahkeme kararı yoktur. Mahkeme kararı ile soykırım olduğu tespit edilen iki örnek, Rwanda ve Srebrenitsa’dır.
AİHM’de alınan karar, Perinçek’in nefret suçu işleyip işlemediği ile ilgilidir. Mahkeme kanaatime göre yanlış yapmış ve Perinçek’in nefret suçu işlemediğine karar vermiştir. Bunda, Perinçek’in mahkeme salonunda, avukatının yanında süt dökmüş kedi gibi oturup, organize ettiği Talat Paşa Komiteleri vb. gibi nefret eylemlerini inkar ederek, kendisini üniversite kürsüsünde sadece fikrini beyan eden masum bir akademisyen olarak satmasının da payı olmuştur. Yani AİHM kararı ile “1915’in soykırım olmadığı ispat edildi” bilgisi bilgi değil, Perinçek ve ekibinin yalan makinesinin yaydığı bilgi kirliliğidir.
İkinci örnek Fikret Bila’nın yazısıdır. Bila yazısında, “Türkleri ‘soykırımcı’ olarak gösterip, bir ulusu suçla(mak) aslında ‘nefret suçu’ işlemektir” diyor.
Yanlış okumuyorsunuz.
Ermeni Soykırımı olmuştur demek Türklere karşı nefret suçu işlemek, imiş.
Bu satırlar, T24 tarafından sürmanşetten verilen bir yazıda okuyuculara sunuluyor.
Biliyorsunuz, geçmiş yıllarda başta Hrant olmak üzere birçok insan aleyhine, ‘Soykırım’ dedikleri için, Türklere hakaret ettikleri ve nefret duygusu yaydıkları nedeniyle davalar açılmıştı.
Hrant Dink ve birçok aydın aleyhine kampanyalar düzenlenmiş, cinayete giden yol, bu ve benzeri cümlelerle döşenmişti.
Ve şimdi bu cümleler yeniden T24 sürmanşetinde…
Bila yazısında ayrıca Türk hükümetlerinin ve son yıllarda da Tayyip Erdoğan’ın sıkça söylediği bir cümleyi tekrar ediyor. Yapılanlar, “Türkleri ve Türkiye’yi soykırımcı ilan etme gayreti” imiş. Ve Bila ekliyor “oysa Türklerin tarihinde soykırım yoktur.”
Yazı, bununla da kalmıyor, ciddi bilgi kirliliği de içeriyor.
Bila yazısında, 1915’in niçin soykırım sayılmayacağına ilişkin çok büyük bir ‘hakikat’ açıklıyor. Bu hakikat, İngiltere’nin 1919-1922 yılları arasında Malta adasında tuttuğu İttihatçılar ile ilgili… Bila’ya göre İngiliz Hükümeti bu tutukluları soykırım suçundan yargılamak istemiş ama soykırım kanıtı bulamadığı için dava açamamış.
Bila’nın iddiasına göre, Malta’daki İttihatçılar ile ilgili belgeler İngiliz Arşivlerinde hala herkese kapalı imiş. İngiltere, 1915’in soykırım olmadığı anlaşılmasın diye bu belgeleri gizli tutuyor, saklıyormuş.
Bila, bu büyük hakikatleri Uluç Gürkan adlı bir siyasetçinin kitabına dayanarak yapmış. Soykırım kavramının 1944’de ortaya atıldığı, 1919-20’lerde soykırım suçundan dava açılamayacağı gibi meseleleri şimdilik bir kenara bırakalım.
Türk aydınlarının önemli bir kısmının bilgisiz ve cahil olduklarını bilmelerine rağmen, özellikle “milli meselelerde” kalem oynattıkları bilinen bir husustur.
Kanımca bilgisizliğe bir de tembelliği eklemek gerekir. Çünkü artık Google çağında yaşıyoruz.
Bila’nın, saklı tutulduğunu iddia ettiği Malta Belgelerinin (yani tutuklu sanıklarla ilgili hazırlanan dosyaların) tamamına yakını 1991 yılında, Vartkes Yeghiayan tarafından “British Foreign Office Dossiers on Turkish War Criminals”, adıyla yayımlanmıştır, yani neredeyse tam 30 yıl önce. Ayrıca bu belgeler, 2007 yılında birtakım ek belgelerle genişletilerek Belge Yayınları tarafından, yine Vartkes Yeghiayan imzası ve “Malta Belgeleri İngiltere Dışişleri Bakanlığı Türk Savaş Suçluları Dosyası” başlığı ile Türkçeye de kazandırılmıştır. Yani Malta Belgeleri’ni saklayan yok, içlerinde nelerin olduğu yıllardır biliniyor.
Dedim ya, bir Google araştırması yapmayacak kadar tembel bir zihniyetin yaydığı bir bilgi kirliliği var orta yerde.
İngilizlerin 1919-20’de niye dava açmadıkları konusunda ise onlarca eser yayımlandı.
Fikret Bila’nın benim 1999 yılında İmge Yayınlarınca yayımlanan İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu kitabıma bakması bile yeterdi.
Özetle, Bila’nın bilgi diye aktardıklarına, alanımızda bilgi diyecek kimse kalmadı.
Asıl mesele şu: Nasıl oluyor da Türk Devletinin asırlık inkâr politikaları, “Ermeni Soykırımı olmuştur demek Türklere karşı nefret suçu işlemektir”, başlığı ve ciddi bilgi kirlilikleri ile alternatif medya olma iddiasındaki T24 tarafından sürmanşet yayımlanabiliyor?
T24’de ama Hasan Cemal ve Oya Baydar gibi yazarların 1915 hakkında yazdıkları da yayımlanıyor, gibi bir itirazın anlamı yok.
Alternatif medya olması iddiası ile ortaya çıkan bir kuruluş, önemli bir tercih yaparak, siyasi suikastler başta, birçok insanın mahkemelerde süründürülmesi, hapishanelere konması ile dolu 30 yılı aşkın bir mücadele ile gerilettiği bir zihniyete sayfalarını açmıştır.
O halde her şeyi sil-baştan yapmak durumundayız.
Ve eskiden Hürriyet ve Milliyet gazetelerine yaptığımızı bu sefer T24’e de anlatmak durumundayız: 1915 soykırımdır demek Türklere karşı nefret suçu işlemek anlamına gelmez. 1915’de yaşananları inkar etmek açık bir bilgi kirliliğidir.
“Ermeni soykırımı olmuştur, demek Türk ulusuna karşı nefret suçu işlemektir”, cümlesi affedilecek ve geçiştirilecek bir cümle değildir.
Unutmayalım, Hrant Dink cinayetinin yolu bu zihniyet ve bu ve benzeri cümlelerle döşenmiştir.
T24 bu yazıları sitesinden kaldırmadıkça ve okuyucularından özür dilemedikçe Türkiye’nin en temel meselelerinden birisi hakkında önemli bir tercih yapmış sayılmalıdır.
Taner Akçam
Prof. Dr. Clark Üniversites Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.